|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Kudüs*,Açılış Tarihi: 28 Kasım 2011 (08:55), Konuya Son Cevap : 27Haziran 2012 (19:21). Konuya 11 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme: |
28 Kasım 2011, 08:55 | Mesaj No:1 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri TEFSİR Ünite 1 - Lokman Suresi 1. Elif-Lâm-Mîm. 2. Bunlar her hükmünde tam isabet eden ve derin anlamlar içeren kitabın ayetleridir. 3. Bu kitap Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine getiren kimseler için bir rehber ve bir rahmet kaynağıdır. 4-5. Bu kişiler namazı dikkatli ve devamlı kılarlar zekatı verirler ve ahiretin gerçekliğine de şeksiz şüphesiz inanırlar. İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır. Kurtuluşa erecek olanlar da yine onlardır. 6-7. Bazı kişiler hiçbir doğru bilgiye ve delile dayanmaksızın insanları Allah yolundan saptırmak ve o dosdoğru yolu alay konusu yapmak için bir takım asılsız hikayeler anlatmaktadır. İşte böylelerinin hakkı zelil ve perişan edici bir azaba mahkum olmaktır! Böyle birine ayetlerimiz tebliğ edildiğinde kulaklarında sağırlık varmış o mesajları hiç işitmemiş gibi küstahça sırt çevirir. O adama ahirette çok korkunç azaba mahkum olacağını müjdele! 8-9. İman edip imanlarına yaraşır güzellikte davranışlar sergileyenlere gelince böylelerini her türlü nimetle dolu cennetler beklemektedir. Onlar orada hiç çıkmamak üzere kalacaklardır. Bu Allah’ın mutlaka gerçekleşecek olan sözüdür. O üstün kudret sahibidir; her buyruğu ve her fiili tam isabetlidir. 10. Gördüğünüz gibi Allah gökleri dayanaksız/direksiz biçimde yarattı. Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sabit dağlar yerleştirdi ve yine orada her türlü canlı varlığın üreyip çoğalmasını sağladı. Biz gökten de yağmur yağdırıp onunla her türden güzel bitkinin yeşermesini sağladık. 11. İşte bütün bunlar Allah’ın yarattıklarıdır. Hadi siz de bana gösterin bakalım O’ndan başkası ne yaratmış?! Doğrusu putları Allah’ın ilahlığına ortak koşanlar düpedüz bir sapıklık içindedir. 12. Biz Lokman’a ‘Allah’a şükretmesi’ için hikmet verdik. Her kim O’na şükrederse sırf kendi iyiliği için şükretmiş olur. Kim de O’na nankörlük ederse bilmelidir ki Allah kimsenin şükrüne muhtaç değildir; O bizatihi her türlü övgüye layıktır. 13. Vaktiyle Lokman oğluna nasihat ederken şöyle demişti: “Yavrum! Sakın Allah’a ortak koşma! Çünkü Allah’ın ilahlığına ortak koşmak çok büyük bir zulümdür.” 14. Allah şöyle buyurdu: Biz insanoğluna ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Çünkü anası onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşır ve çocuğun ana sütüne bağımlılığı da iki yıl sürer. Şu halde ey insanoğlu hem bana hem de ana-babana minnettarlığını göstermelisin. Unutma ki yarın bir gün hesap vermek üzere benim huzuruma geleceksiniz. 15. Ama eğer onlar hiçbir bilgi sahibi olmadığın birtakım şeyleri körü körüne tanrı yerine koyarak bana ortak koşman için seni zorlarlarsa sakın onlara itaat etme. Bununla birlikte onlarla hep iyi geçin. Her daim iman ve itaatle bana yönelen hayırlı insanların yolunu tut. Unutma ki sonunda hepiniz benim huzuruma geleceksiniz. İşte o zaman ben size hayatta iken yaptığınız her şeyi tek tek bildirecek ve hak ettiğiniz karşılığı vereceğim. 16. Lokman çocuğuna nasihatlerine şöyle devam etti: “Yavrum! Haberin olsun ki bu dünyada yaptığın bir iyilik veya kötülük bir hardal tanesi gibi küçücük de olsa üstüne üstlük bir kayanın içinde saklı bulunsa yahut göklerin veya yerin derinliklerinde olsa Allah onu mutlaka meydana çıkarır ve amel terazisine koyar. Şüphesiz Allah akıl sır ermez bilgisiyle her şeyi kuşatır; her şeyden haberdardır!” 17. Yavrum! Namazı dikkatli ve devamlı olarak kıl; insanlara iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalış. Bu uğurda karşılaşacağın sıkıntı ve zorluklara göğüs ger. Zira bütün bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir. 18-19. İnsanlara karşı kibir ve kurum satma; yeryüzünde çalım satarak yürüme. Çünkü Allah böbürlenen kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez! Yürüyüşünde hep ölçülü ve dengeli ol. Konuşurken de alçak sesle nazik şekilde konuş. Unutma ki seslerin en çirkini avazı çıktığı kadar bağıran eşeklerin sesidir. 20. Allah’ın göklerdeki ve yerdeki her şeyi hizmetinize sunduğunu sizi görünen ve görünmeyen onca nimetin içinde yüzdürdüğünü görmez misiniz?! Böyle iken bazı insanlar ne sağlam bir bilgiye ne aklıselim ve sağduyu gibi bir rehbere ve ne de vahye dayalı olarak Allah hakkında ileri geri konuşmaktadır. 21. Onlara “Gelin Allah’ın vahyettiği buyruklara uyun!” denildiği zaman “Hayır! Biz atalarımızdan görüp öğrendiğimiz inanç sistemine uyarız.” Diye karşılık verirler. Peki ya şeytan onları cehennemin alevli ateşinde yanmaya davet ediyor olsa da mı onların izinden gidecekler? 22. Bakın her kim benliğini samimi bir kulluk bilinciyle Allah’a teslim ederse şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş olur. Öyle ya bütün işlerin sonu Allah’a varır; (olan biten her şey Allah’ın iradesine bağlıdır.) 23-24. Her kim şirk ve inkarcılıkla Allah’a nankörlük ederse o kişinin nankörlüğü seni üzmesin. Zira o nankörler yarın bir gün hesap vermek üzere bizim huzurumuza gelecektir. İşte o zaman biz hayatta iken işledikleri tüm günahları tek tek kendilerine bildirip hak ettikleri cezayı vereceğiz. Şüphesiz Allah gönüllerdeki tüm duygu düşünce ve niyetleri çok iyi bilir! Biz o nankörlere/müşriklere dünyada bir süre daha yaşama imkânı tanıyacak sonra da (ahirette) feci bir azaba çarptıracağız. 25-26. Onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı? diye soracak olsan hiç tereddütsüz ‘Allah!’ diye karşılık verirler. O halde de ki: ‘Her daim hamdolsun Allah’a!’ Ne var ki pek çokları anlamıyorlar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz Allah her türlü ihtiyaçtan uzaktır; O bizatihi her türlü övgüye layıktır! 27. Eğer Allah’ın kelamını/sözlerini yazmak üzere yeryüzündeki tüm ağaçlar kalem denizler de mürekkep olsaydı ve mevcut denizlere sayısız deniz daha eklenseydi sonunda bütün bunlar tükenir ama O’nun sözleri yine tükenmezdi. Şüphesiz Allah üstün kudret sahibidir; her sözü ve her fiili mutlak isabetlidir! 28-29. Hepinizin yaratılması ve ölümünden sonra diriltilmesi Allah için bir tek insanın yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah her şeyi işitir her şeyi görür! Baksanıza Allah kâh gündüzü kısaltarak geceyi uzatıyor; kâh geceyi kısaltarak gündüzü uzatıyor. Öte yandan güneş ve ayı da emrine boyun eğdirmiş olup bunların her biri belli bir süreye(kıyamete) kadar kendi yörüngesindeki hareketini düzenli olarak sürdürüyor. Şüphesiz Allah yaptığınız her şeyden haberdardır! 30. Evet işte bütün bunları yapan yalnız Allah’tır. Çünkü Allah tek gerçek ilahtır. Müşriklerin O’nun yanı sıra tapındıkları putların ilahlığı ise büsbütün asılsızdır. Gerçekten yüce büyük olan yalnız Allah’tır! 31. Baksanıza gemiler Allah’ın lütfu sayesinde denizlerde süzülüp gidiyor ve böylece Allah sınırsız kudretinin bazı işaretlerini gözünüzün önüne nasıl seriyor?! Kuşkusuz bunda imanı uğrunda karşılaştığı sıkıntı ve zorluklara çokça sabreden Allah’ın nimetlerine iman ve itaat üzere hakkıyla minnettarlık gösteren kimseler için ibretler vardır! 32. Adeta her biri bir dağ gibi dalgalar kendilerini denizde dört bir yandan sardığı zaman o kâfirler/müşrikler bütün kalpleriyle yalnız Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama Allah sağ salim karaya çıkmalarına imkan verince içlerinden bir kısmı imana gelmek ile inkâr etmek arasında bocalar kimileri de derhal kâfirliğe döner. Doğrusu bizim ayetlerimizi alabildiğine hain alabildiğine nankör olanlardan başka kimse reddetmez! 33. Rabbinize karşı gelmekten sakının ve hiçbir babanın evladına en ufak bir fayda sağlayamayacağı hiçbir evladın da babasına en küçük bir yardımda bulunamayacağı kıyamet ve hesap günündeki çetin azaba karşı tedbirinizi alın! Bilesiniz ki Allah’ın vaadi mutlak gerçektir ve mutlaka gerçekleşecektir. Öyleyse dünyadaki şu üç günlük hayatın sizi aldatmasına asla müsaade etmeyin; yoldan çıkarmakta çok usta olan şeytanın da sizi Allah’ın affına güvendirerek kandırmasına asla fırsat vermeyin! 34. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir; yağmuru da O yağdırır. Ana karnındakileri yine O bilir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez ve yine hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz her şeyi eksiksiz bilen ve her şeyden haberdar olan yalnız Allah’tır! ------------------------------------------------------ *Lokman Sûresi Mekke döneminde inmiştir. 34 ayettir. *Huruf-u mukattâ harfleri elif-lâm-mîm’dir. *İsmini 12 ve 13. Ayetlerde geçen Lokman isminden almıştır. *Sure dört bölümden oluşur: 1.Bölüm (1-11. Ayetler): Kur’an’ın hikmet dolu bir kitap oluşuna dikkat çekildikten sonra onun Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine getiren kimseler için bir rehber ve aynı zamanda huzur ve mutluluk kaynağı olduğu belirtilir. 2. Bölüm (12-19. Ayetler): Allah’ın Lokman’a şükretmesi için verdiği hikmet dile getirilir ve onun da oğluna hikmet dolu öğütleri sıralanır. 3. Bölüm (20-32. Ayetler): Allah’ın insanlara verdiği nimetlerle O’nun yüceliğine ilişkin açıklamalar yer alır. 4. Bölüm (33-34. Ayetler): Kıyamet gününde kimsenin kimseye fayda veremeyeceği belirtilerek müminler geçici dünya hayatının aldatıcılığına kapılmamaları gerektiği yönünde uyarılır. *3. Ayette geçen muhsinîn kelimesi ihsan kavramından türemiştir. İhsan kelimesinin iki anlamı vardır: 1) Biri karşılık beklemeden iyilik edip sevindirmek 2) Bir şeyi iyi bilmek ve iyi yapmak *4-5. Ayetlerde 3. Ayetin sonundaki muhsinîn’in üç özelliğinden bahsedilmektedir: 1) Namazı dosdoğru kılanlar 2) Zekatı verenler 3) Ahirete inananlar ve buna göre yaşayanlar Bu üç özellik ile Müslümanlarda sağlam bir kişilik oluşturulmaya çalışılmaktadır. *6. Ayette Lehve’l-Hadîs (Asılsız Hikaye) deyimi geçer. Lehve’l-hadîs; insanı asıl yapması gereken önemli işlerinden alıkoyan hiçbir faydası olmadığı gibi vaktin geçirilmesine neden olan oyalayıcı sohbet hikaye masal vb. dinletiler anlamındadır. *10. Ayette geçen zevc kelimesi tür olarak tercüme edilmiştir. Sözlükte eş bir şeyin zıt yönden dengi eşiti bileşik varlığın her bir öğesi gibi anlamlara gelir. *12. Ayette Lokman’a hikmet verildiğinden bahsedilir. Müfessirler bu hikmeti “ilim üstün kavrama yeteneği din konusunda derin bilgi sahih inanç akıl yerinde ve doğru konuşma isabetli görüş ve davranış” olarak açıklamışlardır. Kısaca hikmet; ilim-amel uygunluğu olup bilgiye dayalı hareket etmektir. Lokman’a hikmet verilme gerekçesi ise; her zaman Allah’a yaraşır bir şekilde şükretmesi dir. *13. Ayette geçen zulüm kelimesi şirk anlamında kullanılmıştır. Hz. Peygamber En’am Sûresinin 82. Ayetini (iman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…) Lokman Sûresinin 13. Ayetiyle açıklamıştır. *14. Ayette Allah’a minnettarlıkla ana-babaya minnettarlık birlikte emredilmiştir. *15. Ayette ana-baba çocuklarını tevhid inancından sapmaya zorlarsa kesinlikle onların baskısına boyun eğilmeyeceğinden ancak onlara saygı duyulacağından bahsedilir. *17. Ayette insanın iyi ve itaatkâr bir kul olduğunu gösteren üç örnek davranış sıralanır: 1) Namaz 2) İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışmak (emr-i bi’l ma’rûf-nehy-i ani’l-münker) 3) Sabır Ma’rûf; iyi ve doğru olarak kabul edilen inanç düşünce ve davranışlardır. Münker; yanlış İslam dinine yabancı Müslüman toplum tarafından yadırganan inanç düşünce ve davranışlardır. *20.ayetteki; İlim akla ve nakle dayanan bilgi Hüdâ akıl ve basîret Kitâbün Münîr ilâhî vahiy olarak açıklanmıştır. Bu ayette inkârın üç nedeninden bahsedilir: 1)Herhangi bir bilgiye dayanma ihtiyacı duymayanlar 2)Yol gösterici bir rehbere dayanmayanlar 3)Bir belgeye dayanmayanlar *21. Ayet atalarının dinine uymakta ısrar edenleri uyarır. Aynı ifade Bakara/170. ayette de geçer. *22. Ayette geçen sağlam kulp Kur’an’dır. *25. Ayetteki ‘Her daim hamdolsun Allah’a’ ifadesi Allah’tan başka hiçbir varlığa tanrılık sıfatı işlevi ve kutsallığı yüklenemeyeceğini ifade etmektedir. Bu ifade 27. Ve 29. Ayetlerde şu üç öncüle dayandırılmaktadır: 1) Allah evrenin mutlak yöneticisidir. 2) O’nun insan ilminin kuşatamayacağı derecede sınırsız ilmi vardır. 3) Her şeyi kolaylıkla var eden varlığı sürdüren veya varlığa son veren üstün kudretin tek sahibidir. *27. Ayette Allah’ın bilgisinin zenginliği ve sınırsızlığı dile getirilmektedir. Aynı ifade başka bir anlatımla Kehf Sûresi 109. ayette de geçer. *32. Ayette insanların çaresiz kaldığı zamanlar ile esenlik zamanlarındaki dinî tutumları arasında görülen tutarsızlığa dikkat çekilmektedir. Muktasıd: İnkar etmekle inanmak arasında tereddüte düşmek bocalamak El-Ğarur: Kişiyi manevî/ahlakî anlamda saptıran herhangi bir şey (şeytan insan bir kuruntu soyut bir kavram vb.) *34. Ayette Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği beş bilinmeyenden (muğayyebât-ı hamse) bahsedilir: 1) Kıyametin ne zaman kopacağı 2) Yağmurun ne zaman yağacağı 3) Rahimlerdeki bebeğin durumu 4) İnsanın ileride neler elde edeceği ne gibi durumlarla karşılaşacağı 5) Ne zaman nerede öleceği Aslında ayet dikkatli incelendiğinde bu bilinmeyenin beş değil üç olduğu görülür (1-4-5. Maddeler). Lokman’ın Oğluna Öğütleri 1)Tevhid (Allah’a ortak koşma!) 2)Allah’ın her yerde var olduğu (Allah yapılan tüm iyilikleri ve kötülükleri bilir!) 3)Namaz (Namazı dikkatli ve devamlı olarak kıl!) 4)Emr bi’l maruf-nehy ani’l münker (İnsanlara iyiliği emredip kötülükten sakındır!) 5)İnsanlara karşı alçak gönüllü olmanın ahlaken gerekliliği (Kibirli olma! Yürüyüşünde ölçülü konuşmanda nazik ve alçak sesli ol!) 6)Sabır (Karşılaşacağın sıkıntı ve zorluklarda azimli ve kararlı ol!) ***ÖNEMLİ: Sûrede Hz. Lokman’ın hayatı ve tarihî şahsiyeti hakkında bilgi verilmemiştir. | |
Konu Sahibi Kudüs* 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri | Tefsir | Medineweb | 11 | 22685 | 28 Kasım 2011 08:55 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi... | İslam Düşünce Tarihi | Milena | 6 | 14021 | 28 Kasım 2011 08:45 |
25 Aralık 2011, 22:32 | Mesaj No:2 |
2.Sınıf 1.Dönem Tefsir Dersi Özetleri 5-6-7-8 ünite notları
