|
Konu Kimliği: Konu Sahibi FECR,Açılış Tarihi: 26 Mayıs 2012 (12:12), Konuya Son Cevap : 26 Mayıs 2012 (12:12). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
26 Mayıs 2012, 12:12 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 6340 Üyelik T.:
19 Ocak 2009 | Feraset Takvanın Meyvesidir/Hz. Ömer (r.a.) Hakkında Feraset Takvanın Meyvesidir/Hz. Ömer (r.a.) Hakkında Feraset Takvanın Meyvesidir/Hz. Ömer (r.a.) Hakkında Çok insan gelip geçti tarih sahnesinden… Ardında ise yaşanan hayatın âyinesi olacak nice hatıralarla birlikte çekilip gittiler. Gittiler gitmesine de ya geride bıraktıkları… İşte onların hatıraları, silik hafızaların kopya idrakleri arasında fulu oldu kadim zamanlarda. Hayatın tam da içerisinden kahramanlar, en anlamlı hatıralarıyla, hala hayatımıza yön vermek için bekliyorlar tarihin tozlu sayfaları arasında. Eyvallah deyip resetlemedikçe zihnimizdeki modern artıkları, hikâyelerimiz de yok olup gidecek ihanet masalları arasında. Tıpkı Hz. Ömer gibi… Çok şey yazılıp çizildi onun hakkında. Resulullah (sav) tan sonra hakkında belki de en çok bahis açılan insandır o... Çöllerin bu sert, tavizsiz ve kararlı kişiliğini İslam potasında dünya sahnesine süren neydi peki? Kendisi anlatıyor: “Ben Müslüman olduğum gün, Mekke’de Hz. Peygamber (s.a.v)’e en çok kin besleyen kimdir ki, gidip ona Müslüman olduğumu söyleyeyim de çatlasın diye düşünmüştüm. Aklıma Ebû Cehil geldi. Sabahlayınca gidip kapısını çaldım. Dışarıya çıktı ve bana: -‘Ooo hoş geldin yeğenim! Hayırdır bir şey mi var?’ diye sordu. ‘Müslüman olduğumu sana haber vermek için geldim’ diyerek onu çatlatmaya çalıştım. Bu sözümü duyar duymaz kapıyı hızla yüzüme çarparken: ‘Getirdiğin o çirkin haberi al da başına çal’ dedi.” Onun Müslüman olması, Mekke döneminin kırılgan yapısını Müslümanların lehine çevirdi. Acımasız Mekke elitlerinin gözünde “köylü ve zavallı” figüründen ibaret Müslümanlar, bundan sonra meydanlardaydılar ve ne garip ki “yeni algılanıyorlardı”. Bu algılanış zulmün en sert tonlarıyla servis yapılıp, bu bir grup yoksul ve güçsüz Müslümanlar üzerinde uygulanmaya başladı. Abdullah b. Mesud anlatıyor; “Hz. Ömer’in Müslüman olması hadisesi, Müslümanlar için başlı başına bir fethin gerçekleşmesi gibi oldu. Onun Medine’ye hicreti zafer, halife seçilmesi ise rahmet oldu. Biz, Ömer Müslüman oluncaya kadar katiyen Kâbe’de namaz kılamazdık. Ama o, Müslüman olunca Kureyşlilerle mücadele ede ede nihayet Kâbe’de namaz kılmaya başladı. Onun sayesinde biz de kılmaya artık cesaret ettik.” Netliği ve sertliğini adaletin merhamet potasında buluşturunca, zalimlerin korkulu rüyası, ezilmişler ve yolda kalmışların, çocukların, kadınların, yetim ve yoksulların umudu olmuştu. Demagoji nedir bilmez, sözü eğip bükmezdi. Ne çok ne de az, tam da olması gerektiği gibi konuşurdu. Haksızlığa tahammül edemezdi. Halifeliği döneminde, elindeki sopasını bilmeyen yoktu. Ve o sopadan nasibini almayan kalmamıştı neredeyse. Cezaları geciktirmez, suçluları