|
Konu Kimliği: Konu Sahibi antivirüs,Açılış Tarihi: 21 Aralık 2008 (00:48), Konuya Son Cevap : 12 Ocak 2009 (16:51). Konuya 6 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Aralık 2008, 00:48 | Mesaj No:1 |
Böbrek Hastalıkları Böbrek Hastalıkları HİPERTANSİYON Kan basıncının yüksek olması anlamına gelen hipertansiyon bir toplumdaki her 5-6 erişkin kişinin birisinde görülen önemli bir sağlık sorunudur. Bu kadar sık ve önemli bir sağlık sorunu olan hipertansiyon konusunda bildiklerimiz bilmediklerimizden daha azdır. En gelişmiş toplumlarda bile her 100 hipertansiyon hastasından 90-95'inde belli bir sebep bulunamamaktadır. Belli bir sebebin tespit edilebildiği %5-10'luk kesimde ise en sık olarak tespit edilen sebep böbrek hastalıklarıdır. Bu rakamlarda göstermektedir ki; her hipertansiyon hastasının bir doktor tarafından değerlendirilmesi ve hipertansiyona yol açması muhtemel altta yatan hastalık şüphesi olanlarda şüphelenilen sebebe yönelik ileri tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Ama diğer yandan da, hastalarımızda sıkça gözlemlediğimiz gibi, belli bir sebebin saptanamamış olması çok büyük bir talihsizlik gibi değerlendirilip doktor doktor dolaşmanın bir gereği yoktur. Hipertansiyonun ortaya çıkmasında çok sayıda faktör sorumlu tutulmuşsa da muhtemelen en önemlileri genetik faktör ve böbreklerden yetersiz tuz atılımıdır. Hastanın başka nedenlerle kullanmakta olduğu bazı ilaçlarda hipertansiyonun ortaya çıkması veya daha da ağırlaşmasında önemli rol oynayabilir. Özellikle çok yaygın kullanım alanları olan doğum kontrol hapları, kortizon, soğuk algınlığı ve grip ilaçları, romatizma ilaçları ve bazı depresyon ilaçlarının tansiyon üzerine olumsuz etkileri olabildiği akılda tutulmalıdır. Hipertansiyon böbrek, beyin, göz, kalb ve damar gibi çeşitli organlarda hasar yapan bir hastalıktır. Bu nedenle hipertansiyon tedavisinde esas amaç hastanın baş ağrısı, çarpıntı gibi yakınmalarını gidermenin ötesinde sebep olabildiği diğer organ hasarlarını önlemek veya geriletmektir. Hipertansiyonu olan bir hastanın bilmek zorunda olduğu bazı hususlar vardır ve aşağıda belirtilen bu hususlara uyulması büyük önem taşır :
İlaç dışı tedavi yöntemleri olarak neler yapmalısınız?
