|
Konu Kimliği: Konu Sahibi MERVE DEMİR,Açılış Tarihi: 17 Mart 2009 (13:26), Konuya Son Cevap : 04 Ağustos 2015 (15:55). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
17 Mart 2009, 13:26 | Mesaj No:1 |
Surelerin İniş Sebebini Bilmenin Önemi Surelerin İniş Sebebini Bilmenin Önemi NÜZUL SEBEBİNİ BİLMENİN ÖNEMİ Kur'an-ı Kerim'in bütünü, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak ve insanları en doğru yola yöneltmek için gönderildiğini daha önce ifade etmiştik Bunun yanında bazı ayet ve surelerin zaman zaman bir olay veya bir soru üzerine indiği de görülmektedir Mesela: Müşrikler Avf ibn Malik'in oğlunu esir ettiklerinde Avf, Hz Peygamber'e giderek şikayette bulundu ve ne yapması gerektiğini sordu Bunun üzerine Hz Peygamber de şöyle buyurdu: “Allah'tan kork ve sabret Bir de sana ve hanımına, lâ havle velâ kuvvete illâ billah, sözünü çok söylemenizi emrediyorum” Avf ibn Malik evine dönerek durumu hanımına anlattı ve “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah “sözünü söylemeye devam ettiler Aradan çok geçmeden müşriklerin gafletinden istifade eden oğlu, müşriklerin dört bin koyununu da sürerek babasının yanına döndü Bunun üzerine şu ayetler nazil oldu”[1] “Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu hazırlar Ve onu ummadığı bir yerden rızıklandırır Kim Allah'a güvenirse Allah ona yeter”[2] Başka bir misal: Bir gün Ubeyy ibn Halef, elinde çürümüş kemikleri ufalayarak Hz Peygamber'e geldi ve şöyle dedi: Bu kemikler böyle çürüdükten sonra Allah bun ları diriltir mi, diyorsun? O da “evet seni de diriltir ve ateşe kor” dedi Bu olay üzerine de şu ayetler nazil oldu:[3] وَضَرَبَ لَنَامَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيٌمٌ *قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ “Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal verdi De ki, onları ilk def yaratan diriltecek O, her yaratmayı bilir”[4] İşte bu misallerde görüldüğü gibi bazı ayet ve surelerin inmesine sebep olan bir olay veya soruya, nüzul sebebi denir Fakat her ayetin belli bir nüzul sebebi mevcut değildir Kur'an'ın tamamı insanları irşat etmek için gönderilmiştir Nüzul sebeplerini bilmenin ayetlerin tefsirinde çok büyük önemi vardır Bir ayetin nüzul sebebi bilinirse o ayetin manası daha iyi anlaşılır Ayetlerle belirtilen emir ve yasakların hikmeti daha açık ve daha kolay bilinir Şüpheler giderilmiş ve hatalar önlenmiş olur Nüzul sebebini bilmeden konuşmak insanı hataya götürür Bunun için tefsir sahasında sahabenin ayrı bir yeri vardır Onlar HzPeygamberin yanında bulunduklarından nazil olan ayet veya surelerin kimin hakkında ve nerede nazil olduğunu biliyorlardı Bu bakımdan sahabeden sahih senetle gelen haberlerin, ayetlerin manasını açıklamada büyük önem taşımaktadır Hatta başlangıçta tefsir ilmi, ayetlerin nüzul sebebini bilmekten ibaretti Hadis kitaplarının tefsir bölümleri daha çok ayetlerin nüzul sebeplerini açıklamaktadır Gerek tefsir kitaplarının mukaddimelerinde, gerekse