|
Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi: 19 Temmuz 2008 (09:52), Konuya Son Cevap : 19 Temmuz 2008 (17:05). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
19 Temmuz 2008, 09:52 | Mesaj No:1 |
israilin su poltikası ve orta doğu israilin su poltikası ve orta doğu israil'in Su politikası Karizma Dergisi 2006, Yıl 7, Sayı 27, ss.57-62. Dr.Gamze Güngörmüş Kona Giriş Önümüzdeki yıllarda pek çok ülkenin şimdilerde sahip oldukları suyun ancak yarısına sahip olacakları, su ihtiyacının iki katı artabileceği tahmin edilmektedir. Su kaynakları kısıtlı olan Ortadoğu ülkelerinde durumun daha kötü olacağı değerlendirilmektedir. Genel olarak bakıldığında Ortadoğu bölgesinde su sorunu direkt bir çatışmaya yol açmasa da bölge devletleri arasında zaten çok yüksek olan çatışma potansiyelini artırmakta ve güvenlik algılamalarında hassasiyet yaratan diğer faktörlerle beraber ele alınarak sorun yaratma doğrultusunda kullanılabilecek bir unsur haline gelmektedir. Bu nedenle, gelecekte Ortadoğu bölgesinin su kökenli çatışmalarla yüzleşme ihtimalinin hayli yüksek olacağı söylenebilir. Türkiye-Suriye-Irak, Suriye-İsrail-Ürdün, Mısır-Sudan gibi ülkeler arasında her gün gelişmekte olan su sorununun, yakın gelecekte Ortadoğu’nun gündem konularından en önemlisini teşkil edeceği üzerinde birleşilmektedir. Bölgenin sömürgeci dönemden gelen düzensiz ve suni sınırları bir çok konuda olduğu gibi su kaynakları konusunda da temel belirleyici durumundadır ve çoğu devlet de su kaynaklarının eşitsiz paylaşımı üzerinde durmaktadır. Bölge genelindeki su kaynaklarının kıtlığı ise bu huzursuz ortamı daha da gerginleştirmektedir. Örneğin Nil’in sularının paylaşımı konusunda Mısır, Sudan, Etiopya arasında ciddi anlaşmazlıklar mevcuttur. Ürdün, İsrail, Filistin, Suriye ve Lübnan için hayati kaynak olan Şeria Nehri, fiilen İsrail’in kontrolünde bulunmaktadır. Bölgede diğer bir önemli su havzası olan Dicle ve Fırat nehirlerinden faydalanma konusunda da Türkiye, Suriye ve Irak’ın paylaşım hususundaki çekişmeleri sürmektedir. Bu yazı kapsamında Orta Doğu bölgesinde yaşanan su sorunu değil İsrail'in Orta Doğu bölgesi genelinde izlediği su politikaları açıklanacaktır. Ancak bu türden bir incelemenin Orta Doğu bölgesi genelinde farklı ülkeler arasında hüküm süren su çatışmalarının nedenini de dolaylı yoldan açıklayacağına inanıyoruz. İsrail’in Su Politikaları Hemen hemen tüm politika ve projelerini din ile irtibatlandıran daha doğrusu hemen tüm politikalarına Tevrat üzerinden yön vermeyi “olmazsa olmaz” kabul eden İsrail devleti 1948 yılından bu yana bütün komşularından su temin edebilmek için uzun soluklu politikalar geliştirmiştir. Bu süreçte İsrail hem artan nüfusuna su sağlamak, hem de bölgede politik açıdan elini güçlendirebilmek için kaynaklar yaratmıştır. İsrail'in su politikalarına başlama tarihi eskilere dayanmaktadır. Teberiye-Necef arasında hazırlanan, Milli Su Şebekesi Projesi’nin başlama tarihi 1963’tür. Ancak, bu proje milat olarak kabul edilmemelidir çünkü Israil 1948'de kurulmasıyla devletin sınırlarını, suya göre belirlemişti. 