|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 15Haziran 2007 (14:29), Konuya Son Cevap : 25 Mart 2024 (23:22). Konuya 137 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Eylül 2008, 00:08 | Mesaj No:41 |
Durumu: Medine No : 2893 Üyelik T.:
03 Ağustos 2008 | unuttuk... Ne çabuk unuttuk, ne çok unuttuk... Dünya kalınası değildi, yeryüzünde karar kılamazdık ki. Geldik ve nihayet dönecek değil miydik? Şimdi hatırladığımız bu.. Ve hiç unutmayacağımız... Ne çok unuttuk, ne çabuk unuttuk Bizden önce gelenleri ve bizden önce gidenleri Güzel atlara binip giden güzel insanları Sırf ölümünü güzel eylemek için yaşayanları Ölümünü 'düğün gecesi' gören güzel bakışlıları Ne çok uyuduk göklerden habersiz. Ne çok unuttuk semaya yüz dönmeyi Ayağımızı yere sabit belledik Elimizdekileri sahiplendik Değil elimizdekilerin, elimizin bile elimizde olmadığını hatırlamak zamanı şimdi. Çok hatırlamak ve çabuk hatırlamak zamanı. Unuttuk; dünya bir gölgelikti oysa Yolcu olduğumuzu unuttuk, yolumuzun buradan geçtiğini sadece Sadece uğradığımızı şu dünyaya Yükümüzü yeğni tutmayı bilemedik. Biriktirdik, çoğalttık, artırdık ve saydık Geriye ne kaldı? Şimdi hatırladık Sermayemiz yokluktu, servetimiz acizlikti Şimdi hesapladık. Unuttuk, Yüzümüzde Rahmanın nakşı vardı Gözümüzde Cemalin bakışı vardı Gönlümüzde Bekanın aşkı vardı Şimdi, yüzümüz yerde kaldı Gözümüz yaşta kaldı Gönlümüz darda kaldı Hatırladık ve anladık ki, Bu dünyanın ötesi vardı Gelin, burada kalmayalım. Yüzümüzü Rahmanın vechine döndürelim, Gözümüzü Gufranın tecellisine çevirelim, Gönlümüze 'neylerse güzel eyleyen' Mevlamızın tesellisini devşirelim. Hatırlayalım, hatırlayalım ki, 'Hatırlamaya değer bir şey bile değil'ken Yüze geldik, varlığa vardık, dile geldik, ışığa vardık Kimsenin bizi bilmediği, kendimizi de bilmediğimiz Derin bir unutuştan alındık Hatırlandık, hatırı sayılır olduk. Fakat ne çok unuttuk ve ne çabuk unuttuk Unutuşun çocuğu olduğumuzu Varlığın uçarı kuşu olduğumuzu Kanatlarımız olduğunu, yerde kalanlardan ve arza bağlananlardan uzakta Kaderimiz olduğunu Gelip gitmenin, konup göçmenin, Ondan gelip Ona gitmenin Ne güzel olduğunu Hatırlayalım hatırlayalım ki Unutuştan alınmış ve çokça unutmuştuk Unutmayalım ki Hep hatırlandık, hep hatıra kaldık İşte o zaman enkaz altından çıkarabiliriz ruhumuzu Ve o zaman yüreğimizdeki yangın yeri İbrahimvari bir gülşene döner Ve biliriz ki, Mazlumlar mahzun olmazlar Masumlara hüzün erişmez asla Ve korku yoktur şehidlere... Senai Demirci |
01 Ekim 2008, 21:50 | Mesaj No:42 |
Durumu: Medine No : 7 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | 99 esma 99 dua
Ya Rabbi! Seni tarif etmektedir bütün güzel isimler Sen güzel isimlerini aşikar etmezsen ruhum karanlıkta kalır Esma’ül Hüsna’na şahit yaz beni. ALLAH(cc)! Sensin Allah(cc) sanadır kulluğum Sendedir çarem seninledir varlıgım Seni arar ruhum seni anar kalbim Başkasına değil sana muhtacım Başkasını değil seni çağırırım Başkası yaratılmıştır sen yaradansın Başkası devamsızdır sen daimsin ve daim eyleyensin Başkaları muhtaçtır sen ihtiyaçsızsın ihtiyaçları görensin Başka ilah yok sen Allah(cc)’sın Sen ki eşi benzeri olmayansın Sen ki bütün eksiksiz sıfatların sahibisin Cemaline çevir yüzümü başkasına rağbet ettirme kalbimi Ya Rahman! Sen öyle rahmet edersin ki rahmetinin bir cilvesi cennetim olur Rahmetinden bir parıltı sonsuz mutluluğumdur Rahmetinin