Arzuhâl (okumanız lazım)....
Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Rasûlallah
Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Habîballah
Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Şefîallah
Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Resûlüssekaleyn
Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Rahmetelil Alemîn
Ey Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili, ey kainatın göz bebeği, ey varlık nuru Efendim.
Bu mektup vesilesiyle sana hitâb edebilmek ne güzel. Sana sunabileceğim kelimeler muhabbetimi ifâde edemez. Sana verebileceğim avuç avuç gözyaşlarım var sadece.
Ey Nurdan sevgili, tek tesellim, tek ümidim sana olan muhabbetim ve salâvatlarım. Ne güzel, ne ferahlatıcı bir bağlantı kuruluyor bu selâmlaşmalarda. Zerreler adedince salâtü selâm olsun sana, çiçekler, yapraklar adedince salâtü selam olsun sana, yıldızlar adedince salâtü selâm olsun sana, yağan yağmurlar adedince salâtü selâm olsun sana...
Zaman ve mekân uzaklığı senin için birşey ifâde etmese de senden bindörtyüzyıl sonra dünya gurbetindeki ümmetinden bir ferdim. Şu fâni âlemde o kadar yalnızım ve garibim ki bana neşve veren senin izinde yürümek arzusu ve seninle buluşabilmek ümidi oldu. Ben seni görmeden inandım ve sevdim. Ashap seni birgün görmeden duramazken ben bu hasretle ne yapayım ey güzeller güzeli.
Hudâ senden güzelini yaratmamış. Senden güzelini görmemiş gözler. Acaba bu güzelliğe dayanabilir mi sevginle rakikleşmesini istediğimiz kalplerimiz.
Uhud dağından ahirzaman ümmetine gönderdiğin selâmını aldım. Selâmını gönlümün en mûtena köşesine yerleştirdim. O selâmdır bana değerimi hatırlatan. Şefaatçilerin şefaatçisinin ümmeti olmak ne güzel.
Ne mutlu bize ki ayağının tozuyla arşı şereflendiren şerefli peygamberin, şerefli ümmetiyiz. Rabbim bizi bu şerefle yaşat, bu şerefle öldür, bu şerefle haşret.
Hâlık-ı zülcelâl senin sevginle onsekizbin âlemi yaratmış. Ya biz ne yapalım bu zenginlik karşısında. Adını arşta kendi adının yanına yazmış. Biz nereye yazalım adını? Verebileceğim, uğrunda fedâ edebileceğim bir canım var. Canım, bütün varım yoluna bin defa kurban olsun ey gönüller Sultanı.
Ummanında kaybolduğum nursun Ya Resûl.
Aşkında fâni olduğum cansın Ya Resûl.
Rahmetinle güldüğüm gülsün Ya Resûl
Firkatinle yandığım korsun Ya Resûl.
Cennet yolumsun yoldaşımsın Ya Resûl.
Damarlarımda dolaşan sevdamsın Ya Resûl.
Andığım, kandığım, yandığım sensin Ya Resûl.
Seni gören gözleri aradım kainatta. Güneşe baktım, aya baktım, yıldızlara baktım tek tek. Gülü bağrına basan şehirdeki kayalara baktım. Kadem-i şerifinle şereflenen Sevr’e baktım. Sağnak nur yağmurlarına tutulmuş Hira’ya baktım. Kainatın merkezi Kabe’ye baktım, baktım... Sana ait izleri bulmak istedim. Kalp gözüm simayı âlini görmek istiyor Ya Rasûlullah.
Şundan eminim ki sana olan hasretim ne kadar büyürse ben sana o kadar yakınlaşıyorum. Sana olan muhabbetim o kadar büyüsün o kadar büyüsün ki bu sevgi atmosferi içinde benliğimi yitireyim. Bütün nefsâni duygulardan uzaklaşayım. Senin gözünle bakayım dünyaya, seninle bütünleşeyim. Tut elimden Rabbime götür beni. Senin sevgin ruhum alınırken yanımda olsun. Kabirde yardımcım olsun. Münker ve Nekir’e cevap verecek dil olsun. Mahşer hararetinde serinlik olsun. Sıratta refikim olsun. Ve bu sevgi beni sana cennete komşu eylesin.
Rabbimden bir dileğim var. Sana olan muhabbetimi almasın gönlümden, Yâ Şefiülmüznibîn. Senden dileğim ise hasta kalplerimizin seninle şifa bulmasıdır. Senin dünya sofrasından elini çektiğin gibi “ahiret doygunluğu” istiyorum.
Ey sevgililerin en sevgilisi, asırlardır derûni muhabbetle yazılan nâ’tlar, şemâili şerifler seni ne kadar anlatabilmiş bilmiyorum. Meğer ne zormuş senin mükerremliğin karşısında birşeyler yazabilmek.
Rabbim! cüretkârlığımı bağışla, haddim olmayarak bu kalemi elime aldığım için lütfuna sığınıyorum.
Can Peygamberim eminim seninle birgün buluşacağız. Senden rahmet nazarları istiyorum. Ben fakirim, ben garibim, ben sâilim...
Şifa ÖZERDEM