|
Konu Kimliği: Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM,Açılış Tarihi: 05 Temmuz 2008 (09:07), Konuya Son Cevap : 05 Temmuz 2008 (10:19). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
05 Temmuz 2008, 09:07 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Helal Et Hakkını Annem.. Helal Et Hakkını Annem.. Ders zili çalmıştı. Faruk Hoca dakikliğiyle meşhurdu. Zil biter bitmez sınıfın kapısından içeri girdi. Öğrenciler Faruk hocanın huyunu bildikleri için önceden yerlerini almışlardı.Faruk hoca öğrencilerinin hal ve hatırını sorduktan sonra derse başladı: -Arkadaşlar, Dersimiz; Din Psikolojisi. Konumuz Annelik ve Anneler. Geçenki derste size bu konuyla ilgili olarak hazırlıklı gelmeniz için ödev vermiştim. Klasik bakış açılarının dışında, Din Psikolojisi açısından bu konuyla ilgili olarak, neler söyleyebiliriz.Bugünkü dersimizde bunu işleyeceğiz.Ben susacağım, sizler konuşacaksınız.Bu konuda hepinizin azda olsa katkıda bulunmanızı istiyorum.Konuşmak isteyen arkadaşımız elini kaldırsın oturduğu yerden konuşabilir. Aykırı ve ve ilginç tesbitleriyle bilinen hüsrev el kaldırarak söze başladı: -Hocam, öncelikle ömrümüz boyunca şefkatiyle beslendiğimiz anneleri, yılın bir gününde sembolik hediyelerle hatırlamanın çok komik olduğunu düşünüyorum. Bugünkü medeniyet anneleri ve yaşlıları muzır kabul etmiştir. Asıl adı muzır evleri olan huzur evlerine terk etmiştir. Huzur evlerinın asıl adı, muzır evleridir. Modern hayat, anneler gününü kutlamakla hem günah çıkartıyor, hemde tüketim sektörü şişmanlamaya devam ediyor. Böylelikle bir taşla iki kuş vuruyor.Benim anneme olan sevgim yılın hiçbir gününde ve hiçbir şekilde paketlenemez, sevgim paketlere sığmaz.Paketlere sığan sevgide gerçek sevgi olamaz.Ben bu olaya böyle bakıyorum. Hüseyin el kaldırarak bu fikre itiraz etti: -Hocam, arkadaşımız çok kesin ve keskin konuştu. Yaşamın bin bir türlü cilvesi vardır. Akla hayale gelmeyen durumlar olabilir. Annesini sokağa atmayıp huzur evine getirerek bakımını üstlenenleri yargılamak bence çok kırılgan bir iddia. Hüsrev fikrinde ısrar ediyordu: -Seni dokuz ay on gün karnında taşıyan, bir gecede bazen senin için on kez uykusundan uyanan, bazen uykusuz sabahlayan, ömür boyu şefkat kanatlarını geren annene, huzur evinde bakman vefa değildir. "O vefasızlığın yollara döktüğünü toplamaktan ibarettir.Ömrü boyunca şefkatiyle beslendiğimiz bu muhterem varlıklara ayaklarımızın üstünde duracak hale gelince, bol sıfırlı çekler vermek o hassas ruhlara güç verir mi?" Şefkate en çok ihtiyacı olduğu dönemde vefasızlığa terk edilen bu şefkat kahramanları maddi imkanlarla yalnızlığını gidermiş mi olurlar? Vefasızlık kadar insanın ruhunu sızlatan başka bir kötülük gösterilemez. İnsanı yoksulluktan önce vefasızlık öldürür. "Kıyamet günü bir bayrak dikilir ve bu felanın vefasızlığıdır denir." Vefasızlar nankör insanlardır.Günü birlik yaşayan çıkarcı insanlardır. Annesini sokağa atmamış da huzurevine götürmüş. Bu takdir edilmeliymiş.Bu ölümü gösterip hastalığa razı etmektir.Ben bunu kabul edemem. Hüseyin tekrar cevap verdi: -Bir Müslüman büyük ideallerin sahibi olabilir ama, büyük iddiaların sahibi olmamalıdır. Allah bile insana kaldıramayacağı yükü yüklememiştir. Sen hiç felçli ve yaşlı bir kadına baktın mı? Bunun ne olduğunu bilirmisin? Yaşlı ve felçli bir kadının bakımını yapmak sadece sevgiyle olmuyor, maharet ve beceri gerekir. Anne