1967'de çıkan savaşın en önemli nedeni Şeria nehrinin sularıydı. Moshe Dayan, hem kendilerinin, hem de Arapların su kaynaklarını kontrol altına almak için bu savaşa girdiklerini söylüyordu. Altı Gün Savaşı sonucunda Golan Tepeleri ile Şeria ırmağının değişimi bile gündeme gelmişti. Israil, kuzeyindeki Galili Denizi'ne su akışını engelleyecek olan Suriye'nin baraj projesine karşı çıkmış ve böylesi bir baraj olması halinde sert tedbirler almaktan çekinmeyeceğini dile getirmişti. Suriye’nin Ürdün ile birlikte Yarmuk Nehri üzerinde bir baraj yapma projesi Israil’in tepkisi üzerine askıya alınmıştı. Aynı zamanda, Sudan'daki Jonlei Kanalı da Israil tarafından uzunca bir süre şiddetle eleştirilmişti. Ürdün'de bulunan ve Ürdün topraklarının önemli bir kısmını sulayan Şeria Irmağı, Israil için bulunmaz kaynak olmakla beraber, Ürdün'deki su rezervini kendi topraklarına aktarması oldukça zor görünüyordu. Bunun için Israil, bütün teknolojik imkanlarını ve ABD ile mevcut tüm politik ilişkilerini kullanarak, Galili Denizi ve Yarmuk Irmağı'ndan boru hatlarıyla Tel-Aviv'e su pompalamaya başladı. Bu pompalama yolu ile Israil su ihtiyacını bir biçimde karşılarken, Tel-Aviv'e gelen bu su İsrail için aynı zamanda bir çeşit politik rahatlama oldu. Böylece Israil Arap topraklarındaki suya egemen olarak, bir biçimde, Orta Doğu’daki su savaşının galibi olarak kendini tayin ediyordu. Diğer yandan Batı Şeria'daki su kuyuları da zaten Israil için önemli birer kaynak durumundadır. Şeria nehri haricinde Israil Batı Yakası'ndaki su kaynaklarının da % 90'ını kullanır durumdadır. İsrail’in Batı Şeria’daki su kaynaklarının %90’nını kullanması bir milyonun üzerindeki Filistinlinin yaşadığı topraklarda susuzluğun ciddi boyutlara ulaşmasına ve dolaylı olarak da iki taraf arasındaki gerginliğin kronikleşmesine katkı sağlamaktan başka bir sonuca hizmet etmemektedir. Israil'in su kaynaklarının başında Şeria Irmağı geliyor, bunu Golan Tepeleri izliyor, Güney Lübnan'daki kaynaklar da şu an Israil'in elinde. Lübnan, Suriye ve Filistin'de bulunan su kaynaklarını kullanarak, iktidarını güçlendiren ve aynı oranda rakiplerinin gücünü kıran Israil aynı dönemde, Manavgat sularına da talip oldu. Nil ve Fırat su kanallarının ve Manavgat suyunun İsrail için ne ifade ettiğini açıklamak İsrail’in bölgede yürüttüğü su politikalarının daha rahat anlaşılmasını sağlaması bakımından gayet önemlidir. İsrail için iki önemli su kanalı : Nil ve Fırat Israil için iki önemli su kaynağı vardır: Nil ve Fırat. Israil'in Nil nehrine ilişkin birbiriyle bağlantılı ve realize etmeyi başardığı üç temel hedeften bahsedilebilir. Bu hedeflerden ilki; Nil üzerinde kurulacak olan kanallardı. İsrail’in bu hedefi 1984 yılında gerçekleşir ve kanal yapılır. Bu kanal sayesinde Israil, Etiyopya ve Sudan gibi Nil'in iki önemli musluğunu elinde tutan devleti yanına çekmeyi başarmıştır. Böylece İsrail’in ikinci hedefi de gerçekleşmiştir. Üçüncü olarak İsrail, Etiyopya ve Sudan’ı yanına çekerek Mısır'ı istediği zaman tedirgin edecek bir güce de sahip olmuştur. Böylece İsrail Nil’e ilişkin tüm hedeflerini kısa bir süre içinde tamamlamıştır. İsrail’in Nil nehri hedefleri kapsamında; İsrail’in Nil nehri politikalarına ilişkin geçmiş dönemde ortaya atılmış olan “komplo teorileri”nden biri ise olayın bir diğer tarafını göstermesi bakımından önemlidir. Bu komplo teorisi direkt Sudan’a ilişkindir. Bu komplo teorisi’ne göre; Sudan'da patlak veren iç isyanlarda büyük pay İsrail’indir. Any-Nya olarak bilinen iç karışıklık, Mossad'ın silahları ve askeri gücü ile beslenmiştir. Uganda, Çad, Etiyopya ve Kongo üzerinden kurulan istasyonlar da bu ayaklanmaya destek vermiş ve sonunda Anyn-Nya gerillaları Israil'e götürülerek eğitilmiştir. Hartum yönetimi ile Any-Nya gerillaları arasındaki çatışma 1972 yılında sona ermiş ve İsrail hedefine ulaşarak, Sudan’ı en azından 1985’e dek yanına çekmeyi başarmıştır. Israil'in diğer ayağı ise Fırat'tır. Israil'in bölgeye yönelik ilgisini de bu şekilde okumak gerekmektedir. Israil'in bölgeye ve de dolaylı olarak GAP’a ilgisinin başlangıç tarihi 1993 yılıdır. Israilli işadamları zaman zaman bölgeyi ziyaret ederek, Urfa'dan toprak almak istediklerini, burada fabrika kurmak niyetinde olduklarını söylerler. Türkiye'nin Kürtleri ihmal ettiklerini ve kendilerinin geliştirecekleri politikalarla Kürtlerin en azından ekonomik anlamda gelişmesine yardımcı olacaklarını, bu gelişmenin ise Türkiye’yi ayrılıkçı Kürt hareketi bağlamında rahatlatacağını, hatta Kürt meselesinin ortadan kalkacağını vurgularlar. 