tefsir usulüne ait eserlerde bu konu hakkında geniş malumat vardır Bunun yanında bu sahada yazılmış bir çok müstakil eser mevcuttur: Bu konuda ilk eser, Buhari’nin hocası Ali ibn el-Medini (ö234/848) tarafından yazılmıştır Vahidi (ö468/l075)’nin Esbabu'n-Nüzul adlı eseri ile, Suyûti’nin (ö911/1505) Lübabu'n-Nukul fi Esbabu’n-Nüzul adlı eserleri meşhurdur KUR'AN-I KERİM'İN BİR DEFADA NAZİL OLMAMASININ SEBEP VE HİKMETLERİ Kur'an-ı Kerim, dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir inkılabı gerçek*leştirmiş ve yepyeni bir düzen kurmuştur Getirmiş olduğu ilahi esasları ted*rici bir şekilde (kademe kademe) insanlara benimsetmeğe çalışmıştır Gerek küfür inancına dayalı kötü alışkanlıkların yasaklanmasında, gerekse tevhid esaslarına göre yapılması gerekli olan vazifelerin konulmasında tedrici bir yol takip etmiştir Bununla da müslümanların bu teklifleri taşıyabilecek bir olgun*luk kazanmalarına itina göstermiştir Çünkü Kur'an-ı Kerim, insan yapısının en ince yönlerini kuşatan bir mükemmelliğe sahiptir Cahiliye döneminden beri yaşanılagelen kötülüklerin birden terkedilmesi, insan tabiatına çok güç gelebilirdi Bunların gerçekleşmesi ancak yumuşak bir şekilde, azar azar ve tekamül seyri içinde mümkün olurdu Bunun için Kur'an-ı Kerim birden değil, ayet ayet veya sûre şeklinde inerek yirmi üç senede tamamlanmıştır Kur'an'ın böyle birden değil de parça parça inmesi karşısında inkarcıların “Kur'an'ın bir defada inmesi gerekli olmaz mıydı?” demeleri üzerine, bunun tedrici olarak indirilişindeki hikmet şöyle açıklanmıştır: وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةًوَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا “İnkar edenler, Kur 'an ona bir defada indirilmeli değil miydi ? dediler Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle parça parça indirdik ve onu ağır ağır okuduk”[5] قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ “De ki, inananları güçlendirmek ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere Kur'an'ı, Cebrail Rabbi’nden hak ve hikmet gereğince indirdi”[6] وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً “Biz onu, Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (ayet ayet, sûre sûre) ayırdık ve onu peyderpey indirdik”[7] İşte Kur'an'ın parça parça ve zaman zaman inişinin sebebi, hu ayetlerle açıkça ortaya konulmuştur 'Ayetler nazil oldukça sahabe onları hem ezberliyor, hem de manalarını düşünüyorlardı Aynı zamanda ayetlerin hükümlerini bir bir tatbik ediyorlardı Eğer Kur’an bütün halinde inmiş olsaydı, anlaşılması da tatbik edilmesi de güçleşirdi Böylece ara ara ve parça parça inmesiyle her iki yönden de büyük kolaylık sağlanmış bulunmaktadır Bu konuda Hz Aişe'den rivayet edilen bir haberde ise şöyle denilmektedir: “Önce Cennet ve Cehennem'den söz eden kısa ayetler indi İnsanlar İslam'a ısınınca, o zaman helal ve haramla ilgili ayetler nazil oldu Eğer önce, içki içmeyin, anlamındaki ayet nazil olsaydı insanlar, biz içkiyi asla