anında cezalandırırdı. Bürokratik süreçler, elit fanteziler ve spekülatif faraziyelerle oyalanmaz, suç ve suçlu denklemini derhal çözmeye çalışırdı. Ve herkes bilirdi ki, Ömer varken suç cezasız kalmazdı. Hele haksızlık primiyle yaşayanlar, varlığı yolsuzlukla kaim olanlar onu iyi tanırlardı. Kötülerin baş düşmanıydı. Müminler onu babaları gibi bilirlerdi. Onun sert ve müşfik kanatları arasında bazen bir güvercin, bazen de haşarı bir çocuk gibi olurlardı. Kötüler ise kaçacak delik ararlardı ona gözükmemek için. En yakın çevresindekilere karşı adaleti uygulama hususunda daha katıydı. Hayatındaki öncelikleri, bu çağın insanının pek de alışlık olmadığı türdendi. Takva en hassas olduğu kavramdı. Ve bütün çağrısı takva üzerindeydi. Sad b. Ebî Vakkas komutasındaki bir orduyu, İran’ı fethetmek üzere gönderdiğinde, Ona şöyle demişti; ‘Sana ve beraberindeki askere her zaman takvayı tavsiye ediyorum. Zira düşmana karşı en iyi silah, savaşta en iyi plan takvadır. Senin ve beraberindeki askerlerin düşmandan korunduğunuz gibi, günahtan korunmanızı emrediyorum. Çünkü askerin işleyeceği günahlar düşmandan daha tehlikelidir. Müslümanlar ancak düşmanlarının işledikleri günahlarla onlara galip gelmektedirler. Şayet böyle olmasaydı bizim onlara gücümüz yetmezdi. Çünkü sayımız onlardan daha az, hazırlığımız da onların ki gibi değildir. Eğer biz günah işleme konusunda onlarla eşit durumda olursak, onlar güç bakımından bizden üstün olurlar. Şayet biz onlara faziletimizle galip gelmezsek, sadece kuvvetimizle onlara galip gelmemiz mümkün değildir. Bilin ki, başınızda ne yaptığınızı bilen Allah’ın melekleri vardır. O meleklerden haya edin. Allah yolunda bulunduğunuz halde, Allah’a karşı günah işlemeyin. Bizim düşmanlarımız bizden daha çok günahkârdırlar, biz günah işlesek de Allah onları üzerimize musallat etmez demeyin. Nice topluluklar vardır ki, kendilerinden daha çok günahkâr olan bir topluluk onlara musallat olmuştur. Tıpkı İsrailoğulları’nda olduğu gibi. İsrailoğulları Allah’a karşı günah işleyince Allah, Mecusi olan kâfirleri onlara musallat kıldı’. (el-Askalani, Sh:86) Müslüman olmadan önce, gözlerinden yaş geldiğine tanık olmamıştı insanlar. Sonra ne olduysa birdenbire yufka yürekli, sürekli titreyen, gece gündüz ağlayan bir Ömer belirmişti yıkıntılar arasından. Kuran-ı her okuyuşunda, kendinden geçip bayılacak kadar titreyen bir Ömer. Ona bir şey oldu diye eve kaldırılır, sonra da insanlar geçmiş olsun demek için yanına gelirlerdi. Öyle bir dönüşüm yaptı ki bu iri cüsseli ve heybetli adam, etrafındaki herkesi hayretlere düşüren bir “duruş” la kendisine sürekli geçmişi hatırlatıp “kız çocuğunu bile diri diri toprağa gömecek kadar gözü kara” olduğunu söyleyenlere “o, dünkü Ömer, bugünkü başka Ömer” diyecek bir netliğe sahip olmuştu. Allah korkusu, şeytanı kendisinden korkutacak kadar güçlüydü. Hz. Peygamber böyle söylerdi onun hakkında. Ve bütün şeytanların ondan korkmasından daha doğal bir şey olamazdı. Çünkü onun