için, evladına bakmak kolaydır. Çünkü, onlar şefkat kahramanıdır. Ama evlat annesine o kadar bakamıyor. Buna gücü yetmiyor. Ama huzur evinde bütün masraflarını karşılıyor sürekli ilgi ve alaka gösteriyorsa bunun nesi kötü? Neresi vefasızlıktır bunun? Hüsrev: -Ya Allah aşkına lütfen insaf edelim. Huzurevlerinde bakımı yapılan annelerin ve babaların kaçta kaçı felçlidir? Ahir ömründe evladının sevgisiyle beslenmeyen anne, bir hemşirenin bir hastabakıcının yetenekleriylemi beslenecek ve hayata bağlanacak? Bu sadece bir tebessüm konusu olabilir. Hüseyin cevap vermeye hazırlanıyordu ki, Faruk Hoca konuşmaya müdahele etti: -Hüsrev ve Hüseyin arkadaşlarımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Evet bunlar bir bakış açısı.Her açıdan tartışılabilir. Çok güzel ve manidar tesbitler.Ama vaktimiz dar olduğu için diğer bakış açılarınıda dinlemek zorundayız.Başka söz almak isteyen? Şeyma: -Hocam, bir insan annesini kaybettiğinde kendini yetim hisseder değil mi? Anneninde en bariz vasfı anne şefkatidir. Bugünkü medeniyetin anne şefkatinden mahrum olduğunu düşünürsek, bugünkü medeniyet şefkat yetimidir. İnsani ilişkilerde en çok muhtaç olduğumuz anne şefkati oldukça azalmış, yerini günübirlik bile değil, anı birlik çıkarlar almıştır. O yüzden bugünkü medeniyet yetim bir medeniyettir. Çünkü en çok muhtaç olduğumuz şefkatten mahrumuz.Çocuklarını doğurduktan sonra poşetle sokağa bırakan şehvet zebunu anneler türedi bugün. Bu medeniyetin en büyük ayıbıdır. Hakan: -Anne şefkatinin sadece anne-evlat ilişkisinde değil, karı-koca ilişkisinde de geçerli olduğunu düşünüyorum. Yani öyle olmalı. Ama günümüzde ne kadar geçerlidir, tartışılabilir tabi ki. Eyyup Peygamber ağır hastalıklara yakalanınca, karısı Rahme annemiz ona on yıl hizmet etmiş ve bakımını yapmıştı.Şefkatin sevgiden daha üstün olduğunu ve karşılıksız olduğunu düşünüyorum. Akif: -Hocam, ben olaya bir başka açıdan bakmak istiyorum. Öyle acayip bir kültürümüz var ki, şu anda anneler günü kutlayan binlerce insan, arabasıyla evine giderken trafikte bir terslik çıksa ve muhatabıyla kavgaya tutuşsa, ilk küfredeceği kişi, o kişinin annesidir. Muhtemelen muhatabıda onun annesine sövecektir. Bir yandan "cennet annlerin ayakları altındadır" diyerek anneyi kutsuyoruz, bir yandanda ayaklarının altına cenneti serdiğimiz anneler, küfürlerin bir numaralı hedefi oluyor. Sonra yüzsüz yüzsüz anneler günü kutluyoruz. Bir başkasının annesine küfreden insanın, kendi annesinin anneler gününü kutlaması da ayrıca bir çelişki değil midir? Şule: Hocam, çocuk doğurmanın bir kadını tek başına anne yapmayacağını düşünüyorum.Öyle bir kadının biyolojik anne düzeyinde kalacağını inanıyorum.Annenin en önemli özelliklerinden biriside çocuğuna olan şefkatinin yanında onu terbiye edebilmesi, onun ilk öğretmeni olabilmesidir. Anneler en etkili mürebbidirler.Hayatı boyunca bir tane bile çocuk eğitim kitabı okumamış bir kadının, çocuğunu nasıl eğiteceği konusunda hiçbir farkındalığı olmayan bir kadının, anne olmasının doğacak çocuk için büyük bir facia olduğunu düşünüyorum.Yıllar önce şöyle bir söz okumuştum: "Cahil bir anne babanın evladı olmaktansa eğitilmiş bir köpeğin yavrusu olmayı tercih ederim” Sanırım bunu söyleyen bilge cehaletten çok çekmiş olmalı ki eğitimin önemine vurgu yapmak için, bu kadar acı bir ifade kullanmış. Burak: -Arkadaşımıza tamamen katılıyorum hocam. Bir kasap elinde ameliyat olmak ne anlama gelirse, cahil bir kadının elinde dünyaya gelmeninde aynı anlama geldiğini düşünüyorum. Hocam hani fıkıhta çok entresan bir kural vardı: Bir köpeğin artığı yenmez. Ama bir av köpeğinin artığı yenir. Eğitim, köpeği bile hemcinsleri içinde üstün ve farklı kılıyor.