|
Konu Kimliği: Konu Sahibi nuryuzlum,Açılış Tarihi: 08 Temmuz 2009 (15:40), Konuya Son Cevap : 08 Temmuz 2009 (21:36). Konuya 17 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Temmuz 2009, 15:40 | Mesaj No:1 |
Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler M. Şevket Eygi - Milli Gazete 2009-07-08 -------------------------------------------------------------------------------- Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler "İSLAM'da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz. Gerçek İslâm tasavvufunun Hind'ten, Kadim Yunan'dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor. Tasavvuf İslâm'ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab'a, Sünnete, Şeriata uygundur. İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm'ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir. Evliyaurrahman'ın çoğu sûfîler içinden çıkmıştır. Gerçek sûfîler her asırda yeryüzünde Allah'ın şâhidleri olmuşlardır. Gerçek sûfîler Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olmuşlar ve onun sünnetini yaşamış ve yaşatmışlardır. Gerçek sûfîler kuru lâfla değil, hâl ile İslâm'ı tebliğ etmişler ve nice insanın hidâyetine vesile olmuşlardır. Gerçek sûfîlere bakan onlarda İslâm'ı görür. Gerçek sûfîler insanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmışlardır. Gerçek sûfîler yalancı, aldatıcı, azdırıcı dünya tuzaklarına düşmemişler ve Müslümanları da bundan korumak için çalışmışlardır. Gerçek sûfîler emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmışlardır. Gerçek sûfîler İslâm'ın baş emri olan beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır. Gerçek sûfîler Kur'ân'ın ve Sünnet'in askerleri olmuşlardır. İhlâs, sıdk, vefa, seha, mürüvvet, fütüvvet gerçek sûfîlerin hasletleridir. Tasavvuf düşmanları bazı meczubîn'in şatahatını ön plana çıkararak saldırıyor. Şathiyat örnek olmaz. Tasavvuf şathiyat değildir. Cihan tarihinin gördüğü en büyük ve doğru devlet olan (Kuruluş ve yükseliş devrini kasd ediyorum) Osmanlı'ya bakalım. Sultan Osman Gazi Han'dan, Son Padişah Vahidüddin Han'a kadar bütün Selâtin-i Osmaniye (nevverallahu merakidehum) tasavvuf ve tarikat mensubu idiler, bir veya birkaç şeyhe intisabları vardı. Tasavvuf ve tarikat olmasaydı Devlet-i Aliyye 600 sene değil, 60 sene pâyidar olamazdı. Osmanlı sultanları dünya sultanı olarak mâneviyat sultanlarına tâbi olmuşlardır. Onların büyüklükleri ve sultanlıkları buradadır. Selâtin-i Osmaniye'nin çoğu büyük velidir. Bu velayete tasavvuf ve tarikat sayesinde nâil olmuşlardır. Osmanlı devleti sadece ordularıyla değil şeyhleri ve dervişleriyle de fütuhat yapmıştır. Gazi Sultan MehmedHan-ı Sâni efendimiz henüz 21 yaşında iken İstanbul'u, biiznillahi teala, şeyhi ve mürşidi Akşemseddin hazretlerinin dua ve himmeti ile almıştır. Asıl bid'at, Vehhabîlerin ve diğer bazı ehl-i bid'atin tasavvufu ve tarikati inkar etmeleri, bid'at saymaları, sûfileri müşrik ve kâfir ilan etmeleridir. Tasavvufu kaldırın, Osmanlı'dan ne kalır? Vehhâbîlik hareketi Osmanlı İslâm devletine ve Hilafet-i İslâmiyeye karşı tuğyan ve isyandır. Vehhâbîlerin Osmanlılar gibi fütuhatı var mıdır? Vehhâbîler, baştan beri İngiliz ve düvel-i muazzama-i