TEFSİR Ünite 5 HUCURAT SURESİ 1. Ey iman edenler! Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah işitir bilir. 2. Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne çıkmayın birbirinizle bağırır tarzda konuştuğunuz gibi ona sözü bağırırcasına söylemeyin haberiniz olmadan amelleriniz yok oluverir. 3. Muhakkak ki Allah resulünün yanında seslerini kısarlar işte onlar Allah’ın kalplerini takvaya (ulaşması) için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara hem bir bağışlama hem de büyük bir sevap vardır. 4. (Peygamberin hanımlarının) odalarının (önlerinden ve) arkalarından seni çağıranlar var ya bunların çoğu aklı ermeyen (dolayısıyla görgü kurallarını bilmeyen) kimselerdir. 5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette bu onlar için daha hayırlı olurdu. Bununla birlikte Allah çok bağışlayan çok acıyandır. 6. Ey iman edenler! Eğer size fâsık güvenilir olmayan biri bir haber getirirse bilmeden bir topluluğa sataşıp da sonra yaptığınıza pişman olmamak için onu iyice araştırınız. 7-8. Ayrıca Allah resulünün aranızda olduğunu bilin. Eğer o birçok konuda size itaat etseydi haliniz çok kötü olurdu. Ancak Allah size imanı sevdirdi onu kalplerinizde süs yaptı. İnkârı günahkârlığı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte onlar Allah’ın ihsan ve ikramı bir nimeti neticesinde (hak yolunda sarsılmadan) dosdoğru gidenlerdir. Allah çok iyi bilendir yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunandır. 9. Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın. Şayet birisi diğerine karşı azgınlık ediyorsa Allah’ın emrine kanununa dönünceye kadar azgınlık edenle savaşın. Eğer dönerse adaletle aralarını düzeltin adaletli olun. Kesinlikle Allah adaletle davrananları sever. 10. Müminler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin arasını düzeltin Allah’a karşı gelmekten sakının böylece rahmet edilenlerden olasınız. 11. Ey iman edenler! Bir topluluk kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) bir toplulukla alay etmesin. Kadınlar da kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) kadınlarla alay etmesin. Kendinizi ayıplamayın birbirinize (kötü) lakaplar takmayın. İmandan sonra günahkârlık ne kadar da kötü bir isimdir! Kim (yaptığı kötü işlere pişmanlık duyup) tövbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir. 12. Ey inananlar zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın. Birbirinizin arkasından hoşlanmayacağınız sözler söylemeyin. Sizden birisi ölü kardeşinin etini yemeyi arzular mı? İşte bakın bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun. Kuşkusuz Allah tövbeleri kabul edici ve çok merhametlidir. 13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem sizi birbirinizle tanışasınız diye topluluklar ve kabileler haline getirdik. Haberiniz olsun ki Allah katında en değerli olanınız Ona karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Kesinlikle Allah bilendir haberdar olandır. 14. Bedeviler “İman ettik” dediler. De ki: “ Siz henüz iman etmediniz ancak “ İman kalplerinize girmemiş olduğu halde (Allah’a) boyun eğdik” deyin! Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltilmez. Elbette Allah çok bağışlayan çok acıyandır.” 15. Müminler yalnızca Allah’a ve resulüne iman edip sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar (sözlerinde ve davranışlarında) dosdoğru olanlardır. 16. “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz?” de! Oysa Allah göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Allah her şeyi çok iyi bilendir. 17. Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar. “Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın!” de! Hayır öyle değil (başa kakacak biri varsa) o Allah (olabilir). O sizi imana ulaştırmasından dolayı bunun sizin başınıza kakabilir. (Eğer “inandık” sözünüze) sadık ve bağlıysanız (böyle bir şey söylemeyin). 18. Şüphesiz Allah göklerin ve yerin bilinmeyen yönlerini bilir. Allah her ne yaparsanız onu görür. ------------------------------------------------------------------------------------------------- *Hucurât Sûresi Medine’de inmiştir. 18 ayettir. *Sûrenin fâsılâ harfleri nûn ve mim’dir. *Sûre adını 4. Ayette geçen el-Hucurât kelimesinden almıştır. *el-Hucurât odalar demektir. *Hakkında en çok nüzul sebebi bulunan sûrelerden biridir. Bunun en önemli nedeni; surenin medenî olması ve muhtemelen Müslümanların sayısal olarak çoğaldığı dolayısıyla daha çok bilginin aktarılma imkanının bulunduğu hicretin 9. yılında inmiş olmasıdır. *Nüzul sebeplerinde ismi en çok geçen şahıs Sâbit b. Kays’dır. (Nüzul sebeplerinin mutlaka okuyun!!!) *Sûrede Kıraat Farklılıkları Olan Kelimeler 1) 1. Ayette: lâ tegaddemû 2) 4. Ayette: el-hucurât 3) 8. Ayette: iktatele 4) 10. Ayette: beyne ehaveykum 5) 12. Ayette: ve lâ tecessesû 6) 12. Ayette: meyyitan 7) 12. Ayette: fekerihtumû 8) 13. Ayette: liteârafû 9) 14. Ayette: lâ yelitküm *Sûrede Geçen Bazı Kavramlar Fâsık: Terim olarak haktan sapan Allah’a itaatten ayrılan asi anlamına gelmektedir. Hem Müslümanlar hem de kâfirler için kullanılır. Bu sûrede yanlış bir davranış sergileyen müslüman kimse anlamında kullanılmıştır. Nebe’: Kur’an-ın 78. Sûresinin adıdır. Haber demektir. Nebî bu kökten türemiştir. Kuran’da peygamberlerden geçmiş milletlerden topluluklardan bahsedilirken; çoğul olarak ise hem geçmişte hem de gelecekte olacakları ifade etmede kullanılmıştır. Tâife: Grup demektir. Fırka gibi diğer kelimelere göre daha az sayıda insanı kapsar. Bu ayetteki kullanım bağlamında Allah’ın Müslümanların birbirleriyle kitlesel olarak savaşmasına rıza göstermediği sonucu çıkar. Kıst: Adl/Adalet demektir. Adl ile kıst arasındaki fark; kıst’ın görünür olmasında yatar. Takvâ: Güçlü birinin himayesine girip korunmak demektir. Bu ayette; insanın yaparak veya terk ederek işleyeceği ve cezalandırılmasına sebep olacak günahtan kendisini koruması anlamında kullanılmıştır. Zan: Kesin olmayan gerçekliği net olmayan bilgi türüdür. Bu ayette ihtimal üzere bir hüküm vermek anlamında kullanılmıştır. Tecessüs: Bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmaktır. Câsus kelimesi bu kökten gelir. Bu ayette; insanların ayıplarını kusurlarını araştırmak onları öğrenmeye çalışmak anlamında kullanılmıştır. Minnet: İki temel anlamı vardır: 1) İhsan etmek vermek bağışlamak 2) Yapılan iyi bir davranışı bir iyiliği söylemek başa kakmak Bu surede ikinci anlamda kullanılmıştır. *1-3. Ayetlerde; Müslümanların Peygamber (sav) ile nasıl bir konuşma ve iletişim üslûbuna sahip olmaları gerektiği bildirilmektedir. *4-5. Ayetlerde; peygamber hanımlarının odalarının önlerinden ya da arkalarından Peygamberi çağıranların durumu anlatılmıştır. “Sabır” kavramına dikkat çekilmiştir. *6. Ayette; güvenilir olmayanların haberine göre hareket edilmemesi gerektiği bildirilmiştir. *7. Ayette; Müslümanların peygamber aralarındayken yanlış yapmaktan uzak durmaları istenmektedir. Çünkü yanlış yaptıklarında Allah ona doğrusunu haber verir. *9. Ayette; iki Müslüman grubun çatışmasından kavga etmesinden söz edilir. *10. Ayette; müminlerin kardeş olduğu üzerinde durulur. *11. Ayette; müslümanın nasıl bir şahsiyet taşımaması gerektiği üzerinde durulur. Bu ayette üç husus üzerinde durulmuştur: 1) Alay etmek küçümsemek aşağılamak 2) Ayıplamak 3) Lakap takmak (Nebz – olumsuz anlamda lakap) *12. Ayette; önceki ayetin devamı niteliğinde yine üç husus üzerinde durulmuştur: 1) Zan beslemek 2) Kusur araştırmak (tecessüs) 3) Gıybet etmek *13. Ayette; herkesin aynı ana-babanın çocukları olduğu; ırk renk ve dilin bir üstünlük aracı olmadığı; üstünlüğün yalnızca takva ile olduğu üzerinde durulmuştur. *14. Ayette; iman ve İslam kelimeleri arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir (Bedevilerin “iman ettik” demesi). *15. Ayette; müminlerin bazı özellikleri anlatılmaktadır. Burada müslüman için iki ölçü konmuştur: 1) İman etmek 2) Cihad etmek TEFSİR Ünite 6 KUR’AN’DA İMAN VE SÂLİH AMEL *İman; nefsin mutmain olması korkunun giderilmesi ve kişinin güven içinde olması anlamındaki “emn” kelimesinden alınmıştır. Tasdik etmek güvenmek boyun eğmek anlamlarına gelir. *İmanın zıddı küfürdür. *Küfür; bir şeyin üzerini örtmek nankörlük etmek inkâr etmek kabul etmemek gibi anlamlara gelir. *Mümin dünyada günlerini takva ile geçirir. Kâfir ise günlerini dünyevî zevklerin peşinde geçirir. Mümin cennetle ödüllendirilecek kâfir ise cehenneme gidecektir. *İnsanın en önemli özelliği inanan bir varlık olmasıdır. *Kâfir; Allah’ın varlık ve birliğini nübüvveti ve ahreti inkâr eden kimsedir. *Kur’an’da dört tip insandan bahsedilir: 1) Mü’min 2) Kâfir 3) Müşrik (Allah’a ortak koşan) 4) Münâfık (“İnandım”diyen ancak gerçekte inanmayan) *Salih Amel; Allah’a inanmanın gereği olarak O’nun kitabında indirdiklerini davranışlarına yansıtarak samimi ve güzel bir niyetle O’nun rızasını gözeterek ferdin hem kendine hem de topluma hatta tüm insanlığa faydalı olacak eylemlerdir. *Sâlih: Aslı sâlah kelimesidir. Lâyık olmak iyi olmak istikâmet ve musâlaha (barışma) gibi anlamlara gelir. Sâlih kimse kendisi doğru olan kendini düzelten eğiten kimsedir. *Islâh: Sâlah kelimesinden türetilmiştir. Lâyık olmak iyi olmak onarmak düzeltmek kişilerin aralarını bulup barıştırmak iyilik yapmak anlamlarına gelir. Muhlis ıslâh kelimesinden türetilmiştir. Kendisi doğru olmakla birlikte başkasını da ıslâh eden/düzelten onların yararına olacak şeyleri yapan ve yapmalarını sağlayan kimsedir. *Sâlah’ın zıddı fesâddır. Faydalanılan bir şeyin bozulmasına fesâd; zıddına da sâlah denir. *”Bozulma” ile ilgili olarak Kur’an’da kullanılan en kapsamlı kelime fesâd terimidir. Kuran insanın ahlâkî bozulmasıyla doğal çevrenin bozulması arasında sıkı bir ilişki kurar. *Amel; canlılardan bilinçli bir şekilde meydana gelen davranışlardır. Ameller ikiye ayrılır: 1) Sâlih amel 2) Kötü amel *Sâlih amellerin bir kısmı farz olan yani her ferdin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu davranışlardır (ibadetler). Bir kısmı ise yapıp yapmamada serbest olunan davranışlardır. *Cahiliye devrinde sâlih amel fikri bulunmaktadır (İmruu’l Kays’ın şiirlerinde görülür). Ancak bu dönemdeki sâlih amel fikri Kur’an’daki gibi tevhid fikrine dayanmaz. *Kur’an’da “iman ve sâlih amel” kelimelerinin birlikte yer aldığı ilk sûre ASR SÛRESİ’dir (103. Sûre). *Kur’an’da sâlih amel çoğunlukla imandan hemen sonra zikredilir. Kur’an amelle imanın birlikte bulunmasının gereğine işaret eder. Müminlerin kurtuluşunun iman ve sâlih amelle olacağı ifade edilir. *İman ile Salih amel arasında kuvvetli bir bağ vardır. Birbirlerinden ayrılması imkansızdır. Nerede iman varsa orada Salih amel de bulunur. *Amel-niyet ilişkisi de oldukça önemlidir. Sâlih amel ancak Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yapılırsa makbul ve sevaba vesile olur. “Ameller niyetlerle önem kazanır” hadisi de buna vurgu yapar. *Sâlih bir amelde dört şey bulunmalıdır: 1) İlim 2) Niyet 3) Sabır 4) İhlâs ( samimiyet) *İman etme ve salih amel işlemede kadın-erkek arasında fark yoktur. *Kur’an’da bütün Salih amellerin tamamını bir kişinin yapmasının mümkün olmadığı belirtilir. *İman ve salih amel insanı kişilik bütünlüğüne kavuşturur olgunlaştırır. İnsan hayatı başlangıçta bedenî arzu ve ihtiyaçları tarafından yönlendirilir. Bu dönemde nefis insanı sık sık kötülük işlemeye çağırır. Bu nefs-i emmâre derecesidir (Yusuf/53). İnsan zamanla bu derecedeki hayattan utanmaya başlar. Buna nefs-i levvâme (ayıplanan nefis) denir. Bu derece önemlidir. İnsan kendisini aklın ve vahyin yardımıyla Salih ve muhlis insan seviyesine çıkarabilirse bir derece daha yükselir ve mutmain olmuş kişi düzeyine ulaşır. Aksini yaparsa hayvanlardan daha aşağı bir duruma düşer. *Sâlih; inancında davranışlarında yaşantısında niyetinde sözlerinde doğru olan; Allah’ın kendisi üzerindeki haklarını yerine getiren Allah’a karşı ödevlerini kullara karşı da haklarını ödeyerek toplumda örnek olan insandır. *Kur’an’da salih kavramı üzerinde önemle durulur. Hem peygamberler hem de müminler için kullanılmaktadır. *Muhlis; hem kendisi Salih ameli yapan hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır. (muhlis = ıslah eden / düzeltmeye çalışan) *Kur’an’da düzeltme işi mutlak manada Allah’a aittir ve iki şekilde olmaktadır: 1) Allah’ın insanların hal ve hareketlerini düzeltmesi 2) Allah’ın kâinatı ıslah etmesi (maddi ve manevi anlamda) ***Toplumu ıslahta sadece salih bir insan olmak yetmez. Muhlis olmak da şarttır. *Muhsinin karşıtı müfsittir. (Müfsid= Yeryüzünde fesâd çıkaranlar) *Kur’an’da Karı-Koca Arasında Islâh ( Üç Aşama ) 1) Karşılıklı fedakarlık (Nisâ/128) 2) Erkek ve kadının ailesinden birer hakem (Nisâ/34) 3)Boşandıktan sonra çocuk olursa tekrar barışma (Bakara/228) *Çocukların Islahı -Hamilelik süresince Allah’a dua çocuk dünyaya geldikten sonra güzel bir isim koyma emzirme buluğ çağına erinceye kadar her devrede verilen eğitim-öğretim (Allah inancı vs.) onların ıslahıdır. -Öksüz çocukların ıslahı da oldukça önemlidir. *Savaş halinde olan iki Müslüman topluluğun (tâife) aralarını ıslah da çok önemlidir. *Sulh = Barış barışmak demektir. -Selem selm silm kelimeleri de sulh anlamındadır. *Kur’an’da barışmak ve anlaşmak anlamına gelen kelimeler: -Sulh -Silm -Muahede -Misâk -İll -Zimmet * S-L-M = Boyun Eğmek ( İslâm bu kökten gelir.) *İki düşman arasında sulhu gerçekleştirmek dinin en büyük ödevleri arasındadır. Hz. Peygamber (sav) insanların arasını düzeltmenin oruç namaz ve sadakadan daha üstün olduğunu vurgulamıştır. İNANIP SALİH AMEL İŞLEYENLERE VAADEDİLENLER 1) Güzel Bir Gelecek ve Mutluluk 2) Güzel Bir Hayat 3) Bol Rızık ve Mağfiret 4) Tövbelerin Kabul Görmesi 5) Kötülüklerin İyiliklerle Değiştirilmesi 6) Karanlıklardan Aydınlığa Çıkmaları 7) Sevginin Oluşması 8) İnsanların En Hayırlıları Olmak 9) Dinamizm Kazanmaları 10) Cenneti Kazandırması 11) Yüksek Dereceler Elde Ettirmesi 12) Korku ve Hüzünden Emin Kılması 13) Çalışmalarını Zâyi Etmemesi 14) İyi İnsanlar Arasına Dâhil Etmesi 15) İlâhi Rahmete Kavuşturması TEFSİR Ünite 7 KUR’AN’DA TAKVÂ *Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir. Eğer kelimelerin doğru anlamları tespit edilemezse cümleler anlaşılamaz. *İyi bir müfessirin Kur’an’da geçen kelimeleri nâzil olduğu asırda kullanılan anlamlarına göre tefsir etmesi gerekir. *Ragıp İsfahâni’ya göre; Kur’an ilimlerinden ilk defa ilgilenilmesi gereken kelime bilgisidir. *Kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar: 1) Dilin ait olduğu kültür 2) İlgili kelimenin semantiği (en önemlisi) 3) Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet 4) Kelimenin muhatabın zihnindeki arka planı *Terim; hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun muayyen ve sabit bir anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelerdir. *Kavram; terimin işaret ettiği muayyen ve sabit anlamdır. *Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesinin yolu anlamın temel taşı olan Kur’an kelimelerinin veya müfradâtının semantik analizlerinin yapılmasından geçmektedir. *Semantik Analiz; kelimelere üzerinde ittifak edilen manalar vererek cümlenin manasının doğruluğunu ifade etme merhalesidir. ***Semantik analiz sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök mananın olup olmadığına bakmaktır. *İlk/kök mana bulunduktan sonra kelimenin diğer türevleriyle de bu anlamın uyumlu olması ve aralarında semantik bağın bulunması; ayrıca analizi yapılan kelimenin hangi anlam grupları içinde yer aldığının (hangi semantik alana dahil olduğunun) belirlenmesi gerekir. *Semantik Alan (Kavram Alanı); çeşitli kelimelerin ilişkilerinden doğan ve birbirinden bağımsız olmayan bölgelere denir. *Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Semantik Alanına Giren Kelimeler -el-havf -el-vera -ez-zühd -el-haşyet -er-rahbet -el-işfak -el-vecell *Etimoloji; bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır. -Semantik analizde ilk basamaklardan birini oluşturur. *Etimoloji kelimenin asıl manası hakkında yalnız ipucu verir. Çoğu zaman kelime tahmininden öteye geçmez. Semantik analizde ise kelimenin daha derinlikli bir anlam incelemesi söz konusudur. *Odak Kelime (focus Word): Herhangi bir kelimenin anlamı analiz edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan kelimeye odak kelime denir. ÖR: Ce-Ne-Ne kökünden türemiş birçok kelime vardır (cennet cenin cinn ecene cenan cünne). Bu kelimelerde ortak payda olarak ortaya çıkan anlam (odak kelime) örtmektir (se-te-ra). ***Kitaptan bu kelimelerin anlamlarına bakınız!!! (Hepsinde örtmek anlamı var!) *Takvâ kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 258 ayette geçer. *Takvâ kelimesinin kökü = Ve-Ka-Ye *Ve-Ka-Ye kelimesinin ilk anlamı (odak kelimesi) : Korumak ve Sakınmak *Türevleri: -Vikâye : Koruma himâye tedbir önlem tehlikeyi savma engelleme -Vikâye min : Bir şeye karşı savunma; hastalıktan korunmak -Vikâye : Koruyucu tabaka kabuk -et-Tıbbu’l-Vikâi : Koruyucu hekimlik -Tekiyyun/Etkıya’ : Allah’a karşı gelmekten sakınarak harama helale dikkat eden muttakî -Takiyyetun : Sakınmak içtinap etmek -Vâkin : Koruyan muhafaza eden koruyucu himaye eden -Muttakin : Muttakî Allah’a karşı gelmekten sakınmak suretiyle davranışlarına helal ve harama dikkat eden *Elmalı’lıya göre takvâ için en gerekli kelime korumaktır. *Takvâ fücur kelimesinin zıddıdır. *Dinde iki anlamda kullanılır: 1) Sonunda ahrette zararlı olandan sakınıp korunmak 2) Nefsi günahtan korumak *Hudûdullah = Allah’ın Sınırları ( Allah’ın içinde kalınmasını emrettiği korusunun sınırları ) *Müminlere sürekli olarak “Allah’ın sınırlarını aşmayın” değil “Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın” diye emredilir. *Allah’ın çizdiği sınırları aşma korkusuyla bu sınırlara yaklaşmamak nefsi bu sahada korumak ve sınıra yaklaştırmamak takvâdır. *Vera; günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmaktır. *Hayâ; insanda yer ettiği zaman onu şüpheli şeylerden alıkoyar. İşte bu da vera ya da takvâdır. *Zühd; dünyanın ihtiyaç dışındaki helâl nimetlerinden gönlü uzaklaştırmaktır. *Vera ile Zühd Arasındaki Fark; Zühd ahirette faydası dokunmayacak şeyleri terk etmek Verâ ahirette zararından korkulan şeyleri terk etmek ***Takvâ Zühd ve Verâ kelimeleri şüpheli şeylerden içtinap etmek kaçınmak anlamları itibariyle birbirleriyle örtüşmekte ve aynı semantik alan içerisinde yer almaktadırlar. Takvâ Kelimesinin Semantik Tanımı Takvâ; Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve Allah’ın