Çünkü av köpeği eğitimli olduğu için dişlerini avına geçirmiyor, sadece ağzıyla tutup sahibine getiriyor.Bu açıdan diğer köpeklerden üstün tutuluyor.Eğitici ve geliştirici özelliği olmayan bir annenin de ne kadar şefkatli olursa olsun, çocuğuna zarar vereceğini düşünüyorum. Bu tarz sevginin zehirli bir sevgi olduğunu söyleyebilirim. Anne sadece çocuğunu doğuran kişi değil, onu iffetle hayayla, helal lokmayla ,ölçülü ve dengeli sevgiyle yoğuran kişidir.Bunu yapamayan annenin, annelik vasfı bence sorgulanmalıdır.Tabi ki, aynı sorumluluklar baba içinde geçerlidir. Fevzi: -Hocam, gençler zamanında yaşanması gereken duyguları; romantizm, flört adı altında zamanından çok önce yaşıyorlar. Erken uyanıyorlar. Bunun doğal bir sonucu olarak, daha çocukluktan kurtulmadan çocukları oluyor bu çocukların. Bu anlamda modernizm yepyeni bir kavramla bizleri tanıştırıyor: Çocuk anneler ve çocuk babalar. Çocuk kadınlar ve çocuk kocalar. Bu bütün sanat adamlarının, toplum bilimcilerin, eğitimcilerin ve aklı başında olan her insanın inceden inceye düşünmesi gereken bir husustur.Bu büyük bir felakettir.Anneler gününde tartışmamız gereken en önemli konulardan biriside budur. Ders çok zevkli ve dolu geçiyordu.Faruk Hoca çok keyiflendi.Bakışlarını öğrencilerin üzerinde gezdirerek: -Tesbit sunan bütün arkadaşlara ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Her bir tesbit ayrı bir araştırma konusu gerçekten.İlerleyen zamanlarda bu konular üzerinde genişce duralım arkadaşlar.Şimdi başka konuşmak isteyen arkadaşımız varsa buyursun konuşsun dedi. Meryem: -Hocam, anlık zevkler peşinde koşan, anlara mağlup olan bir kadın, ana olamaz. Ancak zevklerin zebunu olabilir. Çocuğunuda anlardan kurtaramaz. Çünkü, kendisi anlara mağlup olmuş bir anadır. Helal lokma dersini anne verir.Hani bir çocuk yumurta çalıp getirmiştide annesi;- aferin oğlum demişti.Sonra çocuk tavuk çaldı.Anne bu başarısından dolayı çocuğu ödüllendirdi.Annesinin takdirleriyle çocuk profesyonel bir hırsız haline geldi. En sonunda, idam sehpasına uzanan bir yolun kurbanı oldu. Son arzusu sorulduğunda, -Anamın tatlı dilini son bir kez öpmek istiyorum demişti.Annesi, çocuğun son arzusu için yanına getirildiğinde, annesinin dilini ısırıp kopardı. -Beni bu noktaya getiren anamın tatlı dilidir. Benim hayatımı mahvetti, demişti. Bazen gökyüzünde parlayan bir şimşek gibi annenin ağzından çıkan “Haayırrr” kelimesi ne mübarek bir kelimedir. Şimşek çaktıktan sonra rahmet yüklü yağmurlar yağdığı gibi, annenin ağzından çıkan bir hayır kelimesinden binlerce hayır ve bereket dökülebilir.Gereksiz yerde söylenen bir evet kelimesinden, binlerce şer fışkırır.Anneler gününde bu konunun enine boyuna düşünülmesi gerekir. Serkan: -Hocam, arkadaşıma katılıyorum. Tasavvufta bütün evliyaların başı kabul edilen A.Kadir Geylani Hazretlerinin bu noktaya gelmesinde anasının rolü büyüktür.