bir damlası herkesin rızkına kefil olur Şu çorak gönlüme merhametini indir Şu fani ömrümü sonsuzluğa eriştir. Ya Rahim! Öylesine rahimsin ki kulağını sözüme muhatap eylersin Aklıma vahyinle tenezzül edersin Öylesine Rahimsin ki istendiğinde zaten verirsin İstenmediğinde de lütfedersin Öylesine Rahimsin ki hak edene hepten verirsin Hak etmeyene bile çok bahsedersin Öyle Rahimsin ki dünyayı bu kadar güzel eylersin Ahireti ondan daha güzel eylersin Ya Rabbi! Korkudan emin eyle beni Hüzünden azad eyle kalbimi Ateşten uzak eyle beni Hicrana düşürme kalbimi Ya Vehhab! Yokluğa sırf yok oldugu için varlık bahşedersin Nankörlerin bile rızkını kesmez inkar edenlere bile nefes verirsin Varlığım senin lütfundur senin ihsanındır Aciz varlığıma lütfunu ihsanını daim eyle Ya Rezzak! Hazinende yok yoktur ol dersin her sey olur Yarattığın her canlının rızkı senin katında saklıdır Vahyin mümin kalplerin selin akılların rızkıdır Ya Rabbi! Sana muhtaç olmak en büyük zenginliğimdir Senin fakirin eyle beni Senin verdiğinle doymak en büyük lezzetimdir Sofranda agırla beni Ya Melik! Kimsenin kimseye fayda vermediği gün hüküm senin Gökler yarılırken sahibim sensin Yıldızlar dagılırken sahibim sensin Varlığım bana ait değil varım yoğum senin Elimde olanlar benim değil sahiplendiklerim de senin Yokluğa düşürme beni an senin Darlık verme kalbime mekan senin Ya Kuddüs! Sensin kuddüs kutsiyet sendendir bundan öte laf olmaz Sen dilemezsen hiçbir şey pak sayılmaz Gönlüm sana yönelmedikçe saf olmaz Kanımı her nefeste temizlediğin gibi nefsimi arındır pak eyle Temizlenenlere muhabbet edersin gönlümü muhabbetinle temizle Ya Selam! Sensin selam sendendir selam Emrini dinler ateş ki İbrahim(as) için serin ve selametli olur İbrahim(as) gibi dostluğuna kabul eyle beni İbrahim(as) gibi ateşi gül eyle tenime Gül gibi ateşten çiçekler açtır ruhumda Selamını şebnem gibi dokundur kalbime Ya Mümin! Sen hidayetini göndermezsen kalpler nasıl mutmain olur Sen kalplere itminan vermezsen kim inandığından emin olur Sen inandırmazsan kim mümin kalır Revamın tuzağına düşürme beni nefsimin diline bırakma beni Öyle mümin eyle ki beni pişmanlıklarım beni sana döndürsün Ya Müheymin! Sensin gariplerin sığınagı Sensin kimsesizlerin dayanağı Sensin hakkı himaye eden Sensin aklımı aldanışlardan kollayan Sensin ayağımı tuzaklardan kurtaran Sen ki zayıfları kuvvetlilerin şerrinden himaye edersin Mazlumların hakkını zalimlerden almayı vaat edersin Sen ki benim en küçük, en önemsiz, En gizli arzularımı da bilir bana merhamet edersin Nefsimin aldatmalarına kanmaktan koru beni Aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan koru beni Ya Aziz! İzzet senindir sendendir izzet Sen dilersen kimse zillete düşmez Sen vermezsen kimsede izzet kalmaz Kalbim yalnız sana kanar Yakınlığınla aziz eyle kalbimi Ruhum yalnız seni arar Huzurunla aziz eyle ruhumu Halim yalnız sana aşikar Başkalarının yanında rezil etme beni Ya Cebbar! Sen ki mağrurları gururlarına esir eylersin Sen ki kibirlenenlerin boynuna kibirlerini tasma eylersin Sen ki zor kullanıp zulmedenleri vicdanlarinin pençesine hapsedersin Bir sineği vasıta eyle de Nemrutlardan kurtar beni Bir asayı vesile eyle de firavunlara galip getir beni Ebabilleri gönderde Ebrehlerin fillerinden koru kalbimi Nefsimin beni isyana zorlamasına izin verme Aklımın beni saptırmasına geçit verme Hep itaat üzre sabit kıl beni Ya