| |
Konu Sahibi antivirüs 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Dua... | Dua Bölümü | Kara Kartal | 2 | 1983 | 28 Aralık 2008 21:34 |
Yüreğime Sor Beni | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 1 | 2257 | 27 Aralık 2008 00:58 |
Kahve Gözlüm!** | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 1 | 2304 | 27 Aralık 2008 00:46 |
Yokluğun Adı Yok | Şiirler ve Şairler | Kara Kartal | 2 | 2178 | 27 Aralık 2008 00:27 |
Bazı Çocukluk Çağı Hastalıkları | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | Tuba_ | 7 | 2697 | 24 Aralık 2008 22:36 |
21 Aralık 2008, 00:49 | Mesaj No:2 |
Cvp: Böbrek Hastalıkları BÖBREK HASTALIKLARI BELİRTİLERİ Böbrekler bel omurlarının iki yanında yer alan vücutta çift olarak bulunan ve kandaki istenmeyen zehirli maddeleri idrar yoluyla uzaklaştırılmasını sağlayan bir çift organdır. 2 milyon civarında nefron adı verilen süzme ünitesi mevcuttur. Bunların sayısı yaşlanmayla birlikte doğal olarak azalır. Kalbin dakikada pompaladığı 5-6 litre kanın 1/5'i böbreklerce filtre edilir. Böbrekler vücudun sıvı-iyon dengesini, asit-baz dengesini, kan basıncı(Tansiyon)nın sürdürülebilirliğini ve vücuttaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan ve vücut için zararlı olan zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Böbrekler ayrıca kan yapımı ve kemik mineral yapısı ile ilgili hormonlar başta olmak üzere daha bir çok hormonun yapım ve yıkım yeridir. Bütün bunlardan böbreklerin vücut için hayati önem taşıyan ve yürüttüğü fonksiyonlar sekteye uğradığı takdirde hayati risk doğuran organlar olduğu anlaşılır. Böbreklerden geçen kan filtre edilip organizma için yararlı olan maddeler tekrar kana verilerek, vücuttan uzaklaştırılması zorunlu olan zehirli maddeler idrarı oluşturur. İdrar idrar yolları ile önce mesanede toplanır, daha sonra da işeme yoluyla da dışarı atılır. Böbrek hastalıklarının çoğu bilinenin aksine son derece sinsi ve ağrısız seyreder. Halk arasında genel olarak idrarın kanlı gelmesi, idrar yaparken yanma ve acıma, belin iki veya tek tarafında yan ağrıları böbrek hastalığı belirtisi olarak bilinir. Böbreklerin işlevlerinin azalması veya kaybolması, ani başlangıçlı (Akut) veya yıllar içerisinde sessizce (Kronik) oluşabilir. Kandaki atık maddelerin atılamayıp birikmesi sonucu bütün organları etkileyen ve komaya kadar gidebilen bir zehirlenme tablosu meydana gelir. Böbrek hastalıklarının başlıcaları ;
Bunların oluşturacağı klinik belirti ve bulgular ise hastalığı oluşturan etmene göre farklılıklar gösterir. İdrar yollarında akımın engellenmesi ve iltihaplanma dışında böbrek hastalıklarında ağrı sık görülmez. Buna karşılık bulantı, kusma, halsizlik, iştahsızlık, inatçı kaşıntı, çok su içme, günlük idrar miktarında azalma veya aşırı miktarda idrar yapma, cildin sarımsı-kahverengi renk alması, çabuk yorulma, çarpıntı, nefes darlığı, işitme zorluğu veya sağırlık, ani ve sürekli tansiyon yükselmeleri, göz kapaklarında ve ayaklarda daha belirgin olmak üzere tüm vücutta su birikmesi(ödem), sık idrara çıkma, ağrılı idrar yapma, kanlı idrar, bulanık idrar, gece birden fazla idrara kalkma, kişilik değişiklikleri