bırakamayız, derlerdi”[8] Ayrıca zaman zaman vahiy geldikçe, HzPeygamber ve müslümanlar bundan büyük bir sevinç ve heyecan duyarlardı Düşmanların kini ve baskısı karşısında teselli bulur ve güçlenirlerdi Gerek müslümanların, gerekse düş*manların sormuş olduğu yeni yeni sorulara ayetlerle cevap verme imkanı do*ğuyordu Kur'an'ın parça parça inmesinin diğer bir hikmeti de şudur: İnanmayanların, bu daha önceden tertiplenmiş ve başkaları tarafından yazılmıştır” şeklindeki düşüncelerine imkan verilmemiş oluyordu [1] Vahidi, Esbabu’n-Nüzul, s289-290 [2] Talak sûresi, 2-3ayetler [3] Vahidi, Esbabu’n-Nüzul, s246 [4] Yasin sûresi, 78-79ayetler [5] Furkan sûresi, 32ayet [6] Nahl sûresi, 102ayet [7] isra sûresi, 106ayet [8] Buhari, Sahih, VI, 185 | |
Konu Sahibi MERVE DEMİR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ülke tv Canlı... | Videolar/Slaytlar | Medine-web | 1 | 2898 | 23 Ağustos 2013 00:41 |
İran Emperyalizmi | Makale ve Köşe Yazıları | Medine-web | 6 | 3640 | 26 Ocak 2013 22:53 |
gerekli gereksiz bir şiir.. | Makale ve Köşe Yazıları | MERVE DEMİR | 0 | 3281 | 06 Aralık 2012 10:48 |
olmamış kayınbiradere mektup :) | Komik Paylaşımlar | Allahın kulu_ | 10 | 7794 | 03 Kasım 2012 23:19 |
İslamın kurtuluşu bilinçlenme ile mümkündür | Makale ve Köşe Yazıları | Esadullah | 11 | 7261 | 02 Ekim 2012 21:16 |
04 Ağustos 2015, 15:49 | Mesaj No:2 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: Surelerin İniş Sebebini Bilmenin Önemi Esbâb-ı Nüzûlün Örneklerle Kur'ân'ı Anlamaya Katkısı Nasıl ki elde tutulan bir fotoğrafın bütünüyle anlam kazanabilmesi her biriminin ve her karesinin diğer bütün birim ve karelerle sergilediği ilişkilerin bütünüyle dikkate alınabilmesine bağlıdır, aynen bunun gibi, nazil olan âyetlerin tam olarak anlaşılıp tefsir edilebilmesi de, nüzûl ortamının fotoğraf karesine giren bütün birimlerinin sergilediği alâkalar doğrultusunda gerçekleşmektedir.6 Âyetlerin nazil olduğu vasata mümkün olan en yüksek derecede vâkıf olmak, Kur'ân'ın kasd-ı mahsûsunu, mânâ-i maksûdunu anlama ve tefsir etme adına tartışılmaz derecede önemlidir. Konunun belki en az bu kadar önemli olan bir diğer katkısı da şudur ki, esbâb-ı nüzûlü bilmek Kur'ân'ı anlamak isteyen kimsenin yanlışa düşmesine, yanlış hüküm ve davranış şekilleri istinbat etmesine mâni olur. Böylece hem o kişiyi, hem de o kişi vesilesiyle hatalı düşünce ve davranış içine girecek başkalarını da muhafaza etmiş olur. Ayrıca esbâb-ı nüzûlü bilmekle hükümlerin hikmetleri daha iyi anlaşılır. Hükümleri madde plânında hazırlayan sebepleri ve vasatı bilmek, o hükümlerin hikmetlerini, illetlerini daha sağlıklı görmeyi sağlar. Bu zemin üzerine bina edilecek anlama ve yorumlamalar, sahihliğini, istikrar ve tutarlılığını temin etmiş olur.7 Şimdi bu söylediklerimizi çeşitli örneklerle görmeye çalışalım: Esbâb-ı Nüzûlü Bilmek Âyeti Kolay Anlamayı Sağlar Bu maddeye örnek olarak Nur Sûresi'nin 61. âyetinde yer alan لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا "...Birlikte veya ayrı ayrı yemek yemenizde günah yoktur." cümlesini vermek mümkündür. Nitekim bu âyetin anlamı nüzûl sebebi bilindiğinde birlikte veya ayrı ayrı yemek yemenin ne demek olduğu çok daha sağlıklı bir zemine oturmaktadır. Katâde ve Dahhâk, bu âyetin nüzûl sebebi hakkında şu tespiti paylaşırlar: Bu âyet, kendilerine Leys bin Amr oğulları denen Kinaneli bir kabile hakkında nazil olmuştur. Onlar bir insanın kendi başına yemek yemesini sakıncalı bulurlar, hattâ günah sayarlardı. Bazen öyle olurdu ki, kişi yemeği önünde sabahtan akşama kadar durur, yemeğine iştirak edecek bir misafir beklerdi. Akşama kadar kimse gelmezse, ancak o zaman yemeğini yerdi. Bu alışkanlık üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi. Bu âyet misafiriniz gelirse birlikte yer, gelmezse kendi başınıza da yemeğinizi yiyebilirsiniz, bunda bir sakınca yok diyerek bir rahatlama getirdi.8 Esbâb-ı Nüzûlü Bilmek Yanlış Hüküm Çıkarmaya Mâni Olur Hz. Ömer'in (ra) Bahreyn'e vali olarak görevlendirdiği Kudâme b. Maz'ûn hakkında içki içip sarhoş olduğuna dâir şikâyetler gelmiştir. Cezalandırılmak üzere Medine'ye çağırılan Kudâme içki içtiğini itiraf etmiş; ancak bunun bir günah olmadığını, kendisinin bunu yaparken Mâide Sûresi'nin 93. âyetine dayandığını ifade etmiş ve şu âyeti okumuştur: طَعِمُوا إِذَا مَا اتَّقَوْا وَآمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَآمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ "İman edip salih işler yapanlara takvalı olduklarında, iman edip salih işler yaptıklarında, sonra yine takvalı davranış sergileyip iman ettiklerinde, yine takvalı davranıp ihsan ettiklerinde yedikleri ve içtiklerinden dolayı bir günah olmaz." Kudâme bu âyete dayanarak içki kullandığını ifade etmiş, hattâ kendisinin tam da âyetin bahsettiği iman edip amel-i salih işleyen kimselerden olduğunu, takvalı davranışlar sergilediğini ve yediği ve içtiği bir şeyin kendisine günah olmayacağını ileri sürmüştür. Valisini cezalandırmayı düşünen Hz. Ömer, bu sözlerle tabir yerindeyse şok olmuş, bir an için ne diyeceğini bilememiştir. Nihayet Abdullah b. Abbâs'ın (ra): "Bu âyetler henüz içki haram olmadığı dönemde içki kullandıkları hâlde ölenlere bir mazeret, sonrakilerin aleyhine ise bir huccet olarak indi." demesi üzerine mesele anlaşılmış ve Kudâme'nin âyeti yanlış anlayıp yorumladığı ortaya çıkmıştır. Nitekim bu âyet, henüz içki haram kılınmadığı için alkol kullanan ve bu hâldeyken vefat etmiş olan Müslümanlara bir mazeret olarak inmiştir.9 6. Benzer düşünceler için bkz. Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Kerim ve Kur'ân İlimlerine Giriş, İstanbul 1983, s. 89. 7. Bkz. Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, Ankara 1983, s. 117-118. 8. Vâhidî, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190. 9. Bkz. Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, Mekke 1994, VIII, 315, hadis no: 17293 ; Şatıbî, el-Muvâfakât fî Usûli'ş-Şerîa, II. Bsk., Beyrut 1975, III, 349. ALINTIDIR.