1993 yılında Israil Tarım Bakanlığı'ndan gelen bir heyet, GAP'a yüklüce bir yatırım yapar. Israil bölgede yer alan Devlet Çiftlikleri'yle de ilgilenir. En yoğun ilgiyi ise Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği’ne gösterir. Bölge genelindeki devlet üretme çiftliklerine ilişkin projesini uygulamaya koyamayacağına kanaat getiren İsrail GAP’tan hisse alabilmek için faaliyete geçer. GAP'tan hisse almak isteyen İsrail kökenli firmalar arasında alanında öncü bir çok firma vardır. GAP bu firmalar için iki anlama geliyordu; Israil'de olmayan su ve toprak. İsrail’in ikinci GAP atağı 1996 yılında yaşandı. Israilli firmalar bu tarihte önce Ankara'ya sonra da Urfa'ya geldiler. Israil Tarım Bakanlığı GAP bölgesinde arazi alımına resmen başvurmuştu. Israil'in Ankara eski Büyükelçilerinden Davit Granit, Israil'in sulama alanında Afrika'da başardıklarını belirterek, sulama ve deniz suyundan istifade etmenin bütün teknik olanaklarını Türkiye’nin bu bölgesinde kullanabileceklerini söylüyordu. Şimon Peres bir yandan suyun insanlığın ortak malı olduğunu söylerken, diğer yandan Suriye'nin Golan sularını Türkiye'nin ise Fırat'ın sularından Israil'e vermesini talep ediyordu. Manavgat Barış Suyu Projesi 1990'ların ortalarından beri, Türkiye ve İsrail birçok askeri savunma projeleri geliştirmiş ve ortak askeri tatbikatlar düzenlenmiştir. 1987 yılında Barış Suyu Projesi adı altında Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden Ortadoğu'ya su ihraç etme fikri dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ortaya atılmıştır. Özal'ın ölümü, suyun politik malzeme olarak görülmesi, Barış Suyu projesi kapsamında İsrail devleti’nin de bu projeden faydalanabilecek olması ve bu duruma Arap ülkelerinin ciddi muhalefet göstermeleri bu projenin gelişmesine imkan vermemiştir. Barış Suyu projesinin tüm bu nedenlerle işlevselleştirilememesi neticesinde bu projeye alternatif olarak Manavgat Suyu Projesi gündeme getirilmiştir. 1999 yılında İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın Türkiye'yi ziyareti sırasında aynı dönemde İsrail'de yaşanan büyük kuraklık da gündemde olmasıyla, uzun bir boşluktan sonra ilk defa Manavgat nehrinden Israil'e su satılması gündeme geldi. Bu nedenle Türkiye Manavgat ağzında suyun ihraç edilebilmesini sağlayacak tesisler için, 150 milyon dolarlık bir yatırım yaptı. Manavgat Çayı Projesi, günde 500 milyon metreküp suyu denizde tankerlere yükleyerek yurtiçi ve yurtdışı ihtiyacı karşılamak üzere planlandı. Projenin yılda 300 milyon dolar gelir sağlaması hesaplandı. Manavgat suyunu kullanmaya başlaması ile birlikte toplam su gereksinimin sadece %3’lük gibi oldukça küçük bir kısmını karşılayabilecek olan, geliştirmiş olduğu projelerle su ihtiyacının büyük bir kısmını Şeria nehri sularından, Golan tepelerindeki su kaynaklarından ve Batı Şeria’daki su kuyularından temin edebibilen İsrail’in Manavgat suyunu almak için girişimde bulunması olayın sadece ekonomik boyutu göz önünde bulundurulduğunda tereddütle karşılanabilir. Ancak, İsrail’in bu teşebbüsünün siyasi ve stratejik boyutları incelendiğinde İsrail açısından gayet pragmatik bir sonuca