ile başlayan saldırganlık, bilinç bulanıklığı ve komaya kadar uzanan şuur ve davranış değişiklikleri, havale geçirme(Konvülsiyon), özellikle çocuklarda gece idrar kaçırmaları ve gelişme gerilikleri saptanabilir. Yukarıda belirtilen bulguların büyük bir kısmı başka hastalıklarda da rastlanır. Bu sebeple bu bulguların başka hastalıklardan değil de böbrekten kaynaklandığının ilgili hekimlerce tetkik edilmesi gerekir. Bir böbrek hastalığına işaret eden klinik bulgular ise anemi(kansızlık), yüksek tansiyon, ödem, idrarın bol fakat yoğunluğunun düşük bulunması, idrarda kan ve iltihap hücreleri ve protein(Albumin) saptanması, kanda kan üre ve kreatinin değerlerinin yüksek bulunması(Üremi), kan albumin düzeyinin düşük bulunması, ürikasit yüksekliği, kanın çökme hızının(Sedimentasyon) artışı, kanda asitli maddelerin yüksek ölçülmesi (Asidoz) , kalp büyümesi, akciğerde su toplanması, idrar miktarının günlük 400 ml. altına düşmesi, kanda Hepatit B ve C virüsü saptanması, derinin kuruması ve renk değişimi gibi muayene bulgularına rastlanır. İlgili hekimler Nefrologlar , Dahiliye uzmanları veya Ürologlarca kanın biyokimyasal tetkikleri yapılarak bazı maddelerin artma veya azalma olup olmadığı araştırılır. Böbreklerin Ultrasonografik incelenmesi ile böbreklerde yapısal bir değişiklik olup olmadığı, böbrek boyutlarının küçülüp küçülmediği incelenir. Gerekirse ilaçlı tetkikler yapılır. Basit bir idrar tetkiki incelemesi ve Ultrasonografik tetkik ile kanın biyokimyasal incelemeleri 1.basamak tetkik aşamasını oluşturur. 2.Aşamada böbreklerin süzme oranı 24 saatlik idrar toplanarak hesaplanır. Böbrek fonksiyonlarında ne kadar kayıp olduğu ve böbrek fonksiyonlarındaki bozulmaların akut mu yoksa kronik mi olduğu ayırt edilerek saptanan hastalık türüne göre spesifik tedavisine yönelinir. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kalp hastalıkları böbrek hastalıklarını başlatabildiği gibi, böbrek hastalıklarının kendisi de kalp akciğer hastalıklarına ve yüksek tansiyona yol açabilir. Eğer böbrek fonksiyonları kalıcı olarak kaybedilirse, ömür boyu diyaliz (Suni böbrek)makinaları ile tedavi edilmesi gerekebilir. Her türlü hastalıkta olduğu gibi böbrek hastalıklarında da şikayetler oluşmadan veya başlangıcında periyodik tetkikler büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde bilinçsiz kullanılan ilaç ve özellikle ağrı kesiciler sebebiyle meydana gelen böbrek yetmezliklerinin hiç de azımsanmayacak sayıda olduğunun vurgulanması yerinde olur. | |
21 Aralık 2008, 00:51 | Mesaj No:3 |
Cvp: Böbrek Hastalıkları GEBELİK VE BÖBREK HASTALIKLARI Gebelik ve böbrek fonksiyonlarında, vücut sıvılarının dengelenmesinde ,böbrekler ve idrar yollarının anatomik yapısında önemli değişikliklere yol açar. Gebelik sırasında böbreklerin boyutları 1-1.5 cm kadar artar ve eski yapısına dönmesi gebelik sonrası 3 ay kadar sürer. Gebelik ve Hipertansiyon (yüksek tansiyon) Tansiyonu yüksek tespit edilen bir gebede bu; önceden varolan bir hipertansiyona , altta yatan bir hastalığa yada Preeklampsiye bağlı olabilir. Gebelikte oluşan tansiyon yüksekliği böbrek ve anne için bir hastalık ve heyeti