|
Konu Kimliği: Konu Sahibi kamer34,Açılış Tarihi: 21 Ekim 2011 (20:27), Konuya Son Cevap : 21 Ekim 2011 (20:27). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Ekim 2011, 20:27 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13038 Üyelik T.:
14 Aralık 2010 | ""Cahiliye/Toplumları"" ""Cahiliye/Toplumları"" "Şehid Seyyit Kutub(rahmetullahi aleyh)" RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADI İLE Seyyid Kutub, bu toplumları Cahili Toplum olarak kabul ederken temel düşünceden harekete koyulur. Bu temel düşünce ise; "cahiliye" nin yalnızca İslam'dan önceki tarihi bir dönemin adı olmayıp aksine zaman ve mekanı göz önünde bulundurmaksızın, şayet İslam'dan önceki tarihi döneme benzeyen bir durum ile karşı karşıya kalınacak olursa aynı adlandırma o dönem için de tümüyle söz konusu olabilir" şeklindedir. (Fi-Zilal-il Kur'an: 8/124) İşte onun herhangi bir toplumu Cahili Toplum olmakla nitelendirmesindeki hareket noktası budur. "Cahilye" nin sınırlarının belirlenmesine gelince; o, İslam'dan önceki putperest Arap toplumunun üzerinde yükseldiği temel esası bilmemiz halinde, bu sınırların belirleneceği görüşündedir. Bu temel esas ise; kulların kullar üzerinde hükümranlık sahibi olup, Yüce Allah'ın kulları üzerindeki mutlak hakimiyetini reddetmektir. Yani hakimiyeti kabul edilen ilah şu veya bu şekli ile "insanın heva ve hevesi" olup hakim kılınan da Allah'ın emirleri değildir." (Fi-Zilal-il Kur'an: 8/124) Cahiliyenin bu şekilde sınırlandırılması sonucunda İslam'ı hayatına tatbik etmeyen her toplum Cahili Toplum adını alır. a - Mesela komünist devletler gibi, atesit her toplum Cahili Toplum'un kapsamı içerisindedir. b - Hind, Orta afrika, Japonya ve Filipin gibi putperest her toplum da onunu kapsamı içerisindedir. c - Genel olarak, kapitalist toplumların oluşturduğu vaktiyle kitap ehli olan veya halen kitap ehli sayılan her bir toplum. d - Müslüman toplumların peşinden gidip de onların egemen oldukları topraklara, ülkeye ve isimlerine mirasçı olan her toplum." (Fi-Zilal-il Kur'an: 8/123, Yoldaki İşaretler: 87-90) Seyyid Kutub şöyle söylemektedir: "Son olarak kendilerinin müslüman olduklarını delilsiz olarak ileri süren bu toplumlar dahi Cahili toplum çerçevesine girer. "Bu toplumla Cahili toplumun bu çerçevesine Allah'tan başkasının uluhiyetine inandığı için veya Allah'tan başkasına ibadetlerini sunduğu için değil; hayat pratiğinde yalnızca Allah'a ubudiyet etmediğinden dolayı girmektedir. Bu toplumlar Allah'tan başkasının uluhiyetine itikad etmemekle birlikte, uluhiyetin en belirgin özelliğini Allah'tan başkasına vererek, Allah'tan başkasının hükümlerine boyun eğmektedir. Yapısını, değerlerini, ölçülerini, gelenek ve göreneklerini, hemen hemen hayatının bütün esaslarını Allah'tan başkasından almaktadırlar. Yüce Allah, Allah'ın hükümleri dışında hüküm verenler hakkında şöyle buyuruyor: "Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide: 44) Allah'ın hükümleri dışında hüküm verlerie tabi olanlar hakkında ise şöyle buyurmaktadır: "Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettiklerini ileri sürenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar." buyruğundan başlayıp: "Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde senin hükmüne başvurmadıkça, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı kableride bir sıkıntı duymadan teslim olmadıkça asla iman