|
Konu Kimliği: Konu Sahibi kamer34,Açılış Tarihi: 18 Nisan 2011 (06:14), Konuya Son Cevap : 27 Aralık 2011 (01:19). Konuya 14 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Nisan 2011, 06:14 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | "Fırkayi-NACİYE" "Fırkayi-NACİYE" "Bismillahirrahmanirrahim" "Selam tüm hidayete tabi olan ve bu yolda sebat eden kardeşlerimin üzerine olsun." Maide/67- “Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete eriştirmez.” "Müslüman" bu gerçeği, sesinin olanca yüksekliği ile haykırmalı, insanlar ile arasındaki uzaklığın ve yakınlığın derecesini bu esasa göre ayarlamalıdır. Bu mesafe koyma işleminden doğacak sonuçları düşünmek, onun üzerine vazife değildir. Koruyucu Allah'tır ve "Allah kafirleri doğru yola iletmez." Müslüman, insanları benimsemeye çağırdığı gerçeği bütün yönleri ile duyurmadıkça ve yağcılıksız, tavizsiz bir dille karşısındakilerin inanç sistemlerindeki bozuklukları olduğu gibi ortaya dökmedikçe, yüce Allah'ın mesajını insanlara duyurmuş olmaz. Eğer davetçi, insanlara zarar dokundurmaktan gerçekten kaçınmak istiyorsa ve onlara yararlı kalmayı amaçlıyorsa şu yöntemi adım adım izlemelidir: Karşısındakilerin inanç açısından boşlukta olduklarını, inandıkları ve hayatlarına yansıttıkları yargıların kökten asılsız ve eğri olduğunu açık açık söylemelidir. Onları, bağlı oldukları ve hayatlarında uyguladıkları düşüncelerden tamamen farklı bir inanç ve düşünce sistemine çağırdığını belirtmelidir. Kendilerini köklü bir değişime, uzak amaçlı bir dönüşüme, uzun bir yolculuğa düşüncelerinde, sosyal kurumlarında, düzenlerinde ve ahlak sistemlerinde çok boyutlu bir başkalaşıma çağırdığını peşinen açıklamalıdır. Böylece insanlar davetçilerin aydınlatıcı açıklamaları sayesinde benimsemeye çağrıldıkları gerçekle aralarındaki mesafenin boyutunu net olarak öğrenebilmelrini sağlamktır.Ta ki, bu bilginin ışığında, yüce Allah'ın deyimi ile "ya hakkı bilerek kabul etsinler yada hakkı bilerek inkar etsinler. Bazı insanlar kimi zaman lafı ağızlarında eveleyip geveleyerek ve kem-küm ederek insanların inandıkları ve pratik hayatlarında uyguladıkları batıl ile benimsenmesine çağırdıkları hak arasındaki köklü farklılığı, savundukları gerçek ile karşılarındakilerin uyduğu eğrinin arasındaki uçurumu belirtmekten kaçınırlar. Ortaya hakkı koymakla birlikte karşsındakininde anlayışının kabulune meyil edecek şekilde dini anlatırlar. Söz konusu davetçiler ya içinde bulundukları özel şartların baskısı ile ya da insanların hayat tarzlarının, düşüncelerinin ve inançlarının kendilerine dikte ettiği pratik realiteye ters düşmekten çekindikleri için, bu tavizci yola başvururlar. Fakat onlar iyi bilmelidirler ki, bu durumda karşılarındaki insanları aldatmış, kayba uğratmış olurlar. Çünkü onlara, kendilerinden ne yapmalarını istediklerini olduğu gibi anlatmamışlardır. Üstelik yüce Allah'ın, kendilerini duyurmakla görevlendirdiği gerçekleri insanlara duyurmamış olurlar. Bizler hakkı yaşamak ve geeçekleri olduğu gibi anlatmakla mükkelef olduğumuzu unutmamız gerekmektedir. İnsanlar yüce Allah’ın dinine davet edilirken yumuşak olmak sözün sonunu başında söylememek öfkelenmemek sabırlı olmak kendi düşünceleri üzerinde sebat etmek gibi unsurları tersinden yorumlayarak, dini olduğundan farklı anlatmak,duyurduğu gerçeğin içeriğini yumuşatmak olarak düşünülmemelidir. Yine söz konusu davetçiler insanları “la ilahe illallah”hakikatına davet ederken bu söylem onların ötekileştirmeye götürmüyorsa davet ettikleri insanlarla günlük yaşantısında hemhal durumunda kurtarmyorsa bu davetçiler gerçek manada maide/67.ayetin gereğini yerine getirmemiş olurlar. İbn-i Mes'ud, Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "İsrailoğulları günaha dalınca alimleri onları nehyettiler; fakat, onlar dinlemediler. Alimler de onlarla düşüp kalktılar ve yiyip içtiler. Allah da bazısının kalbini bazısına çarptı. Davut'un, Süleyman'ın ve Meryem oğlu İsa'nın dilinden onlara lanet etti. -Sonra Resulullah oturup şöyle dedi-: `Hayır. Nefsim elinde olana yemin ederim ki; siz onları hakka döndürünceye kadar uğraşırsınız' Yani şefkat gösterir çevirirsiniz." (Ebu Davud ve Tirmizi) İnsanları yüce Allah'a çağırırken gösterilmesi gereken yumuşaklık davetçinin kullanacağı davet üslubunda bulunmalıdır, Gerçek insanlara olduğu gibi, hiçbir kısıntıya yeltenilmeksizin, insanlara duyurulmalıdır. Duyurmanın ve tanıtmanın üslubuna gelince, temelde etkili olmaya ve tatlı öğüt vermeye önem vermesi gereken bu faaliyet, uygulamaya konduğu çevrenin ve zamanın özel şartlarına uyarlanarak yürütülmelidir. İslam dinini davet etme iddiasında olanların bir diğer yanılgısıda şudur. Bizler insanları islama davet ederken son sözü başında söylemiyor onlara inandıkların dinin batıl olduğunu söylemeyerek onların islamdan nefret etmemelerini amaçlamaktayız derler. Fakat şunu unutuyorlar islam dininin başıda sonuda “la ilahe illallah”tır. Allahtan başka ilahların olmadığı gerçeğidir.