ulaşılacaktır. Benzer sorular Türkiye’nin bu projeye “evet” demesine ilişkin olarak da yöneltilebilir. Ancak, verilecek cevaplar işin yine pragmatik boyutunu ortaya koyacaktır. İsrail’in Manavgat suyunu isteme nedenleri çok özetle şu şekilde açıklanabilir : 1. Teberiye Gölü'ndeki su seviyesinin düşme tehlikesi Israil'i kaygılandırıyordu. İsrailli yetkililer henüz 1991 yılının başında, Israil'deki su rezervlerinin tehlike altında olduğunu söylüyor, su sorununu gündeme getirirlerken, mevcut sularda 2000 yılında bir azalmanın olacağını ve Israil'in 2000 yılına kadar su sorunu ile karşılaşacağını belirtiyorlardı; 2. Su konusunda bölgede sadece bir ya da birkaç devlete bağımlı kalmamak için önemli su rezervlerine sahip olan ve “uzlaşılabilir” olarak değerlendirdiği tüm devletlerle su konusunda projeler geliştirme yoluna gitmek; 3. “Pragmatik” olarak nitelendirilebilecek amaç, İsrail’in suya olan ihtiyacını bu proje ile karşılamayı amaçlaması değil, Orta Doğu bölgesinde bir müttefik olarak ihtiyaç duyduğu Türkiye ile ilişkilerini bu proje üzerinden sağlamlaştırmak istemesidir; 4. Manavgat Suyu'nu almak isteyen İsrail'in, suyu alma karşılığında GAP bölgesinde bazı ayrıcalıklar istediği de bilinmektedir. İsrail'in, eğer ayrıcalık sağlayabilirse bölgede 'nanoteknoloji' ağırlıklı çalışmalar yapacağı belirtilmektedir; 5. Çeşitli ülkelerle yaptığı ya da yapmayı planladığı anlaşmalarla Orta Doğu bölgesinde su konusunda konumunu güçlendirmek ve su üzerinden Orta Doğu politikaları genelinde güç kazanmak. Türkiye’nin Manavgat suyunu İsrail’e satmayı içtenlikle ve tüm şartları gayet kolaylaştırarak kabul etmesinin temel nedenleri arasında ise şunlar sayılabilir : 1. Türkiye’nin Manavgat suyunu İsrail’e ucuza satmayı kabul etmesinin temel sebebi, İsrail ile 1990’lı yılların ortalarından itibaren yoğunlaşan ilişkinin pekiştirilmesi ve hatta süreklilik kazanması; 2. Manavgat suyunun Türkekonomisine maddi hiçbir fayda sağlamadan Akdeniz’e dökülmesi; 3. İsrail’in satın alacağı su karşılığında Türkiye’ye sayısı belirsiz tank ve uçak teknolojisi satacak olması; 4. Bu su projesi üzerinden Türk-ABD ilişkileri bağlamında yönlendirici faktör olan ABD’deki musevi lobisini İsrail devleti ile kurulacak sıkı ilişkilerle Türkiye leyhine etkileyebilmek. Manavgat Suyu Projesi’nden Neden Vazgeçildi Türkiye'nin Manavgat Nehri'nin sularının İsrail'e satılmasını içeren projeden, Türkiye ve İsrail'in ortak kararıyla vazgeçildi. Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz gibi yöneticilerin destek verdiği proje kapsamında 200 milyon dolarlık yatırım yapılan Manavgat'tan su almak isteyen tek ülke olan İsrail'le 1999'dan itibaren pazarlıklar yapılıyordu. 30 Ocak 2006 tarihinde Türkiye-İsrail Ortak Su Grubu toplantısında, proje bir kez daha görüşüldü ve ortak kararla projenin iptali benimsendi. Manavgat yerine Akdeniz'e dökülen Göksu Nehri'nin suyundan yararlanılmasını teklif eden İsrailliler, Akdeniz altından boru hattıyla suyun taşınabileceği önerisini dile getirdi. Türk yetkililer ise önerinin inceleneceğini söylemekle yetinmişlerdir. Son dönemlerde İsrail'e su, doğalgaz ve fiberoptik kablolarla elektronik bilgi taşıyacak üçlü bir hattın Akdeniz altından inşa projesinin gündemde olduğunundan bahsedilmekte ve bahse konu bu proje diplomatik bazı çevrelerce doğrulanmaktadır. Diplomatik çevrelere göre, bir yıldır konuşulmakta olan proje üzerindeki çalışmalar somutlaşmış ve fizibilite çalışması yapılmış değil. İsrail’in Manavgat Suyu projesinden vazgeçmesine neden olan unsurlara ilişkin olarak geliştirilecek senaryolar kapsamında en olasılıklı