öncelikleri, diğerlerinin öncelikleriyle taban tabana zıttı. Az yerdi Ömer... Çok konuşmazdı. Kuran hiç düşmezdi dilinden ve elinden. Hareketli ve heyecanlıydı. Peygamberi çok severdi. Etrafında kol kanat olurdu. Ona ve inancına yapılanlara karşı “susmazdı”. O kadar çabuk ve kaviydi ki, birçok olayda Allah Resulünü tebessüm ettirecek kadar keskin çıkışları olurdu. Uhudda, Hudeybiye’de duramamıştı yerinde. Birçok defa onun görüşlerini teyit eden ayetler inmişti. Korkusu yalnızca Allah olan bir insanın bakışlarında da, söylediklerinde de elbet bir fark olacaktı. Bu fark onu “feraset sahibi Ömer” yapan yegane noktaydı. Dedik ya az yerdi Ömer. “Karnınızı büyütmekten sakının. Zira o, namaz için tembellik, vücut için ifsad edici, hastalığa davetiye çıkarıcıdır. Yiyecek ve içeceklerinizde de iktisatlı olun. Zira bu şekilde davranmanız sizi hem israftan korur, hem de bedeninizi sağlıklı kılar; aynı zamanda ibadetiniz için bir güç ve kuvvettir. Kişi şehvetini dinine tercih etmedikçe helak olmaz.” derdi sürekli. Akıl ve şehvet arasındaki yolu kısaltan adımların uç noktasında takva azığını gören Ömer’in yoldaki işaretleri ise “Namaz” idi. O “namaz hırsızlarından” hiç hazzetmezdi. Namazların vaktinde ve cemaatle kılınmasına büyük ehemmiyet gösterirdi. Bilhassa günün doğuş ve batış saatlerinde, yani bir vaktin diğer vakitle buluştuğu demleri şeytanların çok sevdiğini, bu vakitlerin tam da onların vakitleri olduğunu söyler, dolayısıyla “geç kılma hastalığı”na yakalananların da şeytanları sevindirdiğine inanırdı. Rivayete göre Hz. Ömer bu vakitlerde namaz kılanları döverdi. (Celaleddin es- Suyûti, Tenviru’l –Havalik, Şerh Ala Muvatta Malik, S:221) Plan, program ve liyakat nedir iyi bilirdi? Danışmaya, istişare ve Müslümanlarla bir arada olmaya ehemmiyet gösterirdi. O şöyle derdi:’ İnsanların güzel sevgisini kazanmak aklın yarısı, güzel soru sormak ilmin yarısı, işleri güzel, plan ve tedbir içinde yürütmek ise yaşantının yarısıdır’. (el-Askalani:S:1) Onun, görevlilerini seçerken gösterdiği titizliği belirten şu sözleri ne kadar manidar: ‘Bir insana görev verdiğim vakit en hayırlı olanını seçerim. Böyle yapmamın nedeni, o kimsenin ayıplar ve kusurlar bakımından en az olanı, düşünce açısından en geniş düşüneni, cesaret açısından en cüretli olanı, açlık ve susuzluk bakımından ise en dayanıklı olanı tayin etmek içindir’. (İbn-i Abdilber, S:311) Bu türden bir insanın etrafında kimlerin olduğunu sormaya da gerek yok herhalde. Hele hele; “Seni ilgilendirmeyen şeyin ardına düşme, düşmanından da uzak dur. Emin dostun hariç, diğer insanlara karşı ihtiyatlı davran. Ve şunu bil ki, emin kimseden daha değerli bir şey yoktur. Emin insan ise Allah’tan korkan kimsedir. Günahkâr kimse ile arkadaşlık etme, zira o seni günaha götürür. Sırrını hiç kimseye açıklama, işlerin için Allah’tan korkan kimselerle istişare et.” (İbn Manzur: Muhtasar Tarih, XIX) diyen bir insana şeytan ve şeytanlaşanların niye yaklaşamayacağını anlamak zor olmasa