Mısır için dua, İslam’ın bahtına, kardeşliğimize ve istikbalimize
Mısır, Türkiye için kardeş bir ülke. İslam Alemi’nin de en güçlü aktörlerinden. Ekonomik gücü olmasa da siyasi gücü ve uluslararası temsil kabiliyeti hep yüksek olmuştur. Çok kültürlü bir mirası ve çoğulculuğu olan bir Arap devleti. Yekpare olmayan bir toplumsal yapıya sahip.
Mısır zekası, yakın siyasi tarihi boyunca siyaseten sandıktan çıkan bir milli iradeye maalesef uzun süre kavuşamadı. Son 30 yıl Hüsnü Mübarek, daha öncesi Enver Sedat ve ondan önce de Cemal Abdunnasır tarafından diktatörlükle idare edildi. Sembolik seçimler yapıldı. Çok partili ve eşitlikçi olmayan yöntemlerle Batı’nın kimliksiz bir müttefiki gibi yedeklendi.
Asla halkının temsili, toplumun dönüşümü gerçekleşmedi. Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin yapısına, tabanına uygun olmayan, hatta tersine bir baskı sistemi kuruldu. Böylece halkın değerlerini demokratik temsil edecek kanallar hep tıkalı kaldı. Siyaset zemini, kendi devlet seçkinleri ile gelişti. Halka dayalı kadrolar hem yetersiz kaldı hem de yeterince yetiştirilemedi.
Mısır’daki İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi ise, önemli İslami hareketlerden biri olarak tarihe geçti.
Manevi, dini ve kolektif olarak 1928 yılında Hasan el- Benna tarafından kurulan İhvan-ı Müslimin Teşkilatı Arap Dünyası’nın en önemli hareketlerinden biri oldu. (Enver Abdülhadi Ebu Taha et al., Sects, Factions and Islamic Community, vol.I. Damascus 2000, 255)
İhvan-ı Müslimin İslami referanslara dayalı olarak gelişmeyi, ilerlemeyi ve kalkınmayı sağlamak üzere kuruldu. İlkeleri ve ideolojileri evrensel olarak ikna edici ve başarılı oldu. Bu nedenle bu hareketin kurucu ve liderleri dünya çapında araştırma konusu yapıldı. Araştırmalara göre İhvan-ı Müslimin’den etkilenen bireyler bu fikirleri çeşitli ülkelerde yaydı ve destekledi.
Metot açısından kritik yapılabilse de İhvan-ı Müslimin hareketi halkın vicdanıyla taban hizmetini, dini ve sosyal bir zeminde sürekli geliştirdi. Mısır’daki rejimler, adeta Türkiye ile paralel bir dönemde 1920’lerden itibaren sürekli dini, kültürel ve sosyal hareketlerin taban bulmasından ve kendi değerleri ile yaşamasından rahatsız oldular.
İhvan-ı Müslimin teşkilatı ile başlayan İslami hareket, çeşitli süreçlerden geçti, teşkilatın öncüleri ülkenin zalim despotları tarafından suikaste uğradı, kimileri asıldı, kimileri de işkence altında öldürüldü. El-Benna 1949'da Kral Faruk'un ajanları tarafından şehit edildi.
Seyyid Kutub, El-Benna'dan sonra Teşkilat’ın ikinci büyük öncüsü ve İslam düşüncesinin önemli isimlerinden biri oldu. 1965 yıllarına gelindiğinde, İhvan tekrar güçlenip harekete geçince despot yöneticiler tarafından mevcut düzeni devirmek suçundan Seyyid Kutub'un yazdığı “
Yoldaki İşaretler” adlı kitap her tarafta toplatıldı ve akabinde kırk bin Müslüman daha zindanlara atıldı. Zindana atılan bu insanlar aleyhine öylesine bir kamuoyu oluşturuldu ki, gerçekten bunların terör olaylarına karıştığı yaygarası ile halkın zihninde İslami harekete karşı nefret uyandırmak amaçlanıyordu. Nihayet 1966'da hareketin öncülerinden Seyyid Kutup ile arkadaşları savunmasız bir şekilde idam edildiler.
Bu anlamda mağdur ve neredeyse 100 yıldır kendi halkının vicdanında yer etmiş bir İhvan hareketi mevcuttur. Liderleri çoğu zaman idam edildi, teşkilatları kapatıldı, siyaset dışına itildi. İhvan-ı Müslimin, batının menfi tezgahı ile beraber olan rejim tarafından ve diktatör liderler ile yöneticiler açısından hep muhalif potansiyel olarak görüldü.