Salîbiyye tarafından desteklenmiştir ve el'an desteklenmektedir. Bugün ABD ayakta duruyorsa Vehhâbîlerin ABD bankalarında sakladıkları bir trilyon dolarla durmaktadır. Tarih boyunca Fahr-i Kâinat Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize en büyük saygıyı Osmanlı sultanları, Osmanlı devlet ricali, Osmanlı Müslümanları göstermiştir. Resûlullah'ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i zîşan efendimize hürmet var mıdır? Tarih boyunca Hulefa-i Râşidin (radiyallahu aleyhim ecmain) devrinden sonra Tevhid bayrağını en fazla yüceltmiş, en fazla fütuhat ve i'lâ-i kelimetullah yapmış devlet ve topluluk Osmanlı'dır. Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur'ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir. Bunca mü'mine, şehid, gaziye, fâtihe, din hizmetkârına, ulemaya, meşayihe, mürşitlere, evliyaullaha; müşrik, kâfir ve sapık diyenler ne kadar hayâsız ve insafsız kişilerdir. Onlardan petro-dolarlar alıp mü'min, muvahhid, muhlis ecdadını sövenlere yazıklar olsun. Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme. | |
Konu Sahibi nuryuzlum 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK | Anket'ler-Röportaj'lar | namzet davadar | 4 | 3048 | 29 Ağustos 2009 18:07 |
TÜRKİYE GERÇEĞİNİ YAVAŞ YAVAŞ ANLAYACAĞIZ ... | İslami Haberler | kurtmehmet | 1 | 2084 | 27 Ağustos 2009 23:28 |
Sadaka-i Fıtır | Oruç-Ramazan | Kara Kartal | 3 | 2284 | 24 Ağustos 2009 02:51 |
Oruçlunun Ağız Kokusu! | Oruç-Ramazan | nuryuzlum | 0 | 2221 | 24 Ağustos 2009 02:46 |
Oruçlarda Niyet! | Oruç-Ramazan | nuryuzlum | 0 | 1783 | 24 Ağustos 2009 02:44 |
08 Temmuz 2009, 18:31 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler
değerli Nur yüzlüm, ve değerli eygi bey, hiç bir müslümanın tasavuf kurumunu inkar ettiği red ettiğini sanmam..red edilen tasavuf, yozlaştıran hurafelerle süsleyen uçuk kaçık bir tasavufu meydana getirdikleri için karşılar..hiç kimse gazaliye abdulkadiri geylaniye karşı olduğunu sanmıyorum..varsa böyle bir düşünce kabul etmem. biz tv canlı yayında vahiy alan titreyen saçmalayan soytarıları kınıyoruz... biz munecimlik yapan,uçan kaçan sözüm ona şeyhleri kınıyoruz.. biz kuran sünnete ters olan tevhidi baltalayan hurefeleri kınıyoruz.. biz ayet deriz onlar şeyhim der,biz hadis deriz onlar mürşidim dediğinde sigorta atıyor... biz islamın rüya hayal keramet uçmak kaçmak gibi mevhumlarla amel edilmeyeceğini söylüyoruz,doğru bile olsa...rüya keramet nass olamaz... altını çizerek söylüyorum hiç bir islam alimi küçümsenemez,hakaret edilemez,alay edilemez...katılmadığımız noktayı red eder işimize bakarız.. şahsım adına tasavufu severim sayarım yaşamaya çalışırım..çünkü tasavufsuz islam ahlak terbiye nefis tezkiyesi olamaz..hiç bir bilinçli müslüman tasavuf islamda yoktur diyemez..çünkü bu islamda güzel ahlak yoktur demektir.. tasavufun kurumsallaşması,dernekleşmesi,partileşmesi,ambleml eşmesi,siyasi partilerin oy deposu haline gelmesi,gibi itici konulara karşıyız... şimdi söyle biz vahabimiyiz düşünceli000 |
08 Temmuz 2009, 19:26 | Mesaj No:3 |