etmiş olmazlar." (Nisa: 60-65) buyruğuna kadarki ayetler; Allah'ın yönetilenler hakkındaki hükmünü bildiriyor. "Yüce Allah bundan önce yahudi ve hristiyanları şirkle, küfürle, yalnız Allah'a ibadet etmekten uzaklaşmakla, Allah'ın dışında haham ve rahipleri rabbler edinmekle nitelendiriyor. Bunun tek sebebi, kendilerini "Müslüman" diye adlandıran kimselerin kendileri gibi olan insanlara vermiş oldukları bir takım sıfatlar dolayısıyladır. İşte Yüce Allah böyle bir şeyi yahudi ve hristiyanların şirk koşması olarak nitelendirmiş ve onların Meryem oğlu İsa'ya ibadet ettikleri ve ilah olarak tanıyıp rab kabul ettikleri davranışları ile eşit tutmuştur. Yalnızca Allah'a kulluk etmenin sınırları dışına çıkmak konusunda bunun ile öteki arasında her hangi bir fark yoktur. Bu da Allah'ın diniden ve Allah'tan başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığına şahitlik etmenin çerçevesinden çıkmak demektir. "Bu toplumların kimisi, açıktan açığa laik olup din ile kesinlikle hiçbir ilişkisi bulunmadığına şahitlik etmiş, bir kısmı da dine saygılı olduğunu açıklamakla birlikte, kesinlikle dini hayat pratiğinin dışına itmekte ve gaybiliğini inkar ettiğini söyleyerek düzenini bilimsellik üzerine kurduğunu açıklamakta ve bilimselliğin gaybilik ile çeliştiğini kabul etmektedir. Böyle bir iddia ise ancak cahillerin söyleyebileceği cahilce bir iddiadan başka bir şey olamaz. Bazıları ise dilediği şekilde kanunları koyarak, bunlar hakkında: "İşte bu Allah'ın dinidir" diyebilecek kadar ileri gidebilmiştir. Bütün bunları yalnızca Allah'a ibadet etme temeli üzerinde yükselmemesi açısından aralarında hiçbir fark yoktur. "Durum bu şekilde olduğuna göre, İslam'ın bu toplumlara karşı tutumu tek bir şekilde ifade edilebilir: İslam, kendi açısından bu toplamların İslami ve şer'i olduğunu kabul etmemektedir." (Yoldaki İşaretler: 90-91) İşte Seyyid Kutub'un bu konudaki delili budur ve hiç şüphesiz bu delil, tercih edilebilecek tek delildir. Bazı basit kimselerin anlamış olduğu gibi onun bu sözleri ile bu toplumlarda bulunan her ferdin kafir olduğunu kastetmediği açıktır. Çünkü o, her bir ferdi başlı başına ve bağımsız olarak akidesiyle ve bu akideye uygun yaşayışı ile ele alıp değerlendirmektedir. Bu toprakları harp diyarı olarak kabul etmesine gelince; onun bu kabulü geçen bölümde sözünü etmiş olduğumuz ve bu bölümde de az önce sunmuş olduğumuz bir takım mukaddimeler üzerinde yükselir. Müslüman fakihler dünyayı temelden iki ayrı diyara ve bunlara bağlı olan bir takım diyarlara taksim etmişlerdir. Asıl olan iki dar, Dar'ul İslam ve Dar'ul Harp'tir. Bunlara bağlı olan diğer darlar ise: Dar'ul Ridde, Dar'ul Ahd ve Dar'ul Bağiy'dir. Dar'ul İslam; fukahanın icmaı ile İslam hükümlerinin tatbik edildiği ülkedir. Dar'ul Harb; Fukahanın icmaı ile İslam hükümlerinin tatbik edilmediği ülkedir. Dar'ur Ridde; halkının İslam'ı bırakıp irtidat ettiği ülkedir. Fukaha böyle bir yerin hükmü hakkında ihtilaf halindedir. Onlardan kimisi (bunlar Hanefiler'le Hanbeliler'dir) Dar'ul Harb'in bir kısmı olarak itibar ederken, başkalarıda (bunlarda Şafiiler'dir) bunu Dar'ul Harb'in dışında bağımsız bir diyar olarak değerlendirmiştir. Fakat bunlar bu gibi yerler için Dar'ul Harb hakkında verilen hükümlerinden daha sert ve daha katı hükümler vermişlerdir. 1 - Mürtedlerle anlaşma yapmak caiz değildir, ancak Dar'ul Harb ile anlaşma yapmak caizdir. Bu, Hanbeliler'in görüşüdür. 