Son üç yılda ise, Hüsnü Mübarek diktatörlüğüne karşı Mısır halkının demokrasi sembolü ve hürriyet fişeğini ateşleyen Tahrir meydanı tarihe geçti. Batı’nın sadık diktatörü Hüsnü Mübarek sokaklara, halkın toplu meydan gösterilerine ve demokratik direnişine dayanamadı. Batı’nın ikiyüzlü dostluğu da suya düşüp Hüsnü Mübareği zulmüyle baş başa bırakınca mecburen gitti, sorgulandı ve hapse atıldı.
İhvan-ı Müslimin bu süreçte direk siyasete aktör olmadı, ortak muhalefetin içinde kaldı. Sonra kendi tercihine uygun partisini seçime soktu ve çoğunluğu aldı.
Dini temelli ve aynı zamanda yıllar yılı mağduriyetin ve dışlanmışlığın içinden gelen bir tedirginlik yaşadı. Bu süreçte, batının ön yargıları ve diğer muhalif unsurların siyasi rekabeti dolayısıyla oldukça temkinli ilerledi.
Bunun sonucunda seçimlerde çoğunluğu aldı. İlk defa demokratik bir seçimle Müslüman Kardeşler hareketinin siyasi kanadı olan Hürriyet ve Adalet Partisi ipi göğüsledi. Anayasa sürecinde sorumluluk aldı. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi oldu. Ve son bir yıldır, asker, bürokrasi, yargı ve medya kıskacının yanında siyaseten kaybetmiş muhaliflerin sandık sonuçlarına hazımsızlığına rağmen demokratikleşmenin önündeki engellerle uğraştı. Tam bir mayın tarlası olan Mısır derin yapılanmasını aşmak ebette kolay değildi. Üstelik daha bir yılını bile ancak doldururken. İhvan için iktidar gerçekten ateşten gömlek oldu. Buna rağmen ilerleme kaydedilmişti.
Halkın değer sistemi içinde oluşan bu demokratik süreç, elbette bazı zorlukları, hataları ve metot problemlerini beraberinde getirdi. Bunun da ilacı zamandı. Toplumun demokratik olgunlaşması, devletin üzerinde egemen olan diktanın ve mekanizmalarının azaltılması ile paralel olacaktı. Kısmen de sonuçlar alındı.
Dünya kamuoyunun bu dini, sosyal ve sonuçta siyasi harekete karşı tavrı ise hep soğuk oldu. Devlete musallat olmuş rejim ve konum muhafızları milli iradeye direndi. Türkiye’nin 1946’dan beri yaşadığı daha yeni yeni, hatta riskleri tamamen bertaraf etmeden geldiği noktanın maalesef Mısır daha başında.
Birde ekonomisi sıkıntılı olan Mısır’a reva görülen yalnızlık ve batının İslami duyarlılığı hazmedemeyişi de ayrıca bilinmesi gereken bir noktadır.
Sonuçta Cumhurbaşkanı Mursi, oldukça iradeli ve kararlı bir şekilde Mısır’ın derin devletine ve batının kontrolündeki tezgahlara direnip, anayasal bir çerçeve ve milli irade tutumu ortaya koysa da, Demokrat Parti için söylendiği gibi “
İktidar oldu, ama muktedir olamadı” durumundaydı.
Beş gün önce, Muhammed Mursi liderliğindeki iktidar, yapılan askeri bir darbeyle devrildi. Mursi'nin silah zoruyla iktidardan indirilmesi, gözleri ihvan hareketinin Mısır'da yıllardır çektiği eziyetlere çevirdi. Varlık sebebi ülke güvenliği olan silahlı kuvvetler İslam coğrafyasında alışılageldik bir oyunun bir kez daha enstrümanı olmaktan kaçınmadı. Mısır Ordusu halkın seçimlerde gösterdiği irade beyanına rağmen kendi halkına karşı bir tavır ortaya koyarak yönetime el koydu.
Buna karşılık Mısır, iradesine sahip çıktı. Milyonlarca Mısırlı meydanlarda ve darbecilere karşı demokrasisine sahip çıkıyor.
Şimdi, İhvan’ın, Mursi’nin beşeri veya siyasi hatalarını oturduğu yerden konuşmak, bunlara zımni de olsa gönderme yapmak asla ahlaki değildir.