olanı; Manavgat Suyu projesine ödeyeceği ücret karşılığında sadece su satın alabilecek olan İsrail’in bu üçlü projeye biraz daha fazla yatırım yaparak hem su hem doğalgaz hem de eloktronik bilgi satın almayı daha mantıklı ve faydacı olarak değerlendirmiş olabileceğidir. Bazı kesimlerce İsrail tarafından projenin iptal edilmesine neden olarak gösterilmekte olan; su gibi hayati bir konuda İsrail’in dış bir ülkeye bağımlı olmak istememesi ve yine İsrail’in deniz suyunu arıtma projesini Türkiye’den Manavgat suyunu satın alma projesinden daha az maliyetli bulduğu gibi gerekçeler gayet zorlama gerekçeler gibi görünmektedir çünkü bu tezlerin anti tezi olarak “İsrail projeyi imzalama aşamasında bu iki unsuru farkında olmamış olamaz” şeklindeki bir tez rahatlıkla geliştirilebilir. Sonuç İsrail’in su politikalarını çok ciddi su sıkıntısı çektiği için değil ancak Orta Doğu’da yer alan belli başlı su kaynaklarının kontrolünü elinde bulundurmak istediği için geliştirmiş olduğu gayet açıktır. İsrail’in Orta Doğu su kaynaklarının kontrolünü elinde bulundurma girişimlerine sevk eden temel düşünce ise İsrail’in su konusunu hemen her devlet gibi politik bir araç olarak kullanma arzusudur. Ancak, İsrail’in bugüne dek Orta Doğu coğrafyası bağlamında “su” üzerinden geliştirdiği bu politik manevralar yine Orta Doğu politikaları bağlamında ciddi krizlere yol açmıştır. Bu politik manevraların İsrail-Arap savaşları ve sürtüşmeleri kapsamında aktif rol oynadığı öne sürülmektedir. Yine 1948’den itibaren yaşanan çoğu sorun içinde İsrail’in bölge kapsamında izlediği stratejik su kaynaklarına sahip olma politikasının etkili olduğu düşünülmektedir. Özellikle 1967 yılındaki “Altı Gün Savaşları”nda, savaşın çıkmasında su kaynaklarının önemli rolü olduğu bilinmektedir. İsrail’in su poliikaları Ortadoğu Barış Sürecini de doğrudan etkilemektedir. İsrail’in Golan tepelerindeki fiili durumu sürdürmesinde, bu tepelerin stratejik önemi kadar, buradaki su kaynaklarının İsrail açısından taşıdığı jeoekonomik önem de etkili olmaktadır. Yazı kapsamında açıklamaya çalıştığımız tüm bu ve diğer nedenler dikkate alındığında ne İsrail’in ne de Orta Doğu bölgesindeki su sorununa müdahil olan diğer devletlerin yakın gelecekte bu sornu barışçıl bir biçimde çözmeleri mümkün görünmemektedir. | |
Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hacet kapısın tıklarken | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2019 | 13 Eylül 2008 11:34 |
geçmiş zaman aynası | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2133 | 13 Eylül 2008 11:29 |
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: | Dua Bölümü | Seyyid | 1 | 2483 | 12 Eylül 2008 12:39 |
rahmet katrelerinde bir cuma soluğunda dua | Dua Bölümü | CaferTayar | 0 | 2357 | 12 Eylül 2008 12:31 |
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan | Cuma-Bayram-Kandiller | CaferTayar | 0 | 2035 | 06 Eylül 2008 13:07 |
19 Temmuz 2008, 16:41 | Mesaj No:2 |
Cvp: israilin su poltikası ve orta doğu Yüzyılın projesinde İsrail'le anlaşma Ankara'da bir araya gelen Enerji Bakanı Hilmi Güler ile İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer, Akdeniz Boru Hattı için fizibilite yapılmasına karar verdi. Ankara'da bir araya gelen Enerji Bakanı Hilmi Güler ile İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer, Akdeniz Boru Hattı için fizibilite yapılmasına karar verdi. Fizibilite 10 ay, hattın yapımı da üç yıl sürecek. Türkiye'den İsrail'e uzanacak olan boru hattından petrol, doğalgaz, elektrik, su ve fiberoptik geçecek. Samsun-Ceyhan'ın devamı olacak olan hat, Hindistan'dan Uzakdoğu'ya