Durumu: Medine No : 1676 Üyelik T.:
05 Mayıs 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
340 Konular:
70 Beğenildi:5 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Behlül Dana'dan Sözler Behlül Dana'dan Sözler Behlül Dana, Meczûb. Hak âşığı. Kûfeli olduğu hâlde ömrünün çoğunu Bağdât'ta geçirdi. Hârûn Reşîd'in üvey kardeşi olduğuna dâir rivâyetler varsa da bu rivayetlerin aslı yoktur. Sadece Hârûn Reşîd'e ara sıra nasîhat verirdi. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhurdur. Bağdat’ta vefât etti. *** Bir gün Behlül Dana'nın üstü başı dağınık bir hâldeydi. Behlül Dânâ'nın mânevî makamlar sahibi bir veli olduğunun farkında olmayan, onu sıradan bir meczup zanneden bazıları, onunla dalga geçmek ve eğlenmek kastıyla sordular:
-Ey Behlül! Bu ne hâl böyle! Nereden geliyorsun? Behlül Dana
-Cehennemden geliyorum! dedi
-Peki, cehennemde ne işin vardı? Diye sordular. Behlül Dana
-Ateş lâzım oldu da onun için gitmiştim. dedi
-Peki, ateşi aldın mı bari? Diye sordular
Behlül Dana
-Hayır, maalesef ateşi alamadım. Cehennemin bekçileri bana: "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir." dediler *** Birisi Behlül Dânâ'ya sordu:
-Senin oturduğun, yattığın, sığındığın bir yer yok mu?
—Elbette var.
—Peki, nereye sığınırsın?
—Azizle hakirin, zenginle fakirin müsavi olduğu yere, dedi.
—Orası neresi? Diye sorulunca
-Mezarlık, diye cevap verdi.
—Peki, gecenin karanlığında, orada yalnız kalınca yabancılık çekip, korkmuyor musun?
—Ben kendi yalnızlığımı ve içinde bulunduğum karanlığı, mezarda yatan ölülerin yalnızlığı ve karanlığıyla mukayese ettiğim zaman bende ne yabancılık kalıyor, ne de korku *** Behlül Dânâ, bir gün pazara üç tane kuru kafa getirerek, onları satmaya başladı. Her üç kafanın da fiyatları farklı farklıydı. Millet merakla Behlül Dânâ'nın etrafına toplandı. Önüne açtığı tezgâhın üzerindeki bu kuru kafaları sattığını öğrenince sordular:
-Ey Behlül! Bu kafaları kaça satıyorsun?
Behlül Dâna:
-Birini bir paraya, birini on paraya, birini de ağırlığınca paraya satıyorum, diye cevap verince, oradakilerden bir tanesi taaccüp ederek sordu:
-Ey Behlül! Bunların üçü de kurumuş kafalar olduğu hâlde sen üçüne de ayrı ayrı fiyat biçiyorsun. Bunların birbirlerinden ne farkı var ki?
Behlül Dânâ bunun hikmetini şöyle anlattı:
-Birincisi, taş kafadır. Bunun değeri hepsinden düşüktür; çünkü bu hiç nasihat dinlemez ve nasihata ihtiyaç duymaz. İkincisi, yani on paralık kafa ise, nasihat dinler; ama nasihati tutmaz... Söz onun bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar. Bunun adı da boş kafadır. Üçüncüsü ise, tam kafadır. Bu kafa, hem nasihat dinleyip onunla amel eder, hem de öğrendiklerini başkasına öğretir. İşte en kıymetli kafa budur. Bunu da ağırlığınca paraya veriyorum *** Harun Reşid bir ramazan günü Behlül Dânâ'ya şöyle tembih etti:
-Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.
Akşam oldu, namazlar kılındı. Namazın akabinde Behlül Dânâ 5–10 kişilik küçük bir grupla çıkageldi. Harun Reşid buna çok şaşırdı. Zira kalabalık bir grup bekliyordu.
-Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin, deyince Behlül cevap verdi:
-Sultanım, siz bana camiye gelenleri değil; namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum. Çıkan herkese imamın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Fakat çoğu bilemedi. İşte yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu; ama namaza gelen demek ki, yalnız bunlarmış *** Behlül Dânâ bir gün etrafta kimseler yokken, Harun Reşid'in taht odasını boş buldu ve onun tahtına geçip oturdu. Henüz birkaç dakika oturmamıştı ki, onu sarayın hizmetçileri gördüler. Hemen alelacele Behlül Dânâ Hazretleri'ni tahttan indirdikleri gibi bir de temiz dayak attılar... Bunun üzerine Behlül ağlamaya başladı. O anda Harun Reşid makamına gelerek Behlül'ün ağladığını görünce, onun neden ağladığını sordu. Oradakiler Behlül'ün büyük ve affedilmez bir hata ettiğini, yalnızca Halife'ye ait bir makam olan tahta çıkıp oturduğunu, bunun için kendilerinin de onu tahttan indirip dövdüklerini söylediler.