azâbından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile Allah’a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmaktır. -Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmek -Allah bilincini sürekli zihinde canlı tutmak -Allah’a saygısızlık etmekten ve O’na karşı gelmekten sakınmak -Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olmak *Kur’an’da geçen bir kelimenin doğru anlamını bulabilmek için geçtiği bağlamın çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yüzden hem kelimeler hem de ibâreler siyâk/bağlam içinde anlaşılmalıdır. *Siyâkı bilmeden yapılacak yorumlar isabetli olmamaktadır. Zirâ her dilde olduğu gibi Arapça’da da kelimelerin esas anlamından başka siyâkın onlara kazandırdığı anlamlar da vardır. Bunun için de kelimenin geçtiği siyâk iyi bilinmelidir. *İslâmî/Şer’î Anlam; Kur’an’la beraber Arapça kelimelerin Kur’an’dan önce bilinmeyen yeni anlamlar kazanması. *Kur’an-ı Kerim’in siyâkında “Takvâ” kelimesi dört farklı anlamda geçmektedir: 1) Havf ve Haşyet manasında (Nisâ) 2) Tahzîr (Sakındırma) ve Tahvîf (Korkutma) manasında (Nahl-Bakara) 3) Tevhîd ve Şahâdet manasında (Ahzab) 4) İhlas ve Yakîn anlamında (Hucurât-Hac) *Takvâ; “kalbi günahlardan uzaklaştırmak haramlardan sakındırmak” demektir. Bunun delili: 1) Nûr Sûresi 52. Ayet (taât haşyet takvâ = üç kavram birlikte zikredilmiştir) 2) Bakara Sûresi 177. Ayet (muttakîlerin sıfatı sayılmıştır) 3) Talâk Sûresi 2-3. Ayet *Havf; olması şüpheli bir zararın meydana gelmesinden korkmaktır. Savunma anlamı yoktur. Sevilmeyen (mekrûh) bir şeyle ve o sevilmeyen şeyin terk edilmesiyle alakalıdır. *Hazer; vukû bulması şüpheli olsun ya da olmasın her türlü zarardan sakınmaktır (daima ihtiyat halinde bulunmak). Zarara karşı savunma söz konusudur. *Haşyet; sevilmeyen şeylerin kendisinden değil onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmaktır. *Havf genel haşyet özeldir. *Her haşyet havf anlamına dâhil edilebilir. Ancak her havf haşyet anlamına dâhil edilemez. *Takvâ ve ittikâ kelimeleri doğrudan korku anlamına gelmez. Bazen havf bazen haşyet bazen de hem havf hem de haşyet anlamında kullanılır. *Rahbet; mutlak anlamda korku bizzat korkunun kendisidir. Bütün insanlara atfen kullanılır. Takvâ; kendisinden korkulan şeyden korunmak suretiyle sakınmaktır. İlim ehline atfen kullanılır (haşyet gibi). *Kur’an’da “korku” kavramını ifade eden kelimeler başlıca iki alanda toplanabilir: 1. Semantik Alan: Mümin ve Müslümanlarla ilgili “bilinçli bir saygıyı içeren korku” (saygı ve sorumluluk bilincinden kaynaklanan korku) -haşyet rahbet vecel işfak takvâ 2. Semantik Alan: İnançsızlar kâfirler münâfıklar için kullanılan cehennem azabı gibi hiç de istenmeyen kötü bir sonuçtan dolayı onların hissedecekleri zikredilen korku -feza ru’b rav vecs ***Bu kelimeler korkuyu ifade eder. Ancak aynı anlamda kullanılmaz. Bu nedenle Kur’an’da geçen her kelime dâhil olduğu semantik alanı ile geçtikleri siyâk çerçevesinde değerlendirilmelidir. KUR’AN BÜTÜNLÜĞÜNDE TAKVÂ Kur’an’da takvâ korkmak ve korku gibi anlamlara gelmez. Genellikle sakınmak Allah’ın azabından korunmak çekinmek haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara gelir. *Fazlur Rahman’a göre Allah Korkusu; hem bu dünya hem de öbür dünya için hassas bir “sorumluluk hissi”nden kaynaklanan korkudur (Bir aslan görüldüğünde duyulan korku değildir). *Kur’an siyâkı içerisinde takvâ kelimesine doğrudan Allah korkusu anlamını vermek doğru olmaz. *Takvâ Arap dilinde canlı bir varlığın dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini koruması o canlının tehlikelerden sakınmasını ifade eder. -Kur’an’la birlikte bu somut anlam soyut bir anlam kazanmıştır. -Mekkî ayetlerde; Allah’ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunmak ve sakınmak -Medenî ayetlerde; saf dindarlık *Muttakî; Kur’an siyâkında kâmil bir mümini (zâhid mümin) tavsif eder. Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar 1) Sakınma koru(n)ma ÖR: Her türlü tehlikeden korunmak için sığınağa sığınmak elbise giyinmek 2) Koru(n)maya zarar verecek şeylerden korkmak/çekinmek ÖR: Sığınak ve elbiseyi korumak 3) Dini ve manevi anlamda korkulan şey arasına engel koyma (İnsanın ilahi azap ile kendisi arasına ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koyması = ittikâ) 4) En hayırlı azık (Bakara/197) 5) Adaleti de içine alan bir fazilet (Mâide/8) 6) Tazim hürmet saygı hayâ (utanma) gibi kelimelerle açıklanan yüksek ahlakî faziletler (erdem) ***Hangi siyâkta geçerse geçsin Kur’an’da geçen takvâda bu anlam mutlaka vardır. 7) Bir nezaket ve kibarlık erdemi (Bakara/189-Hucurât/3) 8) Fücur (kötülük) ve zulüm karşıtı (Şems/7-10) *Burada nefsin bütün yetenekleri ve işlevleri arasında iyi olanlarına takvâ kötü olanlarına fücur denmiştir. 9) Bütün rasullerin tebliğlerinin ilk başlangıcını oluşturur. 10) Ateşten ahret gününün şiddetinden Allah’ın azabından korku ve sakınma içinde olmak (ittikâ) *Celâleyn tefsirinde ittikâ; Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak suretiyle kişinin ateşten korunmasıdır. Bu mana Bakara/24’de vardır. (Yakıtı insanlar ve taşlar olan kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun.) *İnsanın kendisini Allah’ın korumasına bırakması bu sebeple de ahirette zarar verecek günahlardan sakınıp sevaplara koşması takvâdır. *Takvâ’nın iki önemli boyutu vardır: 1) İslam Dini’nin bütün emir ve yasaklarına titizlikle uymak 2) Evrenin işleyişinde ve hayatta geçerli kanunlara ittiba etmek -Bu ikisi tamamlandığında mümin takvâya ulaşmış dünyada da ahirette de Allah’ın koruması altına girmiş demektir. *Kur’an’da takvâ ittikâ muttakî gibi kelimelerle vurgulanan husus; kulun bu dünyada yaptığı her davranışının kıyamet gününde Allah’a vereceğinin bilincini taşımasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Takvâ İki Temel Anlamı İçerir: 1) Takvâ; itikadî konularda yanlış ve batıl inançlara kapılmaktan ahlâkî ve amelî konularda gönlü kirleten kötü duygulardan fena huy ve davranışlardan; eksik kusurlu zararlı ve haksız davranışlardan İslam dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak uzak durmaktır. 2) Takvâ; bütün faaliyetlerde ödevlerin yerine getirilmesinde her türlü kötülüklerin terk edilmesinde öncelikle Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve her şart altında Allah bilincini zihinde gönülde daima diri ve canlı tutmaktır. ***Sonuç olarak; takvâ gibi önemli anahtar kelimeler/kavramlar; 1) Kur’an bütünlüğünde incelenmeli 2) Etimolojik kökten itibaren geçirmiş oldukları anlamlar tespit edilmeli 3) Kur’an siyâkı anlamları açısından değerlendirilmeli 4) Mümkün olduğunca nüzûl tarihi süreci içerisinde ne anlamda kullanıldıkları belirlenmelidir. TEFSİR Ünite 8 KUR’AN’DA MA’RUF VE MÜNKER *** Ma’ruf A-Re-Fe kökünden gelir. *A-Re-Fe’nin Kök Anlamları: -İşleri düzenlemek -Atın yelesini kırkmak -Çok koku sürünmek -Kokusu güzel olmak -Kavmin reisi olmak -Bilmek -İdare etmek -İtiraf etmek -İkrar etmek -Sabretmek -Koku sürünmeyi terk etmek *Aynı Kökten Gelen Kelimeler: -ârif : kabile reisi -arafat -târif : bilgisi başka şeyin bilgisini gerekli kılan şey. Târif ikiye ayrılır: 1) Târif-i Hakikî: Bir lafzın gerçek manası için konulması 2) Tarif-i Lafzî: Lafzın bir manaya delâletinin açık olması *A’raf: Kur’an’da bir surenin adıdır (7. Sure/46-48. Ayetlerde geçer). -Sözlükte; en yüksek yer -Kur’an’da; cennetle cehennem arasında yüksek bir yer sûr *Mârifet: Tefekkür yolu ile bir şeyi idrak etmek. *A-Le-Me ve A-Re-Fe kelimelerinin anlamı bilmektir. *Marifet kelimesi A-Re-Fe kelimesinden türemiştir. Marifet nekrenin zıddıdır. Kesb vasıtasıyla idrak edilen şeylerde kullanılır. Özeldir. *İlim kelimesi A-Le-Me kelimesinden türemiştir. İlim cehaletin zıddıdır. Kullanım yeri fark etmez. Geneldir. *** Münker Ne-Ke-Re kökünden gelir. *Ne-Ke-Re’nin Kök Anlamları: -Bilmemek -Tanımamak -Zeki ve güzel görünüşlü olmak -Güç ve şiddetli olmak -Hoş olmamak *Aynı Kökten Gelen Kelimeler: -nekrâ: dehâ zekâ çok kötü iş -inkâr: bir şeyi kabul etmemek reddetmek bilmemek -nekîr: felâket ve bilinmeyen zor iş inkâr etmek *Maruf ve münker karşıt iki durumdur. Biri istenen diğeri istenmeyendir. *Dinen ve aklen iyi ve güzel olan yerine getirildiğinde ferdin ve toplumun refahını sağlayan ayrıca bütün insanların hayrına olacak hususları onların faydaları doğrultusunda uygulayarak dünya ve ahiret saadetini kazandıracak tüm şeyler maruf; aksi davranışlar ise münkerdir. *Maruf ve münkerin bazen çok dar anlamlı bazen de oldukça kapsamlı tanımlarının sebepleri: 1) Bu kavramların ayetlerde mutlak olarak zikredilmeleri yoruma ve gelişmeye açık olmaları 2) Daha ziyade dininve aklın kabul ettiği hususlar olarak değerlendirilmeleri 3) Daha ziyade itikâdî yönün ağırlıkta olması (inanma vb. maruf; küfür şirk vb. münker) 4) Kişilerin bağlı bulundukları mezhebin görüşlerini yansıtmak istemesi ***5) İlk dönemlerden başlayarak zamanla tariflerinde genişlemeler olması (en önemli neden) Maruf ve Münker Kavramlarının Kur’an’da Kullanılışları *A-Re-Fe Kur’an’da 71 defa geçer. Bunların 44’ü isim 27’si ise fiil olarak kullanılmıştır. Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: -tanımak -bilmek -günahı itiraf etmek İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: Ma’ruf olarak; -Karz-ı Hasen (malı Allah için harcamak) -Zînet (süs) -Kadının uygun şekilde iddetini beklemesi -Hayırla dua etmek -İnsana kolay gelen şeyler -Tevhid -Peygamberlere tabî olma -İyi -Güzel -Hayırlı olan şeylerin emredilmesi Marufe olarak; -Bilinen belli (Nûr/53) *Ne-Ke-Re Kur’an’da 37 ayette geçer. Bunların 33’ü isim 4’ü fiil olarak kullanılmıştır. Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: -inkâr etmek -Hz. Süleyman’ın sözü (tanınmaz-nekkirû) İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: Münker olarak; -nehy ani’l münker (zıddı = emr bi’l maruf) Nekîr olarak; -inkâr etmek (Hac/44-Sebe’/45-Fâtır/26-Şura/47-Mülk/18) Nükr olarak; -kötü (Kehf/74-87-et-Talâk/8) Nükür olarak; -Tanınmamış görülmemiş (Kamer/6) Münkirûn olarak; (Yusuf/58) Kavmun Münkerûn olarak; (Hicr/63-Zâriyat/25) *Bazı ayetlerde bu iki zıt kavram birlikte zikredilir (Yusuf/58-Mü’minun/69-Nahl/83). *Nahl/90’da münkerin zıddı olarak ihsan kelimesi zikredilir. * Kavlun marufun’un zıddı münkeren minel kavl’dir. *Ne-Ke-Re’den sadece bir ayette emir sigası kullanılmıştır (Neml/41). *Maruf kelimesi ise bazı kelimelerin emir şekilleriyle de terkip oluşturur (özellikle karı-kocanın durumlarını anlatan ayetlerde): iyi geçinme söz ve sohbette tatlı dilli olma nafaka giydirme gibi hususlarda insaflı olma boşanmış ve iddeti bitmiş kadınların başkasıyla evlenmesine engel olmama gibi anlamlara kullanılmıştır. Cahiliye Döneminde Maruf ve Münker *Maruf ve münker kavramları cahiliye döneminin divanlarında geçmektedir. *Maruf kelimesi tanınan bilinen âşina olunan iyi anlamında; münker kelimesi ise yabancı olan kötü anlamında kullanılmıştır. *Cahiliye dönemi kabile anlayışında kabilenin övünç kaynağı maruf düşüncesidir. Maruf-Münker-İman İlişkisi *Al-i İmran/110. Ayette Allah’a inanan insanın görevleri arasında iyiliği emredip kötülükten sakındırma bulunmaktadır. Hayırlı Ümmet Olma 1) İyiliği emretmek 2) Kötülükten nehyetmek 3) Allah’a inanma Maruf-Münker-Namaz İlişkisi *Namaz insanları fahşâ ve münkerden (kötülüklerden) alıkoyar (Ankebut/45). Maruf-Sadaka-Islah İlişkisi *Bu kavramların birlikte zikredildiği tek ayet Nisâ/114. Ayettir. Bu ayette toplumu ilgilendiren üç temel esas vurgulanmaktadır: Sadaka-Maruf-Islah Maruf-Münker-Sabır İlişkisi *Marufu emredip münkeri nehyederken kişi çok zor günler geçirebilir ve zor durumlarda kalabilir. Bu durumda kişinin sabretmesi dayanıklı ve metânetli olması öfkesini yenmesi olaylar karşısında daha soğukkanlı hareket etmesini sağlayacaktır. *Sabır sağlam bir irade ilim ve güzel amelle elde edilir. *SABIR Sözlük anlamı; hapsetmek bir kimseyi bir şeyden alıkoymak tutmak Terim anlamı; aklın ve dinin gerekli gördüğü şeye kişiyi yöneltmek belaların eleminden ızdırabından dolayı şikâyeti Allah’tan başkasına yapmayı terk edip sadece Allah’a yönelmek O’na şikayet etmek Adalet-İhsan-İnfak-Münker-Fahşa-Bağy İlişkisi (Topluma Yönelik Üç Olumlu Üç Olumsuz Kavram) *Olumlu ve olumsuz hususların bir arada geçtiği tek ayet Nahl/90. Ayettir. *Bu ayette; adaletin karşıtı fahşa ihsanın karşıtı münker akrabaya yardımın karşıtı bağy olarak geçer. *Kur’anî bağlamda fahşa ve münkeri emreden şeytandır (Nûr/21). *Bağy: İnsanlara saldırmak başkasının hakkını gaspetmek Kadınları İlgilendirmesi Yönüyle Maruf *Kur’an’da maruf kavramı kadınlar hakkında da kullanılmıştır. *Maruf kavramı Kur’an’da; nikah talak kocası ölmüş ve iddetini beklemiş kadınlarla ilgili olarak yer alır. *Nisâ/25. Ayet : Mehirlerin maruf şekilde verilmesi *Boşanan kadınlardan bahseden ayetlerde de geçer (Bakara-Talâk) : -Boşadıktan sonra kadının başkasıyla evlenmesine engel olmama -Güzel davranıp müsamaha etme -İyi geçinme -Güzel bir biçimde giydirme Ebeveyni (Anne-Baba) İlgilendirmesi Yönüyle Maruf *Kur’an’da Allah’a kulluktan sonra anne-babaya hürmet ikinci derecede yer alır. Sadece şirk durumunda onlara itaat edilmez. *Lokman/15. ayet : …dünyada onlara karşı maruf üzere ol! Bu ayette maruf güzel davranmak onlara itaat etmek anlamında kullanılmıştır. Konuşmada Maruf ve Münker *Kavlun marufun ve münkeren minel kavl ve zûr sözlü davranıştır. *Allah Kur’an’da insanların sözle de nasıl davranmaları gerektiğini belirtmiştir: -Yetim olup da aklı yeterli olmayan “sefih”lere karşı güzel söz söylemek (Nisa/5) -Mirasın taksimi ile ilgili olarak akraba miskinler ve yetimlere karşı güzel söz (Nisa/8) -Kocası ölmüş ve iddetini bitirmiş kadınlara evlilik teklif etme düşüncesinde olan erkeklerin onlara karşı güzel sözü (Bakara/235) *Güzel bir söz (kavlun marufun) söylemek ve affetmek peşinden eziyet gelen sadakadan daha iyidir. Allah ganidir ve halimdir. EMR Bİ’L-MARUF VE NEHY ANİ’L-MÜNKER *Konuyla İlgili Ayetler 1) Al-i İmran/104-110-114 ( 104. ayet dinin en önemli prensiplerini içerir) 2) Tevbe/67-71-112 3) Hac/41 4) Lokman/17 Ayetlerde müminlerin marufu emir ve münkeri nehyettikleri; münâfıkların ise münkeri emir ve marufu nehiy işiyle uğraştıkları belirtilir. Emr bi’l-maruf/Nehy ani’l-münker Görevinin Önemi 1) “Nemelazımcılık” ve “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” gibi yanlış düşünceleri ortadan kaldırmayı hedefler. 2) Fert ve toplumun kendini yenilemesine ve aksayan taraflarını düzeltmesine yardımcı olur (vaaz-konferans gazete dergi vs. ile) 3) Realitelerin icaplarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ihsas ettirir (Toplumdaki bozuklukları aklı kullanarak çözmeye çalışmak) 4) Dinde en büyük dayanaktır. 5) Toplumda yok edilmesi gereken hususları giderir iyilikleri tesis eder. 6) Toplumun güzel vasıflarını korur. 7) Toplumun düzenini korur. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker Görevinin Yerine Getirilmesi *İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama inanmış erkek ve kadınların birer vazifesidir. *Kur’an-ı Kerim bu görevi yerine getirecek özel bir grubun yetiştirilmesi gerektiğini beyan etmiştir (Al-i İmran/104). *Emr bi’l maruf ve nehy ani’l münker terkibi genel anlam taşıyan bir ifadedir. Bunu kimin yerine getireceği konusunda ise çeşitli görüşler vardır. Bunun nedeni ayetlerin tek tek ele alınıp Kur’anî bütünlükten uzaklaşılmasıdır. *Bu iş aynı zamanda bir öğreticiliktir ve bu öğreticiliğe kim ehilse o yapacaktır. Kadın ya da erkek olması fark etmez. *Bu görevin yerine getirilmesi esnasında güç kullanılıp kullanılmayacağı veya ne zaman kullanılacağı konusunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Devlet açısından bakıldığında güç dışarıda düşmana karşı bir caydırıcılık ve vatanı koruma noktasında sadece toplumun huzuru için kullanılmalıdır. *İslam kılıç dini değildir. Hz. Peygamberden sonraki uygulamalardan ortaya çıkan aksaklıkları İslam dinine mal etmek doğru değildir. *Batıda İslamın kılıçla yayıldığı görüşü hâkimdir. Bunun en önemli nedeni; İslamda savaş konusunda batının malumatının yetersiz olmasıdır. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Sorumluluk İlişkisi *İnsan yeryüzünde başıboş değildir. Ona bir sorumluluk yüklenmiştir. *Sorumluluk; bir işin sorumluluğunu üstlenmeye çağrılmış kişinin niteliği veya durumudur. *Ahlâkî Sorumluluk; akıl sahiplerinin azim ve kasd ile yaptıkları fiilden doğan sorumluluktur. *Kişi azim ve kast ile bir fiile yönelirse ve yaparsa bunun neticesinde meydana gelecek sonuçlara katlanması gerekir Bu ferdî sorumluluktur. Toplumsal boyut söz konusu olduğunda ise emr bi’l maruf-nehy ani’l münker ile sorumluluğun bağlantısı ortaya çıkar. *İnsan her türlü davranışından sorumludur. İnsanın üzerinde; Alla’h’ın ailesinin toplumun ve kendi nefsinin hakkı vardır. *Allah’ın kul üzerindeki hakkı; O’nun emrettiği şeyleri yerine getirmek nehyettiklerinden sakınmak bütün davranışlarında sadece O’na kulluk etmektir. *Kişinin kendi nefsi üzerindeki hakkı; inanç ve davranışlarında kendini düzeltmesidir. *Kişinin ailesi üzerindeki hakkı; onlarla ilgilenmesi onların düzgün bir hayat sürdürebilmeleri için gayret sarf etmesi ve gücü yettiğince onları Allah’ın sevdiği birer kul olacak şekilde yetiştirmesidir. *Kişinin toplum üzerindeki hakkı; emr bi’l maruf/nehy ani’l münker görevini yerine getirmesidir. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Emanet İlişkisi “Kuşkusuz Biz ‘emaneti’ göklere yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir (Ahzab/72) *Bu ayette insanın çok ağır bir yükün altına girdiği görülmektedir. Bu emaneti yüklenen insanın dünyada sorumlu tutulabilmesi için; akıl ve irade sahibi olması gerçek anlamda hürriyetinin bulunması şer ve hayır işleme gücü ve kabiliyetinin olması önünde değişik yolların bulunması rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması mukayese ve muvazene kabiliyetinin mevcut olması gerekir. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Şûra İlişkisi *Kur’an-ı Kerim’de bu kavramı içeren üç ayet vardır: 1) Bakara/238: Anne babanın çocukları hakkındaki kararları ile ilgilidir. Özellikle çocuğun emzirilmesi konu edinilir. 2) Şûra/38-38: “Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan inanıp Rablerine güvenen büyük günahlardan ve hayâsızlıktan çekinen öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında şâra iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.” Bu ayette altı çizilmesi gereken hususlar: 1) Günün zor şartlarında müminlerin birbirleri ile kenetlenmelerinin 2) Her şart ve durumda Allah’a olan güvenlerinin sarsılmamasının 3) Ağır şartlarda bile insanları affetme ve bağışlama özelliğinin yitirilmemesinin 4) İşlerini mutlaka bir danışma ve dayanışma içinde halletme yoluna gidilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. 5) Meşveret veya şûra yoluyla meselelere çözüm üretmek veya çözmek her zaman doğru karar vermeye daha yakındır. 6) Olaylarla ilgili olarak görüşlerine başvurulan insanların da hür serbest olmalarını sağlamak gerekir. 7) Şûra çok dar anlamda kendi aralarında meseleleri istişare etmenin gerekliliğini geniş anlamda da toplum ve devletin tüm işlerini problemlerinin çözümü ile ilgili hususları içerir. 3) Al-i İmran/159: “Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Zira eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Toplumu ilgilendiren her konuda onlarla istişare et. Sonra bir hareket tarzına da karar verince Allah’a güven; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” Bu ayetle ilgili olarak şunlar söylenebilir: 1) Hz.Peygamber’e Müslümanlarla istişare etmesi bir şeye karar verince de Allah’a dayanıp azimle sonuca gitmesi emredilmektedir. 2) Hz. Peygamber Uhud ve Hendek savaşları başta olmak üzere değişik konularda ashabı ile istişarelerde bulunmuştur. *Bir şeyi istişare etmek o şeye azmetmeden ve maksadı iyice ortaya çıkmadan önce olmalıdır. Bir konuda değişik insanlarla fikir alışverişinde bulunmak daima o konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber hem uygulamalarında hem de sözlerinde istişarenin önemine değinmiştir. ***Arkadaşlar lütfen sadece özetlerle sınırlı kalmayın! Mutlaka bir kez kitaptan üniteleri okuyun! Tefsir dersini özetlemek gerçekten çok zor. Ancak bu kadar kısaltabildim. Biraz uzun gelebilir ama sınavda çıkabilecek tüm önemli noktaları özetlemeye çalıştım. Yine de eksiklerim olabilir. Şimdiden tüm arkadaşlara sınavlarında başarılar diliyorum! Allah hepimizin yardımcısı olsun… | |
05 Ocak 2012, 12:15 | Mesaj No:3 |
2.Sınıf Tefsir Dersi 1.ünite özetleri TEFSİR Ünite 1 - Lokman Suresi 1. Elif-Lâm-Mîm. 2. Bunlar her hükmünde tam isabet eden ve derin anlamlar içeren kitabın ayetleridir. 3. Bu kitap Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine getiren kimseler için bir rehber ve bir rahmet kaynağıdır. 4-5. Bu kişiler namazı dikkatli ve devamlı kılarlar zekatı verirler ve ahiretin gerçekliğine de şeksiz şüphesiz inanırlar. İşte Rablerinin gösterdiği yolda yürüyenler onlardır. Kurtuluşa erecek olanlar da yine onlardır. 6-7. Bazı kişiler hiçbir doğru bilgiye ve delile dayanmaksızın insanları Allah yolundan saptırmak ve o dosdoğru yolu alay konusu yapmak için bir takım asılsız hikayeler anlatmaktadır. İşte böylelerinin hakkı zelil ve perişan edici bir azaba mahkum olmaktır! Böyle birine ayetlerimiz tebliğ edildiğinde kulaklarında sağırlık varmış o mesajları hiç işitmemiş gibi küstahça sırt çevirir. O adama ahirette çok korkunç azaba mahkum olacağını müjdele! 8-9. İman edip imanlarına yaraşır güzellikte davranışlar sergileyenlere gelince böylelerini her türlü nimetle dolu cennetler beklemektedir. Onlar orada hiç çıkmamak üzere kalacaklardır. Bu Allah’ın mutlaka gerçekleşecek olan sözüdür. O üstün kudret sahibidir; her buyruğu ve her fiili tam isabetlidir. 10. Gördüğünüz gibi Allah gökleri dayanaksız/direksiz biçimde yarattı. Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sabit dağlar yerleştirdi ve yine orada her türlü canlı varlığın üreyip çoğalmasını sağladı. Biz gökten de yağmur yağdırıp onunla her türden güzel bitkinin yeşermesini sağladık. 11. İşte bütün bunlar Allah’ın yarattıklarıdır. Hadi siz de bana gösterin bakalım O’ndan başkası ne yaratmış?! Doğrusu putları Allah’ın ilahlığına ortak koşanlar düpedüz bir sapıklık içindedir. 12. Biz Lokman’a ‘Allah’a şükretmesi’ için hikmet verdik. Her kim O’na şükrederse sırf kendi iyiliği için şükretmiş olur. Kim de O’na nankörlük ederse bilmelidir ki Allah kimsenin şükrüne muhtaç değildir; O bizatihi her türlü övgüye layıktır. 13. Vaktiyle Lokman oğluna nasihat ederken şöyle demişti: “Yavrum! Sakın Allah’a ortak koşma! Çünkü Allah’ın ilahlığına ortak koşmak çok büyük bir zulümdür.” 14. Allah şöyle buyurdu: Biz insanoğluna ana-babasına iyi davranmasını emrettik. Çünkü anası onu nice zahmetlere katlanarak karnında taşır ve çocuğun ana sütüne bağımlılığı da iki yıl sürer. Şu halde ey insanoğlu hem bana hem de ana-babana minnettarlığını göstermelisin. Unutma ki yarın bir gün hesap vermek üzere benim huzuruma geleceksiniz. 15. Ama eğer onlar hiçbir bilgi sahibi olmadığın birtakım şeyleri körü körüne tanrı yerine koyarak bana ortak koşman için seni zorlarlarsa sakın onlara itaat etme. Bununla birlikte onlarla hep iyi geçin. Her daim iman ve itaatle bana yönelen hayırlı insanların yolunu tut. Unutma ki sonunda hepiniz benim huzuruma geleceksiniz. İşte o zaman ben size hayatta iken yaptığınız her şeyi tek tek bildirecek ve hak ettiğiniz karşılığı vereceğim. 16. Lokman çocuğuna nasihatlerine şöyle devam etti: “Yavrum! Haberin olsun ki bu dünyada yaptığın bir iyilik veya kötülük bir hardal tanesi gibi küçücük de olsa üstüne üstlük bir kayanın içinde saklı bulunsa yahut göklerin veya yerin derinliklerinde olsa Allah onu mutlaka meydana çıkarır ve amel terazisine koyar. Şüphesiz Allah akıl sır ermez bilgisiyle her şeyi kuşatır; her şeyden haberdardır!” 17. Yavrum! Namazı dikkatli ve devamlı olarak kıl; insanlara iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalış. Bu uğurda karşılaşacağın sıkıntı ve zorluklara göğüs ger. Zira bütün bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir. 18-19. İnsanlara karşı kibir ve kurum satma; yeryüzünde çalım satarak yürüme. Çünkü Allah böbürlenen kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez! Yürüyüşünde hep ölçülü ve dengeli ol. Konuşurken de alçak sesle nazik şekilde konuş. Unutma ki seslerin en çirkini avazı çıktığı kadar bağıran eşeklerin sesidir. 20. Allah’ın göklerdeki ve yerdeki her şeyi hizmetinize sunduğunu sizi görünen ve görünmeyen onca nimetin içinde yüzdürdüğünü görmez misiniz?! Böyle iken bazı insanlar ne sağlam bir bilgiye ne aklıselim ve sağduyu gibi bir rehbere ve ne de vahye dayalı olarak Allah hakkında ileri geri konuşmaktadır. 21. Onlara “Gelin Allah’ın vahyettiği buyruklara uyun!” denildiği zaman “Hayır! Biz atalarımızdan görüp öğrendiğimiz inanç sistemine uyarız.” Diye karşılık verirler. Peki ya şeytan onları cehennemin alevli ateşinde yanmaya davet ediyor olsa da mı onların izinden gidecekler? 22. Bakın her kim benliğini samimi bir kulluk bilinciyle Allah’a teslim ederse şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuş olur. Öyle ya bütün işlerin sonu Allah’a varır; (olan biten her şey Allah’ın iradesine bağlıdır.) 23-24. Her kim şirk ve inkarcılıkla Allah’a nankörlük ederse o kişinin nankörlüğü seni üzmesin. Zira o nankörler yarın bir gün hesap vermek üzere bizim huzurumuza gelecektir. İşte o zaman biz hayatta iken işledikleri tüm günahları tek tek kendilerine bildirip hak ettikleri cezayı vereceğiz. Şüphesiz Allah gönüllerdeki tüm duygu düşünce ve niyetleri çok iyi bilir! Biz o nankörlere/müşriklere dünyada bir süre daha yaşama imkânı tanıyacak sonra da (ahirette) feci bir azaba çarptıracağız. 25-26. Onlara ‘Gökleri ve yeri kim yarattı? diye soracak olsan hiç tereddütsüz ‘Allah!’ diye karşılık verirler. O halde de ki: ‘Her daim hamdolsun Allah’a!’ Ne var ki pek çokları anlamıyorlar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz Allah her türlü ihtiyaçtan uzaktır; O bizatihi her türlü övgüye layıktır! 27. Eğer Allah’ın kelamını/sözlerini yazmak üzere yeryüzündeki tüm ağaçlar kalem denizler de mürekkep olsaydı ve mevcut denizlere sayısız deniz daha eklenseydi sonunda bütün bunlar tükenir ama O’nun sözleri yine tükenmezdi. Şüphesiz Allah üstün kudret sahibidir; her sözü ve her fiili mutlak isabetlidir! 28-29. Hepinizin yaratılması ve ölümünden sonra diriltilmesi Allah için bir tek insanın yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah her şeyi işitir her şeyi görür! Baksanıza Allah kâh gündüzü kısaltarak geceyi uzatıyor; kâh geceyi kısaltarak gündüzü uzatıyor. Öte yandan güneş ve ayı da emrine boyun eğdirmiş olup bunların her biri belli bir süreye(kıyamete) kadar kendi yörüngesindeki hareketini düzenli olarak sürdürüyor. Şüphesiz Allah yaptığınız her şeyden haberdardır! 30. Evet işte bütün bunları yapan yalnız Allah’tır. Çünkü Allah tek gerçek ilahtır. Müşriklerin O’nun yanı sıra tapındıkları putların ilahlığı ise büsbütün asılsızdır. Gerçekten yüce büyük olan yalnız Allah’tır! 31. Baksanıza gemiler Allah’ın lütfu sayesinde denizlerde süzülüp gidiyor ve böylece Allah sınırsız kudretinin bazı işaretlerini gözünüzün önüne nasıl seriyor?! Kuşkusuz bunda imanı uğrunda karşılaştığı sıkıntı ve zorluklara çokça sabreden Allah’ın nimetlerine iman ve itaat üzere hakkıyla minnettarlık gösteren kimseler için ibretler vardır! 32. Adeta her biri bir dağ gibi dalgalar kendilerini denizde dört bir yandan sardığı zaman o kâfirler/müşrikler bütün kalpleriyle yalnız Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama Allah sağ salim karaya çıkmalarına imkan verince içlerinden bir kısmı imana gelmek ile inkâr etmek arasında bocalar kimileri de derhal kâfirliğe döner. Doğrusu bizim ayetlerimizi alabildiğine hain alabildiğine nankör olanlardan başka kimse reddetmez! 33. Rabbinize karşı gelmekten sakının ve hiçbir babanın evladına en ufak bir fayda sağlayamayacağı hiçbir evladın da babasına en küçük bir yardımda bulunamayacağı kıyamet ve hesap günündeki çetin azaba karşı tedbirinizi alın! Bilesiniz ki Allah’ın vaadi mutlak gerçektir ve mutlaka gerçekleşecektir. Öyleyse dünyadaki şu üç günlük hayatın sizi aldatmasına asla müsaade etmeyin; yoldan çıkarmakta çok usta olan şeytanın da sizi Allah’ın affına güvendirerek kandırmasına asla fırsat vermeyin! 34. Kıyametin ne zaman kopacağını yalnız Allah bilir; yağmuru da O yağdırır. Ana karnındakileri yine O bilir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez ve yine hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz her şeyi eksiksiz bilen ve her şeyden haberdar olan yalnız Allah’tır! ------------------------------------------------------ *Lokman Sûresi Mekke döneminde inmiştir. 34 ayettir. *Huruf-u mukattâ harfleri elif-lâm-mîm’dir. *İsmini 12 ve 13. Ayetlerde geçen Lokman isminden almıştır. *Sure dört bölümden oluşur: 1.Bölüm (1-11. Ayetler): Kur’an’ın hikmet dolu bir kitap oluşuna dikkat çekildikten sonra onun Allah’a kulluk görevlerini içtenlikle yerine getiren kimseler için bir rehber ve aynı zamanda huzur ve mutluluk kaynağı olduğu belirtilir. 2. Bölüm (12-19. Ayetler): Allah’ın Lokman’a şükretmesi için verdiği hikmet dile getirilir ve onun da oğluna hikmet dolu öğütleri sıralanır. 3. Bölüm (20-32. Ayetler): Allah’ın insanlara verdiği nimetlerle O’nun yüceliğine ilişkin açıklamalar yer alır. 4. Bölüm (33-34. Ayetler): Kıyamet gününde kimsenin kimseye fayda veremeyeceği belirtilerek müminler geçici dünya hayatının aldatıcılığına kapılmamaları gerektiği yönünde uyarılır. *3. Ayette geçen muhsinîn kelimesi ihsan kavramından türemiştir. İhsan kelimesinin iki anlamı vardır: 1) Biri karşılık beklemeden iyilik edip sevindirmek 2) Bir şeyi iyi bilmek ve iyi yapmak *4-5. Ayetlerde 3. Ayetin sonundaki muhsinîn’in üç özelliğinden bahsedilmektedir: 1) Namazı dosdoğru kılanlar 2) Zekatı verenler 3) Ahirete inananlar ve buna göre yaşayanlar Bu üç özellik ile Müslümanlarda sağlam bir kişilik oluşturulmaya çalışılmaktadır. *6. Ayette Lehve’l-Hadîs (Asılsız Hikaye) deyimi geçer. Lehve’l-hadîs; insanı asıl yapması gereken önemli işlerinden alıkoyan hiçbir faydası olmadığı gibi vaktin geçirilmesine neden olan oyalayıcı sohbet hikaye masal vb. dinletiler anlamındadır. *10. Ayette geçen zevc kelimesi tür olarak tercüme edilmiştir. Sözlükte eş bir şeyin zıt yönden dengi eşiti bileşik varlığın her bir öğesi gibi anlamlara gelir. *12. Ayette Lokman’a hikmet verildiğinden bahsedilir. Müfessirler bu hikmeti “ilim üstün kavrama yeteneği din konusunda derin bilgi sahih inanç akıl yerinde ve doğru konuşma isabetli görüş ve davranış” olarak açıklamışlardır. Kısaca hikmet; ilim-amel uygunluğu olup bilgiye dayalı hareket etmektir. Lokman’a hikmet verilme gerekçesi ise; her zaman Allah’a yaraşır bir şekilde şükretmesi dir. *13. Ayette geçen zulüm kelimesi şirk anlamında kullanılmıştır. Hz. Peygamber En’am Sûresinin 82. Ayetini (iman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar…) Lokman Sûresinin 13. Ayetiyle açıklamıştır. *14. Ayette Allah’a minnettarlıkla ana-babaya minnettarlık birlikte emredilmiştir. *15. Ayette ana-baba çocuklarını tevhid inancından sapmaya zorlarsa kesinlikle onların baskısına boyun eğilmeyeceğinden ancak onlara saygı duyulacağından bahsedilir. *17. Ayette insanın iyi ve itaatkâr bir kul olduğunu gösteren üç örnek davranış sıralanır: 1) Namaz 2) İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışmak (emr-i bi’l ma’rûf-nehy-i ani’l-münker) 3) Sabır Ma’rûf; iyi ve doğru olarak kabul edilen inanç düşünce ve davranışlardır. Münker; yanlış İslam dinine yabancı Müslüman toplum tarafından yadırganan inanç düşünce ve davranışlardır. *20.ayetteki; İlim akla ve nakle dayanan bilgi Hüdâ akıl ve basîret Kitâbün Münîr ilâhî vahiy olarak açıklanmıştır. Bu ayette inkârın üç nedeninden bahsedilir: 1)Herhangi bir bilgiye dayanma ihtiyacı duymayanlar 2)Yol gösterici bir rehbere dayanmayanlar 3)Bir belgeye dayanmayanlar *21. Ayet atalarının dinine uymakta ısrar edenleri uyarır. Aynı ifade Bakara/170. ayette de geçer. *22. Ayette geçen sağlam kulp Kur’an’dır. *25. Ayetteki ‘Her daim hamdolsun Allah’a’ ifadesi Allah’tan başka hiçbir varlığa tanrılık sıfatı işlevi ve kutsallığı yüklenemeyeceğini ifade etmektedir. Bu ifade 27. Ve 29. Ayetlerde şu üç öncüle dayandırılmaktadır: 1) Allah evrenin mutlak yöneticisidir. 2) O’nun insan ilminin kuşatamayacağı derecede sınırsız ilmi vardır. 3) Her şeyi kolaylıkla var eden varlığı sürdüren veya varlığa son veren üstün kudretin tek sahibidir. *27. Ayette Allah’ın bilgisinin zenginliği ve sınırsızlığı dile getirilmektedir. Aynı ifade başka bir anlatımla Kehf Sûresi 109. ayette de geçer. *32. Ayette insanların çaresiz kaldığı zamanlar ile esenlik zamanlarındaki dinî tutumları arasında görülen tutarsızlığa dikkat çekilmektedir. Muktasıd: İnkar etmekle inanmak arasında tereddüte düşmek bocalamak El-Ğarur: Kişiyi manevî/ahlakî anlamda saptıran herhangi bir şey (şeytan insan bir kuruntu soyut bir kavram vb.) *34. Ayette Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği beş bilinmeyenden (muğayyebât-ı hamse) bahsedilir: 1) Kıyametin ne zaman kopacağı 2) Yağmurun ne zaman yağacağı 3) Rahimlerdeki bebeğin durumu 4) İnsanın ileride neler elde edeceği ne gibi durumlarla karşılaşacağı 5) Ne zaman nerede öleceği Aslında ayet dikkatli incelendiğinde bu bilinmeyenin beş değil üç olduğu görülür (1-4-5. Maddeler). Lokman’ın Oğluna Öğütleri 1)Tevhid (Allah’a ortak koşma!) 2)Allah’ın her yerde var olduğu (Allah yapılan tüm iyilikleri ve kötülükleri bilir!) 3)Namaz (Namazı dikkatli ve devamlı olarak kıl!) 4)Emr bi’l maruf-nehy ani’l münker (İnsanlara iyiliği emredip kötülükten sakındır!) 5)İnsanlara karşı alçak gönüllü olmanın ahlaken gerekliliği (Kibirli olma! Yürüyüşünde ölçülü konuşmanda nazik ve alçak sesli ol!) 6)Sabır (Karşılaşacağın sıkıntı ve zorluklarda azimli ve kararlı ol!) ***ÖNEMLİ: Sûrede Hz. Lokman’ın hayatı ve tarihî şahsiyeti hakkında bilgi verilmemiştir. | |