İslam dininin özü bu ilke üzerine bina edilmiştir. Muhatab oldukları toplumlarının şirklerini küfürlerini çok iyi bildikleri halde onları teferuatlarla oyalamaları o topluma yapmış oldukları götülükten başka birşey değildir. Çünkü bu kimseler yüce Allah'ın kendilerine indirmiş olduğu kitabın hükümlerine göre yaşamıyorlar. Bu durum sözünü ettiğimiz gözlemcilerin zoruna gidiyor. Bu yüzden, şu sapık insanlığın tümü ile karşısına dikilip yüzlerine karşı kesin gerçeği yüksek sesle haykırmak kendilerine ağır geliyor. Bütün insanlığa yanlış yolda olduklarını, boş inançlara tutsak düştüklerini duyurmayı, arkasından insanlara "hak din"in temel esaslarını anlatmayı merhalesizlik olarak görüyorlar. Oysa doğru yol Allah’ın kitabına göre dizayn edilmiş yoldur. Bunun dışındaki tüm yollar batıldır.Tüm insanların pratikleri, yüce Allah'ın dinine dayanmadığı sürece hiçtir, temelsizdir. Davetçinin görevi dünyanının neresinde olursa olsun hep aynıdır. Davetcinin görevi insanlara hidayet dağıtmak değildir. Onun görevi hakkı yaşamak ve kemküm etmeden ortaya koymaktır. Çünkü eğrilik kof bir sistir. Hem gavetçi olduğunu söyleyemek hemde münkeri gördüğünde onu düzeltmemek münkerinde Allah’ın dininde meşru olabileceğine mahal verecek bir tavır sergilemek islam dini bağdaşmaz. Açıkça şirk küfür olan sözleri amelleri görmek onları yumuşatmak bu sözleri ve filleri gerçekleştirenlerin halen islam dini üzerine kalabilmelerine inanmak itikadi bir sapmadan başka birşey değildir "Ebu Said el-Hudri'den, Resulullah'ın şöyle dediğini işittim: "Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin, şayet buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıfıdır." (Müslim) Bu davanın ilk çağrısı, nasıl o günün tüm yeryüzü halkına inanç ve hayat biçimi bakımından bir hiç olduklarını haykırarak işe başladı ise, bugün de bu misyon sesinin olanca gürlüğü ile ortalığı çınlatmaya devam etmelidir. Zaman döndü dolaştı ve yüce Allah'ın Peygamberimizi duyurma görevi ile gönderdiği, O'na şöyle seslendiği günün benzerine gelip dayandı. Yüce Allah'ın bu çağrısını bir daha okuyoruz: "Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı insanlara duyur. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah kafirleri doğru yola iletmez. KENDİLERİNİ, TEVHİD EHLİ ZANNEDENLERİN BAŞLICA KÜFÜRLERİ 1- Tevhidin aslını bozan zamanın küfürlerini, alternatif yok diye işlemeleri. İnsanların ikrahda olduklarını söylemeleri. 2- Allah imanın şartını tağutun reddine bağlamışken tağutu bütün çeşitleriyle reddetmemeleri. 3- Tağuta muhakeme için başvurulabilinir, bu zamanda zarurettir demeleri. 4- Tağuta muhakeme olmayı istemeyi küfür olarak görmemeleri veya küfür dür deyip başvuranları biz birşey diyemeyiz demeleri ve Müslüman görmeleri. 5- Tevhidin aslında cehaleti mazeret görmeleri. 6- Tevhidin aslını elde edememiş kişilere Müslüman muamelesi yapmaları. 7- Beraber velayet paylaştığı kişilerin şirklerini ve küfürlerini görmemezlikden gelmeleri. Küfre rıza küfürdür kaidesinin gereğini yapmamaları. 8- Tevhid akidesiyle direk alakalı olan meselelerde hak kendilerine geldiği halde hakdan yüzçevirmeleri. 9- Hak olan meseleleri, ilimsiz ve mesnetsiz kendi hevalarına göre tevil etmeleri. 10- Müşriklerin kestikleri hayvanların etlerini helal görerek yemeleri. 11- Müşrik kadın ve kızlarla evlenip nikah akdi yapmaları. 12- Mümin, müşrik, kafir ve mürted ayırımı yapmamaları. 13- İmanın zıttı olan küfrü bilmemeleri, ve küfre sebeb olacak konularda bilgi sahibi olmamaları. 14- Alimlerde ihtilaf etmiştir diyerek kendi küfürlerine mazeret aramaları. 15- Küfürleri açıkca bilinen belamları müslüman olark görmeleri. 16- Askerlik meselesinde tağutlara askerliğin islamdaki hükmüne göre hareket etmemeleri. 17- Tağutların okullarının eğitim sisteminin islam dinine uygun olduğunu düşünmeleri. 18- Harbi ve müşriklerin islama göre hükümlerini bilmemeleri ve onlara islamın hükmünü uygulamamaları. 19- Küfür olan anlaşma senet ve sözleşmeleri dikkat etmeden imzalamaları. 20- Hak olan bir topluluk aramamaları, önlerine çıkan belamları tevhid alimi zannetmeleri. 21- Tevhidin aslını elde eden muvahhidlere tekfirci, harici,irticacı, demeleri ve onlara beddua etmeleri ve onların ayaklarının kaymasını beklemeleri. 22- Kendilerine gelen hak olan meselelerde şüphe duymaları. 23- Küfürlerinde inat ederek hak olan meseleleri hevalarına göre tevil etmeleri. 24- İttifak edilen şeri delilleri, ihtilaf edilen şeri delil gibi göstererek küfürlerine kılıf aramaları. 25- Mütevatir hadislere zanni demeleri.(mealciler) 26- Müşriklerle velayetini paylaşan kişileri Müslüman görerek arkasında namaz kılmaları 27- Tevhidin aslını sağlamayanlara sırf kendilerine yakın diye Müslüman muamelesi yapmaları. 28- Allahın müşrik dediğine müşrik kafir dediğine kafir dememeleri. Müşrik ve kafirlere Allah'ın hükmünü vermemeleri. 29- Tevhidde taklidci olmaları. Ve kendilerini yeterli görmeleri. 30- Tevhidi bir bakış açısından uzak oldukları için dünyayı yeteri kadar bilmemeleri ve müslümanların dünya belamları hakkında yazdıklarını okuyup onlara düşman olmaları. 