gerek. İnsanları tanıma hususunda, muhatabını tanımadan konuşarak değerlendirmede bulunanlardan hazzetmezdi. Mesela, Bir adam ona; “falan adam doğru bir kimsedir” dedi. Hz. Ömer sordu: “Sen onunla seyahate çıktın mı?” Adam: “Hayır” dedi. “Peki seninle onun arasında bir husumet var mıdır?” Adam, “hayır” dedi. “Peki onu bir şeye emanetçi yaptın mı?” Adam, “hayır” dedi. Bunun üzerine Ömer; “Senin bu adam hakkında bir bilgin yoktur. Zannediyorum ki, sen onun mescitte iken başını kaldırdığını ve indirdiğini görmüşsün o kadar” dedi. (Mecelletü-t- Terbiyeti’l İslamiyye) 5 hasletin varlığı konusunda ısrar ederdi. Ve bu özelliklere sahip olmayan bir insandan dünya-âhiret bir şey beklenemeyeceğini vurgulardı. 1- Aslında güvenirlik 2- Tabiatında cömertlik 3- Ahlâkında yumuşak huyluluk 4- Nefsinde şeref ve haysiyet 5- Allah korkusu. (S:89) Haliyle bu ölçülerdeki sapma, istikametteki sapmayı da beraberinde getiriyor. O, lâf ve silüet adamı değildi. O hayatın tam ortasında, herkesle sıkı bir iletişim halindeydi. Bundan olacak ki, şu sözleri hayat pratiğinin ne denli güçlü olduğunu gösterir. ‘Çok gülenin heybeti azalır. Kim insanları hafife alırsa o da hafife alınır. Kim bir şeyi çok yaparsa onunla bilinir. Lafı çok olanın hatası da çok olur. Hatası çok olanın ise hayası az olur. Hayası az olanın takvası az olur. Takvası az olanın ise kalbi ölür’. (el-Askalani:78) İşte böyle… Takva ile girilen kapılardan çıkan sonuç da haliyle belli... Takvasız yaşamlara özen duyanlar Ömer olmayı beklememeli boşuna. Yıldızlar gibi bir neslin parolası olan bu kavramı hayatlarında idame ettirmeyenlerin varlıkları da hissedilemez. Dahası onlar hep kaybedeceklerdir. Kerim Aral/medeniyetmektebi.org
__________________ Selam Hidayete Tabi Olanlara Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir(Müslim) |
Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... | Gönülden Dökülen Nağmeler | FECR | 0 | 52 | 12 Ekim 2024 10:01 |
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 59 | 07 Ekim 2024 20:33 |
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız | Muhtelif Konular | FECR | 0 | 65 | 23 Eylül 2024 11:06 |
Şehit Haniye İçin Ezgi | MultiMedya-İzleme Vb | Esma_Nur | 1 | 75 | 03 Ağustos 2024 22:38 |
NELERİ BİLMELİYİZ? | Kurân-ı Kerîm | FECR | 0 | 89 | 01 Ağustos 2024 17:31 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
HZ. ÖMER DÖNEMİ | mehmet akif2 | KPSS Lisans DİKAB Alan | 5 | 25 Şubat 2017 20:20 |
Hz.Ömer ve Dostu | KuM TaNeSi | Ashab-Kiram(r.a) | 1 | 10 Eylül 2014 23:01 |
Takvanın bereketi | Hazan Mevsimi | Muhtelif Konular | 3 | 09 Temmuz 2014 13:46 |
Kalbi hassasiyet takvanın en muteber halidir…/Mustafa Cilasun | Mustafa CİLASUN | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 05 Eylül 2013 21:14 |
Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük Tefsir Tarihi Hakkında Bir Değerlendirme | NUR | Kur'ân-ı Kerim Genel | 3 | 22 Aralık 2009 00:26 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|