05 Ocak 2012, 12:16 | Mesaj No:4 |
2.Sınıf Tefsir Dersi 2.ünite özetleri TEFSİR Ünite 2 – Nûh Suresi 1. Şüphesiz biz Nûh’u kavmine “kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. 2-4. Nûh şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz ben size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a kulluk edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz Allah’ın belirlediği vakit geldiğinde artık ertelenmez. Keşke bilseydiniz!” 5-6. Nûh şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim. Fakat benim davetim onları daha da uzaklaştırdı. 7. Kendilerini bağışlaman için ben onları ne zaman davet ettiysem parmaklarını kulaklarına tıkadılar elbiselerini başlarına bürüdüler inanmamakta direndiler ve kibirlendikçe kibirlendiler. 8. Yine de ben onları açıkça çağırmaya devam ettim. 9. Onlara açık da söyledim yerine göre gizli de söyledim.” 10. Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O çok bağışlayıcıdır. 11. (Bağışlanma dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. 12. Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın. 13. Size ne oluyor ki Allah’a gereken saygıyı göstermiyorsunuz? 14. Oysa O sizi türlü evrelerden geçirerek yaratmıştır. 15. Allah’ın yedi göğü birbiriyle nasıl uyumlu yarattığını görmüyor musunuz? 16. Onların içinde ayı bir nur ve güneşi de bir kandil yaptı. 17. Allah sizi yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı). 18. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve yeniden çıkaracaktır. 19-20. Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir ki onda geniş yollar edinip dolaşabilirsiniz.” 21. Nûh dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular. 22. Onlar çok büyük tuzaklar kurdular. 23. Dediler ki: “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Vedd’den Süvâ’dan Yeğûs’tan Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!” 24. Gerçekten de birçoklarını saptırdılar; “(Rabbim!) Sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!” 25. Bunlar günahları yüzünden suda boğuldular ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah’a karşı yardımcılar da bulamadılar. 26-27. Nûh şöyle dedi: “Ey Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).” 28. “Rabbim! Beni ana-babamı inanmış olarak evime girenleri mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla zalimleri ise daima helâk et.” ------------------------------------------------------------------------------- * Nûh Sûresi Mekke döneminde bir bütün olarak inmiştir. 28 ayettir. * Nûh Sûresi sadece Hz. Nûh’dan bahsetmektedir. Onun peygamber olarak gönderilişi kavmini dine daveti ve inkârcılara karşı verdiği mücadele anlatıldığı için sureye bu ad verilmiştir. * Sûrede coğrafi anlamda yer tarihi anlamda zaman şahıslarla ilgili fizyolojik ya da biyolojik özellikler ya da Hz. Nûh’un hayat hikâyesi kaç yıl yaşadığı gemi inşâsı gibi bilgiler yer almaz. *Nûh Sûresi âdeta giriş gelişme ve sonuçtan oluşmaktadır. GİRİŞ (1. Ayet) : Hz. Nûh’un toplumunu uyarmakla görevlendirilmesi GELİŞME (2-24. Ayetler) : 1) Davetin ortaya konuluşu 2) Davetin belli bir metotla yürütülmesi 3) Davette konu edinilen hususlar ve muhatabı ikna için sunulan deliller 4) Yok oluşu önlenemeyen davet SONUÇ (25-28.Ayetler) : İnanmayanların âkıbeti beddua ve dualar *Hz. Nûh’un kavmine peygamber olarak gönderildiğini anlatan farklı üç ayet: 1) Hûd/25 2) Mü’minûn/23 3) Ankebût/14 *Sûrede geçen Nûh kavminin putları: 1) Vedd 2) Süva 3) Yeğus 4) Ye’ûk 5) Nesr *Kur’an’da Hz. Nûh’un Özellikleri: 1) Allah’ın seçtiği bir kul olması (Âl-i İmran) 2) Allah’ın onu diğer peygamberlerden daha önce hidayete erdirmesi (En’am) 3) Muhsin (Sâffât) 4) Mü’min (Sâffât) 5) Sâlih (Tahrîm) 6) Çok şükreden (İsrâ) 7) Emîn/Güvenilir (Nûh) *Nûh Sûresinde yapılan davet açısından üç önemli husus: 1) Davette devamlılık 2) Davetin belli bir metotla yapılması 3) Kararlılık *Hz. Nûh’un kavmiyle mücadelesinin anlatıldığı diğer sûreler: 1) A’râf (56-64) 2) Yûnûs (71-73) 3) Hûd (25-49) 4) Enbiyâ (76-77) 5) Mü’minûn (23-30) 6) Şuârâ (105-121) 7) Ankebût (14-15) 8) Kamer (9-10) *Nûh’un iki önemli bedduası: 1) Sapıklıklarının ve hüsranlarının artırılması 2) Yeryüzünde onların soyundan bir ferdin bile bırakılmaması *Kur’an’da yer alan ayetlerde Nûh tûfanının sebepleri: 1) Müşrik olmaları (Nûh/22-23) 2) Zâlim ve azgın olmaları (Necm/52) 3) Fâsık olmaları (Zâriyât/46) 4) Peygamberleri/elçileri ve ayetleri yalanlamaları (Yûnûs/73-A’râf/64-Şuârâ/105-Enbiyâ/77-Kamer/9) 5) Hakkı bâtılı hakkın yerine ikâme ettirmeye çalışmaları (Mü’min/5) 6) Mânen kör olmaları (A’râf/64) | |
05 Ocak 2012, 12:17 | Mesaj No:5 |
2.Sınıf Tefsir Dersi 3.ünite özetleri TEFSİR Ünite 3- Mülk Suresi 1. Egemenlik elinde olan ne yücedir! O her şeye gücü yetendir. 2. (O) davranış bakımından hanginizin daha güzel olduğunu bildirmek için sizi imtihana çekip ölümü ve hayatı yaratandır. O çok güçlü çok bağışlayıcıdır. 3. (O) yedi göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratandır. Rahman’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin. Haydi çevir gözü(nü)! Bir çatlak bir kusur görebilir misin? 4. Sonra yine gözü(nü) tekrar tekrar çevir. O göz sana yorgun ve bitkin olarak baygın bir halde geri döner. 5. Yemin olsun ki Biz o yakın alçak göğü kandillerle donatıp süsledik. Onları şeytanlar için mermiler yaptık. Onlar için çılgın ateş azabını hazırladık. 6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Orası ne kötü dönüş yeridir! 7. İçine atıldıkları zaman o kaynarken onun gürleyişini duyarlar. 8. (O) hemen hemen öfkeden patlayacak bir hale gelir. İçine bir grup atıldığı zaman her defasında onun bekçileri onlara “Size bir korkutucu/uyarıcı gelmedi mi?” diye sorarlar. 9. “Evet doğrusu bize bir korkutucu/uyarıcı geldi. Fakat biz ona inanmadık onu yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi siz büyük bir yanlışlık ve aldanış içindesiniz’ dedik” derler. 10.”Eğer biz söz dinleyen ve aklını güzel kullanan kimseler olsaydık (bu) çılgın ateşin içinde olmazdık” derler. 11. İşte günahlarını itiraf ettiler. O halde kahrolsun (o) çılgın ateşin içindekiler! 12. Çünkü o Rablerine gıyaben saygı besleyenler yok mu muhakkak ki bağışlanma ve büyük ödül onlar içindir. 13. Sözünüzü ister gizleyin ister açığa vurun. Çünkü O bütün kalplerin künhünü bilir. 14. O yaratan bilmez mi? O latîftir (en ince en gizli işleri bütün inceliğiyle çok kolay bilendir) habîrdir (her şeyden haberdar olandır). 15. O öyle Yaratıcıdır ki yeryüzünü size boyun eğdirmiştir. Haydi o yeryüzünün yüksek yerlerinde yürüyün de o Yaratanın rızkından yiyin. Sonunda dönüş O’nadır. 16. O gökyüzündekinin sizi yerin dibine batırmasından güvende misiniz? O vakit bakarsınız ki o yeryüzü çalkalanıyordur. 17. Yoksa o gökyüzündekinin üzerinize (yok edici) bir rüzgar gönderivermesinden güvende misiniz? O vakit uyarmamın nasıl olduğunu bilirsiniz. 18. Gerçekten onlardan öncekiler de yalanladılar. Ancak (Beni) inkar etmek nasılmış (gördüler). 19. Üstlerinde kanatlarını açıp süzülürlerken ve yumarlarken uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları tutan sadece Rahman’dır. Şüphesiz O her şeyi görür. 20. Yoksa Rahman’ın azabından sizi kurtaracak o ordunuz kimdir? Kâfirler ancak bir aldanma içindedir. 21. Yoksa O rızkını keserse size rızık verecek kimdir? Hayır onlar ürküntü ve azgınlık içinde inat etmektedirler. 22. İmdi yüzüstü kapanarak giden mi daha doğru yoksa dosdoğru bir yol üzerinde dümdüz giden mi? Düşünmeli bir. 23. De ki: “Sizi yaratan size (dinleyecek) kulak (görecek) gözler (duyacak) gönüller veren ancak O’dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” 24. De ki: “Yeryüzünde sizi zürriyet halinde yaratıp yayan ancak O’dur. Sonunda hepiniz toplanıp O’nun (huzuruna) getirileceksiniz.” 25. Bir de “Sözünüzde doğruysanız bu (bahsettiğiniz) vaat ne zaman (gerçekleşecek)?” diyorlar. 26. De ki: “O bilgi ancak Allah’ın katındadır. Ben sadece açık açık anlatan uyarıp korkutan (bir peygamber)im.” 27. Derken vakit gelip de onu yakından gördüklerinde o inkâr edenlerin yüzleri kötüleşiverdi. “(İşte) bu sizin kendisini isteyip durduğunuz şeydir” denilir. 28. De ki: “Söyleyin bakayım Allah beni ve beraberimdekileri yok etse veya bize merhamet edip acısa (her iki durumda da) kâfirleri can yakan azaptan kurtaracak olan kimdir?” 29. De ki: “O Rahman’dır. İşte biz Ona iman ettik Ona dayanmaktayız. Kimin açık bir yanılgı ve sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz.” 30. De ki: “Söyleyin bakayım sabaha kadar suyunuz batıp yok oluverirse size kim bir kaynak suyu getirebilir?” ------------------------------------------------------------------- *Mülk Sûresi Mekke döneminde inmiştir. 30 ayettir. *Sûrenin fâsılâ harfleri; râ mim nûn’dur. *Sûre adını ilk ayette geçen ve egemenlik/ hükümranlık anlamına gelen el-mülk kelimesinden almıştır. *Sûrenin Diğer Önemli İsimleri Vâkiye : Koruyucu Münciye : Kurtarıcı Mânia : Engelleyen Mennâa : Çokça Engelleyen Mücâdile : Tartışıp Savunan *Halk arasında Tebâreke olarak bilinir. *Sûrenin ana konusu; Allah’ın varlığı bilgisi gücü ve kudretiyle insanın bu aşkın varlığa karşı vereceği hesap şuurundan uzak oluşudur. *Nüzûl Sebepleri: 1) 13. Ayet: Müşrikler hakkında inmiştir. Allah Rasûlü (sav) hakkında ileri geri konuşanları Cebrail haber vermiştir. 2) 28. Ayet: Mekkeli müşriklerin Allah’ın Peygamberinin ve Müslümanların yok olmaları ölmeleri için beddua etmeleri üzerine inmiştir. *Sûrede Geçen Kavramlar Tebâreke : Devenin çöküp yere yerleşmesi kuşun suyun üstüne konmasıdır. Kelimenin asıl manasında kalıcılık ve süreklilik vardır. Tebâreke fiilinin öznesi Kur’an’da her zaman Allah’tır. Yüce Allah her türlü faydayı yararı yaratması ve onları kalıcı kılması nedeniyle tebâreke fiiliyle nitelendirilmiştir. Yedullah (Allah’ın Eli) : Allah’ın gücü ve kuvveti anlamında kullanılmıştır. Hazene : Cehennemliklerin cezalandırılmasıyla cennetliklerin ödüllendirilmesiyle görevli olan meleklerdir. Zümer Sûresinde 71. Ayette cehennem melekleri için; 73. ayette ise cennet melekleri için kullanılmıştır. Se’îr : Kur’an-ı Kerim’i anlamaya yardımcı olan ilimlerden biri de Vücûh ve Nazâir’dir. Vücûh; bir kelimenin farklı ayetlerde birden fazla anlama gelmesi. Nazâir; farklı kelimelerin aynı anlama gelmesi. *Cehennem anlamında kullanılan diğer kelimeler; Cahîm Hâviye (1 Kez) Nâr Hutâme Lezâ (1 Kez) Saîr Sakar *Tebâreke fiili Kur’an’da 9 yerde geçmektedir: 1) A’raf/154 2) Mü’minûn/14 3) Furkân/1 (3 kez) 4) Ğafir/64 5) Zuhruf/85 6) Rahman/78 7)Mülk/1 *Sûrenin ilk üç ayetinde Yüce Yaratıcının 4 özelliğinden söz edilir: 1) Egemenliğin elinde olması (Zümer/6 – Hacc/56. Ayette de geçer) 2) Her şeye gücü yetmesi (kadîr: güç ve kuvvetini anlatan ve en çok kullanılan sıfatlardan biri) 3) Hayatı ve ölümü yaratması (Kur’an’da 1 kez burada geçer!) 4) Yedi kat göğü birbiriyle uyumlu (tıbâkan) yaratması (Nûh 15. ayette de geçer) *tefâvüt ( tefevvüt ) : düzensizlik *kerrateyn : iki kez (Sûrede bu kelimeden kasıt tekrar tekrar bir çok kez bakmaktır. Burada kesretten kinaye vardır. ) *es-semâe’d-dünya : yakın gök (gözle görülebilen) *5. ayette olduğu gibi; Hıcr (16-18) Saffât (6-8) Fussilet (12) ayetlerinde de; gökyüzünün süslendiğinden şeytanların onu bilgi aracı olarak kullanmak istediklerinden bahsedilir. *6-11. ayetlerde güzel ve âhenkli bir şekilde gökleri yaratanı reddedenlerden söz edilir. *bi-rabbihim : Allah herkesin Rabbi’dir. *şehîg : rahatsız edici ses *nezîr (münzir) : uyarıcı/korkutucu *Beşir/mübeşşir : müjdeleyici *12. ayete göre; Müslümanların en önemli özelliği gabya imandır (Bakara/3). *haşyet : imanın daha üst bir hali (eyleme ve ruha dönüşmüş hali) *13-14. ayetlerde; Allah’ın ilimle ilgili üç sıfatından bahsedilmektedir: 1) Alîm : Her şeyi bilen 2) Latif : En ince en gizli işleri bütün inceliğiyle çok kolay bilen 3) Habir : Her şeyden haberdar olan *zikr-i hâs irâde-i âm : özel bir şeyi söyleyip genel bir şeyi kastetmek *15. ayette Allah’ın yaratıcılığının niteliği dünyanın insan için yaşanabilir bir ortam olması ön plana çıkmaktadır. *16-18. ayetlerde Allah’ı ve peygamberini inkar eden müşriklere daha önce yaşayan kâfir toplumların başına gelen azaplar hatırlatılarak kendilerine çeki düzen vermeleri istenmektedir. *19. ayette Allah’ın gücü ve kudreti kuşlar üzerinden anlatılmaktadır. *20. ayet Mekkeli müşriklerin Allah’ın kendilerini cezalandırma isteklerine (hadi o azabı getir!) bir cevaptır. *21. ayet Allah’ın Rezzâk (Rızık Verici) özelliğini ön plana çıkarmaktadır. *22. ayet kâfir ve Müslüman olmak üzere iki kişiyi temsil olarak anlatmaktadır: 1)”Yüzüstü kapanarak giden” : Sağa sola bakmadan dikkatsizce yürüyen kimse (sürünen hayvanları çağrıştırır)--- kâfir 2)”Dosdoğru(1) bir yol üzerinde dümdüz(2) giden” : Müslüman *23. ayette önce genel olarak “O sizi yaratandır” dedikten sonra insanda neleri yarattığı konusunda ayrıntıya girmektedir. İnsanda mevcut olan duyma görme anlama ve kavrama yollarına işaret etmektedir. Bu üç şey bilgi ve öğrenme araçlarıdır. Mülk sûresinde olduğu gibi Nahl/78 Mü’minûn/78 Secde/9 sûrelerinde de aynı konuya işaret edilmekte ve insanlardan verilen nimetlere karşılık Rablerine şükür etmeleri istenmektedir. *25-26. ayetlerde kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin Allah’a ait olduğu ve peygamberin sadece bir uyarıcı olarak gönderildiği vurgulanmaktadır. *25. ayet Kur’an’da toplam 6 kez geçmektedir. Bu sûrelerin hepsi de mekkîdir: Yûnûs/48 Enbiyâ/38 Neml/71 Sebe’/29 Yâsin/48 Mülk/25 *Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin Allah’a ait olduğunun bildirildiği ayetler: Mülk/26 A’raf/187 Lokman/34 Ahzâb/23 Zuhruf/85 Ahkâf/23 | |