31- Müslümanlara Allah için değil de nefsi için tavır takınmaları. 32- Kendilerini red eden müslümanın geçmişte olan açığını yada işlediği hatasını gündeme getirerek, kendi küfürlerini örtbas etmeleri. 33- Kendilerini haklı olarak red edenin saptığını doğru yoldan çıktığını ilmi olmayan insanlara yayarak tevhidin anlaşılmasının önüne engel olmaları. 34- Kendi ilimlerini yeterli görmeleri. Çevrelerinin arkadaşlarının kendilerini terk etmesinden korkmaları. Şayet onlar üzerinde nufus sahibi olmuşlarsa hiçmi hiç bu çevreyi kayıp etmek istememeleri. 35- Tevhidin aslını elde eden kişilerden uzaklaşıp, tevhidin aslını elde edemeyen kişilerle dost olmaları onlarla velayet paylaşmaları. 36- Tevhidin red ve kabul rüknuna muhalefet etmeleri. 37- Bayramlarda müşriklere müslüman muamelesi yapmaları ve bayramlarını kutlamaları. 38- Sebepsiz müşriklerle haşir ve neşir olmaları.(Vela sınırını bilmemeleri) 39- Tevhidin aslını sağladıkdan sonra irtidat etmiş küfrü açık olan kişilere islamın hükmü olan mürted hükmünü vermemeleri. 40- Tevhidin aslını elde eden bir müslümanın davetinin önüne engel olmak için o müslümanı fitneci diye çevresindekilere tanıtmaları. İşte tüm bunlar birer hastalıktır. bziler bu önemli küffar yada küffara götüren hallerden nefsimizi uzak tutmalıyız. Tekrar hep birlikte peygamberimizin dizi dibinde toplanmalıyız. Çünkü O (SAV) aramızda sünneti ile yaşıyor. ANCAK O ZAMAN FIRKAYİ NACİYE OLABİLİRİZ "De ki: Ey kitab ehli Tevrat'ı, İncil'i, ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir-şey üzerinde değilsiniz. Andolsun Rabbinden sana indirilen onlardan çoğunun azgınlıklarını ve inkarlarını artıracaktır. Sende kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma." (Maide Sûresi, 5/67-68) Allaha Emanet Olunuz
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
Konu Sahibi kamer34 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
“..Allah’ın velileri kimlerdir..?” | Allah(c.c) | Kara Kartal | 14 | 6711 | 17 Mart 2012 02:37 |
“İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “ | Tevhid Ve Şirk Konuları | Esadullah | 6 | 3361 | 16 Mart 2012 20:24 |
""Velayet..Şirki"" | Tevhid Ve Şirk Konuları | kamer34 | 0 | 1900 | 06 Mart 2012 19:05 |
"Seyyid Kutub kimidir...?" | Alimler(Rh) | bilinmez | 42 | 16584 | 20 Şubat 2012 23:31 |
""Tasavvuf/Büyüklerinin/Şirkleri""... | Tasavvuf-Tarikat | hiranur86 | 52 | 21339 | 08 Şubat 2012 21:11 |
21 Nisan 2011, 04:36 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" “Bismillahirrahmanirrahim” 1- Tevhidin aslını bozan zamanın küfürlerini, alternatif yok diye işlemeleri. İnsanların ikrahda olduklarını söylemeleri.Günümüzde şöyle anlayışlar mevcuttur,Tağut-i sistemlerin karşısında islam alternatifi olmadığı için bizler ancak böyle yaşamakla islamı hakim kılmaya çalışıyoruz. Yada sizin dediğiniz ancak islam devletinde olur. Günümüzde böyle bir devletin varlığından söz edilemez. Bu söylenen şeyler bugün yaşanacak alan bulamamaktadır. Halbuki yüce Allah şirk ve küfür hususunda mazeret beyan etmeyiniz buyurmaktadır. Şayet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, "Biz sadece lafa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk", derler. De ki: "Allah'la, onun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?" Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz. (Tevbe 65-66) Her iki ayetteki karaktere baktığımızda şunları görmekteyiz. Onlar önce küfür işlediler sonrada özür beyan ettiler bir takım bahanelerin arkasına sığındılar bizler yol yorgunuyduk ne dediğimizi tam olarak bilmiyorduk bizim bu özürümüzü bu mazeretimizi lütfen kabul et ya rasulullah dediler. Fakat yüce Allah onların bu mazaretlerini kattiyen kabul etmemiştir. Demekki şirk küfür amellerde yada düşüncelerde özür beyan etmek yoktur. Alternatifi yoktur diyerek bir takım bahanelerin arkasına sığınmak yoktur. Birde şöyle düşünceler vardır biz ne yapabiliriz bu beşeri yasalara uymak zorunluluğumuz vardır bizim onlara karşı koyacak ne gücümüz nede takatımız vardır bizler mustazafız. Melekler, kendilerini zulme mahkum edenlerin canlarını alırken onlara "Dünyadaki durumunuz neydi?" diye sorarlar. Onlar da "Ezilmiş zavallılardık " derler. Melekler onlara "Peki Allah'ın toprağı göç etmenize yetecek kadar geniş değilmiydi ki? derler. Bunların barınakları Cehennem olacaktır. Orası ne kötü bir varış yeridir.”