Kuran İslam'ının düşmanı ve EHLİ SÜNNET TAPICISI EYGİ'ye... ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzlerce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz. Birinci şeyhin Amerika’ya kızıp nasıl uzay mekiğini düşürdüğünü şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkinci şeyhin ise Kıbrıs’ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürültüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek müritlerine cinsel organını öptürüyor, cinsel organı öpecek mürit tören havasında “Muz yemeye” parolasıyla şeyhin cinsel organını öpmeye götürülüyordu. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlere; okumuş, kültürlü müritlerin bile bu saçmalıklara inanmasını anlamak çok zor gelmektedir. Fakat eğer tarikata girenlerin baştan akıllarını kenara bırakıp, çoğu zaman yarı veya tam kaçık şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa bu hareketleri de anlaşılabilir. Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi görelim: 1-) Mürşidine (şeyhine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün bilmemek. 2-) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak. 3-) Şeyhinin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak. 4-) Sözünde sadık ve güvenilir olmak. 5-) Malı ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek. 6-) Mürşidin (şeyhin) ve tarikatın sırlarını gizli tutmak. 7-) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak. | |
08 Temmuz 2009, 19:26 | Mesaj No:4 |
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler SAĞILACAK MÜRİTLER Biz tarikat mantığı içinde tüm bu maddeleri anladık da bir tek ikinci maddeyi anlayamıyoruz. Hep aklı kenara bırakıp, şeyhe tabi olunmasını isteyen tarikatlar, acaba neden zeka ve idrak kabiliyeti istiyorlar. Herhalde burada beşinci maddede belirtilen mal ve mülkün daha çok elde edilmesi için kullanılacak zeka kastediliyor olsa gerek. Ne de olsa mürit ne kadar kazanırsa, o kadar sömürülebilir! Muhammed İkbal bu manzaraya “şeyhperestlik” manasına gelen “pirizm” adını takmıştır. Bununla “Allah ne istiyor? Kuran’da ne geçiyor?” mantığı yerine “Şeyh efendi nasıl buyurdu? Bizim tarikatımızda nasıl açıklandı?”yı geçiren zihniyeti anlatmaktadır. İkbal’in diğer bir izahı ise şöyledir: “Tekkelerde benliği yaratmak ve yetiştirmek imkanı kalmamıştır. Bu rutubetli alev, kıvılcım saçmaz.” Muhakkak ki her tarikat ve her şeyh bir değildir. Bizim asıl karşı olduğumuz tarikatlardaki genel zihniyettir. Kuran’da, bilmediğimiz bir şeyin ardınca gitmememiz, bundan sorumlu olduğumuz geçer (17-İsra Suresi-36). Oysa en düzgün tarikatta bile kişiler şeyhlerine tabi olurlar ve tarikatların akıbeti şeyhin kişiliğine, insafına kalır. İnsanlar bilginin değil, taklidin uygulayıcıları olurlar. Mantık aklı bir kenara bırakmak olunca, saydığımız en kötü örneklerin ortaya çıkışı hiç de sürpriz değildir. | |
08 Temmuz 2009, 19:27 | Mesaj No:5 |
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler
TARİKATLARDA MASALLAR Şeyhe kayıtsız şartsız itaat tarikatın en önemli şartı olduğundan, bunun sağlanması için müritlere hikayeler anlatılır. Örneğin: “Bir şeyh bir müridine ‘Git babanın kafasını kopar bana getir’ der. Mürit de görünürde çok garip olan bu isteği şeyhine olan güveninden dolayı “Bir hikmeti vardır” diyerek yerine getirir. Bir de bakar ki annesiyle yatarken kopardığı baş babasının değil. Annesiyle zina yapan başka birine ait. Şeyh uzaktan, kerameti sonucu bu olayı görüyor ve müridini denemek için hikmetini açıklamadan böyle bir emir veriyor.” Bu örnek hikayeyle görüldüğü gibi şeyh müride haramı emretse bile onun emrine itaat edilmesi, çünkü bunun muhakkak bir hikmeti olacağı telkin edilir. Oysa bir Müslüman’ın böyle bir şey iddia eden kişiye “Ben böyle bir haramı niye işleyeyim? Allah cana kıymayı haram etmişken benden böyle bir şeyi nasıl istersin?” demesi gerekir. Oysa tarikatlarda şeyhe bu şekilde karşı çıkışlar, normal olmanın değil, imanı zayıf bir kimse olmanın belirtisi sayılır. Hikayelerle müridi şeyhin robotu yapma tarikatlarda çok sık kullanılan bir yöntem olduğu için meşhur bir hikayeyi daha örnek verelim: “Bir gün Hacı Bektaş Veli’nin çok müridi olmasından rahatsız olan devrin yöneticileri Hacı Bektaş’a gelip bu rahatsızlıklarını, müritlerinin çokluğunu hatırlatıp dile getirmişler. Hacı Bektaş da ‘Rahatsız olmayın benim sadece bir buçuk müridim var.’ demiş. Gelenlere bunu ispat için içeride bir koyun kesen Hacı Bektaş kanını dışarı akıtmış. Müritlerini ise dışarıda toplamış ve tüm müritlerini kesmesi gerektiğini ve sırayla gelmelerini söylemiş. Bir kadın ve bir erkek dışında herkes kaçmış. Erkek bir, kadın yarım sayıldığı için gerçek müritler işte bu bir buçukmuş.” Bu kıssa anlatılıp müritlerden bu gerçek müritler gibi olup şeyhi öldürecek olsa bile kendilerini teslim etmeleri gerektiği öğretilir. Aklı bir kenara bırakan, şeyhi haram olan bir şeyi istese bile vardır bir hikmeti deyip boyun eğen kişiler olarak yetiştirilen müritler, artık şeyhleri nasıl Müslüman olmalarını isterse öyle Müslüman olabilmekte, Allah’ın kitabı yerine şeyhlerine tabi olmaktadırlar. Bu halleriyle şeyhler halkın parasını haksızlıkla yediği söylenen hahamlara ve rahiplere Rab edinilme hususunda da benzerlik göstermektedirler. Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da Rabler edindiler. 9- Tevbe Suresi 31 Şeyhe tabiyet Kuran’a tabiyet ile nasıl bağdaşır? Kuran yerine şeyhe tabi olanlar, Kuran’ı ancak ölülerin arkasından hem de bilmedikleri bir dilde okuyanlar, Kuran’ın manası yerine melodisine önem verenler ne yazık ki bu ayetlerdeki uyarıyı anlamamakta, Kuran’ı rehber kitap olarak değil ölülerin arkasından okunan okuma kitabı olarak görmektedirler. | |
08 Temmuz 2009, 19:30 | Mesaj No:6 |
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler Kur'an'ı her defasında anlamaktan uzak ve İSLAM'I=EHLİ SÜNNET zanneden Şİİ DÜŞMANI ve PARÇALAYICI BÖLÜCÜ EYGİ ZİHNİYETİ hiçbirzaman İSLAM'ın ŞEREFİNDEN bir bereket alamayacaktır..MİLLİ GAZETE FİL DİŞİ KULESİNDE İnsanları ŞİRKE VE KÜFRE tapmaya davet edip duracaktır.. Hesap GÜNÜNDE İKİ ELİM ŞEVKETY EYGİ'nin yakasında olacaktır..BİLE BİLE KUR'AN GERÇEKLERİNİ EHLİ SÜNNETLE DEĞİŞTİRDİĞİ İÇİN...Aşağıdaki yazı ise son sözüme binaen: Müslümanlığa geçişinin en başında bu tarikatlara kapılan Türk halkı, ne yazık ki hala araştırma, akletme yerine taklidi, tabi olmayı getiren bu tarikatların düşünceye vurduğu zincirlerden kurtulamamaktadır. Körü körüne itaat, hayatın zevklerinden kendini soyutlama, az gülme, bireysel zekayı az geliştirme gibi özellikler