27Haziran 2012, 19:18 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri 4.ÜNıTE HAşR SURESı -Medine Döneminin 4. yılında indi, 24 ayettir. -ısmini 2.ayette geçen Haşr kelimesinden alır. Haşr: Kalkışma, ayaklanma, savaş için toplanma anlamına gelir. -ıbn Abbas bu sureye Beni Nadir Suresi de demiştir. -Surenin ilk ve son 3 ayeti tüm varlıkların Allah’ı tenzih ettiğini belirtir. -2.ve 10.ayetlerde anlaşmayı bozan Yahudi kabilesinin durumu anlatılır. -11.ve 17.ayetlerde Müslüman göründüğü halde entrikalar çeviren münafıkların durumu anlatılır. -Surede ebedi hayat için hazırlıklı olması gerektiği anlatılır. Haşr Suresinin Konusu: Medine’deki ıslam topluluğu ve Yahudi kabilesi Nadiroğulları arasındaki çekişme ve Nadiroğulllarının Medine’den sürülmesini anlatır. Peygamberimiz ve Nadiroğulları Arasında ımzalanan Sahife: Yahudiler, Müslümanlar ve Müşrikler arasındaki çatışmada tarafsız kalacaktır. -Müslümanların Uhud Yenilgisinden sonra Yahudiler, Peygamberimizle yaptığı anlaşmayı bozdular. ıslam Toplumunu ortadan kaldırmak için Mekkeli Kureyşlilerle ittifak kurdular.Peygamberimiz 2 seçenek sundu.”Ya savaş, yahut şehri terk etmek.”Yahudiler terki seçtiler.10 gün süre istediler ve bu süre içinde Abdullah b. Ubeyy ile anlaşma yaptılar.Abdullah b Ubeyy şehirde kalmaları halinde kendilerine 2 bin savaşçı vereceğinin vaadinde bulundu. Nadiroğulları Hangi şartla Medine’yi Terk Etme Kararı Aldı? Nadiroğulları bu tavsiyeye uyarak Peygamber’e (SAV) karşı silahlandılar.Müslümanlar fiili bir savaş olmadan 21 gün kuşatma altında tuttular.Abdullah b. Ubeyy’in adamlarından istenen yardım gelmeyince Nadiroğulları H:4 yılın Rabî’ul-evvel ayında teslim oldu. -Medine’yi terk etmeleri, bütün taşınabilir mallarını beraberinde götürmeleri;ama silahlarını almamaları şartıyla barış teklifi kabul edildi. FEY: Nadiroğullarının bıraktığı taşınmaz mallardır. GANıMET: Barış yoluyla elde edilen savaş gelirleridir. -Nadiroğulları Medine’yi terk edince malları-ağaçları muhacirler arasında paylaştırıldı. Malların Muhacirlere Verilme Nedeni: -Ganimetlerin aranızdaki varlıklı kimselerin tekelinde olan bir servet ve güç kaynağına dönüşmemesi için Allah dağıtımının böyle olması gerektiğine hükmetmiştir. -Surenin son 3 ayeti Allah (CC) kendi zatı hakkında konuştuğu bölümdür.Peygamberimiz bu ayetleri her sabah okumamızı tavsiye etmiştir. ıSTıÂZE OKUNMASI: Allah (CC) hakkında düşünürken Allah’a sığınma tavsiyesidir. Amacı: ınsan aklının Allah’ın zatını anlamakta aciz olduğu için Allah (CC) isim ve sıfatıyla bilmek, tanımak, anlamaktır.Dünya fani, Allah (CC) bakîdir. Bismillahirrahmanirrahim 1: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın şanını yüceltir.O, üstün kudret sahibidir; her buyruğu ve her fiili mutlak isabetlidir! Tespih Terimi vurgulanmıştır.şuurlu varlıkların Yüce Allah’ı her tür eksiklikten uzak olduğunu söz-davranışlarında ortaya koyması,Allah’ın hükümranlığını itiraf etmesi anlamına gelir. -ınsan çevresindeki varlıklara ibret nazarıyla bakacak olursa her zerresinin Alah’ı zikrettiğini anlayacaktır. 2: ınkar eden Ehl-i kitap mensuplarını savaş için ilk toplanmalarında yurtlarından çıkarıp sürgün eden O’dur.Halbuki siz müminler, onların direniş göstermeden yurtlarını terk edip gideceklerine pek ihtimal vermemiştiniz.Diğer taraftan onlarda muhkem kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyacağını sanmışlardı.Ama Allah onlara ceza silsilesini hiç beklemedikleri bir anda vurup kalplerine müthiş bir korku saldı.Böylelikle onların yurtlarını hem kendi elleriyle hem de müminlerin elleriyle mahvettiler. Bu olaylardan ibret alın, ey aklıselim sahipleri! -Ehl-i kitaptan kavramı içine 3 Yahudi kabilesinden biri olan Nadiroğulları da girer. -ınkârcı denilme nedeni; önce Peygamber’in Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmesi, sonra anlaşmayı bozup inkâr etmesidir. -Anlaşmayı bozmasalardı, Medine’de Müslümanlarla dost olarak yaşar, iç işlerinde serbest olurlardı. -Sağlam kale ve duvarlarına güvenen Nadiroğullarını Allah (CC) yüreklerinden vurdu.Savaşmaya cesaret edemeden yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Nadiroğullarının Mahkûm edilen Davranışı: Ahdi bozma -Anlaşmayı yaptığı Müslümanları arkadan vurmak. -Kale ve evlerinin sağlamlığına güvenme. -Münafıklara güvenip hazırlık yapmamasıdır. 3. ve 4. ayette Nadiroğullarının dünyada cezaya, ahrette azaba mahkum oluşunun sebebini anlatır.Ehl-i kitap olmalarına rağmen, Allah’ a ve Elçisine karşı gelmeleri, bunlarla bağlarını koparmaları olarak bilinmektedir. Ka’b b. Eşref, Müslümanları ve Peygamberimiz (SAV) şiirlerinde ağır biçimde hicvetti. 5. ayette Allah (CC) ‘dan izinsiz ağaç bile kesilemeyeceği anlatılır. Hurma ağacının da kesilme nedeni; Yahudileri cezalandırıp burunlarının sürtmesini sağlamaktır. 6:Allah’ın onlara ait mallardan elçisine fey olarak nasip ettiği şeylere gelince, siz bunları elde etmek için ne at ne deve sevk etmek zorunda kaldınız. Bilesiniz ki Allah, elçilerini dilediği kimseler karşısında savaşa meydan vermeden de galip getirir.Kuşkusuz Allah dilediği her şeyi gerçekleştirme gücüne sahiptir! Terim olarak Fey; Gayrimüslimlerden alınan haraç, cizye, ticari mal vergisi gelirleridir. Ganimet ve Hükmü: Savaş yoluyla düşman ordusundan ele geçirilen silah, hayvan, altın, teçhizat vs. mallardır.Hükmü Enfal Suresi (8/1-41) ayette açıklanmıştır. -Bir ülke savaşılmadan fethedilmiş bile olsa, o ülkenin malları Feydir. Fey; ayette gölge anlamına gelir. Dünya malının geçici, Allah (CC) ‘a ulaşmada vasıta olduğunu gösterir. 7: Allah’ın (savaş yoluyla) fethedilen memleketlerdeki hakların mallarından elçisine nasip ettiği ganimetler ise Allah’a , Peygamber’e, onun akrabalarına, yetimlere,yoksullara ve bir de yurdundan, yuvasından ayrı düşmüş gariplere aittir.Ganimetlerin aranızdaki varlıklı kimselerin tekelinde olan bir servet ve güç kaynağına dönüşmemesi için Allah dağıtımının böyle olmasına hükmetmiştir.şu halde Peygamber size ganimetten ne kadar pay verirse onu kabul edin;size vermediği şeyi de istemekten kaçının.Allah’ın emirlerine karşı gelmekten her daim sakının.Unutmayın ki Allah’ın cezalandırması çok çetindir! Ganimettaksimiyle ilgili ayetlerdir.Fiili savaş sonrasında edinilen ganimetlerin 5’te biri Bedir Gazvesinden sonra inen Enfal Suresi 41. ayete göre: 1)Allah’a 2)Peygamber’e 3)Peygamber’in akrabalarına 4)Yetimlere 5)Yoksula 6)Yurdundan ayrılmış garipleredir. 5’te 4’ü savaşa katılan mücahitler arasında eşit paylaştırılmıştır. Fey Mallarıyla ılgili 2Durum Vardır: 1) 6.ayetteki Gayrimenkullerdir.Tamamı Allah Resulünün tasarrufundadır. 2) 7.ayetteki Menkullerdir. Tamamı ayette sayılan 6 sınıfa paylaştırılır. -Hz. Ömer’e göre 6. ayet savaş olmaksızın, 7. ayet savaş sonucu ele geçirilen mallar hakkında hüküm düzenlemiştir. 2 ayrı hüküm vardır. -Hz.Ömer’e göre: “Ganimetlerin aranızdaki varlıklı kimselerin tekelinde olan bir servet ve güç kaynağına dönüşmemesi için Allah dağıtımının böyle olması gerektiğine hükmetti.” 1) Maddi değerlerin belli kişilerin elinde kalmaması. 2) Sosyal adaletin sağlanması. 3) Refahın geniş kitlelere yayılması şeklinde algılamıştır. -Hz.Ömer, Irak arazisinin taksim edilmesi görüşüne katılmamıştır.Bu ayeti örnek gösterip taksim edilirse sorun olacağına işaret etmiştir. -Kur’an çapulu kamu malı yeme olarak görmüş, çapula kalkışanları hem ganimetten mahrum etmiş hem de kıyamet günü cezasını çekeceğini hatırlatmıştır. Tekelleşmeye Gidilmeme: Hz..Peygamber Hayber’in fethinden sonra bu arazilerin bir kısmının sahiplerinin yarıcı usulüyle işlemesine izin verdi. 2) Mekke savaşla fethedildiği halde ganimet olarak mücahitlere dağıtılmadı. 3) Hz. Ömer ayeti gerekçesine bakarak yorumladığından fethedilen Irak’taki Sevâd arazisini eski sahiplerine zimmetleştirdi. -Toprağın işlenmesini sağlayıp gelirinden pay aldı, toprak ağalarının oluşumunu engelledi. -Sebebin hususiliği hükmün genel oluşuna engel değildir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] dan alınmıştır. 8: Mallar öncelikle sırf imanları uğruna ana yurtlarını terk etmek, mallarını mülklerini geride bırakarak göç etmek zorunda bırakılan fakir muhacirlerin hakkıdır. Onlar Allah’ın lütfunu ve rızasını kazanmaya çalışan, Allah’a ve Elçisine yardım eden kimselerdir.Allah’a verdikleri iman ve itaat sözüne sadakat gösterenler işet onlardır! Muhacirin tanımı yapılmıştır.8. ve 10. ayetler arası ideal Mü’min tipini yansıtır. MUHACıR: Allah rızasını elde etmek için, yurdunu, yuvasını terk edip başka yere göç etmek zorunda olan kimselerdir. -Allah’a ve Elçisine yardım edenler,ıslam ve Kur’an’ın mesajının yayılması için üstün gayret gösterirler. 9. ayette ensar ve ensarın özellikleri anlatılmıştır.Bu ayette Ensara ”yardım edenler” manası verilmiştir. Ensarın Özellikleri= ımanı içselleştirmişlerdir. 2)ıslam’ı daha iyi yaşamak için Müslümanları çok severler. 3) Muhacirlere verilen ganimetleri kıskanmazlar. 4)Kendi ihtiyacı olduğu halde muhacir kardeşini kendine tercih eder.( ÎSÂR) ÎSÂR: Kendi ihtiyacı olduğu halde başkasını kendine tercih etmek. BUHL: Kendi elindekini başkasından kıskanmak. şUHH: Başkasının elindekine göz dikmek, fakire vermeyi sevmemektir. 10.ayette sonraki Müslümanların nasıl davranması gerektiği anlatılır. ıdeal Mü’min tipinde bahseder. ıdeal Mü’min Tipiyle ılgili Uyarılar Verilir. 1) Tüm hayırlı eylemlerde Allah’a olan inancını öne çıkarmak. 2) Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı amaç edinmek. 3) Allah’a ve Resulüne yardım. 4) Dürüst olmak, 5) Darda olan Mü’min kardeşine kucak açmak. 6) Beşeri zaaflara karşı daima Allah’a sığınmak. 7) Kendisi için istediği şeyi Mü’min kardeşi için de istemek. 11-12-13-14.ayetler; 11- 14. ayetler Nadiroğullarına karşı harekete geçmeden önce inmiştir. 13.ayette kişilik problemi yaşayan münafıkların durumu anlatılır. 14.ayette Onların Müslümanlarla savaşamayacakları, onların birlik- beraberlik duygusundan yoksun oluşunu anlatır. 15-16-17-18.ayetlerde; Nadiroğullarının durumu Kaynukaoğullarına benzetilir,nasıl benzettiği anlatılır. 19.ayet; Fâsık; (Allah’ı unutan, Allah’ın da onları kendine unutturduğu kimselerdir.)tan bahsedilir. 22-23-24. ayetlerde; Melik: Mutlak hükümranlık sahibi, mülkün sahibidir. Kudüs: Her türlü kusur ve noksanlıktan uzaktır. Selam; ıslam huzur, kurtuluş ve esenliğin kaynağıdır. Mü’min: ıman, güven ve emniyet verendir. Müheymin:Her şeyi gözetip koruyan , iyiyi-kötüyü belirleyen otorite sahibidir. Aziz: Kudret, izzet, şeref sahibidir. Cabbâr: Dağınıklıkları toplayan , yaraları sarıp sarmalayan kudret sahibidir. Mütekebbir: Yüceliğiyle övgüye layık olan, sınırsız olandır. Musavvir:Her varlığa en uygun şeklini veren . Hâlık: her şeyin yaratıcısıdır. Bâri:Yoktan var edendir. |
27Haziran 2012, 19:19 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri
TEFSİR Ünite 5 HUCURAT SURESİ 1. Ey iman edenler! Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah işitir bilir. 2. Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne çıkmayın birbirinizle bağırır tarzda konuştuğunuz gibi ona sözü bağırırcasına söylemeyin haberiniz olmadan amelleriniz yok oluverir. 3. Muhakkak ki Allah resulünün yanında seslerini kısarlar işte onlar Allah’ın kalplerini takvaya (ulaşması) için imtihan ettiği kimselerdir. Onlara hem bir bağışlama hem de büyük bir sevap vardır. 4. (Peygamberin hanımlarının) odalarının (önlerinden ve) arkalarından seni çağıranlar var ya bunların çoğu aklı ermeyen (dolayısıyla görgü kurallarını bilmeyen) kimselerdir. 5. Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi elbette bu onlar için daha hayırlı olurdu. Bununla birlikte Allah çok bağışlayan çok acıyandır. 6. Ey iman edenler! Eğer size fâsık güvenilir olmayan biri bir haber getirirse bilmeden bir topluluğa sataşıp da sonra yaptığınıza pişman olmamak için onu iyice araştırınız. 7-8. Ayrıca Allah resulünün aranızda olduğunu bilin. Eğer o birçok konuda size itaat etseydi haliniz çok kötü olurdu. Ancak Allah size imanı sevdirdi onu kalplerinizde süs yaptı. İnkârı günahkârlığı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte onlar Allah’ın ihsan ve ikramı bir nimeti neticesinde (hak yolunda sarsılmadan) dosdoğru gidenlerdir. Allah çok iyi bilendir yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunandır. 9. Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın. Şayet birisi diğerine karşı azgınlık ediyorsa Allah’ın emrine kanununa dönünceye kadar azgınlık edenle savaşın. Eğer dönerse adaletle aralarını düzeltin adaletli olun. Kesinlikle Allah adaletle davrananları sever. 10. Müminler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin arasını düzeltin Allah’a karşı gelmekten sakının böylece rahmet edilenlerden olasınız. 11. Ey iman edenler! Bir topluluk kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) bir toplulukla alay etmesin. Kadınlar da kendilerinden daha hayırlı olması muhtemel (başka) kadınlarla alay etmesin. Kendinizi ayıplamayın birbirinize (kötü) lakaplar takmayın. İmandan sonra günahkârlık ne kadar da kötü bir isimdir! Kim (yaptığı kötü işlere pişmanlık duyup) tövbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir. 12. Ey inananlar zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın. Birbirinizin arkasından hoşlanmayacağınız sözler söylemeyin. Sizden birisi ölü kardeşinin etini yemeyi arzular mı? İşte bakın bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun. Kuşkusuz Allah tövbeleri kabul edici ve çok merhametlidir. 13. Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem sizi birbirinizle tanışasınız diye topluluklar ve kabileler haline getirdik. Haberiniz olsun ki Allah katında en değerli olanınız Ona karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Kesinlikle Allah bilendir haberdar olandır. 14. Bedeviler “İman ettik” dediler. De ki: “ Siz henüz iman etmediniz ancak “ İman kalplerinize girmemiş olduğu halde (Allah’a) boyun eğdik” deyin! Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltilmez. Elbette Allah çok bağışlayan çok acıyandır.” 15. Müminler yalnızca Allah’a ve resulüne iman edip sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar (sözlerinde ve davranışlarında) dosdoğru olanlardır. 16. “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz?” de! Oysa Allah göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Allah her şeyi çok iyi bilendir. 17. Müslüman olmalarını senin başına kakıyorlar. “Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın!” de! Hayır öyle değil (başa kakacak biri varsa) o Allah (olabilir). O sizi imana ulaştırmasından dolayı bunun sizin başınıza kakabilir. (Eğer “inandık” sözünüze) sadık ve bağlıysanız (böyle bir şey söylemeyin). 18. Şüphesiz Allah göklerin ve yerin bilinmeyen yönlerini bilir. Allah her ne yaparsanız onu görür. ------------------------------------------------------------------------------------------------- *Hucurât Sûresi Medine’de inmiştir. 18 ayettir. *Sûrenin fâsılâ harfleri nûn ve mim’dir. *Sûre adını 4. Ayette geçen el-Hucurât kelimesinden almıştır. *el-Hucurât odalar demektir. *Hakkında en çok nüzul sebebi bulunan sûrelerden biridir. Bunun en önemli nedeni; surenin medenî olması ve muhtemelen Müslümanların sayısal olarak çoğaldığı dolayısıyla daha çok bilginin aktarılma imkanının bulunduğu hicretin 9. yılında inmiş olmasıdır. *Nüzul sebeplerinde ismi en çok geçen şahıs Sâbit b. Kays’dır. (Nüzul sebeplerinin mutlaka okuyun!!!) *Sûrede Kıraat Farklılıkları Olan Kelimeler 1) 1. Ayette: lâ tegaddemû 2) 4. Ayette: el-hucurât 3) 8. Ayette: iktatele 4) 10. Ayette: beyne ehaveykum 5) 12. Ayette: ve lâ tecessesû 6) 12. Ayette: meyyitan 7) 12. Ayette: fekerihtumû 8) 13. Ayette: liteârafû 9) 14. Ayette: lâ yelitküm *Sûrede Geçen Bazı Kavramlar Fâsık: Terim olarak haktan sapan Allah’a itaatten ayrılan asi anlamına gelmektedir. Hem Müslümanlar hem de kâfirler için kullanılır. Bu sûrede yanlış bir davranış sergileyen müslüman kimse anlamında kullanılmıştır. Nebe’: Kur’an-ın 78. Sûresinin adıdır. Haber demektir. Nebî bu kökten türemiştir. Kuran’da peygamberlerden geçmiş milletlerden topluluklardan bahsedilirken; çoğul olarak ise hem geçmişte hem de gelecekte olacakları ifade etmede kullanılmıştır. Tâife: Grup demektir. Fırka gibi diğer kelimelere göre daha az sayıda insanı kapsar. Bu ayetteki kullanım bağlamında Allah’ın Müslümanların birbirleriyle kitlesel olarak savaşmasına rıza göstermediği sonucu çıkar. Kıst: Adl/Adalet demektir. Adl ile kıst arasındaki fark; kıst’ın görünür olmasında yatar. Takvâ: Güçlü birinin himayesine girip korunmak demektir. Bu ayette; insanın yaparak veya terk ederek işleyeceği ve cezalandırılmasına sebep olacak günahtan kendisini koruması anlamında kullanılmıştır. Zan: Kesin olmayan gerçekliği net olmayan bilgi türüdür. Bu ayette ihtimal üzere bir hüküm vermek anlamında kullanılmıştır. Tecessüs: Bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmaktır. Câsus kelimesi bu kökten gelir. Bu ayette; insanların ayıplarını kusurlarını araştırmak onları öğrenmeye çalışmak anlamında kullanılmıştır. Minnet: İki temel anlamı vardır: 1) İhsan etmek vermek bağışlamak 2) Yapılan iyi bir davranışı bir iyiliği söylemek başa kakmak Bu surede ikinci anlamda kullanılmıştır. *1-3. Ayetlerde; Müslümanların Peygamber (sav) ile nasıl bir konuşma ve iletişim üslûbuna sahip olmaları gerektiği bildirilmektedir. *4-5. Ayetlerde; peygamber hanımlarının odalarının önlerinden ya da arkalarından Peygamberi çağıranların durumu anlatılmıştır. “Sabır” kavramına dikkat çekilmiştir. *6. Ayette; güvenilir olmayanların haberine göre hareket edilmemesi gerektiği bildirilmiştir. *7. Ayette; Müslümanların peygamber aralarındayken yanlış yapmaktan uzak durmaları istenmektedir. Çünkü yanlış yaptıklarında Allah ona doğrusunu haber verir. *9. Ayette; iki Müslüman grubun çatışmasından kavga etmesinden söz edilir. *10. Ayette; müminlerin kardeş olduğu üzerinde durulur. *11. Ayette; müslümanın nasıl bir şahsiyet taşımaması gerektiği üzerinde durulur. Bu ayette üç husus üzerinde durulmuştur: 1) Alay etmek küçümsemek aşağılamak 2) Ayıplamak 3) Lakap takmak (Nebz – olumsuz anlamda lakap) *12. Ayette; önceki ayetin devamı niteliğinde yine üç husus üzerinde durulmuştur: 1) Zan beslemek 2) Kusur araştırmak (tecessüs) 3) Gıybet etmek *13. Ayette; herkesin aynı ana-babanın çocukları olduğu; ırk renk ve dilin bir üstünlük aracı olmadığı; üstünlüğün yalnızca takva ile olduğu üzerinde durulmuştur. *14. Ayette; iman ve İslam kelimeleri arasında bir ayrım yapıldığı görülmektedir (Bedevilerin “iman ettik” demesi). *15. Ayette; müminlerin bazı özellikleri anlatılmaktadır. Burada müslüman için iki ölçü konmuştur: 1) İman etmek 2) Cihad etmek |