uzanacak. İsrail, hattan geçecek doğalgaz ve petrol için Rusya ve Azerbaycan ile anlaşmaya vardı. Enerji Bakanı Güler, İsrailli Bakan Ben Eliezer'i kabul etti. İkili yaklaşık 1,5 saat süren görüşmede Akdeniz Boru Hattı'nı ele aldılar. Güler, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, Akdeniz Boru Hattı projesi için 10 gün içinde Türkiye, İsrail ve Hindistan enerji bakanlıkları müsteşarlarının bir araya geleceğini, ardından iki hafta içinde bakanların tekrar masaya oturacağını ifade etti. Projenin hızla yürüdüğünü ifade eden Güler, hattın petrol, doğalgaz, su, elektrik ve fiberoptiği kapsadığını söyledi. İsrailli Bakan'ın Rusya, Türkmenistan ve Azerbaycan'da görüşmelerde bulunduğunu anlatan Güler, "Faaliyetler giderek hız kazanıyor. Hat sadece ekonomik boyut taşımıyor. Bölgenin istikrar ve barışına da önemli katkılarda bulunacak. Petrol, doğalgaz, su bölgenin ihtiyaç duyduğu şeyler. Eğer bu konuda başarılı olursak Türkiye ve İsrail bölgenin kalkınmasına, istikrarına, huzuruna önemli katkıda bulunacak. Bu sadece Türkiye ile İsrail arasında bir proje değil, çoklu bir proje" diye konuştu. FİZİBİLİTE 10 AY İÇİNDE Boru hattıyla ilgili bundan sonra yapılacak çalışmaları değerlendirdiklerini belirten Güler, "10 ay içinde fizibilite gerçekleştirilecek. Ardından çalışmalar hızla başlayacak" bilgisini verdi. Fizibilite ile ilgili kendilerine bir sunuş yapıldığını kaydeden Güler, fizibilitenin 8 milyon euroya malolacağını söyledi. Güler, "Bunun fonunu oluşturuyoruz. Fon oluşunca 10 ay içinde fizibilite gerçekleştirilecek. Borunun içinin nasıl dolacağının görüşmelerini de yapıyoruz" dedi. Projenin hem Samsun-Ceyhan hattını hem de Ceyhan bölgesini öne çıkaracağını vurgulayan Güler, "Bölgede petrol Cebelitarık'tan, Ümit Burnu'ndan dolaşarak Uzakdoğu'ya gidiyor. Bu 39 ile 49 gün arasında sürüyor. Ceyhan'dan çıkan petrol ise Kızıldeniz'den 19 günde geçecek. Bu müthiş bir avantaj. Petrol piyasasında çok olumlu etkiler yaratacak" diye konuştu. Projenin ekonomik ve teknik yönünün yanı sıra bölge için önemine işaret eden Güler, "Biz buna bir barış projesi olarak bakıyoruz" dedi. 3 YILDA BİTER Hattın maliyetinin fizibiliteden sonra belirleneceğini ifade eden Güler, hattan geçecek petrol ve doğalgazın miktarı, arz sağlayan ile tüketen ülkelerin konumunun fiyatı belirleyeceğini anlattı. Güler, hattın yapımının fizibilite bittikten sonra üç yılda tamamlanmasının hesaplandığını bildirdi. Hattan 40 milyon ton petrol taşınacağını belirten Güler, diğer enerji türlerinin miktarının ise henüz belirlenmediğini söyledi. Güler, bugün Gazprom ile bir görüşme yapacağını da ifade etti. SURİYE TEŞEKKÜRÜ İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer de, son birkaç yıldır Türkiye ile İsrail arasında gelişen ilişkilere işaret ederek, "İsrail halkı ve hükümetinin; Türkiye'nin, hükümetin, Başbakan'ın (Tayyip Erdoğan) İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuk rolü için mutlu olduğunu vurgulamak istiyorum" dedi. Başbakan Erdoğan ile daha önce yaptığı görüşmede bu konuda çalışmalar yaptığı görmekten memnuniyet duyduğunu ifade eden Ben Eliezer, "Bugün İsrail'in Suriye ile olan ilişkilerinde Türkiye'nin rol oynaması önemlidir" dedi. Son iki ay içinde Akdeniz Boru Hattı için Rusya ve Azerbaycan'a geziler düzenlediğini ifade eden Ben Eliezer, "Boru hattı için herkesten destek geliyor. Akdeniz'den Kızıldeniz'e, Kızıldeniz'den Çin'e, Çin'den Tayvan'a çok büyük bir proje. Proje iyi bir aşamada ve kısa süre içinde iyi bir sonuca ulaşacaktır. Bu konuda çok iyimserim. Çok büyük bir işe imza atıyoruz, çok iyi gelişmeler olacak. Ancak