(Nisa/97) Ayette çıkarılacak ders: Kişi eğer yaşadığı yerde islam kimliğini bozacak durumlarla karşı karşıya ise derhal hicret edecektir. Allah'ın yeryüzündeki başka bir beldesine gidecektir tıpkı muhacir sahabiler gibi. Fakat gerçekten tüm çabalarına rağmen gidememiş yada kafirlerin esiri durumuna düşmüş yada imkan bulamamış kişilerede umulurki yüce Allah onları bağışlasın. Böyle bir durumda kişi islam kimliğini gizleyerek şirkten küfürden kendisini bulaştırmadan o beldede yaşayacaktır. Fırsat bulduğundada müslümanların yanına hicret edecektir. Yalnız, çaresiz kalan, hiç bir çıkar yol bulamayan ezilmiş, erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadırlar.Böylelerini umulur ki, Allah affeder. Hiç şüphesiz Allah bağışlayıcıdır, affedicidir. Nisa/98-99- Ayetlerde çıkarılacak ders: Müslümanlardan 8 ila 10 kişi Mekke de kalmış hicret etme imkanı bulamamışlardı. Böylece Mekke müşriklerinden imanlarını gizlemiş ve müslüman kalma başarısını göstermişlerdir. Dileyen fatır suresi/24-25. Ayetlere bakabilir. Ohalde hiç bir suretle bizler bahanelrin arkasına sığınırak şirk küfür ameller işleme hakkına sahip değiliz. 2- Allah imanın şartını tağutun reddine bağlamışken tağutu bütün çeşitleriyle reddetmemeleri. Tağutun reddi ile ilgili çok sayıda ayetler vardır. Cenabbi Allah iman etmeyi tağutun reddine bağlamıştır. “Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.ara uyarıcılar göndermiştik.”Nahl/36 “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. Kim Tağut'u, azgınlığı reddederek Allah'a inanırsa kopması sözkonusu olmayan, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.”Bakara/256 Ayetlerde çıkarılacak ders: Tağut tüm yönleriyle bilinmeli ve red edilmelidir. Aksi takdirde imanın kalpte yeşermesi söz konusu olamaz. Bir kalpte hem iman hem tağut olgusu eşyanın tabiatine aykırıdır. Yani hem beşeri yasalar koyarak tağut olacaksınız hemde müslüman kalacaksınız hem Allah'ın şeriatini gözardı ederek tağutlara kanun koyma yetkisi vereceksiniz hemde buna bir takım mazaretler öne süreceksiniz. Yani hem putlara çelenk koyacaksınız hemde tağutu red ettim iman ettim diyeceksiniz bunlar birbirlerine zıt şeyler. Tağut bir kurum olabildiği gibi taş ağaç para evlat hatta kişide olabilir. Yani kişi dikkat etmediği takdirde kendisi bile tağut olabilir. O halde Allah'ın şeriati karşısında kim haddini aşarak yoldan çıkarsa o tağuttur onu red etmek gerekir. 3- Tağuta muhakeme için başvurulabilinir, bu zamanda zarurettir demeleri. İşte bu madde tam anlamıyla müslümanların başına bir beladır. Tağutlar insanları kendi yasaları karşısında muhakeme ederek güyya onlara hak hukuk ve adalet dağıttıklarını iddia ederler. Müslümanlar onlara karşı dik duruşunu sergileyecek asla onları kabul etmeyecektir. “...Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah'a ve Peygamber'e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur. “Gerek sana ve gerekse senden öncekilere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürenleri görmüyor musun? Bunlar karşı çıkmakla, tanımamakla emredildikleri Tağutun hakemliğine başvurmak istiyorlar. Şeytan onları koyu bir sapıklığa düşürmek istiyor.” “Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.”Nisa/59-60-65 Günümüzde insanlar bir çift çorabını kaybetse derhal tağuta müracaat ederler. Yada bir damla su yüzünden ihtilafa düştüklerinde beşeri sistemlerin önünde muhakeme olmak isterler. Bu ayetler muhken ayetler olup manaları aşikardır. Herkesin anlayabileciği kadar açık nettir. Demekki her iman iddiası gerçek manada iman etmiş olarak kabul edilmez. Ancak Allah’ın emir ettiği doğrular çerçevesindeki iman gerçek iman sayılır. Müslümanlar insanlara zahirine bakarak hüküm verirler. Eğer insanların düşüncelerinde ve yaşantılarında küfür ve şirk unsurları varsa onları dost edinmezler. Maddelerin kuran gölgesinde açılımları devam edecektir
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
25 Nisan 2011, 02:41 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" 4- Tağuta muhakeme olmayı istemeyi küfür olarak görmemeleri veya küfür dür deyip başvuranları biz red etmeyiz demeleri ve Müslüman görmeleri. Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver. "Zümer/ 17 ) Madde 3 te tahuta muhakeme olmayı istemeyi işlemiştik yani konuyu eylem fiil olarak ele almıştık. 4. Maddede ise tağutun eylem değil düşüncede reddi ile alakalı kısmını ele alacağız. Tağut ve tağuti muhakemeleri düşüncede red etmek sonrada düşüncede Allah’ı rab ve ilah olarak birlemek. Tevhid akidesinin özü budur. Bakara/256- “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. Kim Tağut'u, azgınlığı reddederek Allah'a inanırsa kopması sözkonusu olmayan, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.” Bu dinin ortaya koyduğu şekli ile inanç meselesi, anlatmayı, dinlemeyi ve kavramayı izlemesi gereken bir ikna olma meselesidir yoksa bir baskı bir öfkelenme bir dayatma meselesi değildir. İslam olanca gücü ve enerjisi ile insan idrakine hitap ederek gelmiştir düşünen akla seslenmiştir... Yani iman, insanın sahip olması ve titizlikle koruması gereken bir olgunluk (rüşd), buna karşılık küfür, insanın kaçınması ve üzerine bulaşmasından çekinmesi gereken bir azgınlık, taşkınlıktır. İşte bu soyut inanç sistemi tam olarak Kur’an vahyine uygun tasavur edilmedikçe kişide sağlam bir amelin ortaya çıkmasınıda zorlaştırır. Tüm bu gerçeklerden sonra kişi tağuti muhakemelerin varlığını beyninde red etmeli sonrada Allah’a olan sahih imanı gerçeleştirmelidir. 