İlim tahsili için seyahate çıkan küçük Abdülkadir'e:- sakın yalan söyleme, diye tembihlemişti.Daha ilk seyahatinde onun doğru bir sözü, bir eşkıya çetesinin tevbesine vesile olmuştu.O yüzden çocuk doğruluk ve dürüstlük dersini annesinden alır. Serhat: -Hocam, şefkat karşılıksız olduğu için bünyesinde büyük bir cesaretide saklıyor.Aynen atomun çekirdeğinin bünyesinde büyük bir enerji saklaması gibi.Yani anneler yeri geldiğinde kahramanlıkta emsalsiz örnekler sergileyebiliyor.Oğluna kahramanlık ve hak yolda mücadele dersi verebiliyor.Kabe’ye sığınıp Zalim Yezid’e karşı mücadele veren Abdullah Bin Zübeyr’e en büyük desteği annesi vermişti.Hatta Abdullah Bin Zübeyr bir ara vazgeçer gibi olunca, annesi oğluna karnını göstererek: -“Oğlum, iki seçeneğin var ya buraya geri girersin, yada şehit olursun” demiştir. Abdullah Bin Zübeyri motive ederek Zalim Yezid’e karşı kahramanca savaşmasını sağlamıştır. Abdullah Bin Zübeyr şehit olunca zalim Yezid onun cesedini bir direğe asmış ve gururlanarak anasına göstermişti. -Bak, oğlunu ne hale getirdim diyerek kibirlenmişti. Abdullah bin zübeyrin annesi, oğlunun direğe bağlı cesedinin önünde zalim yezide karşı şöyle haykırmıştır: -Sen onun dünyasını mahvettin, o senin ahretini helak etti. Bir annenin hak yolunda oğlunu şehitliğe teşvik etmesi ve zalim diktatörlere kafa tutması gerçekten şayanı tebrik bir olaydır. Günümüzün duygusal kadınlarını görünce böyle bir şeyi insanın aklı havsalası almıyor. Hamit: -Hocam, Büyük İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursinin annesiyle ilgili bir sözü var: "Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum." Buradan anlaşılıyor ki, annenin verdiği terbiye adeta kişiliğin temel taşı hükmündedir. Cemil: -Hocam, "anne ve babanın örnek yaşantısı çocuğun başucu kitabıdır. Çocuklar parmakla gösterilen doğruları değil, yanlışlara giden ayak izlerini takip ederler." Samimiyet, içtenlik,tutarlılık ve söylenilenlerin hal diliyle hayata geçirilmesi, çocuğun ruhunda derin izler bırakır.Yaşanmış bir olayı sizlerle paylaşmak isterim.Pakistanlı bir iş adamı olan Abdullah Delhi Sovyet hava yollarına ait bir uçakla seyahat ederken, uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine, hostesten kendisine namaz kılması için bir yer göstermesini rica eder. Hostes, kokbit ekibinin bulunduğu kabinde namaz kılması için bir yer gösterir. Abdullah Delhi burada namazını kılarken, kaptan pilotun hıçkırıklara boğularak ağladığını görür. Namazını bitirdikten sonra kaptan pilotla aralarında şöyle bir konuşma geçer: -Efendim sizi üzecek bir şey mi yaptım, niçin ağlıyorsunuz? -Hayır siz beni üzecek bir şey yapmadınız. Bu yaptığınız hareketlerin anlamı nedir? Abdullah Delhi: -Ben bir müslümanım. Bu da benim dinimin emri olan namazdır diyerek, namaz hakkında kısa bir bilgi verir. Bunun üzerine kaptan pilot şöyle der: -Daha 4-5 yaşlarındaydım. Annem ve babamda senin gibi hareketler yapardı. Ayrıca bana sıkı sıkı tembih ederlerdi,sakın bunları kimseye anlatma diye.Sonra beni onlardan kopardılar.Bir daha onları göremedim.Benim bir Müslüman çocuğu olma ihtimalim var.Yıllardır içimde bir ukde idi bu.Hep bunu düşünmüştüm.Şimdi daha iyi anlıyorum ki, benim annem-babamda müslümandı. Ben bir müslüman anne ve babanın çocuğuyum. Gideceğim ve aslımı iyice araştıracağım. Faruk Hoca çok duygulanmıştı.