bu tür projeler barış sürecine katkıda bulunabilir" diye konuştu. BEN ELİEZER: FİLİSTİN İLE PROJE YÜRÜTMEK İSTİYORUZ Mısır'dan İsrail'e bir doğalgaz hattı bulunduğunu, Ürdün ile de ortak projelerinin olduğunu anlatan Ben Eliezer, "Filistin yetkilileri ile de bir sürü projeler için çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu projelerle bölgedeki barış sürecine katkıda bulunabiliriz. Çok büyük bir proje için çalışmalar yapıyoruz. Projenin içinde üç boru hattı var; biri hampetrol, ikincisi doğalgaz, üçüncüsü su, elektrik ve fiberoptik" dedi. İSRAİL, RUSYA VE AZERBAYCAN İLE ANLAŞTI Ben Eliezer, Azerbaycan'ın proje için çok yakın davrandığını belirterek, doğalgaz alınacak Azerbaycan'ın bir hattan akışa sıcak baktığını, projeyi bir an önce görmek istediğini anlattı. Petrol sağlanacak Rusya ile iki anlaşma imzalamaya çok yakın olduklarını kaydeden Ben Eliezer, İsrail ve Rusya hükümeti arasında mutabakat zaptı, iki ülkenin kuma ile bağlantılı iki şirketi arasında da ticari anlaşma imzalanacağını bildirdi. Rusya ile yaptığı görüşmede doğalgazın da Türkiye'den geçmesi gerektiğini anladığını ifade eden Ben Eliezer, Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşmanın öncelikli olduğunu kaydetti. Herkesin projenin en kısa zamanda gerçekleşmesini istediğini belirten Ben Eliezer, suyun hatta eklenmesini de çok önemsediklerini kaydetti. İsrail'in deniz suyundan arıttığı suyu kullandığını belirten Ben Eliezer, Su teknolojilerinde başı çeken İsrail'in 750 milyon metreküp su kazanımı olduğunu ifade etti. Ben Eliezer, su konusunun ciddi olduğunu kaydederek, Türkiye'den su almak istediklerinin altını çizdi. | |
19 Temmuz 2008, 17:05 | Mesaj No:3 |
Cvp: israilin su poltikası ve orta doğu İsrail, Ortadoğu ve su: Asimetrik savaş! Manavgat projesi ve su savaşını Yrd. Doç. Dr. Gamze Güngörmüş Kona ile konuştuk… iyibilgi özel Su ve savaş sözcükleri küresel ısınma yer küreyi esir aldıkça daha sık yan yana gelir oldu. Genelkurmay Başkanlığı’nın tehdit değerlendirmelerinde yer verdiği “Küresel ısınma” örneğin bu kez de Genelkurmay Başkanlığı’nın yayımladığı Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde ele alındı. Dergide 2025 yılında, dünya üzerinde yaklaşık 5 milyar insan temiz su sıkıntısı çekeceği, Türkiye bölgenin en zengin temiz su kaynaklarına sahip olduğu için su sıkıntısı çeken İsrail, Irak ve Suriye gibi ülkelerin ülkemiz için tehdit oluşturabileceğinin altı çizildi. Ortadoğu, Türkiye ve su dendiğinde son yıllarda en çok hatırlanan şey İsrail’a Manavgat suyunun satılması projesiydi. Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz gibi yöneticilerin destek verdiği proje kapsamında 200 milyon dolarlık yatırım yapılan Manavgat'tan su almak isteyen tek ülke olan İsrail'le 1999'dan itibaren pazarlıklar yapılıyordu. Ancak 30 Ocak 2006 tarihinde Türkiye-İsrail Ortak Su Grubu toplantısında, proje bir kez daha görüşüldü ve ortak kararla projenin iptali benimsendi. Neden? Hem bu sorunun yanıtını almak hem de geleceğin su savaşını konuşmak için bölge sorunlarını en iyi bilen isimlerden Yrd. Doç. Dr. Gamze Güngörmüş Kona’ya ulaştık. Manavgat suyunun İsrail’e satılmasından neden vazgeçildi? Manavgat suyundan İsrail’in ikinci bir projesinin Mısır’la devreye girmesi ve Mısır’la devreye girecek bu projenin siyasi ve ekonomik açıdan İsrail’e daha büyük çıkar sağlayacağı için Manavgat projesi iptal edilmiş ve İsrail Mısır ile su projesi imzalamıştır. İkincisi 1994 yılında GAP projesinden mümkün olduğunca fazla imkan sağlamak adına İsrail yetkilileri dış işleri bakanlığına ve tarım ve köy işleri bakanlığına, GAP