|
Konu Kimliği: Konu Sahibi KalbinNûru,Açılış Tarihi: 28 Aralık 2007 (22:58), Konuya Son Cevap : 09 Ekim 2023 (19:36). Konuya 3 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
28 Aralık 2007, 22:58 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | İnsanın hali bir muammadır İnsanın hali bir muammadır Tarihe uygulamaya koyduğu "Tanzimat Fermanı" ile geçen Osmanlı devlet ricalinin önemli şahsiyetlerinden Mustafa Reşit Paşa'nın (1810/1858) insana ilk anda garip gelen dikkatleri vardı. Ölümünden sekiz ay evvel, Ramazan dolayısıyla sahilhanesinde okunan mevlütte duayı yapan hoca efendi, dua sırasında kendi ismini anmayı unutmuştu. Yalnız kaldıkları zaman, Reşit Paşa, oğlu Ali Galip Paşa'ya dedi ki: "Bizim şu fani dünyada son senemizdir zannederim. Bugün mevlütte duagu efendi, benim ismimi söylemedi. İçine doğdu her halde... Zaten, ahiret hazırlıklarının zamanı da geliyor." Ali Galip Paşa, memlekette olup-bitenler sebebiyle yorgun ve sinirleri bozuk babasını, bunun normal bir unutkanlıktan başka birşey olmadığını söyleyerek teselli etti. Fakat hikmet-i İlahi bu hadiseden sekiz ay sonra Reşit Paşa vefat etti. Babasının ölümünün kırkıncı günü vesilesi ile Ali Galip Paşa, aynı sahilhanede bir mevlüt okuttu. Tevafuk, aynı hoca efendi mevlüdün "son dua"sını yaptı ve bu defa da, Ali Galip Paşa'nın ismini unuttu. Önceki hadisenin tesiri ile Ali Galip Paşa olanları mevlütte hazır bulunan Keçecizade Fuat Paşa'ya anlattı. Fuat Paşa da bunlara kafayı takmanın doğru olmadığını söyleyerek konuyu değiştirdi. Fakat çok enteresandır ki, Ali Galip Paşa da, bu mevlüdden kısa bir süre sonra bir deniz kazasında boğularak öldü. Asıl mesleği hekimlik olan devlet adamı Keçecizade Fuat Paşa, bu iki hadiseyi sık sık anlatır ve "İnsanın istikbali bir muammadır." derdi. |
Konu Sahibi KalbinNûru 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
kim yaptığını Allâh için yapıyor. | Soru Cevap Arşivi | NUR | 3 | 2310 | 14 Ekim 2008 23:21 |
GÜL | Şiirler ve Şairler | Ağlama_Karanfil | 10 | 5172 | 27 Eylül 2008 23:58 |
mübârek gecelerde yazılan mesajlar | Dua Bölümü | TÜRKcan | 1 | 2233 | 27 Eylül 2008 00:54 |
ben geldim :) | Şiirler ve Şairler | KalbinNûru | 10 | 6849 | 25 Ocak 2008 23:17 |
Kötülükten Alıkoyan Namaz | Namaz-Abdest-Teyemmüm | kebuter | 2 | 2728 | 22 Ocak 2008 21:59 |
28 Aralık 2007, 23:10 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Yusuf'un Hikâyesi "Rüya'yı sadıka, biss-i kablelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise, herkeste cüz-i külli vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır. Ehl-i dalalet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere; -hata ederek ahmakçasına 'sevk-i tabii' diyorlar. Haşa, sevk-i tabii değil, belki bir nevi ilham-ı fıtri olarak insan ile hayvanı kader-i ilahi sevkediyor." Bediüzzaman Kannallarında kuğuların, martıların ve ördeklerin gezindiği, güvercinlerin bu gezintiye kıyılardan eşlik ettiği, yemyeşil meralarında mübarek hayvanların tesbih ederek dolaştıkları bir köy kadar şirin küçük bir ülke olan Hollanda'da Müslüman olmuş bir Hollandalı ile tanıştık. Yeşil gözleri, beyaz teni ve kumral saçlarıyla