Çünkü, çok partili sistemde rejimin, devletten beslenen çetelerin ve derin mahfillerin hala halk iktidarına razı olmadığı bir süreci 1946’dan beri yaşayan Türkiye’miz örneğinden gidersek daha sağlıklı tahliller yaparız. Daha bir yıllık çok partili bir denemede demokratik bir Cumhurbaşkanında hata aramak, çokta insafla bağdaşmaz. Üstelik gayr-i meşru iktidar gaspçıları karşısında gösterilecek tavır, milli irade mağdurlarının lehine ve tarafına olmalı. Genel ilke ve kaide budur.
Elbette İhvan’ın kendini gözden geçirmesi ve yeni değerlendirmeler yapması gerekebilir. Mursi’nin beşeri ve stratejik hataları olabilir ve olmuştur. Bu, sonucu ve darbelere tavır koyma ahlakını asla değiştirmez.
Çünkü askeri darbe yapılmıştır. Milletin iradesi yok sayılmıştır. Maalesef ulemanın bir kısmı Ezher’in temsilinde darbenin yanına düşmüştür. Bediüzzaman’ın tabiriyle “
Ulema-issu” budur. Ancak bu, siyasi ve konjonktürel bir korkutma ve baskının sonucudur.
O yüzden Mısır meşru zeminde iradesine sahip çıkmalı. Müspet hareketi elden bırakmadan, şiddete ve tahriklere kapılmadan sessiz vicdanların sesini meydanlarda demokratik mücadele içinde sabırla ve temkinle mücadelesini sürdürmelidir.
Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii,
"Muhammed Mursi, tüm Mısırlıların cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı Mursi dönünceye kadar milyonlarca destekçisi meydanlardan ayrılmayacak” beyanında bulundu.
Mısır'da Adeviye Meydanı'nda Muhammed Mursi'ye destek vermek üzere toplanan halk, “
Mursi çok yaşa”, “
Bozguncuların aramızda yeri yok” sloganları atıyor.
Gönül isterdi ki, halkımız da 27 Mayıs 1960 askeri darbesinde seçtiklerine sahip çıksaydı. Ya da 12 Mart’ta, ya da 12 Eylül’de.
Bu olgunluğa Türkiye ancak gelebildi. Seçimlerde, sandık yolu açıkken hep sessiz devrimini yaptı sadece. Bu büyülü ve meşakkatli ve uzun yolculuğun kimyasında Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran bir fark ve ilave toplumsal kimya ilacı olarak Risale-i Nur’un yaklaşım ve etkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye’nin bu muazzam hafızasının derinliklerinde sadece siyasi birikim değil, aynı zamanda irfan geleneğinin ile tefekkürünün mayalandığı sağduyudan beslenmektedir.
Mısırda darbe olurken, Afrika Birliği üyesi ülkeler Mısır'ın darbe dolayısıyla üyeliğini askıya aldılar.
Bugün İslam Dünyası’nda demokrasi taraftarı veya darbe taraftarı bir ayrışma süreci yaşanmaktadır. Bu Batı’ya da ders verecek niteliktedir. Hayra alamettir ve menfiye bulaşmadan kendi kıvamını bulmaktadır.
Mısır’da seçim sonuçlarını hazmedemeyen sermaye, bürokrasi, batı dünyası ve askeri çevreler ile bunlara yakın duran diğer kuruluşların zalim yanlısı sessizliği ise, bizdeki filmin 60 yıl geriden gelen tekrarı gibi.
Ayrıca, darbenin ilk gününde Filistinlilerin çıkış kapısı olan Gazze sınır kapısı kapatıldı. İsrail açısından sevindirici bir gelişme oldu.
Başka sevinenler de vardı. Biri darbeyi ilk tanıyan Suudi Arabistan. Diğeri de neredeyse ilk siyasi tahlili de yapıp demeç veren Beşşar Esed.
İlk memnuniyetin tarafları böylesi karmaşık ve zıt kutuplarda olunca, "
muhalefette ittifak" eden darbecileri de katınca, demokrat olmayan, eşitlikçi hürriyete kapalı sistem ve rejimlerin aslında birbirini beslediklerini görüyoruz.
Uydu yayınlarından Arap/İslam Dünyası kanallarını tarıyorum. Batı’dan Mısır'la alakalı haberlere göz attım Beklenen ilgi nafile. Çoğu başka havalarda. Türkiye ise neredeyse 5 Temmuz gecesini ayakta geçirdi. Bizim televizyonlar ilk defa ciddi bir sınav verdiler ve demokrasi tarafında kaldılar.