projesinden, GAP’ın hakim olduğu alanlardaki sulamadan, oralara yeni fabrikalar yapmak için ciddi teklif getirdiler. Organik tarım yapmak için fabrika yapmak istiyorlardı. Bunların bir kısmının il bölge yönetimi tarafından kabule dildiğini, diğer kısımlarının ise milli menfaat açısından uygun görülmediğini biliyorum. İsteklerin karşılanmayan bölümü İsrail’i huzursuz etti. Bu nedenle GAP bu kadar büyük para yatırılan GAP projesi rafa kaldırılmak durumunda kalındı. Ne kadar yatırım yapılmıştı? İsrail’in bu proje doğrultusunda aynı zaman diliminde harekete geçirmeyi planladığı yatırımların çok yüksek olduğu söyleniyor. Net bir rakam yok. Şu an için uykuya yatırmış görünüyorlar projeyi. Ancak vazgeçmeyecekler. Su olduğu yerde İsrail’in vazgeçmesi söz konusu değdir. Suyun olduğu her yer İsrail için kıymetlidir. Nil havzası ve Fırat vazgeçilmezdir. Bu Tevrat’ta da geçer. İşin dini yönü de var yani. Komşuları, su olduğu için İsrail için kıymetlidir. En yoğun ilişki kurması gereken üç ülke var İsrail’in: Mısır, Ürdün ve Türkiye. Hindistan’da gidip farklı bir faaliyette bulunur, farklı ilişkiler kurar ama Ortadoğu’da bu üç ülke vazgeçilmezdir İsrail için. Geçtiğimiz günlerde TSK dergisinde su için savaşabileceğimiz yazılmıştı… Ortadoğu’da su savaşı çıkacaksa İsrail Türkiye’yi yanına almak için elinden geleni yapar. Ortadoğu’da su savaşı olacaksa eğer iki blok oluşabilir: Bir yanda İsrail ve Türkiye, diğer yanda İran, Irak ve Suriye. İsrail’e uzaktan destek verenler ise Ürdün ve Mısır olacaktır. Nasıl bir savaş olacak bu? Hegemon güçlerin etkisinden bağımsız olarak çıkarsa bu savaş, konvansiyonel, simetrik ve tehdit algılamalarının ne boyutta olduğunu öngörebileceğimiz bir savaş olmayacaktır. Su savaşı olacaktır. Su Ortadoğu’da çoktur. Yani su az olduğu için savaş çıkmayacak. Siyasi uzlaşmazlıklardan dolayı su üzerinden çıkabilir savaş. Paylaşılamama sorunu var su olsa da… Konvansiyonel ve simetrik olmayacak diyorsunuz. Ne demek bu? Sınırı aşan suların paylaşımından doğacak uyuşmazlıkların hallinin ancak çatışma yoluyla halledildiği bir durum bu. Özal döneminde; Türkiye’den çıkan suların barışçıl yollarla, adil dağıtımını içeren ancak bu uygulama karşılığında siyasal sorunların da hallini de şart koşan barış suyu projesi işlerlik kazanamadığı için Manavgat devreye sokulmuştur. Ancak o da yürümedi. Tüm bu açıklamalardan sonra Orta Doğu bölgesinin su bağlamında geleceğini nasıl görüyorsunuz.? Yakın bir gelecekte birbirlerini klasik savaş yöntemleriyle, nükleer güç kullanarak ya da destekçisi bir hegemon gücü yanına alarak yok etmeyi ya da en azından siyaseten ve ekonomik açılardan zayıflatmayı göze alamayan çatışan bazı Orta Doğu devletleri suyu bahane ederek ve suyu kullanarak bölge genelinde istediğine ulaşmaya teşebbüs edecektir. Bu gelişme ise Orta Doğu genelinde yaşanacak derin ve çok boyutlu çatışmaların ateşleyicisi olacaktır. | |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Orta Asya yerine Türkistan | Kara Kartal | Yaşam/Kültür/Sanat | 0 | 09 Ekim 2024 13:04 |
cuzem 3. dönem felsefe tarihi orta çağa kadar özet | verayy | SİVAS İlitam | 0 | 06 Eylül 2015 00:58 |
Orta Yol İfrat ve Tefrite (Aşırılıklara Düşmemek) | enderhafızım | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 0 | 07 Temmuz 2012 01:24 |
Israilin yok olması kaçınılmaz bir sondur | Abdulhamit 1 | Kur'ân-ı Kerim Genel | 14 | 18Haziran 2010 02:14 |
"saatler israilin iyiliği için çalmıyor" | A.HELİM ALMALI | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 02 Kasım 2009 19:57 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|