Öğrencileriyle iftihar ediyordu. -Allah hepinizden razı olsun.Birbirinden değerli tesbitler ortaya koydunuz.Dersimizin sonuna yaklaşıyoruz.Sanırım iki üç arkadaşımız daha konuşabilir.Sonra toparlayalım. Zehra: -Hocam, bizler mirasyedi müslümanlar olduğumuz için, içinde bulunduğumuz iman nimetinin kıymetini, çoğu zaman yeterince idrak edemiyoruz. Bu ülfet hastalığı bazen kanserden bile tehlikeli olabiliyor. Ama araştıran insanlar dininin en küçük bir kıymetine dahi can havliyle sarılıyorlar. Yaşanmış bir hadiseyi aktarmak istiyorum. -Irkını tam hatırlayamıyorum ama Avrupa’lı bir delikanlı Türkiye’de çeşitli araştırmalar yapıyor.Bu esnada bir vesileyle tanıştığı bir Türk kızına aşık oluyor.Onunla evlenmek istiyor.Kızın ailesi Müslüman olması şartıyla oğlanın evlilik teklifini kabul ediyor.Oğlan zaten sempati duyduğu İslam dinine girmekte hiç tereddüt etmiyor.Bu konuda koyu bir hristiyan olan ailesindende tam destek alıyor. Gençler evleniyorlar.Mutlu bir şekilde yuvalarını kuruyorlar.Bu arada kayınvalide ve kayınpeder, yeni evli oğlunu kıısa süreli ziyaretlerle yalnız bırakmıyorlar. Bir gün oğlanın anne ve babası oğlunu bir kenara çekerek diyor ki: -Oğlum sen bilirsin ama bu kızı boşa istersen. Bundan sana hayır yok. Oğlan: Anne siz ne diyorsunuz, ben ona aşığım. Onu çok seviyorum.Onun için dinimi değiştirdim.Onu niçin boşayacakmışım ki? Anne ve baba diyorlar ki: -Oğlum bu kızla evlendiğinde istanbul’ dan Kayışzade Osman hattı Kur’an-ı Kerim getirtmiştim. Evleneli 6 ay oldunuz. Kitap bir kere bile açılmamış.Tozlu bir şekilde rafta duruyor.Mukaddes kitabına ihanet eden sana da ihanet eder.Bu kızdan anne olmaz.Gel sen bunu boşa diyorlar. Burada anne-babanın oğlunun ve ilerde doğacak torunlarının dini salahatiyle ilgilenmeleri, (hemde bir hristiyan olarak) gerçekten ibret alacağımız bir hadisedir. Fatma: Hocam, annenin en önemli özelliklerinden biriside iffetli olmasıdır. İffetsiz ve hayasız kadınların anne olması biyolojik düzeydedir. Zaten böyle kadınlar evlatlarına numunei imtisal olamazlar.Napolyon hayatının en büyük mağlubiyetini Akka kalesi önünde, Cezzar Ahmet Paşa karşısında yaşamıştı.Bu ihtiyar paşa, kibirli Napolyon'a Akka kalesi önünde unutamıyacağı bir ders vermiştir. Napolyon bütün ağırlıklarını savaş meydanında bırakıp kaçarken şöyle dediği meşhurdur: -Kaçın kaçın, bu askerlerin önünde durulmaz. Bunları doğuran analar namusluydu. O yüzden iffetsiz bir kadın, ne kadar şefkatli olursa olsun, çocuklarına iyi anne olamaz. Deniz: -Hocam hani hep derler ya, kadınlar çok duygusaldır diye. Evet kadın zayıf olabilir ama analar güçlüdür hocam. Hz Rumeysa oğlu vefat ettiğinde kocası Talha isyan etmesin diye o gece sabaha kadar oğlunun vefatını kocasına söylemiyor. Onun derin bir uykuda olduğunu söylüyor.O gece kocasına en cazip haliyle kendisini sunuyor. Düşünebiliyormusunuz, evin bir odasında vefat etmiş çocuğu var. Ama o, kocası isyan etmesin diye, sabah vakti haber vermeyi tercih ediyor.Hz.Rumeysa'nın bilgeliği, acı bir haberin ne zaman nasıl ne şekilde verileceği konusunda üzerinde durulmaya değer bir bilgeliktir. Günümüzün panik kadınları için bu olayda alınacak dersler vardır. Ders zili çalmıştı. Faruk Hoca katılımlarından dolayı, bütün öğrencilerine ayrı ayrı teşekkür etti. Bir gün sonra vereceği doktora tezi için dua etmelerini istedi.Sonra sınıftan çıkarak arabasına doğru yöneldi.Başka dersi olmadığı için evine gitmeyi düşünüyordu. Faruk hoca arabasına doğru giderken, cep telefonu çaldı. Arayan annesiydi. Ne kadar güzel bir tevafuk. Biz anneler gününden bahsediyoruz annem beni arıyor, çok hoş bir tevafuk oldu diye düşündü. -Buyur anacığım, emir buyur sultanım. -Oğlum senin işin vardır, sözü fazla uzatmadan