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
04 Ağustos 2015, 15:55 | Mesaj No:3 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | Cevap: Surelerin İniş Sebebini Bilmenin Önemi Esbâb-ı Nüzûlü Bilmek Muhayyerlik Vehmine Mâni Olur Sebeb-i nüzûl bilinmediğinde, ortaya çıkması muhtemel bir başka yanlış anlama da Bakara Sûresi'nin 158. âyeti hakkında vârid olmuştur. Nitekim bu âyette Safa ve Merve'yi tavaf etmenin günah olmadığı ifade edilmektedir. Hâlbuki gerek hacda ve gerekse umrede bu iki tepeyi tavaf etmek, aralarında sa'y etmek yerine getirilmesi gereken önemli vazifelerden biridir. Acaba yapılması gereken bir vazifeden söz edilirken neden "Safa ve Merve'yi tavaf etmenizde günah yoktur." denmektedir? Bu âyetle ilgili benzer bir anlama problemi Hz. Aişe (ra) Validemiz'in yeğeni Urve b. Zübeyr'in başına gelmiştir. Hz. Urve bu müşkülünü teyzesine sormuş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir: "Teyze biliyorsun ki, Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللّٰهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَا "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın şeâirindendir (nişanelerindendir). Onun için kim hac ya da umre niye¬tiyle Beyt'i ziyaret ederse, bu ikisini tavaf etmesinde ona bir günah yoktur." Bu yüzden ben Safa ile Merve'yi tavaf etmemekten dolayı kimsenin günahkâr ola¬cağını sanmıyorum diyerek sorusunu yöneltmiştir. Hz. Aişe (ra) ise, yeğenine şöyle cevap vermiştir: Hayır asla! Şayet âyetin hükmü senin dediğin gibi olsaydı, âyet "onları tavaf etmemesinde bir günah yoktur" şeklinde olurdu. Oysa ayette "onları tavaf etmesinde bir günah yoktur" denilmektedir. Ancak bu âyet, Ensâr hakkında nazil olmuştur. Müslüman olmadan önce onlar Menât adlı putu tavaf ederdi. Safa ile Merve arasında tavaf etmekten de bu sebep¬le rahatsızlık ve sıkıntı duyuyorlardı. İslâmiyet gelince bu durumu Resûlullah'a sordular. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti inzal buyurdu."10 Görüldüğü gibi nüzûl sebebi dikkate alınmadan anlaşılması durumunda âyetin zâhiri, yani "ona bir günah yoktur" sözü, muhayyerliği, daha sarih bir deyişle Safa ve Merve'yi tavaf edip etmeme cevazını ifade etmektedir. Yani bu ifade Hz. Urve'nin anladığı gibi anlamayı tecviz etmekte, Safa ve Merve tavaf edilmese bile bunun günah olmayacağı ifade edilmektedir. Ancak âyetin iniş sebebi dikkate alındığında, bu ifadenin muhayyerlik getirmediği, aksine o dönemde sahip olunan bir düşünceye cevap verilerek tereddütleri ortadan kaldırdığı anlaşılmaktadır. Gerçekten de siyerin bize bildirdiğine göre cahiliye devrinde Safâ üzerinde "İsâf" adında bir put, Merve üzerinde de "Nâile" adında diğer bir put vardı. Cahiliye müşrikleri bu putlar arasında tavaf eder ve bunlara ellerini sürerlerdi. İslâm gelip putları kırdıktan sonra Müslümanlar, Safâ ile Merve arasında tavaf etmekten çekinmişler ve artık bu tavafın günah olacağını düşünmüşlerdir. Bunun üzerine bu âyet inmiş ve "Korkmayın, bunda günah yoktur, bilakis Safa ile Merve Allah'ın şiârlarındandır." denilerek bu tavafa devam etmeye Müslümanları teşvik etmiştir. Nitekim merhum müfessir Elmalılı'nın da dediği gibi hattâ bu teşvikin bir çeşit vücub ifade ettiği hadîslerle de açıklanmıştır.11 Esbâb-ı Nüzûlü Bilmek Hakîkî Maksadı Öğretir Bilindiği gibi Bakara Sûresi'nin 195. âyeti وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın." demekte ve âyetin bu cümlesi pek çok alanda sık sık atıf da almaktadır. Ne var ki bu âyet, Allah yolunda mallarını infak etmekten kaçınanlar ve dünyaya tamah edenler hakkında nazil olmuştur. Başka bir deyişle