|
Konu Kimliği: Konu Sahibi seyfan37,Açılış Tarihi: 24 Ocak 2017 (20:28), Konuya Son Cevap : 24 Ocak 2017 (20:28). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
24 Ocak 2017, 20:28 | Mesaj No:1 |
Sistematik Kelam Dersi Sistematik Kelam Dersi Not: Bu mektup muhâtabı olan Prof. Erkan Yar’ın msn adresine iletilmiştir. Muhtevasının ilâhiyât öğrencilerini ilgilendirmesinden ötürü açık mektup olarak yayınlıyoruz. Yazımızın önemli miktarda bir yekün tutmasından ötürü onu kısımlar halinde yayınlamayı düşünüyoruz. Bismillahirrahmanirrahim Sayın Prof. Erkan Yar Öncelikle kendimi tanıtarak yazıma başlamak istiyorum: Adım Abdulhamid Selman Kaya… Fırat Üniversitesi İlitam Programı öğrencisiyim. Sistematik Kelâm dersinin sizler tarafından kaleme alınan yazılı materyallerini okudum. Sizlerle karşılaşmamızda belirttiğim üzere düşüncelerinizin mühim bir kısmına katılmıyor umve bu hususları yazılı olarak takdim edeceğim. Bununla beraber görme engelli olmam ve aynı zamanda hem okuyor hem de çalışıyor bulunmamdan ötürü itiraz edeceğim hususları mümkün olduğu kadar sınırlı tutmak durumunda kaldım. Yazılarınızda kendi içerisinde çelişen bazı hususlar söz konusu. Bunları özellikle not ederek yazıma onlarla başlamayı amaçlıyordum. Ancak bunun asıl maksadıma faydası olmayacağını düşünerek yeri gelince zorunlu olarak değindiğim bir-iki tanesi hâricindekileri kaleme almayacağım. Yüce Allah kalplerimizi hakk ve hakîkat üzere telif eylesin! Yeni Gelişen Pozitif Bilimlerin Kullanılması Meselesi Kelâm ilminde vesâil noktasında değişiklik yapılabileceği; dolayısıyla yeni gelişen Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi gibi ilimlerin verilerinden istifâde edilmesi gerekliliği hususundaki düşüncelerinize katılmaktayım. Ancak sizlerin çalışmalarınızın da bu ilimlere ait verilerden yararlanma noktasında yetersiz olduğunu ifade etmek isterim. Yeni gelişen ilimler Yüce Allah’ın varlık ve birlik delillerinin çok farklı burhânlarını ortaya koymuşlardır. Evrenin büyük bir patlama ile yoktan var edilmesi (big bang), âlemdeki bütünlük, farklı unsurların bir araya gelerek ortak sistemleri oluşturması, kâinattaki son derece hassas dengelerle kurulmuş sistemler, âlemdeki her unsurun sanatlı bir şekilde var edilmiş olması, yine her varlığın kendisine özgü görevlerle vücuda getirilmiş olması, canlılık ve canlıların hayatlarındaki hayret verici üstün nitelikler kâinatın ve ondaki her varlığın Yüce Allah tarafından yaratıldığını ve yönetildiğini göstermektedir. Müspet bilimlerden elde edilen verilerden Yüce Allah’ın varlık ve birliğine delil olarak üç cüz’î misali nakletmek istiyorum: Birincisi: Kâinatta bir kurşun kalemin sivri ucu üzerinde milyarlarca yıl dik durabilmesiyle eşdeğer hassâsiyette bir denge vardır. (1) Üstelik âlemde sürekli bir yıkım ve yapım faaliyeti göze çarpmaktadır. Ayrıca atom altı parçacıklardan galaksilere kadar her şey muazzam hızlarla hareket etmektedir. Yine varlık âleminde hiçbir unsur sâbit olmayıp her şeyde değişim ve dönüşüm gözlenmektedir. Atom altı parçacıklar ve onların üst birimleri olan atomlar ve moleküller bozunmakta, yıldızlar süpernova patlamasıyla uzay boşluğuna dağılmakta ve onların malzemesiyle yeni oluşumlar var edilmektedir. Bütün bu değişim ve dönüşüm, yıkım