2 - İrtidatları üzere bırakılmak şartıyla, bir mal vermeleri karşılığında onlarla barış yapılmaz. Fakat harbiler ile böyle bir barış yapılabilir. Bu da Hanbeliler'in görüşüdür. 3 - Onların köleleştirilmeleri, kadınlarının da cariye yapılması caiz değildir. Aksine irtidat eden erkek ve kadın ya İslam'a girerler ya da öldürülürler. Halbuki Dar'ul Harb'in erkekleri köle kadınları ise cariye yapılabilinir. 4 - Zafer kazanan müslüman savaşçılar mürtedlerin mallarını ister savaştan önce ister savaş dolayısıyla ellerine geçirecek olsalar mallara sahip olamazlar. Aksine öldürülen mürtedlerin malları yalnızca müslümanların beyt'ul maline ait olup savaşçılara bunlardan herhangi bir şey verilmez. Halbuki savaşçılar, savaş yoluyla harbi olan kimselerin mallarına sahip olabilirler. (El-İslam-u Ve'l Vad'un, Devli: 22) Dar'ul Ahd; Fukahanın ittifakıyla, bu aslında Dar'ul İslam'dan bir parça yahut bunu kabul eden fukahaya (bunlar Şafiler'dir) göre, İslam tarafından himaye edilen bir yerdir. Çünkü bunlar İslam devletine belirli bir vergi ödemektedir. Dar'ul Bağiy; bir grup müslümanın halifeyi azletmek maksadı ile ayaklandığı ancak İslam düzenini değiştirmek maksadını gütmediği bölgedir. Bu da fukahanın ittifakıyla Dar'ul İslam'ın bir parçasıdır. (El-İslam-u Ve'l Vad'un, Devli: 26-27) a - Buna göre günümüzün bu toprakları ya Dar'ul İslam'dır; fakat müslüman fukahının görüşlerini bilen hiçbir kimse böyle bir şey söyleyemez. b - Ya Dar'ul Harb'dir. c - Ya da Dar'ur Ridde'dir. Daha önce kendisinden bahsettiğimiz gibi fukahalardan Dar'ur Ridde adı altında bir Dar'ı kabul edenler yalnızca Şafiiler'dir. Öyleyse Seyyid Kutub, eğer ulemanın çoğunluğuna uygun bir görüş belirtmiş ise onu kınayabilir miyiz? Diğer taraftan Şafilerin görüşlerine sığınanların durumu sıcaktan ateş ile korunan kimseye benzer. Çünkü Şafiilerin Dar'ur Riddeiçin öngördükleri hükümler, ulemanın çoğunluğunun Dar'ul Harb için öngördüğü hükümlerden daha katıdır. Geriye ise, üzerinde kısaca duracağımız bir şüphe kalmaktadır. Bu ise Dar'ul İslam'ın Dar'ul Harb'e dönmesi ile ilgili kolay bir fıkhi ihtilaftan ibarettir. Bazı kimseler bundan olmayacak uzak ihtimaller çıkartmışlardır. İlim adamları Dar'ul Harb'in, Dar'ul İslam ve Dar'ul İslam'ın da Dar'ul Harb olabileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Dar'ul Harb'in Dar'ul İslam'a dönüşmesi için şer'i hükümlerin uygulamaya geçirilmesinden başka her hangi bir şartın varlığı söz konusu değildir Dar'ul İslam'ın Dar'ul Harb'e dönüşmesi konusunda ise basit bir ihtilaf söz konusudur. a - Şafii, Hanbeli, Maliki ve onlarla birlikte Ebu Hanife'nin iki arkadaşı Muhammed ve Ebu Yusuf gibi ulemanın büyük çoğunluğu, Dar'ul İslam'ın yalnızca küfür ahkamının yürürlüğe girmesi ile Dar'ul Harb'e dönüşeceği görüşendedirler. b - İmam Ebu Hanife ise, bununla birlikte iki ayrı şartın daha gerçekleşmesini öngörür. Yani, Dar'ul İslam'ın Dar'ul Harb'e dönüşebilmesi için küfür ahkamının yürürlüğe geçmesi ile birlikte şu iki şartın da gerçekleşmesini şart koşar: 1 - Bu toprakların Dar'ul İslam'a bitişik olmaması. 