tipik bir Hollandalıyı, pırıl pırıl bir çehreyle görmek pek alışılmış bir şey değildir. Bir arkadaşın evindeki sohbette karşılaştığımız bu "milyonda bir" talihliyle konuşmaya başladık: - İsminiz? - Yusuf. - Maşaallah... Peki, niçin bu ismi tercih ettiniz? - Yusuf Aleyhisselam-ı kuyuya atmışlar. Annem babam da beni 15 yaşımda sokağa attı. Bir anne ve babanın hayatlarını daha iyi yaşamak için evlatlarına tekmeyi yapıştırmalarını biz istesek de anlayamayız. Ama o böyle şeylerde çok karşılaştığını ima edercesine, dudağında acı bir tebessüm, bir tekme işareti yaparak anlatıyordu nasıl evden atıldığını. - Peki ya sonra? - Sonra ben çok kötü işlere girdim, hapishaneye düştüm. Allah'a dua ediyordum, "Allah'ım ne olur kurtar beni, hangi din güzelse onu seçtir bana" diye. Havasının soğuk, binaların soğuk, insanların soğuk olduğu bu ülkede böyle bir manzarayla karşılaşmak, sarp yamaçlarda tek tük biten çiçeklerle karşılaşmak kadar hayret vericiydi. Hapisten çıktıktan sonra dinleri araştırmaya başladım. Bir gün Müslümanlar'ın daveti üzerine gittiğim bir sohbette masanın üzerinde Kur'an-ı gördüm. Kur'an adeta konuşuyor, "Oku, oku beni" diyor, bir mıknatıs gibi beni kendisine çekiyordu. Daha sonra aldığım Kur'an mealini okudukça gözüm gönlüm açıldı ve hidayet bana nasip oldu. Yusuf Müslüman olduktan sonra İslam'ı yaşamak için çok gayret sarf etmiş; fakat maalesef etrafındaki eski kötü arkadaşları onun peşini bırakmamışlar. Yalnız kalan Yusuf eski günahlara meyleder gibi olmuş. İçine tekrar düştüğü zulmetlerden nasıl bir ikazla çıkarıldığını Yusuf şöyle anlattı: - Tekrar günah işlemeye başladığım zaman kendimi ateşin içine düşmüş gibi hissettim. Sanki vücudum yanıyordu. Garip şeyler duymaya başlamıştım: "İnneke fi zulümat" (Sen karanlıklardasın) sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Ne zaman gözüm harama kaysa "İnnallahe semian basira" (Allah herşeyi işiten ve görendir.) sesini duyuyordum. |
28 Aralık 2007, 23:12 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 25 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Yusuf'un Hikâyesi devam Bundan sonra Yusuf bu çevreyi terk etmesi gerektiğine karar verir. Bu arada bir gün, terasa bıraktığı motosikletinin üzerine komşusunun çocuğu çıkar, çocuk düşer ve ayağını incitir. Yusuf ise evde her şeyden habersiz, yeni sünnet olmuş, yalnız başına kalmaktadır: - Birden yine bir ses işittim: "Yusuf, kalk Allah'a dua et, seni öldürmeye geliyorlar." Ben de dua ettim: "Allah'ım, şu şu arkadaşları benim evime gönder" dedim. Psikolojik rahatsızlıkları olan komşusu, birkaç kişiyi yanına alıp elinde bir zincirle kapıya dayanmış. Tam o sırada isim isim saydığı o arkadaşları gelmiş, kendisini kurtarmışlar. Yusuf, hayatının düzene girmesi için Müslüman birisiyle evlenmesi gerektiğini düşünmüş. O sıralarda evliliğiyle alakalı üç rüya görmüş. Birincisinde bir arkadaşıyla birlikte üçakla Türkiye'ye gidiyorlar. İkincisinde hanımının evini, kendisini ve isminin Fatma veya Fadime olduğunu, üçüncüsünde ise hanımıyla babası arasında bir tartışma görüyor. Aradan bir müddet geçtikten sonra bir Türk arkadaşı, evlilik hususunda kendisine