tehlike sebebidir. Her gebede tansiyon ölçümleri gebeliğin başlangıından itibaren düzenli aralıklarla yapılmalıdır. PREEKLAMPSİ (Gebelik zehirlenmesi) Gebeliğin 20. Haftasından sonra görülen yüksek tansiyon, idrarla protein kaybı ve vücutta aşırı miktarda sıvı toplanmasından oluşan bir klinik tablodur. Bu tablonun daha da ilerleyip konvülzyon (nöbet) eklenmesine ise eklempsi denilir.Tüm gebeliklerin %3-4'ünde görülür. Anne yaşının 20 yaş altında olması, ilk gebelik, gebelik başlangıcında tansiyonun yüksek olması iyi bilinen risk faktörleridir. Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Tansiyonda ani yükselmeler ile birlikte , ani kilo artışı, preeklempsi habercisi olduğundan bu durumdaki gebelerin hemen kendilerini takip eden doktorlarına başvurmaları gerekmektedir. Tedavide kesin istirahat, tuzsuz diyet, düzenli tansiyon ölçümleri ve gereğinde tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılmaktadır. Preeklampsinin kesin tedavisi doğumdur ve preeklampsiye bağlı tansiyon yüksekliği gebeliğin sonlanmasından 2-6 hafta sonra normale dönmektedir. ÜRİNER İNFEKSİYON (İdrar yolu infeksiyonu) Gebelikte oluşan üriner sistemdeki anatomik değişikliklerden dolayı, idrar tahlili yapılmalı ve şikayeti olanlarda idrar kültürü yapılmalıdır. AKUT RENAL YETMEZLİK (Akut böbrek yetmezliği) Diyaliz tedavisi gerektiren böbrek yetmezliği her 10-15 bin gebelikte 1 oranında görülmektedir. Başlıca nedenleri:
| |
21 Aralık 2008, 00:53 | Mesaj No:4 |
Cvp: Böbrek Hastalıkları BÖBREK HASTALIKLARI BESLENME Beslenmenin en önemi amaçlarından biri gün boyunca harcadığımız enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji değişik yiyecek gruplarının vücutta yakılması ile elde edilir. Besinlerin yakılması ile açığa çıkan ve vücutta kullanılan enerji miktarı 'kalori' sözcüğü ile ifade edilir.Alınan kalori miktarı harcanandan fazla ise kilo alınır,harcanan kalori alınandan fazla ise kilo verilir. İnsan istırahat halinde iken, saat başına her kilo için yaklaşık bir kalori sarfeder. Örneğin: 70 kg.ağırlındaki bir kişi 1 günde (70 kg.x24 saat=1680) 1680 kalori harcar. Günlük normal hareketler (konuşmak, okumak, yazmak, kısa mesafe yürüyüşler) ortalama 500-600 kalori ek harcamaya neden olur. Böylece bir günde yaklaşık 2200 (1680+500=2180) kalori sarfedilir. Değişik yiyeceklerin yakılması ile farklı miktarkarda kalori (veya enerji) elde edilir.Örneğin: 1 gram yağın yakılması ile 9 kalori, 1 gram karbonhidratın yakılması ile 4 kalori,1 gram proteinin yakılması ile 4 kalori enerji elde edilir. Proteinler: Büyüme ve gelişmenin sağlanması dokuların onarımı ve vücut savunması için en önemli olan besin türüdür. Proteinler aminoasit adı verilen küçük ünitelerin vücudumuzda bir araya getirilmesi ile oluşur. Bu aminoasitlerin bazıları vücut tarafından yapılır, bazıları yapılamaz (esansiyel aminoasitler) ve mutlaka dışarıdan hayvansal gıdalardan alınmsaı gereklidir. Bu bakımdan en değerli gıda yumurtadır. Bunun yanında süt, peynir, diğer hayvansal gıdalar ve kuru baklagillerde de protein bulunur. Proteinler vücutta değişik görevler için kullanıldıktan sonra yıkılır ve bunun sonucu protein yıkım