Mütekebbir! Ben acizim sen Kadir’sin Ben fakirim sen Rahim’sin Ben ölüyüm sen Hayy’sın Ben çaresizim sen Ehad’sın Ben muhtacım sen Samed’sin Ben sağırım işiten sensin Ben körüm gören sensin Ben dilsizim konuşan sensin Ben yaratılıyorum yaradan sensin Ben yokum var eden sensin Ben hiçim ama emellerim büyüktür Ben yoksulum ama isteklerim çoktur Ben isterim çünkü sen büyüksün Şahit yaz büyüklüğüne bu küçük kalbimi Ya Halk! Sen ol deyince her şey oluverir Ol de olayım yarattıklarının arasında kalayım Halk ettiğin gibi ahlaklanayım Sen yarattın diye güzel olayım Hep en güzel kıvamda kalayım Ya Musavvir! Yokluğa varlık suretini giydiren sensin Hiçlige varlik boyasını çalan sen Güzeli güzel kılan ancak senin tasvirindir Sen ki yüzümü benim için biricik sevdiklerim için tanıdık eylersin Katında makbul olan güzellikle tasvir eyle suretimi Ya Gaffar! Gizli düşmanlıklarımı bilen sensin Gözyaşlarıma değer veren sensin Bilirim rahmet denizini bulandıramaz cümle günahlar Rahmetinle arındır bağısla beni Ya Fettah! Damla kadar da olsa sevabım lütfeylede cennetini aç bana Şaşkında olsa aklım kerem eyle de sana gelen yolları aç bana Ya Alim! Senin için bilmenin başı yoktur Ben ancak sonradan bilirim Senin bilmediğin bir an yoktur Ben ancak bazen bilirim Sen açık edip söylediğimi de bilirsin Sen susup kendime sakladıgımı da bilirsin Unutup kendimden sakladıgımı da bilirsin Kendi kuyularıma aklımın iplerini salarım Kendime aklım ermez sen beni benden çok bilensin Kalbimin kuytularında el yordamıyla dolaşırım Kendime kendim yetmez sen bana benden çok sırdaşsın Bildiğimi bilenlerden eyle beni bilmediğimi bilenlerden eyle beni Sana malum olan ayıp ve kusurlarımla utandırma beni Ya Kabıd! Ya Basıt! Dara düşürürsün genişlik verdiğinde şükretmeyeni Genişletirsin dara düştüğünde de şükredeni takdir senindir Ya Rabbi! Sen ki imkansızı mümkün kılarsın Darda koyma beni dara düştüğümde de şükredenlerden eyle beni Sen ki asılları yanında tutarsın gölgede bırakma beni Ya Hafid! Öyle Hafid’sin ki yokluğa yuvarlarsın varlığıyla gurura düşeni Öyle Hafid’sin ki zillete düşürürsün kendisini yücelteni Gururdan azad eyle nefsimi zillete düsürme kalbimi Ya Rafi! Secdelerimle sultan eyle beni Kulluğumla şereflendir beni Katında rütbelendir beni İyiler arasında an beni Yükseklere al beni Ya Muizz! İzzetim varsa ancak senin verdigin kadardır Yalnız sana itaat etmenin izzetini ver bana İzzetine ayine et fakiri Ya Müzill! Sana boyun eğişim en tatlı sevincimdir Senin kapına gelmeyen sonsuz çaresizlikler içindedir Sana muhtaç oluşum en büyük şerefimdir Cevapsız bırakma beni Ya Semi! Yare açık yare yare açmaya yare ne hacet Feryadım duyulur aşikare dile dökmeye ne hacet Güllerim döndü hare hare küsmeye ne hacet Dil avare dudak bi çare parelenmeye ne hacet Ya Basir! Körüm körlüğüme bile Körüm gördüğüme bile Körüm gösterdiklerine bile Vaat ettiğin cennetine bile körüm Senin görmenle görür cümle gözler Aç gözlerimi Ya Hakem! Sen ki varlık ağacını yokluğun karanlık köklerinden çıkarıp vücuda getirensin Sen ki kalbimi bir nutfe gibi rahmetini rahminde besleyip büyütensin Kalbime değen sızıları ince ince söz eyle Yüzüme değen gözyaşımı damla damla rahmet eyle Dudağıma değen heceleri deste deste dua eyle Ya Adl! Sensin zulme ugrayanların dayanagı Sensin mahzun kalplerin sığınağı Senin adaletindir sığındığım senin nizamındır güvendiğim Nefsime zulmetmekten koru