27Haziran 2012, 19:19 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri
TEFSİR Ünite 6 KUR’AN’DA İMAN VE SÂLİH AMEL *İman; nefsin mutmain olması korkunun giderilmesi ve kişinin güven içinde olması anlamındaki “emn” kelimesinden alınmıştır. Tasdik etmek güvenmek boyun eğmek anlamlarına gelir. *İmanın zıddı küfürdür. *Küfür; bir şeyin üzerini örtmek nankörlük etmek inkâr etmek kabul etmemek gibi anlamlara gelir. *Mümin dünyada günlerini takva ile geçirir. Kâfir ise günlerini dünyevî zevklerin peşinde geçirir. Mümin cennetle ödüllendirilecek kâfir ise cehenneme gidecektir. *İnsanın en önemli özelliği inanan bir varlık olmasıdır. *Kâfir; Allah’ın varlık ve birliğini nübüvveti ve ahreti inkâr eden kimsedir. *Kur’an’da dört tip insandan bahsedilir: 1) Mü’min 2) Kâfir 3) Müşrik (Allah’a ortak koşan) 4) Münâfık (“İnandım”diyen ancak gerçekte inanmayan) *Salih Amel; Allah’a inanmanın gereği olarak O’nun kitabında indirdiklerini davranışlarına yansıtarak samimi ve güzel bir niyetle O’nun rızasını gözeterek ferdin hem kendine hem de topluma hatta tüm insanlığa faydalı olacak eylemlerdir. *Sâlih: Aslı sâlah kelimesidir. Lâyık olmak iyi olmak istikâmet ve musâlaha (barışma) gibi anlamlara gelir. Sâlih kimse kendisi doğru olan kendini düzelten eğiten kimsedir. *Islâh: Sâlah kelimesinden türetilmiştir. Lâyık olmak iyi olmak onarmak düzeltmek kişilerin aralarını bulup barıştırmak iyilik yapmak anlamlarına gelir. Muhlis ıslâh kelimesinden türetilmiştir. Kendisi doğru olmakla birlikte başkasını da ıslâh eden/düzelten onların yararına olacak şeyleri yapan ve yapmalarını sağlayan kimsedir. *Sâlah’ın zıddı fesâddır. Faydalanılan bir şeyin bozulmasına fesâd; zıddına da sâlah denir. *”Bozulma” ile ilgili olarak Kur’an’da kullanılan en kapsamlı kelime fesâd terimidir. Kuran insanın ahlâkî bozulmasıyla doğal çevrenin bozulması arasında sıkı bir ilişki kurar. *Amel; canlılardan bilinçli bir şekilde meydana gelen davranışlardır. Ameller ikiye ayrılır: 1) Sâlih amel 2) Kötü amel *Sâlih amellerin bir kısmı farz olan yani her ferdin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu davranışlardır (ibadetler). Bir kısmı ise yapıp yapmamada serbest olunan davranışlardır. *Cahiliye devrinde sâlih amel fikri bulunmaktadır (İmruu’l Kays’ın şiirlerinde görülür). Ancak bu dönemdeki sâlih amel fikri Kur’an’daki gibi tevhid fikrine dayanmaz. *Kur’an’da “iman ve sâlih amel” kelimelerinin birlikte yer aldığı ilk sûre ASR SÛRESİ’dir (103. Sûre). *Kur’an’da sâlih amel çoğunlukla imandan hemen sonra zikredilir. Kur’an amelle imanın birlikte bulunmasının gereğine işaret eder. Müminlerin kurtuluşunun iman ve sâlih amelle olacağı ifade edilir. *İman ile Salih amel arasında kuvvetli bir bağ vardır. Birbirlerinden ayrılması imkansızdır. Nerede iman varsa orada Salih amel de bulunur. *Amel-niyet ilişkisi de oldukça önemlidir. Sâlih amel ancak Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yapılırsa makbul ve sevaba vesile olur. “Ameller niyetlerle önem kazanır” hadisi de buna vurgu yapar. *Sâlih bir amelde dört şey bulunmalıdır: 1) İlim 2) Niyet 3) Sabır 4) İhlâs ( samimiyet) *İman etme ve salih amel işlemede kadın-erkek arasında fark yoktur. *Kur’an’da bütün Salih amellerin tamamını bir kişinin yapmasının mümkün olmadığı belirtilir. *İman ve salih amel insanı kişilik bütünlüğüne kavuşturur olgunlaştırır. İnsan hayatı başlangıçta bedenî arzu ve ihtiyaçları tarafından yönlendirilir. Bu dönemde nefis insanı sık sık kötülük işlemeye çağırır. Bu nefs-i emmâre derecesidir (Yusuf/53). İnsan zamanla bu derecedeki hayattan utanmaya başlar. Buna nefs-i levvâme (ayıplanan nefis) denir. Bu derece önemlidir. İnsan kendisini aklın ve vahyin yardımıyla Salih ve muhlis insan seviyesine çıkarabilirse bir derece daha yükselir ve mutmain olmuş kişi düzeyine ulaşır. Aksini yaparsa hayvanlardan daha aşağı bir duruma düşer. *Sâlih; inancında davranışlarında yaşantısında niyetinde sözlerinde doğru olan; Allah’ın kendisi üzerindeki haklarını yerine getiren Allah’a karşı ödevlerini kullara karşı da haklarını ödeyerek toplumda örnek olan insandır. *Kur’an’da salih kavramı üzerinde önemle durulur. Hem peygamberler hem de müminler için kullanılmaktadır. *Muhlis; hem kendisi Salih ameli yapan hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır. (muhlis = ıslah eden / düzeltmeye çalışan) *Kur’an’da düzeltme işi mutlak manada Allah’a aittir ve iki şekilde olmaktadır: 1) Allah’ın insanların hal ve hareketlerini düzeltmesi 2) Allah’ın kâinatı ıslah etmesi (maddi ve manevi anlamda) ***Toplumu ıslahta sadece salih bir insan olmak yetmez. Muhlis olmak da şarttır. *Muhsinin karşıtı müfsittir. (Müfsid= Yeryüzünde fesâd çıkaranlar) *Kur’an’da Karı-Koca Arasında Islâh ( Üç Aşama ) 1) Karşılıklı fedakarlık (Nisâ/128) 2) Erkek ve kadının ailesinden birer hakem (Nisâ/34) 3)Boşandıktan sonra çocuk olursa tekrar barışma (Bakara/228) *Çocukların Islahı -Hamilelik süresince Allah’a dua çocuk dünyaya geldikten sonra güzel bir isim koyma emzirme buluğ çağına erinceye kadar her devrede verilen eğitim-öğretim (Allah inancı vs.) onların ıslahıdır. -Öksüz çocukların ıslahı da oldukça önemlidir. *Savaş halinde olan iki Müslüman topluluğun (tâife) aralarını ıslah da çok önemlidir. *Sulh = Barış barışmak demektir. -Selem selm silm kelimeleri de sulh anlamındadır. *Kur’an’da barışmak ve anlaşmak anlamına gelen kelimeler: -Sulh -Silm -Muahede -Misâk -İll -Zimmet * S-L-M = Boyun Eğmek ( İslâm bu kökten gelir.) *İki düşman arasında sulhu gerçekleştirmek dinin en büyük ödevleri arasındadır. Hz. Peygamber (sav) insanların arasını düzeltmenin oruç namaz ve sadakadan daha üstün olduğunu vurgulamıştır. İNANIP SALİH AMEL İŞLEYENLERE VAADEDİLENLER 1) Güzel Bir Gelecek ve Mutluluk 2) Güzel Bir Hayat 3) Bol Rızık ve Mağfiret 4) Tövbelerin Kabul Görmesi 5) Kötülüklerin İyiliklerle Değiştirilmesi 6) Karanlıklardan Aydınlığa Çıkmaları 7) Sevginin Oluşması 8) İnsanların En Hayırlıları Olmak 9) Dinamizm Kazanmaları 10) Cenneti Kazandırması 11) Yüksek Dereceler Elde Ettirmesi 12) Korku ve Hüzünden Emin Kılması 13) Çalışmalarını Zâyi Etmemesi 14) İyi İnsanlar Arasına Dâhil Etmesi 15) İlâhi Rahmete Kavuşturması |
27Haziran 2012, 19:20 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri
Ünite 7 KUR’AN’DA TAKVÂ *Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir. Eğer kelimelerin doğru anlamları tespit edilemezse cümleler anlaşılamaz. *İyi bir müfessirin Kur’an’da geçen kelimeleri nâzil olduğu asırda kullanılan anlamlarına göre tefsir etmesi gerekir. *Ragıp İsfahâni’ya göre; Kur’an ilimlerinden ilk defa ilgilenilmesi gereken kelime bilgisidir. *Kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar: 1) Dilin ait olduğu kültür 2) İlgili kelimenin semantiği (en önemlisi) 3) Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet 4) Kelimenin muhatabın zihnindeki arka planı *Terim; hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun muayyen ve sabit bir anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelerdir. *Kavram; terimin işaret ettiği muayyen ve sabit anlamdır. *Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesinin yolu anlamın temel taşı olan Kur’an kelimelerinin veya müfradâtının semantik analizlerinin yapılmasından geçmektedir. *Semantik Analiz; kelimelere üzerinde ittifak edilen manalar vererek cümlenin manasının doğruluğunu ifade etme merhalesidir. ***Semantik analiz sadece kelimenin anlamını oluşturan ilk/kök anlamı bulmak değil aynı zamanda onun bu ilk/kök anlamından hareketle tarih boyunca kazandığı anlamların bir analizini yapmak ve gerek bu anlamların ve gerekse türevlerin içinde ilk/kök mananın olup olmadığına bakmaktır. *İlk/kök mana bulunduktan sonra kelimenin diğer türevleriyle de bu anlamın uyumlu olması ve aralarında semantik bağın bulunması; ayrıca analizi yapılan kelimenin hangi anlam grupları içinde yer aldığının (hangi semantik alana dahil olduğunun) belirlenmesi gerekir. *Semantik Alan (Kavram Alanı); çeşitli kelimelerin ilişkilerinden doğan ve birbirinden bağımsız olmayan bölgelere denir. *Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Semantik Alanına Giren Kelimeler -el-havf -el-vera -ez-zühd -el-haşyet -er-rahbet -el-işfak -el-vecell *Etimoloji; bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır. -Semantik analizde ilk basamaklardan birini oluşturur. *Etimoloji kelimenin asıl manası hakkında yalnız ipucu verir. Çoğu zaman kelime tahmininden öteye geçmez. Semantik analizde ise kelimenin daha derinlikli bir anlam incelemesi söz konusudur. *Odak Kelime (focus Word): Herhangi bir kelimenin anlamı analiz edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan kelimeye odak kelime denir. ÖR: Ce-Ne-Ne kökünden türemiş birçok kelime vardır (cennet cenin cinn ecene cenan cünne). Bu kelimelerde ortak payda olarak ortaya çıkan anlam (odak kelime) örtmektir (se-te-ra). ***Kitaptan bu kelimelerin anlamlarına bakınız!!! (Hepsinde örtmek anlamı var!) *Takvâ kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 258 ayette geçer. *Takvâ kelimesinin kökü = Ve-Ka-Ye *Ve-Ka-Ye kelimesinin ilk anlamı (odak kelimesi) : Korumak ve Sakınmak *Türevleri: -Vikâye : Koruma himâye tedbir önlem tehlikeyi savma engelleme -Vikâye min : Bir şeye karşı savunma; hastalıktan korunmak -Vikâye : Koruyucu tabaka kabuk -et-Tıbbu’l-Vikâi : Koruyucu hekimlik -Tekiyyun/Etkıya’ : Allah’a karşı gelmekten sakınarak harama helale dikkat eden muttakî -Takiyyetun : Sakınmak içtinap etmek -Vâkin : Koruyan muhafaza eden koruyucu himaye eden -Muttakin : Muttakî Allah’a karşı gelmekten sakınmak suretiyle davranışlarına helal ve harama dikkat eden *Elmalı’lıya göre takvâ için en gerekli kelime korumaktır. *Takvâ fücur kelimesinin zıddıdır. *Dinde iki anlamda kullanılır: 1) Sonunda ahrette zararlı olandan sakınıp korunmak 2) Nefsi günahtan korumak *Hudûdullah = Allah’ın Sınırları ( Allah’ın içinde kalınmasını emrettiği korusunun sınırları ) *Müminlere sürekli olarak “Allah’ın sınırlarını aşmayın” değil “Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın” diye emredilir. *Allah’ın çizdiği sınırları aşma korkusuyla bu sınırlara yaklaşmamak nefsi bu sahada korumak ve sınıra yaklaştırmamak takvâdır. *Vera; günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmaktır. *Hayâ; insanda yer ettiği zaman onu şüpheli şeylerden alıkoyar. İşte bu da vera ya da takvâdır. *Zühd; dünyanın ihtiyaç dışındaki helâl nimetlerinden gönlü uzaklaştırmaktır. *Vera ile Zühd Arasındaki Fark; Zühd ahirette faydası dokunmayacak şeyleri terk etmek Verâ ahirette zararından korkulan şeyleri terk etmek ***Takvâ Zühd ve Verâ kelimeleri şüpheli şeylerden içtinap etmek kaçınmak anlamları itibariyle birbirleriyle örtüşmekte ve aynı semantik alan içerisinde yer almaktadırlar. Takvâ Kelimesinin Semantik Tanımı Takvâ; Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve Allah’ın azâbından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile Allah’a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmaktır. -Allah’a kayıtsız şartsız itaat etmek -Allah bilincini sürekli zihinde canlı tutmak -Allah’a saygısızlık etmekten ve O’na karşı gelmekten sakınmak -Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olmak *Kur’an’da geçen bir kelimenin doğru anlamını bulabilmek için geçtiği bağlamın çok iyi bilinmesi gerekir. Bu yüzden hem kelimeler hem de ibâreler siyâk/bağlam içinde anlaşılmalıdır. *Siyâkı bilmeden yapılacak yorumlar isabetli olmamaktadır. Zirâ her dilde olduğu gibi Arapça’da da kelimelerin esas anlamından başka siyâkın onlara kazandırdığı anlamlar da vardır. Bunun için de kelimenin geçtiği siyâk iyi bilinmelidir. *İslâmî/Şer’î Anlam; Kur’an’la beraber Arapça kelimelerin Kur’an’dan önce bilinmeyen yeni anlamlar kazanması. *Kur’an-ı Kerim’in siyâkında “Takvâ” kelimesi dört farklı anlamda geçmektedir: 1) Havf ve Haşyet manasında (Nisâ) 2) Tahzîr (Sakındırma) ve Tahvîf (Korkutma) manasında (Nahl-Bakara) 3) Tevhîd ve Şahâdet manasında (Ahzab) 4) İhlas ve Yakîn anlamında (Hucurât-Hac) *Takvâ; “kalbi günahlardan uzaklaştırmak haramlardan sakındırmak” demektir. Bunun delili: 1) Nûr Sûresi 52. Ayet (taât haşyet takvâ = üç kavram birlikte zikredilmiştir) 2) Bakara Sûresi 177. Ayet (muttakîlerin sıfatı sayılmıştır) 3) Talâk Sûresi 2-3. Ayet *Havf; olması şüpheli bir zararın meydana gelmesinden korkmaktır. Savunma anlamı yoktur. Sevilmeyen (mekrûh) bir şeyle ve o sevilmeyen şeyin terk edilmesiyle alakalıdır. *Hazer; vukû bulması şüpheli olsun ya da olmasın her türlü zarardan sakınmaktır (daima ihtiyat halinde bulunmak). Zarara karşı savunma söz konusudur. *Haşyet; sevilmeyen şeylerin kendisinden değil onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmaktır. *Havf genel haşyet özeldir. *Her haşyet havf anlamına dâhil edilebilir. Ancak her havf haşyet anlamına dâhil edilemez. *Takvâ ve ittikâ kelimeleri doğrudan korku anlamına gelmez. Bazen havf bazen haşyet bazen de hem havf hem de haşyet anlamında kullanılır. *Rahbet; mutlak anlamda korku bizzat korkunun kendisidir. Bütün insanlara atfen kullanılır. Takvâ; kendisinden korkulan şeyden korunmak suretiyle sakınmaktır. İlim ehline atfen kullanılır (haşyet gibi). *Kur’an’da “korku” kavramını ifade eden kelimeler başlıca iki alanda toplanabilir: 1. Semantik Alan: Mümin ve Müslümanlarla ilgili “bilinçli bir saygıyı içeren korku” (saygı ve sorumluluk bilincinden kaynaklanan korku) -haşyet rahbet vecel işfak takvâ 2. Semantik Alan: İnançsızlar kâfirler münâfıklar için kullanılan cehennem azabı gibi hiç de istenmeyen kötü bir sonuçtan dolayı onların hissedecekleri zikredilen korku -feza ru’b rav vecs ***Bu kelimeler korkuyu ifade eder. Ancak aynı anlamda kullanılmaz. Bu nedenle Kur’an’da geçen her kelime dâhil olduğu semantik alanı ile geçtikleri siyâk çerçevesinde değerlendirilmelidir. KUR’AN BÜTÜNLÜĞÜNDE TAKVÂ Kur’an’da takvâ korkmak ve korku gibi anlamlara gelmez. Genellikle sakınmak Allah’ın azabından korunmak çekinmek haramlardan içtinap etmek gibi anlamlara gelir. *Fazlur Rahman’a göre Allah Korkusu; hem bu dünya hem de öbür dünya için hassas bir “sorumluluk hissi”nden kaynaklanan korkudur (Bir aslan görüldüğünde duyulan korku değildir). *Kur’an siyâkı içerisinde takvâ kelimesine doğrudan Allah korkusu anlamını vermek doğru olmaz. *Takvâ Arap dilinde canlı bir varlığın dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini koruması o canlının tehlikelerden sakınmasını ifade eder. -Kur’an’la birlikte bu somut anlam soyut bir anlam kazanmıştır. -Mekkî ayetlerde; Allah’ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunmak ve sakınmak -Medenî ayetlerde; saf dindarlık *Muttakî; Kur’an siyâkında kâmil bir mümini (zâhid mümin) tavsif eder. Kur’an’da Takvâ Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar 1) Sakınma koru(n)ma ÖR: Her türlü tehlikeden korunmak için sığınağa sığınmak elbise giyinmek 2) Koru(n)maya zarar verecek şeylerden korkmak/çekinmek ÖR: Sığınak ve elbiseyi korumak 3) Dini ve manevi anlamda korkulan şey arasına engel koyma (İnsanın ilahi azap ile kendisi arasına ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koyması = ittikâ) 4) En hayırlı azık (Bakara/197) 5) Adaleti de içine alan bir fazilet (Mâide/8) 6) Tazim hürmet saygı hayâ (utanma) gibi kelimelerle açıklanan yüksek ahlakî faziletler (erdem) ***Hangi siyâkta geçerse geçsin Kur’an’da geçen takvâda bu anlam mutlaka vardır. 7) Bir nezaket ve kibarlık erdemi (Bakara/189-Hucurât/3) 8) Fücur (kötülük) ve zulüm karşıtı (Şems/7-10) *Burada nefsin bütün yetenekleri ve işlevleri arasında iyi olanlarına takvâ kötü olanlarına fücur denmiştir. 9) Bütün rasullerin tebliğlerinin ilk başlangıcını oluşturur. 10) Ateşten ahret gününün şiddetinden Allah’ın azabından korku ve sakınma içinde olmak (ittikâ) *Celâleyn tefsirinde ittikâ; Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak suretiyle kişinin ateşten korunmasıdır. Bu mana Bakara/24’de vardır. (Yakıtı insanlar ve taşlar olan kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun.) *İnsanın kendisini Allah’ın korumasına bırakması bu sebeple de ahirette zarar verecek günahlardan sakınıp sevaplara koşması takvâdır. *Takvâ’nın iki önemli boyutu vardır: 1) İslam Dini’nin bütün emir ve yasaklarına titizlikle uymak 2) Evrenin işleyişinde ve hayatta geçerli kanunlara ittiba etmek -Bu ikisi tamamlandığında mümin takvâya ulaşmış dünyada da ahirette de Allah’ın koruması altına girmiş demektir. *Kur’an’da takvâ ittikâ muttakî gibi kelimelerle vurgulanan husus; kulun bu dünyada yaptığı her davranışının kıyamet gününde Allah’a vereceğinin bilincini taşımasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Takvâ İki Temel Anlamı İçerir: 1) Takvâ; itikadî konularda yanlış ve batıl inançlara kapılmaktan ahlâkî ve amelî konularda gönlü kirleten kötü duygulardan fena huy ve davranışlardan; eksik kusurlu zararlı ve haksız davranışlardan İslam dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak uzak durmaktır. 2) Takvâ; bütün faaliyetlerde ödevlerin yerine getirilmesinde her türlü kötülüklerin terk edilmesinde öncelikle Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve her şart altında Allah bilincini zihinde gönülde daima diri ve canlı tutmaktır. ***Sonuç olarak; takvâ gibi önemli anahtar kelimeler/kavramlar; 1) Kur’an bütünlüğünde incelenmeli 2) Etimolojik kökten itibaren geçirmiş oldukları anlamlar tespit edilmeli 3) Kur’an siyâkı anlamları açısından değerlendirilmeli 4) Mümkün olduğunca nüzûl tarihi süreci içerisinde ne anlamda kullanıldıkları belirlenmelidir. |