yardımcı olmak istediğini söylüyor ve birlikte uçakla Türkiye'ye gidiyorlar. Konya'da birkaç kişiyle görüşüyor, fakat Yusuf rüyasındaki evi ve hanımını bulamıyor. Daha sonra bir köyden bir ailenin kızıyla karar veriyorlar. Yusuf arabayla köye geliyor vedaha arabadan inmeden kızın ismini soruyor. Fatma olduğunu, bazen de Fadime diye diye hitap ettiklerini öğrenince sevincinden "Allahu Ekber!" deyip sıçrıyor. Evde, müstakbel gelinin ikram ettiği kahveyi içerken çok utandığını, buram buram terlediğini söyledi. Eski hayatını düşününce, onu değiştiren dinamiklerin ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha tasdik ettik. Evlilikten sonra gördüğü rüyalardan hanımına da bahsetmiş. Hatta babasıyla aralarında geçen tartışmayı bile cümle cümle nakletmiş. Hanımı da: "Sen nereden biliyorsun bunları" diye şaşkınlığını ifade etmiş. Kaderin garip bir cilvesi olarak kendisi de hep Avrupalı bir Müslüman'la evlenmek için dua edermiş. Yusuf başından geçen bir hadiseyi daha anlattı: - Bir gün Almanya'daki bir arkadaşımı çok özledim. Fakat bende adresi yoktu. Yine de Almanya'ya gittim. Bir taksiye bindim ve taksiciye beni herhangi bir camiye götürmesini söyledim. Caminin önünde inip kaldırımda yürürken arkamdan bir ses işittim: "Yusuf, ne arıyorsun burada?" Arkadaşım bana sesleniyordu. Bu tür garip hadiselerden ve daha önceleri duyduğu seslerden oldukça etkilenmiş olmalı ki, bir ara doktoruna bunların sebebini sormuş. Doktor, halüsinasyon deyip geçiştirmiş. Bize de sebebini sordu: "Samimiyet ve ihlas" dedik. Samimiyette çevresine de oldukça tesir etmiş. Bir gün bir Türk arkadaşına: "Sen cuma Müslümanısın" demiş. Arkadaşı böyle bir şeyi, sonradan Müslüman olmuş birinden işitince vurulmuşa dönmüş. Aradan çok geçmeden o da beş vakit namaz kılmaya başlamış. Bir gece rüyasında şeytanı görmüş, şöyle anlattı rüyasını: - Elinde süslü süslü yüzükler vardı. İnsanlar sıraya girmiş elini öpüyordu. Ama ben öpmedim. Yusuf, dünyanın süri ve fani güzelliklerinin insanı tatmin edemeyeceğini idrak etmiş. Şimdi dünyaya değil, Allah'a teslim olmuş kardeşlerini hararetle kucaklıyor. Hayatın geçmiş ve gelecek aynaları arasındaki yansımaları kaderi cilveler halinde tezahür etmiş. İlkokula giderken Arapça harfleriyle "Allah", "Allah" yazdığını şimdilerde fark ettiğini söyledi. (Yusuf Alan) |
09 Ekim 2023, 19:36 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 59105 Üyelik T.:
03 Şubat 2018 |
İnsanın istikbali bir muammadır.
__________________ Ben yalnızca sevdiklerimden korkarım. Çünkü beni sadece onlar incitebilirler |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İnsan İnsanın Aynasıdır | nurşen35 | Serbest Kürsü | 1 | 13 Mayıs 2018 01:21 |
İnsanın beynine giden yol, kalbinden geçer... | CaferTayar | Alimler(Rh) | 2 | 12 Eylül 2017 23:52 |
İnsanın Hayata Bakış Açısı | İslaminesil | Serbest Kürsü | 0 | 13 Mayıs 2014 19:28 |
İnsanın Bir Eşi Olmalı Ama Adam Gibi :) | seb-i aruz | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 1 | 19 Şubat 2013 22:31 |
İnsanın Kurbanla İmtihanı | Esadullah | Hacc-Umre-Kurban | 0 | 23 Ekim 2012 13:48 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|