beni Adaletine razı eyle nefsimi Eğrilmekten koru kalbimi Rızana göre ölçülendir beni Mizanında güzel eyle akibetimi Kolay eyle sorgu sualimi Hesap verme inceliğiyle yaşat beni Zulmetmekten uzak eyle beni Zulme uğramaktan koru beni Ya Latif! Senin hükümlerin her seyin her haline inceden inceye nüfuz eder Hükmüne razi olmayı lütfet bana Lütfunu hakkımda hükmün eyle Hükmünü hakkımda latif eyle Ya Şükür! Sen ki bana iman verdin dalalette bırakmadın Bense sana şükrümde hep eksik yetersiz kaldım Şükrünün lezzetini her dem tattır kalbime dilime Şükredebilmek bile senden gelen bir nimettir Bu nimetin şuuruna erdir fakiri Ya Aliyy! En güzel sıfatlar bile seni nitelemeye yetmez Senin lütfunun şulesidir bütün güzel sıfatlar En mükemmel vasıflar bile seni vasfetmeye yetmez Senin cemalinin gölgesidir bütün mükemmel vasıflar Sen her türlü tasavvurun ötesindesin Sen her türlü hayalin üzerindesin Sıfatlarına hayaller erişemez yüceliğine akıl sır ermez Senin lütfunla ulviyet kazanır alemler Senin tenezzülünle mertebeler kazanır insan, cin ve melekler Aczime yüce kudretinle medet eyle Fakrıma ulvi yakınlıgınla imdat eyle Sen ki içimin içinde olup bitenleri bilirsin yakinlığına al beni Sen ki yüceler yücesisin senden başkasina boyun eğdirme beni Ya Kebir! Cümle efkar dar kalır senin kibriyanı anlamaya Cümle sözler sığ kalır senin büyüklüğünü anlatmaya Bir seni büyük bilenlerden eyle beni Büyüklüğünü bilmekle genişlet fikrimi Kibriyanı anlayacak akılla donat beni Celalini görmekle genişlet kalbimi Ya Hafiz! Hıfzının hazinesinde alem bir noktadan ibarettir Hıfzının ayinesinde ay ve güneş sönük bir parıltıdan ibarettir Bahar kışa döner birgün gün akşama çıkar Sabahlar sendendir koru beni sabaha eriştir Yıldızlar söner birgün dağlar yerinden oynar Gökler senindir koru beni kapına yetiştir Göklerde ölür birgün yer yerinden oynar Her yer senindir koru beni menzile eriştir Kuşlar dağılır birgün denizler kaynar ufuklar senindir Koru beni ötelere eriştir İsmim unutulur birgün sesim boşlukta çınlar Yakınlıklar sendendir Koru beni yakınlıgına eriştir Defterim açılır birgün günahlarım çok tutar Takdir senindir koru beni affını yetiştir Sözüm biter birgün sessizlik uzar kelam senindir Koru beni müjdeni yetiştir Ya Mukit! Sen ki herkesin her ihtiyacını her an görüp gözetirsin Sana ayandır her türlü niyet ve hareketim Sen ki sonsuzluk istediğini kalbime ilham edersin Sana malumdur bütün dualarım ve isteklerim Sen ki zayif ve acizleri yetim ve yoksulları kollayıp gözetirsin Sana aşinadır acizliğim ve yetimliğim Sen ki öncelikle yoksullara keremde bulunmayı seversin Sana aşikardır sevapça yoksulluğum ve eksikliğim Niyetlerimi güzelleştir ihlasa eriştir beni Ömrümü ebede bitiştir cennetine yerleştir beni Yoksulluğumu rahmetine ayine eyle baskasına el açtırma Günahlarımı gufranına bahane eyle yüzümü kara çıkarma Ya Hasib! Emellerim hesaba gelmez arzularım sayıya dökülmez Defterimden yanlışlarımı çıkar ki hesabım kolay olsun İhtiyaçlarımın en küçüğüne hayallerimin hiçbirine elim yetişmez Kalbimin sızılarını topla ki hesaba gelir bir duam olsun Ya Kerim! Ya Rabbi! Kereminle güzel eyle her halimi Kereminle sevindir kalbimi Sen ki en çok acizlere ve zayıflara ikram eylersin Sen ki hiç sebepsiz hiç hesapsız kerem eylersin Sen ki bir avuç tohumda bir bahçenin ağacını saklarsın Cennetine al hiç bitmeyen ikramına eriştir beni Kerem et bu acize az sevabını çok eyle Ya Rakib! Ömrümün her anında seni anmak dilerim Lakin halim el vermez unuturum Kalbime zikrini yerleştir uyandır beni Ölüm anımı seni anarak yaşamak isterim Lakin mecalim yetmez susarım Dualarımı katına eriştir yandır beni Hesap günü seni razı etmeyi arzu ederim Lakin sevabım yetmez korkarım Yaptıklarımı hayra eriştir iyilerle andır beni Ya Mücib! Arza hacet yok halim sana ayandir Söze gerek yok sessizliğim sana beyandır Ya Vasi! Varlık sensiz darlanır Ya Vedud! Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için bakar yüzler yüzlere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için güneş doğar günlere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için baharın gelir her yere Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için kelamın deger dillere Ya Mecid! Yakınlıgın ulviyetine engel değil ki Bana akla hayale gelmez güzellikler bahşedersin Ulviyetin yakınlıgına engel değil ki Bana benden de yakın olduğunu her daim söylersin Ya Bais! Zerrelerimi topla bir bir dağıldıklarında Hayat ver yeniden onlara ulaştır en sevdiklerimin yanına Ya Şehid! Seni görür gibi yaşamak en güzel haldir Senin gören oldugunu görmek en güzel tecellidir Ya Hakk! Ancak sana yönelmek kuluna haktır Kıblenden saptırma beni Ancak sana edilen dualar kuluna haktır Mahrum bırakma beni Ancak senden dilemek kuluna haktır Sahipsiz bırakma beni Ancak sana dayanmak kuluna haktır Çaresiz bırakma beni Ancak sana varan yollar kuluna haktır Yoldan çıkartma beni Her seyden çok seni sevmek kuluna haktır Yetim bırakma beni Bela hakkımdaki hükmün haktır Ya Rabbi hak ettiğimle değil lütfunla ağırla beni Ya Vekil! Aczimi sana şefaatçi ederim Kudretini dayanağım eylerim Fakrımı sana elçi ederim Rahmetini sığınagım eylerim Ya Kaviyy! Aczimi bilip dergahına geldim İyyakenagbudü ve iyyakenestain Fakrımı bilip senden istedim İyyakenagbudü ve iyyakenestain Havl senindir kuvvet senin Kavi olan ancak sensin Ya Metin! Demir emrinle parçalanırken nefsimin elinde bırakma beni Daglar sana boyun eğmişken şeytanın aldatmacalarına kandırma beni Denizler izninle yarılırken sebeplerin arasında oyalama beni Dilim sana içtenlikle yakarırken sözlerimden fazlasıyla anla beni Ya Veliyy! Sana tevekkül ettim vekilim sensin Sana iman ettim sahibim sensin Sana sığındım sırdaşım sensin Sana güvendim veliyyim sensin Sana bağlandım dostum sensin Sana tutunuyorum bütün varlığımla Kimsenin yere yıkmasına izin verme beni Ya Hamid! Hamid sensin hamd sanadır Diller senin hamdinle tatlanır Her nefes sana minnetle verilir ve alınır Sana sonsuz övgümü biricik övüncüm eyle Minnet altında ezdirme kalbimi Ya Muhsi! Hadsiz acz ve zaaf içindeyim Düşmanlarım pek yaman incitenim sayısızdır Sana şükrüm yetersiz arzularım hesapsızdır Fıtratımın diliyle yalvarıyorum dualar ediyorum İsteyenlerin ve istenenlerin sayısını bilen ancak sensin Kalbime yoldaş eyle merhametini Ya Mübdi! Sen ki her şeyi misilsiz ilkin yaratansın Yaradışını her an yenileyen ve yeniden yaratacak olansın Sevabımın yokluğunu rahmetine vesile kıl Elemimin çokluğunu lütfuna sebep kıl Günahımın bolluğunu affına bahane kıl Ya Muid! Ten kafesinden çıkınca sana varır ruhlar Sende son bulur sonlar Ya Muhyi! Çürüyüp toz olmuş kemiklerin hatırını yalnız sen sorarsın Ölmüşlere ve unutulmuşlara yalnız sen hayat bagışlarsın Ölümümü ebedi dirilişime başlangıç eyle Ya Mumit! Ölüm uzak değil bedenden