hemen sormak istiyorum. Babanda yanımda, onunda mahsus selamları var. Kadınlar sohbetinde mevzu oldu. Birkaç anne kendi aralarında caizdir, değildir diye tartıştılar. Bende sana sormak istedim.Bir anne veya bir baba oğlunun cebinden haberi olmadan para alabilir mi? Faruk hoca şaşırmıştı. Doğrusu böyle bir soru beklemiyordu. Kekeleyerek: Anlayamadım… ne…ne.. dedin sen anacığım? -Sorum çok açık oğlum, bir anne veya bir baba, oğlunun cebinden izinsiz para alabilir mi? -Alabilir anacığım. Eğer ihtiyacı varsa, tabiî alabilir. Peygamberimiz zamanında yaşanmış bir olay var. Bir baba oğlunu kolundan sürükleyerek getiriyor: -Ya Rasulallah! Ben güçlüyken bu zayıftı.Ben zenginken bu fakirdi.Şimdi ben güçsüzüm ve fakirim.O ise güçlü ve zengin.Bu oğlum bana yardım etmiyor,bana bakmıyor diye oğlunu şikayet edince peygamberimiz çok duygulanmış ve, -Sen ve malın babana aitsiniz demiştir. O yüzden ihtiyaç sahibi anne-babanın oğlunun cebinden izni olmadan para alması caizdir. -Pekiyi oğlum teşekkür ederim. Allah senden razı olsun. Görüşmek üzere. Faruk Hoca, arabasına binmiş biryandan arabasını sürüyor bir yandan da düşünüyordu. Annesi, babası ve çevresinden sık, sık fıkhi sorular gelirdi ama doğrusu böyle bir soruyla ilk defa karşılaşıyordu. Soruyu duyduğundan beri içinde bir huzursuzluk başladığını hissetti.Bu duygunun kökenine inmeye çalışıyor ama bu sorunun kendisini niçin rahatsız ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Bu konuyla, doktora tezini verdikten sonra etraflıca ilgilenmeyi aklının bir köşesine not ederek, yaşadığı ana geri döndü. Yarın onun için çok önemli bir gündü. Doktora tezini verecekti. tezinde başarılı olabilmesi için, aylar öncesi,anne ve babasından, öğrencilerinden ve bütün dostlarından dua rica etmişti Kendisini oldukça iyi hissediyordu. Tezini defalarca gözden geçirmiş, kendisini iyice hazırlamıştı. Evine doğru yaklaşırken bundan sonra kalan süreyi planladı: Akşam yemeği, akşam namazı. Tezi hızlı bir şekilde son kez gözden geçirme..Duş.Yatsı namazı ve yatış. Faruk hoca evine geldiğinde akşam ezanları okunmak üzereydi. Yorgun adımlarla evine doğru süzüldü. *** *** *** Saat 8:30 da Faruk hoca doktora tezini vereceği salonun önünde hazır bir şekilde bekliyordu. Hocalarda hazır olunca Faruk Hoca salona çağrıldı. Faruk Hoca “Modern dünyada, Müslüman kadının yaşadığı sorunlar, ikilemler, kimlik bunalımları ve çözüm önerileri” başlıklı doktora tezini sundu.Tezin sunulması 45 dakika sürmüştü. Bundan sonra soru-cevap faslı başladı.Faruk Hoca gayet sakin bir şekilde, açık net ve ikna edici cevaplar veriyordu. Hocaların memnuniyeti yüz ifadelerinden okunuyordu.Soru cevap faslı bittikten sonra, kısa bir değerlendirme yapıldı ve karar açıklandı:Faruk Hocanın doktora tezi kabul edilmişti.Faruk Hoca, danışman hocasının elini öptü.Sonra diğer hocalarında elini öperek salondan çıktı.Sevinçten içi içine sığmıyordu. Doktora tezinin kabul edildiğini anneler gününde müjdeleyecekti. Şunun surasında tamı tamına bir gün kalmıştı.Acaba bir gün bitermiydi? Zaman ne kadarda genişlemişti sanki. Saniyeler seneler gibi uzamaya başlamıştı.Bu heyecanı en iyi namaz yatıştırır, diye düşündü.Mescidin kapısına doğru yöneldi. Mescitte kimsecikler yoktu. Faruk hoca iki rekat şükür namazı kıldı. Allaha uzun uzun dualar etti.Secdeyi kapanıp sevinç gözyaşları döktü.Yıllardır yaptığı çalışmalar semeresini vermiş nihayet muvaffak