5- Tevhidin aslında cehaleti mazeret görmeleri. Tevhidin aslı olan uluhiyet ve rububuyet inancında mazeret söz konusu olamaz. Günümüzde bazı kesimlerin iddia ettikleri derin meselerden biride budur. Derlerki kişi islamı öğrenmek hususunda cehalet içerisindedir bunlar bilmiyorlar bunlar işledikleri şeylerin şirk küfür olduğunu bilmeden işliyorlar bu sebeple müslümandırlar. Hüccet kendilerine ulaştırılmadan küfürlerine hüküm verilmemelidir. Böylece şirk ve küfür ehli olan insanların hakkında müslüman hükmünü veriyorlar. Her nedense bu mantıkları yahudi ve hıristiyan olan insanlar için kullanmağa gelince onlara bu cehalet mazerettir hükmünü reva görmüyorlar. Bu mantık ne kadar adam kayırmacılığı yada kendi insanına töleranslı hüküm vermektir fakat kendinden olmayan toplumlara hüküm vermeye gelince acımasızca bir tavır sergilemektedirler. "Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (Sebe: 28.) Bütün insanlığa yönelik peygamberlik misyonunun sınırı işte budur.Müjde verme ve uyarma. İş bu sınırda biter. Müjdelerin ve uyarıların somut gerçeklere dönüştürülmesi ise yüce Allah'ın tekelindedir. Peygamber efendimiz Hz.Muhammed (sav) kıyamete kadar tüm insanlara gönderilmiştir. O halde bize elçi olarak gelmemiştir deme lüksümüz yoktur. Şirk ve küfür ehli olanlara bizler hüküm veremiyiz çünkü onlara tebliğ etmedik diyerek şirk ve küfür ehli olan insanları islam olarak göstermek onlara vela dost bağı kurmak Allah’a olan iman olgusunu bozar. “Aramızda Müslümanlar olduğu gibi gerçeğe sırt çevirenler de var. Müslüman olanlar, doğruyu arayıp bulanlardır.” “Gerçeğe sırt çevirenler ise cehennem odunlarıdırlar.” Cin suresindeki bu ayetler bizlere inanılmaz bir hakikati açıklmaktadır. Cinler aynı insanlar gibi birbirleriyle konuşurlarken aramızda kafirler ve müslümanlar vardır aramızda hakkı araştırıp hidayeti bulanlar olduğu gibi hiçbir araştırma yapma zahmetinde bulunmyan hakka gözlerini kulaklarını kapatanlar vardır diyorlar. Biz insanlardada durum aynı böyledir. Hertürlü şeytani şeylere aklımızı sonuna kadar kullanırız fakat din konu olunca ben bilmem falanca kez bilir mantığıyla dini bir kenara iteriz.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
10 Mayıs 2011, 16:08 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" 6- Tevhidin aslını elde edememiş kişilere Müslüman muamelesi yapmaları. Mürselat 1- Dalga dalga salınanlara, 2- Kasırga gibi esip savuranlara, 3- Her yana dağıtanlara, 4- Doğruyu eğriden kesin çizgilerle ayıranlara, "Allah ve rasulünün kafir ve müşrik olarak vasıflandırdığı kişileri müslüman olarak kabul etmek veya onların küfründe ve şirkinde şüphe etmek veya onları tekfir etmeye yanaşmamak Allah ve rasulünün hükmüne karşı çıkmak olacağından böyle düşünen kimse küfre girer." "Muhammed b. Abdu'l Vehhabşöyle diyor: "Bir takım kimseler de yalnızca Allah'a (c.c.) ibadet ettikleri halde, müşrikleri tekfir etmiyor ve onlara düşmanlık beslemiyorlar." Şeyh Abdurrahman bin Hasen'in, İnsanı İslam dininden çıkaran şeyler nedir? sorusuna verdiği cevaplardan biriside şudur: "Müşrikleri tekfir etmemek ve onları kafir olduklarında şüphe etmek veya onların doğru yolda olduklarına inanmak." (Tevhidi İnanç - sf: 80) 7- Beraber velayet paylaştığı kişilerin şirklerini ve küfürlerini görmemezlikden gelmeleri. Küfre rıza küfürdür kaidesinin gereğini yapmamaları. Bazı insanlar kendileri iman ederler fakat eski cahiliyede kalan tortularınıda yeni düşüncelerine karıştırmaktadırlar. Bu sebeple müslüman olduktan sonra bir türlü netleşemezler. Hatta küfür ehl-i ile müslümanların yolunun netliğini birbirlerine karştırırlar. Muhammed b. Abdulvahhab: "Kim müşrikleri tekfir etmez veya onların küfürlerinde şüphe duyarsa ya da onların yolunun doğru olduğunu kabul ederse kafir olur." (Tevhid Risaleleri - sf: 48) Ebu Hanife'ye "Bir kimse kafiri kafir olarak bilmem derse?" diye soran kişiye, "O kafir gibidir" cevabını vermiştir. (Ebu Hanife'nin Beş Eseri - sf: 40) Ebu Hanife bir başka yerde şöyle dedi: Said b. Müseyyeb'den bana ulaştığına göre, kafirleri bulundukları mevkie indirmeyen onlar gibidir" (Ebu Hanife'nin Beş Eseri - sf: 43) Gondinin birine ithaf olunur. Müslümanlardan sayın muhterem güzel abim sormuş olduğunuz sorunun cevabını bu yazının içerisnden çıkarabilirsiniz. 1-Asluddin meselelerinde cehaleti mazeret görmek. Yani ben domuz eti yemem fakat domuz eti haramdır da demem gibi.Yada ben domuz helaldir demem fakat helaldir diyenede kafir oldu diyemem. 2-Tağuti rejimlerde hakim statüsünda olanlar iki türlü değerlendirilir. Birinci isteyerek Allah'ın hükümleri ile hüküm veriyor bu kafirdir.İkincisi istemeyerek Allah'ın hükümleri ile hüküm veriyor buda müslüman hakimdir diyerek maide/44 muhalefet etmektir. 3-Genel seçimler şirk olabilir fakat yerel seçimler şirk kapsamına girmez diyerek açıkca küfür olan tağuti rejimlerin yerel bölümünü hak gibi göstererek hakkın üstüne örtmeye çalışmak. 4- Tağuta muhakeme olmayı meşru kabul etmek Nisa 59-60-65.ayetlerin manalarını çarpıtmak.Tağuta muhakeme olmayı meşru göstermek. Daha sayıyımmı gondi ŞİRK VE KÜFÜR ehli insanların müslüman kabul etme onlara dostluk ve velayet verilebileceiğine inanmak.Tüm bu akide bozukluklarını göremeyen bazı arkadaşlarımız halen bunların şirkleri küfürleri nedir diyebiliyorsa bu arkadaşımız dinin aslını anlamamış demektir.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