tarikatların verdiği zihniyetin sonuçlarıdır. Hatta tahminimizce bir araştırma yapılsa; bugün halkımızın, belli liderleri tartışmasız önder kabul etmelerinin kökündeki sebeplerinden biri olarak tarihimizde uzun ve derin etkisi olan tarikatlara, şeyhlere körü körüne uymayı buluruz. “Karı gibi gülmek” gibi hayattan gülerek zevk almayı, neşeli olmayı hoş karşılamayan deyimlerin çıkış sebeplerinde de Osmanlı döneminde yıllarca devam etmiş tarikat terbiyesini bulabiliriz. Kanaatimizce tarikatların verdiği bu terbiye geleneğe dönüşerek, günümüzde tarikatla alakası olmayanların bile yaşamlarında, farkında olmamalarına rağmen derin etkiler bırakmıştır. Çilede medet ummayı ve bir insanı aşırı yüceltip, araştırmadan o insana bağlanmayı gerektiren tarikatlar, Kuran’ın istediği aklını çalıştıran insan modelinin önünde en önemli engellerdir. Kuran’a gidip, Kuran dışında tüm dini kaynakları, hadisleri, ilmihal kitaplarını, mezheplerin dinini Kuran’ın önünden süpürmek, nasıl Kuran’ın dininin ortaya çıkmasının bir şartıysa, aynı şekilde tarikatlar da Kuran’ın dininin ortaya çıkıp, dini, şeyhlerin tekelinden kurtarmak için, süpürülmesi gerekenler listesine dahil edilmelidirler. Böylece dinimizin bağlıları Peygamberimiz’in ve daha sonra 4 halifenin döneminde olduğu gibi, Kuran dışında kaynak kitabı olmayan, cami dışında tekke, zaviye gibi alternatif kutsal kurumları olmayan, şeyh gibi Allah’la kul arasında aracılık yapan ruhban sınıfı tanımayan, Allah dışında hiçbir varlığa teslim olmayan, kalple beraber aklını da çalıştıran; salt Allah’a kul olan kullar olacaklardır. Haberin olsun, halis din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başkalarını evliyalar edinerek “Biz bunlara yalnız bizi daha fazla Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Şu bir gerçek ki Allah yalancı, inkarcı kişiyi doğru yola iletmez. 39- Zümer Suresi 3 Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. 7- Araf Suresi 3 | |
08 Temmuz 2009, 20:37 | Mesaj No:8 | |
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler Alıntı:
yok hocam estegfirullah ben kimseyi yargılayamam şucu bucu diye.ama ellerinize sağlık hocam çok güzel özetlimişsin konuyu.teşekkür ederim | ||
08 Temmuz 2009, 20:49 | Mesaj No:9 | |
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler Alıntı:
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | ||
08 Temmuz 2009, 21:00 | Mesaj No:10 | ||
RE: Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler Alıntı:
| |||
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Allah Rızasının Üç Baş Düşmanı :” Ganime-Kabile-Taassup”/Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | Muhsin Arslan | 13 | 04 Nisan 2020 13:58 |
Deşifre.. İslam Düşmanı Ünlüler.. | İslaminesil | Videolar/Slaytlar | 2 | 05 Ağustos 2015 18:31 |
İnsanların En Büyük Düşmanı | ali70 | Kur'ân-ı Kerim Genel | 7 | 27 Nisan 2014 00:01 |
Allah'a Dost Olanların Düşmanı Emevi-Abbasi İktidarları / Mevlüt Hönül | Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 18 Ekim 2012 16:24 |
Evliliğin Düşmanı :"Öteki" kadın/erkeğin çekiciliği | suhtem | Evlilik-Nikah Konuları | 10 | 27 Temmuz 2012 00:15 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|