olmuştu. -Ey bizleri halden hale sokan Allah’ım! Dün neydim, şimdi ne oldum, yarın ne olacağım, belli değil.Her halimi istikamet üzere berdaim kıl.Duyguda düşüncede eylemde istikametten ayırma diye uzun uzun dualar etti. Faruk Hoca İyice sakinleştikten sonra mescidden dışarı çıktı. İçinde bir itminan, bir huzur vardı.Kendisini oldukça iyi hissetti. Bahçede bir bardak çay içeyim, sonra odama geçerim, diye düşündü.Kantine doğru yürürken cep telefonu çalmaya başladı.Arayan babasıydı. -Hayırdır babacığım bu saatte, hayırlı sabahlar. -Hayırlı sabahlar oğlum, oğlum biliyorsun hayatımız süprizlerle dolu. Annen oğlum, annen… -Baba ne oldu anneme çabuk söyle. -Oğlum annen dün gece kalp krizi geçirdi. Durumu çok ağır yetişebilirsen yetiş. Şu anda her zaman gittiğimiz hastanedeyim ben. Ama sakın süratli araba kullanma. Faruk Hoca babasının son sözlerini duymadı bile. Arabasına binip annesinin yaşadığı ilçeye doğru çoktan yola koyulmuştu. Annesi kalp hastasıydı. Bir kaç kez kalp krizi geçirmiş ama her seferinde ucuz atlatmıştı. Defalarca yalvarmış; -anacığım, gelin şehirde size bir daire tutayım, gözümün önünde yaşayın her zaman gelip gidemiyorum demiş, ama annesine dinletememişti. -Oğlum burada benim anılarım var, hatıralarım var, ben ilçeden dışarı çıkamam. Hem şehir hayatı beni sıkar.Ben sakin bir hayatı severim.diye oğlunun tekliflerini hep reddetmişti. Faruk hoca bir evin tek çocuğuydu. Annesi ve babası onun için elinden gelen her şeyi yapmışlardı. O da kendisine sunulan imkanları en iyi şekilde değerlendirmiş, mezun olduğu fakültede öğretim görevlisi olarak işe başlamıştı. İmkanları ölçüsünde hafta sonları anne babasını ziyaret eder ihtiyaçlarını temin eder hizmetlerini görürdü. Daha dün ders çıkışında telefonla görüşmüşlerdi. Bir gün sonra anneler günüydü ve sürpriz yapmayı düşünmüştü. Ama kendisine iman ettiği kader ağlarını başka türlü örüyordu. Allah, insanları halden hale sokuyordu işte. Daha iki saat önce doktora tezini vermiş ve tezi kabul edilmişti.Bunu anneler gününde annesine müjdelemeyi düşünürken,annesi kalp krizi geçirmişti.Süpriz yapamadan süprizle karşılaşmıştı. Faruk Hoca, yarım saat sonra, annesinin kaldırıldığı hastaneye geldi. Hastanenin girişinde babası onu bekliyordu. -Baba babacığım annem nerde, şimdi nasıl diye haykırdı. -Oğlum şimdi ****net zamanı, şimdi dua zamanı, anneni eve götürdük haydi evimize gidelim. Faruk Hoca arabanın istikametini evlerine doğru çevirdi. On dakika sonra evlerinin önündeydiler.Faruk Hoca evin önündeki kalabalığı görünce kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. -Baba bu kalabalıkta ne böyle… -Oğlum annen için gelmişler… Faruk Hoca, arabadan indiği gibi evin kapısına doğru koştu. Kapıdan içeri girdiğinde Kuran-ı Kerim okunuyordu. -Annem annem nerede? -Gel oğlum, seni annenin kaldığı odaya götüreyim. Faruk Hoca, babasının koluna girerek, annesinin naşının bulunduğu odaya girdi. Bembeyaz kefenler içinde annesi son yolculuğuna hazırlanmıştı. Yüzündeki nurani ifade hiç kaybolmamış biraz solmuştu. Faruk Hoca annesinin önünde diz çüktü.Bir yandan sessiz sessiz ağlıyor biryandan da babasına sitem ediyordu: -Baba nolurdu geceleyin haber verseydin, annemle görüşebilseydim. Neden haber vermedin? -Her şey ani oldu oğlum, haber verseydimde göremezdin. Geceleyin kalp krizi geçirdi, hemen hastaneye kaldırdım. Ordan yoğun bakıma aldılar. Bütün çabalar beyhude kaldı