10 Mayıs 2011, 22:49 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" Müslümanlardan abim sen ve xxxx abim O yukarıdaki bölümü baştan sona bir daha okuyun inşallah. Yukarıda sıralanan 40 madde itikadi doğrudan bozan meselelerdir. Anladığım kadarıyla sen halen usame bin ladin ve temsil ettiği cemaatin ismini dahi bilmiyorsun. Eğer o cemaatin ismini bilseydin yukarıdaki 40 maddenin hangi maddelerine tosladığınıda bilirdin. Dileyen dilediği dini tercih edebilir. İster Ahmet kalkanın dini olsun ister usame bin ladinin temsil ettiği örgütün dini olasun istersende atalar dini olsun farketmez kişi kendisini nisbet ettiği kişi ve kişilerin dini üzere dirilecektir. Benim din anlayışım bu,bu itikat üzere olanlar benim saflarımı teşkil eder bende onların saflarını.Aksi itikatlerden beriyim. 1-Asluddin meselelerinde cehaleti mazeret görmek. Yani ben domuz eti yemem fakat domuz eti haramdır da demem gibi.Yada ben domuz helaldir demem fakat helaldir diyenede kafir oldu diyemem. 2-Tağuti rejimlerde hakim statüsünda olanlar iki türlü değerlendirilir. Birinci hakim isteyerek tağutun hükümleri ile hüküm veriyor bu kafirdir.İkinci hakim ise istemeyerek tağutun hükümleri ile hüküm veriyor buda müslüman hakimdir diyerek maide/44 muhalefet etmektir. 3-Genel seçimler şirk olabilir fakat yerel seçimler şirk kapsamına girmez diyerek açıkca küfür olan tağuti rejimlerin yerel bölümünü hak gibi göstererek hakkın üstüne örtmeye çalışmak. 4- Tağuta muhakeme olmayı meşru kabul etmek Nisa 59-60-65.ayetlerin manalarını çarpıtmak.Tağuta muhakeme olmayı meşru göstermek. Diyorsunki ben maddeleri kabul ediyorum hemde peşine ha siz USAMENİN yukarda saydığınız durumlarda HANGİSİYLE İLGİLİ ZIT FETVASINI VEYA BİLGİSİNİ BİLİYORSUNUZ ONU YAZIN SAYIN ABİM...diyorsunuz Sen gerçekten anlamıyormusun yazdıklarımı yoksa şakamı yapıyorsun bunu anlamadım. Benim astığım yazıdaki YAZARLARIN ,İSLAM ÜMMETİ [HALKI] tanımının tamamen İSLAMA UYMADIĞINI alttaki yazılarda GAYET NET AÇIKLADIM.... ALINTI Bak sayın abim insan önce başka kişillerden din konusunda alıntı yaptığı yazıların içerikliğini önce kendisi bir güzel anlar ondan sonra o yazıları yayınlar. Sonrada savunduğun yazarların hiçbirinin itikadi hakkında bilgin olmadığı açık. Onlara sana hayırlı olsun eğer onların itikadi üzere iseniz size diyeceiğim birşey yok yolunuz açık olsun. Allah size hiayet versin. 12 haziranda onlarla birlikte sandığa gömülürsünüz. Ben sadece ikinizede hakkı açıklamakla mükellefim.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
11 Mayıs 2011, 00:28 | Mesaj No:6 |
Cevap: "Fırkayi-NACİYE" Kamer abi gereken katkıyı ve fikrimi belirtecem nasip olursa konuyu okudum Kimsenin itikadı üzere değilim İtikadi hususlarda Kur'an'dan başka hiçbir şey beni bağlamaz İtikadın tüm esasları Kuran ile açıkça belirtilmiştir ...Teferruatları ise Muhammed (a.s) tarafından Kuranın canlı örnekliği ile ortaya konmuştur...Usamenin bağlı olduğu grup ve örgüt hakkında gerekenleri iyi bilmekteyim ne tür bir yöntem ile hareket ettiklerinide Allah'ın rahmeti üzerine olsun Takyuddin En Nebhani bu hususta gereken tüm hususları Kuran çerçevesinde açıklamıştır yalnız günümüz takipçileri olduğunu belirtenler o kurallara uymadıkları gibi kuralları katletmişlerdir.... İtikadi hususlarda Mümin olan herkesin Kurani esaslar ile hareket etmesi gerekir kişiler veya kitaplar bu hususta Kurana uyuyor ise kabul edilir yoksa reddedilmelidir... | |
12 Mayıs 2011, 00:09 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" Müslümanlardan sayın abim sen kas kafalısın Öncelikle şunu söyleyeyim sana birşey anlatmak deveyi hendekten geçirmekten daha zordur. İnsan öncelikle kes kopyala yapıştır yaptığı yazının içerikliğini okur sonra anlar ondan sonra o makalenin reklamını yapar. Gerçi kendi yazdığını anlaymayan benim yazdıklarımı nasıl anlayacak oda ayrı bir konu. Sana 3 kezdir soruyorum usame bin ladinin temsil ettiği örgütün adı nedir onu bile bilmiyorsun. Bana bunun cevabını yaz sonra sana bir çift sözüm olacak inşallah.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