ve yapım, hareket ve devinimlere rağmen kurşun kalem sivri ucu üzerinde durmaya devam etmektedir. Bu ise ilmi sonsuz, irâdesi kuşatıcı, kudreti sınırsız bir Zât’ın âlemin bütününü tedbir ve tasarrufu altında bulundurduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İkincisi: Geçen asrın başlarında Atom Fiziği’nde kaydedilen gelişmeler determinist evren anlayışını kökünden yıkmıştır. Bu gelişmelerden biri Heisenberg’in belirsizlik prensibidir. Daha önceden atom içerisindeki elektronların belirli sâbit yörüngelerde hareket ettiği sanılıyordu. Heisenberg bir elektronun aynı anda konumu ve hızının belirlenmesinin mümkün olmadığını gösterdi. Sonra elektronların sâbit çizgisel yörüngelerde değil de belirli enerji katmanlarında hareket ettikleri anlaşıldı. Bu ise bir elektronun hareket alanında sınırsız ihtimallere sahip yörüngelerin mevcut olması anlamına gelmekteydi. Kısacası bir elektronun önünde hız ve konum noktasında sonsuz ihtimaller bulunmaktaydı. Bununla beraber her zaman doğru ihtimal tercih edilmekte ve atom içerisindeki sistemin devamlılığı sağlanmaktadır. Bu ise tek tek bütün atomlara yansıyan kuşatıcı bir irâdeye delâlet etmektedir. Ayrıca bu durum atom altı âlemle sınırlı olmayıp kâinatın bütünü için de geçerlidir. Zira ilk patlamadan günümüze kadar evrenin bütün alt birimleri bugünkü sistemi netîce verecek şekilde hareket ettirilmişlerdir. Bilinir ki hiçbir patlamadan sonra mevcut düzenden daha gelişmiş bir sistem ortaya çıkmaz. Ancak ilk patlamadan sonra, hem de öncesinde sonsuz yoğunluktan bahsedilen bu patlamadan sonra gözler önündeki şu muhteşem sistemin ortaya çıkmış olması ancak Yüce Allah’ın onu her an kontrol altında bulundurmasıyla açıklanabilir. (2) Üçüncüsü: Determinist evren modelini iptal eden buluşlardan biri de geçen yüzyılın ikinci yarısında ortaya konulan “kaos kuramı” ydı. Bu kuram Meteoroloji’den Kriptoloji’ye kadar birçok alanda doğrulanmıştır. Kaos prensibine göre birçok alt birimden oluşan hareketli sistemlerde alt birimlerde meydana gelen çok çok küçük bir farklılık dâhi o sistemin bütünüyle değişmesine yol açmaktaydı. Meteoroloji ilminde bu durum şu meşhur misalle izah edilmektedir: Bir Asya ülkesindeki bir kelebeğin kanat çırpması bir Avrupa ülkesinde bir fırtınaya sebep olabilmektedir. Burada fırtınayı ortaya çıkaran güç kelebeğin kanat hareketi olmayıp o hareket atmosferde zaten mevcut bulunan enerjiyi tetiklemektedir. Bunu üst üste dizilmiş birçok parçadan oluşan bir sistemde alttan bir parçayı çekip almaya benzetebiliriz. Kısacası fırtınalı bir günde evinizin penceresinden seyrettiğiniz şiddetli rüzgâr belki on binlerce kilometre ötedeki cüz’î bir hareketle tetiklenmiş olabilir. Ayrıca kaos prensibi evrenin bütünü için de geçerlidir. Zira evren de sınırsız alt birimlerden oluşmakta ve hareketli bir sisteme sahip bulunmaktadır. Dolayısıyla her an bozulmaya ve yıkılmaya muhtemel bir kaos ortamından her an son derece kompleks ve üstün niteliklere sahip bir sistemin ortaya çıkarılması ancak evrenin bütününe hakim, ilmi sınırsız, irâdesi kuşatıcı ve kudreti sonsuz bir Zât’ın onun bütünündeki yönetimiyle izah edilebilir. Sünnet ehlinin inançları gereği tabîat ilimleri noktasında herhangi bir öğreti geliştirmediği iddianız târrihî