oğlum.Emri hak vaki oldu.Annen Rahmeti Rahmana kavuştu.Allah mekanını cennet eylesin.En son dün akşam yemeğinde konuştuklarımızla kaldık. Bir daha konuşmak nasip olmadı oğlum.Dün akşam yemeğinde sohbet ederken bana dedi ki: -Bey, sanki içime doğuyor Faruğumun tezi kabul edilecek,doktor olacak. Bir kaç gündür onunla ilgili rüyalar görüyorum.Senden ona iletmeni istediğim bir mesaj var.Ecelin ne zaman nerede geleceği belli olmaz.O yüzden ben ölürsem lütfen kabre konmadan oğluma söylemeni istiyorum. Hani bir annenin oğlunun cebinden izinsiz para alması caiz midir diye sormuştum ya, muhtelif zamanlarda onun cebinden azar azar para almıştım.ilaçlar için paramız yetmemişti.Seni üzmemek için de sana söylememiştim.Ona söyle, lütfen hakkını helal etsin.Onu dokuz ay, on gün karnımda taşıdım, ama bu sözü taşıyamadım. Oğlumun yüzüne söylemeye utandım.Lütfen bana hakkını helal etsin. Faruk Hoca beyninden vurulmuşa döndü. Dünya gözünde küçülmüş adeta nokta kadar kalmıştı. Yüzü sararmış, elleri titremeye başlamıştı. Anasının kefen içindeki elini avuçlarının içine aldı. Koca adam bir bebek gibi sarsıla sarsıla ağlıyor, anasının kefenli elini yüzüne gözüne sürüyordu. Bir yandan anasından af diliyordu: -Anam, anacığım benim, sultanım benim. Ben sana müjdeyle gelecektim. Sen bana son nefesinde bile unutamayacağım bir ders verdin. Hiçbir kitap, hiçbir tez senin verdiğin dersi veremez anam. Okullar bilgi veriyor ama senin verdiğin irfanı veremiyor anam. Ben modern dünyada müslüman kadının yerini araştırırken, yanımdaki anamı, anacığımı, sultanımı unutmuşum. Üzerinden doktora yaptığım muhterem anamın acılarını unutmuşum. Senin üzerinden doktora yaptım, ama sana evlatlık yapamadım.Biricik anam, asıl sen bana hakkını helal et.Ben evlat olamadan doktor olmaya kalktım.Anasını, babasını evladının cebinden gizlice para alacak kadar ihmal eden bir evlat doktor olamaz, eğitimci olamaz, affet anacığım affet,hakkını helal et. Anneler Günün Kutlu Olsun.. |
Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı | Kur'ân-ı Kerim Genel | Medineweb | 1 | 2913 | 01 Ocak 2013 16:58 |
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj | Anket'ler-Röportaj'lar | EyMeN&TaLhA | 1 | 2770 | 02 Kasım 2010 01:14 |
Ebuzerr / (Ali Şeriati) | Ashab-Kiram(r.a) | Mihrinaz | 5 | 4969 | 16 Temmuz 2010 01:33 |
BAKMAK YETMEZ.... | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | Mihrinaz | 4 | 2236 | 24 Nisan 2010 15:15 |
İN'SANLARDAN... | Serbest Kürsü | Beytül Ahzan | 3 | 2266 | 02 Mart 2010 22:27 |
05 Temmuz 2008, 10:19 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 | Cvp: Helal Et Hakkını Annem.. Ders alınmış hatalar sevaplar olarak bize geri döner.. Hepimizin dersimizi almamız ve burada paylaşmamamız dileğiyle.. Yağmur |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Hakkını helal et yüreğim... | su damlası | Şiirler ve Şairler | 7 | 29 Ağustos 2015 10:14 |
Hakkını helal et oğlum | EyMeN&TaLhA | Çocuk ve Aile Sağlığı | 2 | 28 Mayıs 2014 11:59 |
Mücadile; hakkını arayan kadın demektir. Hakkını arayan kadın, Kuran'a bir süre kazan | suhtem | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 08 Mart 2013 21:36 |
Annem annem güzel annem | YaŞuHa | Makale ve Köşe Yazıları | 10 | 28 Mart 2012 00:38 |
Anne veya babanın hakkını helal etmemesi | Belgin | Soru Cevap Arşivi | 3 | 17 Şubat 2008 17:12 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|