ürünü olan üre,ürik asit, kreatinin gibi vücut için zararlı maddeler açığa çıkar ve sağlıklı kişilerde böbrek tarafından idrarla dışarı atılır. Böbrek yetersizliği varsa söz konusu maddeler dışarı atılamaz ve buna bağlı hastalık belirtileri (halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma, ağızda kötü koku) ortaya çıkar. Böbrek yetmezliği hastalarında protein alınımın kısıtlanması ile bu zehirli maddelerin üretimi de azaltılmış olur. Bu amaçla kilogram başına 0.5-0.6 gr/gün (genellikle 40 gr) hayvansal kaynaklı protein içeren diyet önerilmekte. Sağalıklı bir erişkinin bir günde alması gerekli protein miktarı yaklaşık kg. başına 1 gramdır (örneğin 70 kg bir şahıs için 70 gr). Bazı hastalar kan üre değerlerini iyice düşürebilme amacı ile diyetlerinde proteini tamamen keserler, bu yanlıştır çünkü vücudun proteine mutlaka ihtiyacı vardır. Karbonhidratlar: Tüketilen enerjinin %55 ile %70'i üremik hastalarda karbonhidratlardan karşılanır. Türk mutfağında bu tür yiyecekler (ekmek, makarna, yufka ,pasta, börek, pilav ve vb.) genellikle çok tüketildiği için gerekli kalori rahatlıkla sağlanır. Karbonhidratların ve yağların yakılması ile üre ve vb. zararlı maddeler meydana gelmez.Karbonhidratların kısıtlanması şeker hastalğı olan hastalarda önerilir Yağlar: Yoğun şekilde enerji sağlayan maddelerdir. Günlük kullanımda yağ dediğimiz zaman tere yağ, margarin,bitkisel yağlar ve çeşitli etlerde bulunan yağlardan kastedilir. Yağ alınmasının asıl amacı vücuda enerji temin etmektir. Aldığımız kalorinin %20 ve %40'i yağlardan sağlanır ayrıca A,D,E,K vitamini gibi yağda eriyen vitaminler de bu besinler ile birlikte emilir. Yağların kendi içinde pekçok alt grubu vardır. Kolestorol çok önemli görevleri olan yağ türüdür. Bir kısmı karaciğerde yapılır, diğer kısmı ise yiyeceklerle alınır.Kanda belirli miktarı aşınca (250 mg ve üzeri) damar sertliğine kalp krizi ve beyin inmeleri için önemli rolü vardır. Böbrek rahatsızlığı olan hastalarda ise hastalığın daha hızlı ilerlemesine sebep olabilir, bu yüzden diyetlerinde kolestorol alımı kısıtlanmalı. Bu hastalara özellikle zeytin, mısır, ayçiçek gibi bitkisel sıvı yağlar kullanmaları tavsiye edilir çünkü, kolestorol sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunur Su : Böbrek yetersizliği cok fazla ilerleyinceye kadar genellikle hastalar içtikleri su ile orantılı miktarda idrar çıkarırlar. Böbrek yetersizliği henüz başladığı erken dönemlerde kanda üre ve diğer zararlı maddelerin çok yükselmemesi için alınacak en iyi önlem fazla miktarda su içmektir. Ancak böbrek yetmezliğinin son dönemlerinde idrar miktarı iyice azalır ve su içmekle idrar miktarı artmaz.Fazla suyun vücutta kalması sonucu tansiyon yüksekliğine ,kalp yetersizliğine ,nefes darlığına yol açar.Bu nedenle bir gün önce çıkarılan idrar miktarına 500 ml.