gerçeklerle uyuşmamaktadır. Zira modern anlamda Fizik, Kimya, Astronomi, Biyoloji, Tıp, Sosyoloji ilimlerinin temellerini atanların çoğunlukla Sünnet’i kabul eden Müslümanlar olduğu görülmektedir. Bu noktada Sigrid Hunke gibi batılı bir düşünürün bu hususta söyledikleri iddiamızı destekler niteliktedir. Ortaçağ Avrupası’nda Skolastik düşüncenin egemen olmasından ötürü Hıristiyanlık ve bilim çatışma halindeydi. Bunun iki nedeni mevcuttu: Birincisi, Hıristiyan din adamlarının âleme Yüce Allah’tan bağımsız bir varlık atfetmeleri ve onu bütünüyle mâsivâ olarak görmeleriydi. İkincisi, onlar yaratıcıyı evreni inşa ederken yorulan ve istirahata çekilen gücü sınırlı bir varlık olarak tavsif ettikleri için onun var ettiği evreni de o ölçüde küçültmeye çalışıyorlardı. Âlemin bilinen ölçülerinden daha büyük olması onlara endişe veriyor, hayallerindeki tanrının böyle bir âlemi vücuda getiremeyeceğinden dolayı bu düşüncenin dinsizliğe hizmet edeceğini kabul ediyorlardı. Oysa böyle bir sorun Müslümanlar için geçerli değildir. Müslümanlar hem kudreti sınırsız bir ilâha îmân etmekte hem de âlemi o yaratıcının yaratmasındaki hikmetler, eserlerindeki sanat ve sistemler açısından değerlendirmektedirler. Bundan da öte evrene Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan aynaları olarak bakmaktadırlar. Bu nedenle âlemi ve ondaki varlıkları tefekkür ederek onların sâni’inin ilmini, gücünü, hikmetlerini anlamaya çalışmak ibâdet olarak değerlendirilmiştir. Bu meseleyi somut hale getirmek için bazı misaller verebiliriz: Yüce Allah su unsurundaki döngülerde sınırsız hikmetlerini basîret sahiplerine takdim etmektedir. Her an yeryüzünden buharlaşan suyla yağmur olarak yeryüzüne dönen su miktarı denge içerisindedir. Bu nedenle Kur’ân-ı Hakîm’de suyun semâdan belli bir ölçüyle indirildiği ifade edilmektedir. (3) Canlıların ihtiyacı olan suyun semâ cihetinden gönderilmesi son derece hikmetlidir. Zira bu sayede en yüksek zirvelere kadar her ortamdaki canlıların ihtiyacına cevap verilmiş olmaktadır. Bu nedenle Kur’ân-ı Hakîm’de suyun “gökten indirilmesi” hususuna sıkça atıf yapılır. (4) Ayrıca milyonlarca tonluk su kütlelerinin boşlukta tutuluyor olması da nihâyetsiz bir ilim, kudret ve hikmetin tezâhürüdür. Bu nedenle Kur’an’ı Hakim’de bulutların sikâl (ağır) olduklarına özellikle dikkat çekilmektedir. (5) Suyun atmosferde sıfırın altında kırk dereceye varan bir ortamda buz kalıpları olarak yeryüzüne inmemesi de son derece hayret vericidir. Yağmurun damla damla inmesi ve bu esnada hızının ayarlanması gibi hususlarda hikmet ve kudretle beraber ilâhî rahmetin tezâhürlerindendir. Kozmoloji’nin verilerine göre Güneş Yeryüzü’nden bir buçuk milyar defa daha büyüktür. Yalnızca Samanyolu galaksisinde birçoğu Güneş’ten daha büyük iki yüz elli milyar yıldız mevcuttur. Ayrıca evrende Samanyolu misalî yaklaşık iki yüz elli milyar galaksinin olduğu tahmin edilmektedir. Bazı bilim adamları iki yüz elli milyar galaksilerden oluşan büyük kümelerin varlığından dâhi söz ederler. Ayrıca Quasar adı verilen ve yaklaşık Güneş’ten bir milyon defa daha büyük yıldızlar tespit edildi. Bu yıldızların ışığı öyle şiddetlidir ki; bazı bilim adamları onu diğer yıldızlara kıyaslarken komşu şehirdeki bir sokak lambasının evinizdeki