12 Mayıs 2011, 20:41 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" Bak şimdi sayın güzel abim kas kafalı demek hakaret değil güzel bir söylemdir. İnsanın bazen kafası kas laşır çalışmaz. O zamanda kafayı birilerinin yumuşatması ve sağlıklı düşünmesini sağlaması için yardımcı olur inşallah. Yoksa hakaret manasında söylemem inşallah. Bak şimdi el-kaide örgütü usame bin ladin ile ortaya çıkan ve onunla anılan bir örgüttür. Bu örgüt iç ve dış bağlantıları bayağı geniştir. Bu örgütün türkiyede de uzantıları vardır. Şuan lübnan da olsa gerek hapiste bulunan MAKDİSİ adlı şahıs takriben her ay el-kaide düşüncelerini yansıtan makaleler yayınlamaktadır. Kendisine bağlı cemaatlerine mesaj ve itikadi noktada nasıl hareket edeceklerine dair fetvalar verirler. Bunlara bağlı bazı internet forum siteleride mevcuttur. Bunu herkes bilir. Bu konuyu daha sonra geniş şekilde açıklaycağım inşallah. Şunu unutmamak lazım bazı cemaatlerin ve örgütlerin başları herne kadar bazılarının maşası durumda olup birilerinin amacına uygun hareket ediyorlarsa bunların içlerinde çok saf dürüst ve bu kötü amactan haberi olmayan insanlarla doludur. Şunu hatırlayın türkiyedeki “hizbullah örgütünün” tüm elebaşları jitemin ve derin güçlerin maşaları çıktılar. Fakat bu cemaatin içerisinde gerçekten allahın rızasını kazanmak dışında hiç bir amacı olmayan insanlardı bir hayli çoktu. Ama kötü şekilde kullanıldılar. Jitemin ve derin güçlerinin ne zaman hesap kitapları yada oyun projeleri değiştiyse bir anda her yerden cesetler çıkmaya başlamıştı. 99 yılındaki ulusal tvilerdeki haberleri bir hatırlayın. Önce bir villaya baskın ardından velioğlunun öldürülmesi peşine operasyonlar. Şimdi aynı sahneler usame bin ladin meselesi hakkında sahneye konuldu. Bekleyelim ve görelim bakalım bir kaç ay içerisinde nasıl olaylar gelişecek. Allaha emanet yol gece yazımı yazarım inşallah.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
13 Mayıs 2011, 02:49 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" "Bismillahirrahmanirrahim" Kendilerine selefi diyen fakat selefle uzaktan ya da yakından hiçbir ilişkisi olmayan bir takım kimselerin amel ile işlenen bizati küfrün kişi küfrü kalben kabul etmedikçe kişiyi islamdan çıkarmayacağı ya da kafir ve müşrik olmayacağı iddiasıdır.Bu kimseler hakkında kati nas olan tağutun mahkemesinde başvurmak ameli bir küfür olmasına rağmen, bu ameli küfür görmemektedirler. Yine bir ülkenin başına küfür kanunlarıyla yönetmesi için tağutlara başlarına seçme amelini küfür görmemek-tedirler. Bunun gibi ve buna benzet kati küfür olan amelleri küfür görmeyen küfre dalmış bir taifedirler. 1- Tevhidin aslını bozan zamanın küfürlerini, alternatif yok diye işlemeleri. İnsanların ikrahda olduklarını söylemeleri. 2- Allah imanın şartını tağutun reddine bağlamışken tağutu bütün çeşitleriyle reddetmemeleri. 3- Tağuta muhakeme için başvurulabilinir, bu zamanda zarurettir demeleri. 5- Tevhidin aslında cehaleti mazeret görmeleri. 6- Tevhidin aslını elde edememiş kişilere Müslüman muamelesi yapmaları 7- Beraber velayet paylaştığı kişilerin şirklerini ve küfürlerini görmemezlikden gelmeleri. Küfre rıza küfürdür kaidesinin gereğini yapmamaları. 8- Tevhid akidesiyle direk alakalı olan meselelerde hak kendilerine geldiği halde hakdan yüzçevirmeleri. 12- Mümin, müşrik, kafir ve mürted ayırımı yapmamaları. 14- Alimlerde ihtilaf etmiştir diyerek kendi küfürlerine mazeret aramaları. 20- Hak olan bir topluluk aramamaları, önlerine çıkan belamları tevhid alimi zannetmeleri. 21- Tevhidin aslını elde eden muvahhidlere tekfirci, harici,irticacı, demeleri ve onlara beddua etmeleri ve onların ayaklarının kaymasını beklemeleri. 23- Küfürlerinde inat ederek hak olan meseleleri hevalarına göre tevil etmeleri. İşte bu maddaelerin hepsi ve daha fazlası onların düşüncelerinde vardır. TEKFİRDE AŞIRILIKTAN SAKINDIRMA KONUSUNDA 30 RİSALE (MAKDİSİ) 26. RİSALE : SEÇİMLERE KATILAN HERKESİ AYIRIM YAPMADAN AYNI KATEGORDİE GÖRMEK Tekfirde yapılan hatalardan biri de, parlamento veya belediye seçimlerine katılarak oy kullanan herkesin, amaç ve hata dikkate alınmadan ve huccet ikamesi yapılmadan aynı kategoride görülmesidir. Hamasetli gençlerden birçoğu, tekfirde muteber olan kastın şekillenmesinde etkili olan cehalet özrünü dikkate almadan, bu seçimlerde oy kullanan herkesi muayyen olarak aynı kategoride görmeleridir. Halkın çoğu için, belediye seçimlerindeki küfür açık değildir. Çünkü çoğu kişi, vakıadan haberdar olan insanlarda olduğu gibi, tekel bayiliği, meyhane ve genelevi gibi bir takım yerlere belediyeler tarafından işlem yapıldığını ve ruhsat verildiğini bilmemektedir. Şimdi şeyh MAKDİSİ yerel seçimlerde oy kullanmanın küfür olduğunu kabul ediyor.fakat halk bu beledilerin ne iş yaptığını bilmiyor diyerek halkı enayi ve keriz yerine koymaktadır. Yerel seçimlerde halkın reyleri ile seçilen belediyelerin ruhsat verme işlerine baktığını bilmiyorlar diyor dolayısıyla belediyelin bar tekel af ederseiniz –kerhane-ruhsatını verdiğini halkın bilmediğini söylüyor. Bilmediğinden dolayıda rey kullanan insanları günahsız kabul ediyor. Bugün hangi cahil bilmezki bu tür yerlere belediyler hem ruhsat verir hemde vergi alırlar. Yine şeyh MAKDİSİ şöyle diyor Kimileri ise her şeyden habersiz, üzerinde “Tek çözüm İslam’dır” gibi yazıların bulunduğu ve bu parlamentolarda tağuti kanunların çıkmasında ortak olan müşrikler tarafından hazırlanan afişlere bakarak, İslam’ı sevmeleri ve destek olmak istemeleri sebebi ile bu seçimlere katılırlar. Bu tür insanlar, seçtikleri bu