(3 su bardağı) kadar su eklenirse alınması gerekli su miktarı bulunur.Bu dönemde hastanın her gün tartılması şarttır.Alınan günlük SU miktarı hesaplanırken içilen çay,ayran,çorba v.b eklenmesi unutulmamalı. Tuz:Böbrek yetersizliğinde vücuda alınan tuzun atılması azalır ve vücutta birikir. Fazla miktarda tuz tansiyonu yükseltir vücutta su birikmesine ve kalp yetersizliğine yol açar.Günlük tuz alımı 2-3 gr.olmalıdır.Diyet tuzları böbrek hastalarında çok tehlikeli olabilir. Potasyum: Tuza benzeyen kan ve dokularda bulunan bir maddedir.Adelelerin ve kalbin kasılmasında çok önemli rol oynar.Böbrek yetersizliğinde potasyum vücuttan uzaklaştırılamaz, böbrekler tarafından ve fazla alınması sonucu kan potasyumun yükselmesine yol açar.Bu çok tehlikeli bir durumdur ve aniden kalp durmasına sebep olabilir.Potasyum en fazla kurutulmuş meyve ve sebzelerde bulunur(üzüm,incir,bamya),taze meyve (muz,üzüm,erik vb.) ve tüm sebzeler.Bu yüzden yemeklerde kullanılan tüm sebzelerin önce haşlanması ve bu suyun atılması önerilmektedir.Her zaman böbrek hastalarına potasyum bakımından kısıtlı diyet önerilmektedir. Kalsiyum ve fosfor dengesi de böbrek yetersizliğinde bozulmuş ve değişik nedenlere bağlı olarak kemiklerde zayıflık ortaya çıkmaktadır Kan fosfor düzeylerinde yükselme ve kalsiyum düzeylerinde azalma görülmektedir. Yalnız diyet önerileri ile bunları dengede tutmak mümkün olmuyor çünkü kalsiyumdan zengin gıdalarda fosfor miktarı da fazladır. Bu yüzden mutlaka doktor tarafından önerilen fosfor bağlayıcı ve kalsiyumu yükselten ilaçların kullanılması kaçınılmazdır. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengin gıdalar, tüm süt ürünleri ve balıklardır. | |
21 Aralık 2008, 00:57 | Mesaj No:5 |
Cvp: Böbrek Hastalıkları PERİTON DİYALİZİ [FONT=Arial][SIZE=3][COLOR=#002060]Periton diyalizi nedir? Böbrek yetmezliği olan hastalarda bir tedavi yöntemidir. Böbrek yetmezliği Böbreğin normal işlevlerini yerine getirememesidir.İki türlü böbrek yetmezliği vardır:
Bu amaçla kullanılan 3 önemli tedavi yöntemi vardır:
Periton diyalizinde vücudumuzun karın (periton) zarı aynı membran gibi kanımızı zararlı maddelerden temizlemek için kullanılır. Böbrek transplantasyonunda hastaya kadavra veya canlı kişilerden sağılıklı böbrek takılmasıdır. Periton diyalizi karın boşluğuna küçük bir ameliyat ile yerleştirilen ince yumuşak, silikondan yapılmış kalıcı bir tüp (kateter) aracılığı ile yapılır. Periton diyalizi akut (geçici) ve kronik (kalıcı) şekilde uygulanır Akut periton diyalizi genellikte 72 saat boyunca yapılır ve sonra kateter çıkarılarak sonlardırılır. Kronik (kalıcı) periton diyalizi hayat boyunca devam eder. Bu da iki şekilde uygulanır: 1-SAPD(sürekli ayaktan Periton Diyalizi 2-APD(Aletli Periton Diyalizi) [FONT=Arial][SIZE=3][COLOR=#002060]SAPD : Hastanın vücut yapısına göre çocuklarda 100-1000ml yetişkin insanlarda 2000-2500ml kadar özel periton diyaliz solüsyonu karın boşluğuna verilir.Vücuda verilen solüsyon 4-6 saat kadar karın boşluğunda kaldıktan sonra yeni solüsyonla değiştirilir.Bu zaman süresince kanda bulunan Üre,Kreatinin gibi atık maddeler ve vücutta bulunan fazla sıvı, diyaliz solüsyonuna geçer. Karın boşluğuna diyaliz sıvısının verilmesi ve boşaltılması, yer çekimi ile gerçekleştirilir Bu işleme "Diyaliz Torba Değiştirme işlemi" denir.Diyaliz işlemi hasta tarafından günde 4-5 kez yapılır. APD : Evde makina aracılığı ile uygulanan periton diyalizi işlemine APD denir. Bu tedavi biçiminde, hasta yatmadan önce set ve solüsyon torbalarını periton diyaliz makinasina yerleştirir ve makinasını önerildiği şekilde programlar. Kişi uyurken gece boyunca (8-10 saat),makina karın boşluğuna diyaliz sıvısını verir ,bekletir ve boşaltır. Kişinin durumuna göre tedavide değişiklik yapılabilir Periton diyalizin iyi yönleri:
Periton diyalizin sakıncalı yönleri
| |
21 Aralık 2008, 01:00 | Mesaj No:6 |
Cvp: Böbrek Hastalıkları CİLT HASTALIKLARIYLA İLGİLİ SIKÇA SORULAN SORULAR [FONT=Arial][SIZE=3][COLOR=#002060][B]1. Sedef hastalığının tedavisi var mıdır? Evet, hastalık çeşitli yöntemlerle kontrol altında tutulabilir. Hastalığın şiddetine göre sürme veya ağızdan alınan ilaçlar ya da güneş ışığının belli dalga boylarını yayan özel cihazlarla belirtiler hafifletilebilir veya ortadan kaldırılabilir. 2. Sedef hastalığı tamamen geçer mi? Hayır, tekrarlayıcı özellik gösterir. Ancak bu tekrarların ne sıklıkta olacağını önceden kestirmek mümkün değildir. 3. Ergenlik sivilcelerinin tedavisine gerek var mıdır? Kişiyi rahatsız ediyorsa tedavi edilmelidir. Çünkü psikolojik problemlere yol açabileceği gibi bazı şiddetli formlar hayat boyu sürebilecek izlere neden olmaktadır. 4. Sivilcelerin besinlerle ilişkisi var mıdır? Bu ilişki kanıtlanmamış olmakla birlikte kişinin kendi gözlemleri dikkate alınmalıdır. 5. Deri hastalıklarının karaciğerle ilişkisi var mıdır? Bazı deri hastalıklarının ilişkisi olabilir ancak bu konu bir deri hastalıkları uzmanı tarafından araştırılmalıdır. 6. Mahrem bölgede yerleşen siğiller tedavi edilmeli midir? Evet, siğiller cinsel temasla eşlere bulaşabilir. Kadında rahim ağzında, erkekte peniste kanserlere neden olabilir, ayrıca yeni doğana bulaşarak soluk yolunda siğillere neden olabilir. 7. Solaryum zararlı mıdır? Evet, deri kanserlerini kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda vücudun savunma sistemini bozabilir ve deride erken yaşlanmaya neden olur. 8. Benlerin aldırılması zararlı mıdır? Ben üzerinden gelişebilecek kanserlerin önlenmesinde ve tedavisinde cerrahi çıkarım en kıymetli tedavi yöntemidir. [FONT=Arial][SIZE=3][COLOR=#002060]9. Halk arasında yaygın olarak merak edilen 'Benlere bıçak değerse kötüye döner' inanışı doğru mudur? Hayır, çıkartılan bende kanserli doku mevcutsa bu çıkartılmadan çok önce gelişmiş demektir. 10. Zona (Gece yanığı) bulaşır mı? Evet, deri temasıyla suçiçeği geçirmemiş bir kişide suçiçeği yapabilir. Hamile kadınlar ve küçük çocuklardan uzak durulmalıdır. 11. Mahrem bölgede yara çıkarsa ne yapılmalıdır? Bu durum çeşitli bulaşıcı hastalıklar sırasında görülebileceğinden, tetkik ve tedavi için en kısa zamanda doktora başvurulmalıdır. 12. Ağızda tekrarlayan yaralar önemli midir? Çok çeşitli hastalıklara eşlik edebileceğinden, araştırılması için hekime başvurulmalıdır. 13. Mantar hastalıklarının tedavisi gerekli midir? Evet, tedavi edilmediği takdirde bulaşıcı özelliği nedeniyle bir halk sağlığı sorununa neden olur. Ayrıca geniş alanlara yayılmas ıenfeksiyon, allerji gibi ikincil problemler yaratacaktır. 14. Güneşten güvenli olarak nasıl yararlanabiliriz? Saat 1000-1500 arasında direk güneş altında olmamaya özen gösterilmelidir. Ayrıca açık tenliler, çok sayıda beni olanlar güneşten koruyucu krem ve losyonlar kullanmalıdır. 15. Hamilelikte oluşan çatlakların tedavisi var mıdır? Hayır, ancak zamanla bunlar daha az dikkat çekecek şekilde değişime uğrarlar. | |