Hakkını vermek gerekir ki, Elcezire çarpıcı bir yayın yapıyordu. Adeviye Meydanı’nın en muhteşem görüntülerini ve kalabalığın yoğunluk ölçüsünü veren kareleri orada gördüm.
Mısır, Bediüzzaman’ın o muhteşem tarifiyle “
İslam’ın zeki bir mahdumudur.“ Ve siyasi zekasının galip geleceğine inanıyorum. Sömürge dönemlerinden dolayı “İngiliz siyasalı”ndan mezun olan bu zeki evlat, onların sömürgesinden kurtulduğu gibi,
İngiliz siyasetinin musallat olduğu yapıyı da bilerek deşifre edecek ve aşacaktır inşallah. Türkiye, bugünlerde Mısır’a kardeşliğini hissettirmeli, dua etmeli, demokrasi ve hürriyet hareketinde yalnız bırakmamalıdır. Medyada, uluslararası arenada ve İslam Alemi’nde halkın temsil ve tercihlerine yönelik desteğini arttırmalıdır.
Cesaretlendirici her türlü müspet girişimi organize etmelidir.
Siyasi hatalar demokratik sistem içinde telafi edilir, ama darbeler ve askeri diktalar asla telafi edilemez. Ve hiçbir gerekçe meşru iradeyi devirme hakkını veya devirmek isteyenlere zımni de olsa tevilli destek vermeyi meşru gösteremez.
Bunu her kafaya kazımak ve ilkeli tercih yapıp, Müslüman toplumlara öncülük edecek hak ve hürriyet mücadelesini meşru, makul, müspet ve kararlı yürütmek, yeni yüzyılın yeni trendidir.
Arap kralları ve İslam ülkelerindeki diktatörler ile gaspçılar da demokratik zeminde halkın tercihlerine saygılı olmalılar.
Duamız, Mısırlı kardeşlerimizin muvaffakiyeti, kan dökülmemesi ve hürriyetlerine sahip çıkmasıdır. Mısır’ın siyasi zekası, inşallah Üstad’ın müjdesini tahakkuk ettirecektir. Taraflar, yüksek bir akılla meşru zeminde ve halkın tercihinde anlaşacaklardır. Darbeciler geri adım atacak ve böylece batı dünyası da beklediği sinsi fırsatı yakalayamamanın ezikliği içinde hevesi kursağında kacaktır.
Böylece
Müspet Avrupa, Müspet İslam Dünyası ve Müspet İnsanlık meşru zeminde, halkın tercihlerinde ve adil bir işleyişe gidişte daha farklı bazı mesajlar alıp birlikte dünya barışını sağlayacaklardır.
İnancımız odur ki,
Türkiye ve Mısır, İslam Birliği yolunda güçlü bir ittifakla Kudüs’ün kapılarını da açacak teşebbüslere ev sahipliği yapacaklardır.
Darbecilerin, ifsat ve zındıka komitelerinin son yüz yıldır İslam Dünyası’ndaki zulüm siyasetlerinin mağlup düşeceği önemli bir eşikteyiz. Gayr-i meşru kuvvetlerin gücü karşısında mazlum ve mağdur kitlelerinde uyanan tepkisi ve şuuru var artık.
Mursi, inşallah döndüğünde Said Nursi bakışını daha çok gündemine alacaktır. İhvan’ın Mısır’da Risale-i Nur’u matbaalarında bastığını ve okuttukları dersler arasında Risale-i Nur’un da olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin farkı buydu belki. Sükuneti de, olgunluğu da, sabrı da iç içe sağladı. Gerginlik sarkacında ve siyasetin sertleşen gerilimlerinde sürekli iki yönlü etki ve tepkinin geçişlerini yumuşatan “
neoprem” gibi hareketli tepkileri yumuşatarak yükü zemine kontrollü yansıttı.
Şimdi Mursi’nin dönüşü için dua edelim İslam’ın bahtına, kardeşliğimizin aktına ve istikbalimize.
Mısır zekasının siyaset söyleminde “
Siyaset, buğday çuvalını patlatmadan taşımak” olduğundan bahsedilir.
İnşallah, “Mısır” çuvalı patlamadan Mısır halkı Mısırlıların iradesiyle hürriyetini ve milli iradesini pekiştirir.
alıntıdır
İsmail BERK