parlamenterlerin, şeriatın hükümlerini uygulama yolunu kapatacak yasalar çıkarmak için çalışacaklarını bilmemektedir.Yasama işlerine bulaşmayan, küfür kanunlarına saygılı olacağına ve koruyacağına dair anayasa üzerinde yemin etmeyen ve buna benzer kişiyi küfre götüren söz ve fiillerde bulunmayan kişiler ile, durumu bu olmayanlar arasında ayırım yapmak gerekir. Bilindiği gibi her seçmen, küfür olan bu söz ve fiilleri işlememektedir. Ancak kişinin kastının, küfür olduğu açık olan bu tür söz ve fiiller için kendisine vekil atamak olması halinde, kendisinin hükmü de atadığı bu vekilin hükmü gibi olur. Çünkü küfür olan bu işe destek veren ile, bunu bizzat uygulayan arasında fark yoktur. Dolayısıyla küfre giren o parlamenteri destekleyen kişinin kastı, bu küfür kanunlarının çıkarılması, küfür olan anayasa ve sistemin varlığını devam ettirmesi ise, bu kişinin hükmü de, bu işi bizzat yapanın hükmü ile aynıdır. Cevap: Çünkü küfür olan bu işe destek veren ile, bunu bizzat uygulayan arasında fark yoktur. Diyen MAKDİSİ ancak kişinin niyeti bu olmadığı için şirk yada küfür işlemiş olsa bile kafir olmaz diyor. Bu anlayış hakkın üstünü örtemktir. Hz.ALİ’yi şehit eden zındık: “Ben yeryüzünde bir fitne temizledim” diyerek yaptığı işi iyi niyetle yaptığını anlatmaya çalışmıştır. Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, "Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk", derler. De ki: "Allah'la, onun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?"Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz. (Tevbe 65-66) Burada onlara niçin bu işi yaptınız diye sorulduğunda biz sadece lafa dalmış eğleniyorduk. Yani niyetimiz kötü değildi diyorlardı.Yukarıda vermiş olduğum görüşler MAKDİSİN’in kendi yazdıklarıdır ben herhangi bir ilave yapmış değilim. Onların düşünceleri arasında yukarıda yazdığım maddelerin hepsi mevcuttur. Şu husus çok önemlidir Kur'an ve Sünnete uymayan şirk, küfür, bidat ve körü körüne taklit içeren düşünce ve görüşlerden uzak kalmak. İnsanlığı küfre ve şirke davet eden, saptıran kitap dergi yada makale veya yazılara yer vermemek. Yada bunlara reddiyler yazmamak. Çünkü biz biliyoruz ki küfrü yayınlayan, yazan, reklamını yapan bu gibi kitap ve makalelere yer veren herşey sahibini akide olarak bağlar. Küfürse kafir, haramsa günahkar yapar. İslam'da şöyle bir kaide vardır. Küfre rıza küfürdür harama rıza haramdır. Bu genel bir kaidedir. İçinde küfür olan kitapları satmakla ilgili İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle diyor: "İçinde şirki ihtiva eden, Allah'tan başkasına ibadete çağıran kitapları satmak da put satmak gibidir." (Zadul-Mead) Aliyyül Kari El-Hanefi Fıkhul Ekber'in Şerhinde şöyle der: "Bir yazar,bir vaiz yazılarında ve vaazlarında küfrü gerektiren bir söz veya bir yazı yazarda o kitabı okuyan yada vaazı dinleyenler, okudukları ve dinlediklerine inanırlarsa hepsi toptan kafir olurlar." (Fıkhul Ekber Şerhi) Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Allah size Kur'an'da: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe o kafirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır." (Nisa: 140) Başka bir ayette: "Yemin olsun ki eğer sana ilim geldikten sonra onların arzularına uyarsan o zaman şüphesiz zalimlerden olursun." (Bakara: 145) Dileğim sadece ve sadece Allah Rızasını kazanmak. İslamı dert ve dava edinen neme lazımcı olmayan hakka gönül vermiş gerçek tevhid ehli olmak isteyenleri Kur'an ve Sünnete göre aydınlatmaktır. Ve gerçek Muvvahhid olanlarında faydalanması için bu gayret sarf etmektir. Bunun içinde hiçkimseden bir karşılık menfaat beklemeden sadece rabbimin rızasını kazanmaktır. Bu sebepten dolayı böylesine önemli meseleleri telefon elektrik kimlik alma gibi meselelerle basitleştirmeyin. şehitlik kavramı gibi Allah'ın çok önem verdiği kavramları basitleştirmeyin.Şöyle deyin "Sadece Allah'a güvenir ve Ona sığınırız." İşte benim akidem bu, bu akide üzere olanlar inşallah dinde kardeşlerimdirler. Sende xxxx abimde Allaha Emanet Olunuz gözlerinizden öperim......
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
13 Mayıs 2011, 02:55 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | Cevap: "Fırkayi-NACİYE" Rabbim nasip ederse yarın VAN’A uçacam inşallah gelince konuya devam ederiz. Sizler yorumlarınızı yazabilirsiniz.
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ey "İnsanlıktan" istifa eden "İnsanlık! "/Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | 23 | 21 Eylül 2023 08:37 |
""Evlenince Bir Çift Ayakkabı mı Olacağız?"" | su damlası | Gönülden Dökülen Nağmeler | 3 | 15 Nisan 2023 15:55 |
"Ecir" olmakla " esir" olmak arasında sıkışan insan | suhtem | Makale ve Köşe Yazıları | 10 | 03 Ekim 2021 16:14 |
EŞİNİ "EV"E BAĞLAYAN ve Evi "Mutluluk Yuvası" Yapmayı Başaran Kadınlar | KuM TaNeSi | Evlilik-Nikah Konuları | 17 | 28 Ocak 2020 15:05 |
""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 9 | 14 Mart 2014 00:27 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|