12 Ocak 2009, 16:51 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cvp: Böbrek Hastalıkları
Böbrek taşı nasıl oluşur En yaygın sağlık problemlerinden biri olan böbrek taşı nasıl oluşuyor? Yaşamsal faaliyetlerimizin devamı için gerekli olan biyokimyasal işlemlerin sonunda oluşan atık maddelerin vücuttan atılma yerlerinden biri böbreklerdir. Ayrıca vücut için gerekli bazı maddelerin seviyesinin ayarlanması da böbrekler tarafından yürütülür. Böbrek taşları, idrarda çözülemeyen ve atılamayan kristallerin bir araya gelmesiyle oluşur. Normalde idrarda kristal ve taş oluşumunu engelleyecek bazı kimyasal maddeler vardır, ancak bazı insanlarda bu engelleyici mekanizma tam olarak çalışamayabilir. Erkekler risk altında Böbrek taşları idrardaki kristallerin üst üste birikmesi nedeniyle oluşur. Ülkemizdeki en yaygın sağlık problemlerinin başında gelmektedir. Kesin olarak nedeni bilinmemekle beraber sıklıkla sebep beslenme alışkanlıkları, az sıvı alımı, genetik faktörler, bazı ilaçlar ve hastalıklar olarak sıralanabilir. Her insanda taş oluşma riski vardır. Sıklıkla 20-50 yaşlarında görülürken, 30'lu yaşlar hastalığın en sık görüldüğü yaş grubudur. Erkekler kadınlara göre 3 katı daha fazla risk altındadır. İdrar yolu taşları hiçbir bulgu vermeden gelişebilir. Bu ağrının boyutu zaman zaman değişir. Bir diğer bulgu da idrarda kan görülmesidir. Kan bazen gözle görülebilecek kadar olurken bazen de sadece mikroskopik incelemede görülür. Taşlı hastalarda bulantı ve kusma ile idrar yapmada zorluk da görülebilmektedir. Böbrek taşlarının çoğu kendiliğinden düşme eğilimindedir. Tüm idrar yolu taşlarının yaklaşık 80'i ilaç tedavisi ile düşer. Taşın düşmesini etkileyen en önemli faktör taşın büyüklüğüdür. 4 mm'nin altındaki taşın düşmesi beklenirken, 6 mm'nin üzerindeki taşlar'a müdahale gereklidir. Ayrıca, taşların şekli ve idrar yolundaki yerleşimi de düşmeyi etkileyen önemli faktörlerdir. Tedavi yöntemleri şunlardır: - Kendiliğinden yada ilaç yardımıyla taşın düşürülmesi - ESWL (şok dalgası ile taşları kırmak) - Minimal invaziv girişimler (Kapalı böbrek taşı ameliyatı, kapalüreter taşı ameliyatı) -Klasik açık ameliyat yöntemi... Bu yaklaşımlardan hangisinin uygulanılacağı; taşın yerine, büyüklüğüne, idrar yollarına verdiği zarara ve taşın cinsine bağlıdır.
__________________ Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Önemli Göz Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 5 | 20 Mart 2014 10:32 |
Cilt Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 5 | 07 Mart 2014 00:28 |
Böbrek Taşlarına Dikkat! | Belgin | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 3 | 05 Mart 2014 00:39 |
çocuk hastalıkları | sessiz23 | Çocuk ve Aile Sağlığı | 0 | 21 Nisan 2009 17:45 |
Üroloji Hastalıkları | antivirüs | Tıbb-ı Nebevi ve Alternatif Tıp Bilgileri | 3 | 24 Aralık 2008 22:34 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|