ampuldan daha fazla odanızı aydınlatması örneğini verirler. Bu nedenle bazı Müslüman düşünürler Târık Sûresi’nde söz edilen “En-Necmu’s-Sakıb” ifadesiyle bu yıldızlara işaret edildiğini ifade etmektedirler. Mütefekkir bir mü’min gökyüzüne nazar ettiği zaman bu ihtişamlı tablodan dolayı orada Yüce Allah’ın Azîz, Azîm, Celîl, Cebbâr, Kadîr, Muktedir gibi isimlerini okur. Aynı şekilde yeryüzüne nazar ederek oradaki canlılık ve ona ait niteliklerden Allâhu Teâlâ’nın Rahmân, Rahîm, Kerîm, Mun’im, Rezzâk, Latîf, Vedûd, Cemîl, Müdebbir, Mürebbî gibi isimlerinin tecellilerini müşâhede eder. Modern bilimlerle İslâm akâidinin çatıştığı şeklinde oluşturmaya çalıştığınız izlenimin doğru olmadığını söylemek isterim. Zira günümüz pozitif bilimleri deney ve gözleme dayanan ispat metotlarını kullanmaktadır. Dolayısıyla günümüz pozitif bilimlerinin bir konuda söz söyleyebilmesi için o hususun deney ortamına veya gözlem sınırları içerisine sokulması gerekir. Deney veya gözlem sahasına konulamayan hususlarda pozitif bilimler kendi ilkeleri adına kendilerini sınırlamakta ve o hususlarda kelâm etmekten kaçınmaktadırlar. Deney ve gözlem sahasına sokulan hususlarda ise ispatlama veya çürütme yapabilmektedirler. Bu ön açıklamadan sonra bu mevzuyu misallerle irdeleyelim: Yerçekimi kanununun varlığını mü’min veya kâfir herkes kabul eder. Ancak yer çekimi esnasında ortaya çıkan yerçekimi kuvveti yeryüzü gibi kütlelerin kendilerine ait bir kuvvet midir, yoksa Yüce Allah’ın onda tecelli ettirdiği kudret sıfatı mıdır? Bunun bilinebilmesi için ancak üç boyutlu evrenin sınırları dışına çıkarak sisteme hâriçten bakmak icap eder. Zira kütle çekimi evrenin bütününde tezâhür etmekle beraber onun kaynağı hususu gözlem ufkumuzun içerisinde değildir. Dolayısıyla pozitif bilimler kütle çekiminin varlığını iddia edebilirken onun kaynağı hususunda kendi ilkelerinden dolayı söz söyleyememektedirler. Kısacası asıl sorun böyle bir kuvvetin varlığı olmayıp yeryüzünün cisimleri kendisinin mi çektiği yoksa ona çektirildiği mi hususudur. Ayrıca bu mesele gök cisimlerin hareketi, sıvıların ve gazların kaldırması ve canlıların fiilleri gibi diğer hususlarda tezâhür eden kuvvet noktasında da geçerlidir. Abdülhamid Selman Kaya | |
Konu Sahibi seyfan37 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Sistematik Kelam Dersi | Sistematik Kelam | seyfan37 | 0 | 2301 | 24 Ocak 2017 20:39 |
Sistematik Kelam Dersi | Sistematik Kelam | seyfan37 | 0 | 1382 | 24 Ocak 2017 20:38 |
Sistematik Kelam Dersi | Sistematik Kelam | seyfan37 | 0 | 1376 | 24 Ocak 2017 20:35 |
Sistematik Kelam Dersi | Sistematik Kelam | seyfan37 | 0 | 1575 | 24 Ocak 2017 20:33 |
Sistematik Kelam Dersi | Sistematik Kelam | seyfan37 | 0 | 1986 | 24 Ocak 2017 20:28 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Sistematik Kelam Dersi | seyfan37 | Sistematik Kelam | 0 | 24 Ocak 2017 20:39 |
Sistematik Kelam Dersi | seyfan37 | Sistematik Kelam | 0 | 24 Ocak 2017 20:38 |
Sistematik Kelam Dersi | seyfan37 | Sistematik Kelam | 0 | 24 Ocak 2017 20:35 |
Sistematik Kelam Dersi | seyfan37 | Sistematik Kelam | 0 | 24 Ocak 2017 20:33 |
Ünite 2: Sistematik Kelam | Medineweb | Sistematik Kelam | 1 | 20 Ekim 2013 12:23 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|