27Haziran 2012, 19:20 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Tefsir ünite özetleri
Ünite 8 KUR’AN’DA MA’RUF VE MÜNKER *** Ma’ruf A-Re-Fe kökünden gelir. *A-Re-Fe’nin Kök Anlamları: -İşleri düzenlemek -Atın yelesini kırkmak -Çok koku sürünmek -Kokusu güzel olmak -Kavmin reisi olmak -Bilmek -İdare etmek -İtiraf etmek -İkrar etmek -Sabretmek -Koku sürünmeyi terk etmek *Aynı Kökten Gelen Kelimeler: -ârif : kabile reisi -arafat -târif : bilgisi başka şeyin bilgisini gerekli kılan şey. Târif ikiye ayrılır: 1) Târif-i Hakikî: Bir lafzın gerçek manası için konulması 2) Tarif-i Lafzî: Lafzın bir manaya delâletinin açık olması *A’raf: Kur’an’da bir surenin adıdır (7. Sure/46-48. Ayetlerde geçer). -Sözlükte; en yüksek yer -Kur’an’da; cennetle cehennem arasında yüksek bir yer sûr *Mârifet: Tefekkür yolu ile bir şeyi idrak etmek. *A-Le-Me ve A-Re-Fe kelimelerinin anlamı bilmektir. *Marifet kelimesi A-Re-Fe kelimesinden türemiştir. Marifet nekrenin zıddıdır. Kesb vasıtasıyla idrak edilen şeylerde kullanılır. Özeldir. *İlim kelimesi A-Le-Me kelimesinden türemiştir. İlim cehaletin zıddıdır. Kullanım yeri fark etmez. Geneldir. *** Münker Ne-Ke-Re kökünden gelir. *Ne-Ke-Re’nin Kök Anlamları: -Bilmemek -Tanımamak -Zeki ve güzel görünüşlü olmak -Güç ve şiddetli olmak -Hoş olmamak *Aynı Kökten Gelen Kelimeler: -nekrâ: dehâ zekâ çok kötü iş -inkâr: bir şeyi kabul etmemek reddetmek bilmemek -nekîr: felâket ve bilinmeyen zor iş inkâr etmek *Maruf ve münker karşıt iki durumdur. Biri istenen diğeri istenmeyendir. *Dinen ve aklen iyi ve güzel olan yerine getirildiğinde ferdin ve toplumun refahını sağlayan ayrıca bütün insanların hayrına olacak hususları onların faydaları doğrultusunda uygulayarak dünya ve ahiret saadetini kazandıracak tüm şeyler maruf; aksi davranışlar ise münkerdir. *Maruf ve münkerin bazen çok dar anlamlı bazen de oldukça kapsamlı tanımlarının sebepleri: 1) Bu kavramların ayetlerde mutlak olarak zikredilmeleri yoruma ve gelişmeye açık olmaları 2) Daha ziyade dininve aklın kabul ettiği hususlar olarak değerlendirilmeleri 3) Daha ziyade itikâdî yönün ağırlıkta olması (inanma vb. maruf; küfür şirk vb. münker) 4) Kişilerin bağlı bulundukları mezhebin görüşlerini yansıtmak istemesi ***5) İlk dönemlerden başlayarak zamanla tariflerinde genişlemeler olması (en önemli neden) Maruf ve Münker Kavramlarının Kur’an’da Kullanılışları *A-Re-Fe Kur’an’da 71 defa geçer. Bunların 44’ü isim 27’si ise fiil olarak kullanılmıştır. Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: -tanımak -bilmek -günahı itiraf etmek İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: Ma’ruf olarak; -Karz-ı Hasen (malı Allah için harcamak) -Zînet (süs) -Kadının uygun şekilde iddetini beklemesi -Hayırla dua etmek -İnsana kolay gelen şeyler -Tevhid -Peygamberlere tabî olma -İyi -Güzel -Hayırlı olan şeylerin emredilmesi Marufe olarak; -Bilinen belli (Nûr/53) *Ne-Ke-Re Kur’an’da 37 ayette geçer. Bunların 33’ü isim 4’ü fiil olarak kullanılmıştır. Fiil olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: -inkâr etmek -Hz. Süleyman’ın sözü (tanınmaz-nekkirû) İsim olarak geçtiği yerlerde kullanılan anlamlar: Münker olarak; -nehy ani’l münker (zıddı = emr bi’l maruf) Nekîr olarak; -inkâr etmek (Hac/44-Sebe’/45-Fâtır/26-Şura/47-Mülk/18) Nükr olarak; -kötü (Kehf/74-87-et-Talâk/8) Nükür olarak; -Tanınmamış görülmemiş (Kamer/6) Münkirûn olarak; (Yusuf/58) Kavmun Münkerûn olarak; (Hicr/63-Zâriyat/25) *Bazı ayetlerde bu iki zıt kavram birlikte zikredilir (Yusuf/58-Mü’minun/69-Nahl/83). *Nahl/90’da münkerin zıddı olarak ihsan kelimesi zikredilir. * Kavlun marufun’un zıddı münkeren minel kavl’dir. *Ne-Ke-Re’den sadece bir ayette emir sigası kullanılmıştır (Neml/41). *Maruf kelimesi ise bazı kelimelerin emir şekilleriyle de terkip oluşturur (özellikle karı-kocanın durumlarını anlatan ayetlerde): iyi geçinme söz ve sohbette tatlı dilli olma nafaka giydirme gibi hususlarda insaflı olma boşanmış ve iddeti bitmiş kadınların başkasıyla evlenmesine engel olmama gibi anlamlara kullanılmıştır. Cahiliye Döneminde Maruf ve Münker *Maruf ve münker kavramları cahiliye döneminin divanlarında geçmektedir. *Maruf kelimesi tanınan bilinen âşina olunan iyi anlamında; münker kelimesi ise yabancı olan kötü anlamında kullanılmıştır. *Cahiliye dönemi kabile anlayışında kabilenin övünç kaynağı maruf düşüncesidir. Maruf-Münker-İman İlişkisi *Al-i İmran/110. Ayette Allah’a inanan insanın görevleri arasında iyiliği emredip kötülükten sakındırma bulunmaktadır. Hayırlı Ümmet Olma 1) İyiliği emretmek 2) Kötülükten nehyetmek 3) Allah’a inanma Maruf-Münker-Namaz İlişkisi *Namaz insanları fahşâ ve münkerden (kötülüklerden) alıkoyar (Ankebut/45). Maruf-Sadaka-Islah İlişkisi *Bu kavramların birlikte zikredildiği tek ayet Nisâ/114. Ayettir. Bu ayette toplumu ilgilendiren üç temel esas vurgulanmaktadır: Sadaka-Maruf-Islah Maruf-Münker-Sabır İlişkisi *Marufu emredip münkeri nehyederken kişi çok zor günler geçirebilir ve zor durumlarda kalabilir. Bu durumda kişinin sabretmesi dayanıklı ve metânetli olması öfkesini yenmesi olaylar karşısında daha soğukkanlı hareket etmesini sağlayacaktır. *Sabır sağlam bir irade ilim ve güzel amelle elde edilir. *SABIR Sözlük anlamı; hapsetmek bir kimseyi bir şeyden alıkoymak tutmak Terim anlamı; aklın ve dinin gerekli gördüğü şeye kişiyi yöneltmek belaların eleminden ızdırabından dolayı şikâyeti Allah’tan başkasına yapmayı terk edip sadece Allah’a yönelmek O’na şikayet etmek Adalet-İhsan-İnfak-Münker-Fahşa-Bağy İlişkisi (Topluma Yönelik Üç Olumlu Üç Olumsuz Kavram) *Olumlu ve olumsuz hususların bir arada geçtiği tek ayet Nahl/90. Ayettir. *Bu ayette; adaletin karşıtı fahşa ihsanın karşıtı münker akrabaya yardımın karşıtı bağy olarak geçer. *Kur’anî bağlamda fahşa ve münkeri emreden şeytandır (Nûr/21). *Bağy: İnsanlara saldırmak başkasının hakkını gaspetmek Kadınları İlgilendirmesi Yönüyle Maruf *Kur’an’da maruf kavramı kadınlar hakkında da kullanılmıştır. *Maruf kavramı Kur’an’da; nikah talak kocası ölmüş ve iddetini beklemiş kadınlarla ilgili olarak yer alır. *Nisâ/25. Ayet : Mehirlerin maruf şekilde verilmesi *Boşanan kadınlardan bahseden ayetlerde de geçer (Bakara-Talâk) : -Boşadıktan sonra kadının başkasıyla evlenmesine engel olmama -Güzel davranıp müsamaha etme -İyi geçinme -Güzel bir biçimde giydirme Ebeveyni (Anne-Baba) İlgilendirmesi Yönüyle Maruf *Kur’an’da Allah’a kulluktan sonra anne-babaya hürmet ikinci derecede yer alır. Sadece şirk durumunda onlara itaat edilmez. *Lokman/15. ayet : …dünyada onlara karşı maruf üzere ol! Bu ayette maruf güzel davranmak onlara itaat etmek anlamında kullanılmıştır. Konuşmada Maruf ve Münker *Kavlun marufun ve münkeren minel kavl ve zûr sözlü davranıştır. *Allah Kur’an’da insanların sözle de nasıl davranmaları gerektiğini belirtmiştir: -Yetim olup da aklı yeterli olmayan “sefih”lere karşı güzel söz söylemek (Nisa/5) -Mirasın taksimi ile ilgili olarak akraba miskinler ve yetimlere karşı güzel söz (Nisa/8) -Kocası ölmüş ve iddetini bitirmiş kadınlara evlilik teklif etme düşüncesinde olan erkeklerin onlara karşı güzel sözü (Bakara/235) *Güzel bir söz (kavlun marufun) söylemek ve affetmek peşinden eziyet gelen sadakadan daha iyidir. Allah ganidir ve halimdir. EMR Bİ’L-MARUF VE NEHY ANİ’L-MÜNKER *Konuyla İlgili Ayetler 1) Al-i İmran/104-110-114 ( 104. ayet dinin en önemli prensiplerini içerir) 2) Tevbe/67-71-112 3) Hac/41 4) Lokman/17 Ayetlerde müminlerin marufu emir ve münkeri nehyettikleri; münâfıkların ise münkeri emir ve marufu nehiy işiyle uğraştıkları belirtilir. Emr bi’l-maruf/Nehy ani’l-münker Görevinin Önemi 1) “Nemelazımcılık” ve “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” gibi yanlış düşünceleri ortadan kaldırmayı hedefler. 2) Fert ve toplumun kendini yenilemesine ve aksayan taraflarını düzeltmesine yardımcı olur (vaaz-konferans gazete dergi vs. ile) 3) Realitelerin icaplarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ihsas ettirir (Toplumdaki bozuklukları aklı kullanarak çözmeye çalışmak) 4) Dinde en büyük dayanaktır. 5) Toplumda yok edilmesi gereken hususları giderir iyilikleri tesis eder. 6) Toplumun güzel vasıflarını korur. 7) Toplumun düzenini korur. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker Görevinin Yerine Getirilmesi *İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama inanmış erkek ve kadınların birer vazifesidir. *Kur’an-ı Kerim bu görevi yerine getirecek özel bir grubun yetiştirilmesi gerektiğini beyan etmiştir (Al-i İmran/104). *Emr bi’l maruf ve nehy ani’l münker terkibi genel anlam taşıyan bir ifadedir. Bunu kimin yerine getireceği konusunda ise çeşitli görüşler vardır. Bunun nedeni ayetlerin tek tek ele alınıp Kur’anî bütünlükten uzaklaşılmasıdır. *Bu iş aynı zamanda bir öğreticiliktir ve bu öğreticiliğe kim ehilse o yapacaktır. Kadın ya da erkek olması fark etmez. *Bu görevin yerine getirilmesi esnasında güç kullanılıp kullanılmayacağı veya ne zaman kullanılacağı konusunda ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Devlet açısından bakıldığında güç dışarıda düşmana karşı bir caydırıcılık ve vatanı koruma noktasında sadece toplumun huzuru için kullanılmalıdır. *İslam kılıç dini değildir. Hz. Peygamberden sonraki uygulamalardan ortaya çıkan aksaklıkları İslam dinine mal etmek doğru değildir. *Batıda İslamın kılıçla yayıldığı görüşü hâkimdir. Bunun en önemli nedeni; İslamda savaş konusunda batının malumatının yetersiz olmasıdır. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Sorumluluk İlişkisi *İnsan yeryüzünde başıboş değildir. Ona bir sorumluluk yüklenmiştir. *Sorumluluk; bir işin sorumluluğunu üstlenmeye çağrılmış kişinin niteliği veya durumudur. *Ahlâkî Sorumluluk; akıl sahiplerinin azim ve kasd ile yaptıkları fiilden doğan sorumluluktur. *Kişi azim ve kast ile bir fiile yönelirse ve yaparsa bunun neticesinde meydana gelecek sonuçlara katlanması gerekir Bu ferdî sorumluluktur. Toplumsal boyut söz konusu olduğunda ise emr bi’l maruf-nehy ani’l münker ile sorumluluğun bağlantısı ortaya çıkar. *İnsan her türlü davranışından sorumludur. İnsanın üzerinde; Alla’h’ın ailesinin toplumun ve kendi nefsinin hakkı vardır. *Allah’ın kul üzerindeki hakkı; O’nun emrettiği şeyleri yerine getirmek nehyettiklerinden sakınmak bütün davranışlarında sadece O’na kulluk etmektir. *Kişinin kendi nefsi üzerindeki hakkı; inanç ve davranışlarında kendini düzeltmesidir. *Kişinin ailesi üzerindeki hakkı; onlarla ilgilenmesi onların düzgün bir hayat sürdürebilmeleri için gayret sarf etmesi ve gücü yettiğince onları Allah’ın sevdiği birer kul olacak şekilde yetiştirmesidir. *Kişinin toplum üzerindeki hakkı; emr bi’l maruf/nehy ani’l münker görevini yerine getirmesidir. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Emanet İlişkisi “Kuşkusuz Biz ‘emaneti’ göklere yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim ve çok cahildir (Ahzab/72) *Bu ayette insanın çok ağır bir yükün altına girdiği görülmektedir. Bu emaneti yüklenen insanın dünyada sorumlu tutulabilmesi için; akıl ve irade sahibi olması gerçek anlamda hürriyetinin bulunması şer ve hayır işleme gücü ve kabiliyetinin olması önünde değişik yolların bulunması rahatlıkla ve kolayca düşünme ve araştırma yeteneğine sahip olması mukayese ve muvazene kabiliyetinin mevcut olması gerekir. Emr Bi’l-Maruf / Nehy Ani’l Münker/Şûra İlişkisi *Kur’an-ı Kerim’de bu kavramı içeren üç ayet vardır: 1) Bakara/238: Anne babanın çocukları hakkındaki kararları ile ilgilidir. Özellikle çocuğun emzirilmesi konu edinilir. 2) Şûra/38-38: “Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan inanıp Rablerine güvenen büyük günahlardan ve hayâsızlıktan çekinen öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında şâra iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.” Bu ayette altı çizilmesi gereken hususlar: 1) Günün zor şartlarında müminlerin birbirleri ile kenetlenmelerinin 2) Her şart ve durumda Allah’a olan güvenlerinin sarsılmamasının 3) Ağır şartlarda bile insanları affetme ve bağışlama özelliğinin yitirilmemesinin 4) İşlerini mutlaka bir danışma ve dayanışma içinde halletme yoluna gidilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. 5) Meşveret veya şûra yoluyla meselelere çözüm üretmek veya çözmek her zaman doğru karar vermeye daha yakındır. 6) Olaylarla ilgili olarak görüşlerine başvurulan insanların da hür serbest olmalarını sağlamak gerekir. 7) Şûra çok dar anlamda kendi aralarında meseleleri istişare etmenin gerekliliğini geniş anlamda da toplum ve devletin tüm işlerini problemlerinin çözümü ile ilgili hususları içerir. 3) Al-i İmran/159: “Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Zira eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Toplumu ilgilendiren her konuda onlarla istişare et. Sonra bir hareket tarzına da karar verince Allah’a güven; çünkü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” Bu ayetle ilgili olarak şunlar söylenebilir: 1) Hz.Peygamber’e Müslümanlarla istişare etmesi bir şeye karar verince de Allah’a dayanıp azimle sonuca gitmesi emredilmektedir. 2) Hz. Peygamber Uhud ve Hendek savaşları başta olmak üzere değişik konularda ashabı ile istişarelerde bulunmuştur. *Bir şeyi istişare etmek o şeye azmetmeden ve maksadı iyice ortaya çıkmadan önce olmalıdır. Bir konuda değişik insanlarla fikir alışverişinde bulunmak daima o konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Hz. Peygamber hem uygulamalarında hem de sözlerinde istişarenin önemine değinmiştir. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Günümüz Fıkıh Problemleri ünite özetleri 1-10 | Milena | Günümüz Fıkıh Proplemleri | 12 | 29 Ekim 2017 23:07 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf Yaşayan Dünya Dinleri ünite özetleri | Milena | Yaşayan Dünya Dinleri | 20 | 07 Nisan 2014 20:27 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 10. Ünite Özeti | Milena | İslam Düşünce Tarihi | 0 | 07 Ocak 2012 12:42 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 9. Ünite Özeti | Milena | İslam Düşünce Tarihi | 0 | 07 Ocak 2012 12:41 |
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 1ünite özetleri | Kudüs* | İslam Düşünce Tarihi | 6 | 07 Ocak 2012 12:39 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|