2 - Bu ülkede yaşayan müslüman veya zımmilerin müslüman devletin hükmü altında iken sahip oldukları hak ve hürriyetlere sahip olamaması. Merhum İbn Abidin, cumhurun görüşünü destekleyen Ebu Yusuf ile Muhammed'in görüşlerini kıyasın gerektirdiği görüş olarak ifade eder. Çünkü son iki şart, ne şer'i naslardan ne de ilk asrın müslümanların yaşayışlarından anlaşılmaktadır. İster tercihe şayan olan cumhurun görüşünü alalım, ister Ebu Hanife'nin görüşünü alalım, geçmişte İslam hükümlerini tatbik edildiği ve bugün ise yürürlükten kaldırıldığı bu topraklar Dar'ul Harb'tir. Çoğunluğunun görüşünün böyle olduğu zaten apaçıktır ve anlaşılır bir durumdur. Ebu Hanife'nin görüşüne gelince; ona göre de buraları Dar'ul Harb'tir. Çünkü Dar'ul İslam'ın sınırları içerisinde kalmadıkları gibi İslam tarafından tanınmış olan istiladan önceki İslam'ın emanı söz konusu değildir. Çünkü son derece cılız olmakla birlikte var olan eman (güvenlik) eski şeri yönetimin bir sonucu değildir. Aksine kafir devletlerin kendi kanun ve yaşamları gereğince verdikleri ve İslam'ın emanını hesaba katmadıkları bir şeydir. Bu eman konusunda söz gelimi Tunus ile Amerika arsında herhangi bir fark yoktur. Peki, bütün bunlar böyle olduğuna göre Seyyid Kutub'un kınanacak bir tarafı kalır mı? O, açıkça şu sözleri söylerken hakkı dile getirmiştir: "... Burada Dar'ul İslam diye adlandırlacak tek bir diyar vardır, o da: Allah'ın emirlerini ve uluhiyetinin egemen olduğu, müslümanların birbirlerini veli edinip yönettikleri diyardır. Bunun dışındaki diyarlar Dar'ul Harp'tir. Müslümanın bu ülkelere karşı ilişkisi ya bir savaş ilişkisidir ya da antlaşma ve emana dayalı bir antlaşma ilişkisidir. Ancak bu gibi yerler kesinlikle Dar'ul İslam değildir, buranın halkı ile müslümanlar arsında vela bağı yoktur." (Yoldaki İşaretler: 135) Bu sözleri söylerken de o hakkı açıkça dile getirmektedir. Bundan dolayı onu kınayacak mıyız? "Akidesinden dolayı müslümana savaş açan ve onu dinini uygulamaktan alıkoyan her bir ülke Dar'ul Harp'tir. İsterse orada müslümanın ailesi, akrabaları, ulusu, malı ve tircareti bulunsun. Müslümanın akidesinin egemen olduğu ve dinimizin geçerlilikte bulunduğu her yer de Dar'ul İslam'dır. İsterse orada ailesi, aşireti, ulusu ve ticareti bulunmasın." (Yoldaki İşaretler: 142)
__________________ Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli. |
Konu Sahibi kamer34 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
“..Allah’ın velileri kimlerdir..?” | Allah(c.c) | Kara Kartal | 14 | 6711 | 17 Mart 2012 02:37 |
“İbn-i Teymiyye/ve/vahdeti-vücut “ | Tevhid Ve Şirk Konuları | Esadullah | 6 | 3361 | 16 Mart 2012 20:24 |
""Velayet..Şirki"" | Tevhid Ve Şirk Konuları | kamer34 | 0 | 1900 | 06 Mart 2012 19:05 |
"Seyyid Kutub kimidir...?" | Alimler(Rh) | bilinmez | 42 | 16584 | 20 Şubat 2012 23:31 |
""Tasavvuf/Büyüklerinin/Şirkleri""... | Tasavvuf-Tarikat | hiranur86 | 52 | 21339 | 08 Şubat 2012 21:11 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ey "İnsanlıktan" istifa eden "İnsanlık! "/Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | 23 | 21 Eylül 2023 08:37 |
"Ecir" olmakla " esir" olmak arasında sıkışan insan | suhtem | Makale ve Köşe Yazıları | 10 | 03 Ekim 2021 16:14 |
EŞİNİ "EV"E BAĞLAYAN ve Evi "Mutluluk Yuvası" Yapmayı Başaran Kadınlar | KuM TaNeSi | Evlilik-Nikah Konuları | 17 | 28 Ocak 2020 15:05 |
""Müşrikleri Tekfir Etmemek/Onların Kafir Olduklarından Şüphe Etmek"" | kamer34 | Tevhid Ve Şirk Konuları | 9 | 14 Mart 2014 00:27 |
Bu Haftanın Misafiri "" mevlanaca "" kardeşimiz.. | su damlası | Hafta'nın Misafiri | 29 | 09Haziran 2013 14:31 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|