bu âyet, Allah yolunda harb ve çarpışmadan ve o uğurda mal harcamadan kaçınmanın bir tehlike olduğunu hatırlatmak için gelmiştir. Âyet içi siyak bütünlüğü bu mânâyı vermekle birlikte, Tirmizi ve Ebu Davud'da rivayet edilen sebeb-i nüzûl haberi daha da açıklayıcı bir zemin sunmaktadır. Bilindiği üzere Emeviler devrinde Abdurrahman b. Velid kumandasında bir İslâm ordusu, Kostantiniyye şehrine yani İstanbul'a gaza etmiştir. İstanbul'un mânevî önderi ve misafiri Ebû Eyyûb el-Ensarî Hazretleri de bu askerler arasındadır. O sırada Müslümanlardan bir zât, şehrin surları içinde emniyet ve güven içinde bulunan Rumlar üzerine açıktan hücum etmiş, bunu gören Müslümanlar: "Ne yapıyor bu adam, olmaz böyle şey sübhânallâh, (yukarıdaki âyete işaret ederek) kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor." demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî: "Ey Müslümanlar! Siz bu âyeti, yapılması gereken tevili dışında yorumladınız. Çünkü bu âyet biz Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur. Allah Teâlâ, Peygamberine yardım edip İslâmiyet'i galip ve muzaffer kıldığında biz artık mallarımızın başında durup onların ıslahı ile meşgul olalım, bu zamana kadar kaybolan mallarımızı yeniden kazanalım demiştik. Allah Teâlâ ise ‘Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.' âyetini indirdi. Âdeta bu âyetle Allah Teâlâ, insanların kendilerini elleriyle tehlikeye atmasını, mallarının başında durup onları çoğaltmakla uğraşarak cihadı terk etmek olarak izah buyurmuştur." Hz. Ebû Eyyûb el-Ensarî bunun üzerine hiç durmayıp Allah yolunda cihada girişmiş ve pîr-i fânî sayılan bir yaşta çıktığı bu seferde şehit düşüp İstanbul'da defnolunmuştur.12 Esbâb-ı Nüzûlü Bilmek Yanlış Anlayışa Mâni Olur Bakara Sûresi'nin 189. âyetinde "Evlere arkalarından girmek üstün iyilik değildir. Asıl takvalı olanın yaptığı üstün iyiliktir. Siz evlere kapılarından girin." mânâsında وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَى وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا buyrulmaktadır. Âyetin iniş sebebi bilinmeden evlere arkalarından girmenin ne demek olduğu bazı insanlar için anlaşılmaz görünebilir, hattâ bunun mecazî bir deyim olduğu düşünebilir. Oysa bu âyet, Kureyş dışındaki Ensar ve diğer Arap kabilelerin ihramdayken evlere kapılarından girmeyi günah saymaları, bu yüzden de evlere arkalarından açtıkları deliklerden girip çıkmaları, böyle yapmayanları da ayıplamaları üzerine nazil olmuştur. Ayrıca âyet, böyle riyakâr davranışların gerçek iyilik olamayacağı, ancak takvalı davranışların iyilik olabileceği mesajını da vermiştir.13 10. Bkz. Mâlik b. Enes, el-Muvatta', Hac, Bâbu Câmii's-Sa'y, thk. Muhammed Mustafa el-A'zamî, 2004, Müessesetü Zâyid b. Sultân, III, 546, hadis no: 1381 ; Vâhidî, 24. 11. Bkz. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşr., I, 555-556. 12. Vâhidî, 30-31. 13. Vâhidî, 37. ALINTIDIR..
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ayetlerin Nüzul Sebebini Bilmenin Faydaları | MERVE DEMİR | Tefsir Çalışmaları | 2 | 14 Aralık 2022 09:01 |
Sûrelerin İniş Sebepleri Hakkında | MERVE DEMİR | Sürelerin Nuzul Sebepleri | 11 | 05 Nisan 2017 19:29 |
Nimetin değerini bilmenin gerekleri | batman | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 0 | 25 Kasım 2012 18:35 |
İman hakikatlerinin delillerini bilmenin fıkhi hükmü nedir? | MusabBinumeyr | Allah(c.c) | 0 | 09 Nisan 2012 21:10 |
Mekki Ve Medeni Sureleri Bilmenin Faydaları | NUR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 0 | 19 Mart 2009 13:20 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|