Tabiî Harun Reşid, Behlül'ün böyle ağlamasına üzülerek:
-Böyle bir sebepten dolayı adamcağız böylesine ağlatacak kadar dövülür mü? Deyip, adamlarını azarladı.
Bunun üzerine Behlül Dânâ Harun Reşid'e:
-Adamlarına kızmana gerek yok. Ben, onlar beni dövdüler diye ağlamıyorum. Ben birkaç dakika tahta çıkmakla bu kadar dayak yedim, oysa sen hep tahtta oturuyorsun. Bu durumda yarın senin hâlin ne olacak, kim bilir ne kadar dayak yiyeceksin diye düşündüm de onun için ağlıyorum, dedi.
Bu sözler Harun Reşid'in gözlerini yaşarttı:.
-O hâlde nasıl hareket edersem, kurtulurum, onu söyle! dedi. Behlül Dânâ Hazretleri de şu nasihatte bulundu:
-Adaletle hükmet, kimseyi incitme. Millet senden memnun olup sana dua etsinler. Ancak o zaman kurtulursun *** Behlül Dânâ'ya biri sorar:
- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?
Behlül Dânâ şu cevabı verir:
- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter *** Behlül Dana hz lerine sordular;
-ölünce seni nereye gömelim?
Behlül Dana cevap verdi;
-Nereye isterseniz oraya gömün.Ahiret heryerden aynı uzaklıktadır *** Bir gün halifeye; "Ey Hârûn Reşîd! Yer içinde, yer üzerinde ve göklerde çok olan nedir?" diye sordu. Harun Reşîd; "Bunu bilmeyecek ne var? Yer içinde ölüler, yer üzerinde hayvanlar ve bitkiler, gökte ise meleklerdir." dedi. Behlül; "Değil." buyurdu. Halife; "Nedir?" deyince, Behlül-i Dânâ; "Ey Halîfe! Yer içinde çok olan ölülerin pişmanlıkları, yer üzerinde insanların hırs ve tamahı, gökte ise âdil hükümdarların sevaplarıdır." Dedi *** Bir gün Hârûn Reşîd, Behlül ile görüşmek, hikmetli sözlerini duymak istedi. Bu şekilde adamlarını gönderip Behlül'ü getirmelerini söyledi. Gidenler Behlül'ü boş bir mezar içinde uyur buldular. Uyandırdıklarında; "Siz ne yaptınız. Beni padişahlık makamından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım." dedi. Görevliler gidip bu sözleri halifeye bildirdiler. Harun Reşîd onun bu hâline bir mana veremedi, huzuruna geldiğinde; "Ey Behlül! Bu ne iş. Sen hangi padişahlıktan indirildin?" dedi. O, bu soru üzerine; "Ey Halife! Rüyamda kendimi hükümdar olmuş gördüm. Tahtımda oturuyordum. Hizmetçilerim vardı. Saltanat ve ihtişam içinde idim. Lâkin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum. " Bu sözlere Harun Reşîd güldü ve "Ey Behlül! Rüyadaki padişahlığa itibar olur mu?" dedi. Bunun üzerine Behlül hazretleri; "Ey müminlerin emîri! Benim hükümdarlığım ile seninki arasında ne fark var. Ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapayacak olsan ebediyyen emirlikten düşecek saltanatından olacaksın ve nedamet, pişmanlık günün başlayacak. O halde hangimizin hükümdarlığına itibar yoktur siz söyleyin." dedi *** Behlül-i Dânâ hazretleri şu beytleri sık sık okurdu:
Bayram, yeni elbiseler giyenler için değildir.
Ancak ilâhî azâptan emin olanlar içindir.
Bayram bineklere binenler için de değildir.
Ancak hatâ ve isyânı bırakanlar içindir *** Aşağıdaki şiir ona aittir
Hırsı bırak da, yorulma;
Geçimde tamaha kapılma...
Niçin malı cem edersin;
Kime topladın bilemezsin!
Rızık vaktiyle ayrıldı;
Sû-i zan faydasız kaldı...
Her hırs sâhibi fakirdir;
Her kanaatkârsa zengin.
__________________
Çağımızın en büyük tutkusu köleliktir.
|