bilirim ki ölümde senden Faniyim fani olanı istemem Acizim aciz olanı istemem Ruhumu rahmana teslim eyledim ben Ölümüm son değil başlangıçtır bilirim Sonsuzluğa baslangıcımı iman üzre eyle Ya Rabbi Ya Hayy! Her diri senden alır dirliğini Diriliğimi diriliğine ayine eyle Ölüm bile senin ihya etmenle diridir Ölümümü ebedi hayata bahane eyle Ya Kayyum! Yokluğa düşürme kalbimi yanında tut sevdiklerimi Unutuşlara gömme yüzümü nazarında tut güzelliğimi Ya Vacid! Varlığını anlatmaya var sözü yetmez Varlar seninle vardır Varlığını anlamaya varlığım yetmez Varlık sana şükrandır Varlığının öncesi yok senin önceler seninle vardır Varlığına son yok senin sonralar seninle vardır Varlığına bahane yok senin an seninle vardır Beni bensiz bırak beni sensiz bırakma Ya Macid! İzzet sahiplerinin olanca izzeti sana aittir Övülenlerin bütün güzellikleri sana aittir İyilerin bütün iyilikleri sana aittir Sevap sahiplerinin bütün sevapları sana aittir Vereceklerine karşılık değildir olamaz ibadetim Ancak verdiklerin içindir cennetine al beni Ya Vahid! Kalbim her şeye bağlanır ayrılığın ardından ağlamaklıdır Sen ki birsin başkalarına koşturup yorma beni Ruhum her gelene sevdalıdır Gidenlerin gidişiyle yaralanır Sen ki birsin çoklukta bırakıp ağlatma beni Kaygılarım bin türlü korkularım dağlar kadar Sen ki birsin yokluga düşürüp unutma beni Sözüm kimseye geçmez kuvvetim kıl kadar Sen ki birsin boynu bükük çaresiz bırakma beni Bir seni bir bilirim işte kapına geldim başkalarına bırakma beni Ya Kahhar! Sen öyle Kahhar’sın ki kahrında lütfun çok kahrında acelen yok Sen öyle Kahhar’sın ki kahrında adalet var kahrına sınır yok Düşmanımız çok aczimiz nihayetsizdir Kahrınla helak eyle zalimleri Ya Samed! Doğurmadın doğrulmadın dengin yok benzerin de haşa Herkes sana muhtaç her şey sana muhtaç Sen muhtaç değilsin hiç kimseye ve hiçbir şeye asla Ben sahip olduğuma da muhtacım sahip olmaya da Sen her şeyin sahibisin ama sahip olmaya bile muhtaç değilsin Sana muhtaçlıgım en büyük zenginliğimdir Senden başkasına muhtaç eyleme beni Senin dergahında fakrım en güzel vesilemdir Senden baskasına el açtırma beni Ya Kadir! Öyle kadirsin ki kudretin olmasa Var diye bir şey olmaz yok zaten anılmaz Sen ki varsın yokluktan korkmam Sen ki kadirsin aczimden utanmam Sen ki rahimsin fakrımdan sıkılmam Aczime kudretinle medet eyle Fakrıma rahmetinle imdat eyle Ya Muktedir! Senin kudretine sınır çizilmez Çünkü kudretine aczin zerresi deymez Senin kudretine göre zor yada kolay olmaz Senin kudretine göre her şeyde bir şeyde fark etmez Sen ki her şeyi bir şey gibi kolayca yaratırsın Toprakta bırakma beni Sen ki bir şeyi her şey gibi özenle yaratırsın Unutuşta bırakma beni Ya Mukaddim! Sen her şeyi varlığından önce takdir edersin Sen her işin başını ortasını ve sonunu bilirsin Ben sevdiklerimi sen var ettikten sonra sevdim Sen ise sevdiklerini benden önce sevdin ve sevdiğin için var ettin Ben kendimi sen var ettikten sonra bildim Sen ise beni var olmamdan önce bilirdin Ugradığım her yerde zaten sen vardın Tanıdığım her yeni alemi başından beri tanırdın Kalbimin ilk atışından önce bana yar idin Ben kendimi sevmeye geç kaldım Mukaddim sensin dilediğini dilediğine üstün kılarsın Sensin mukaddim dilediğini öne alır dilediğini sona bırakırsın Önce yaptıklarımı sonra yapacaklarımı bağışla Başka ilah yok ancak sensin Allah(cc) Ya Muahhir! Zaman senindir Dilediğin işi öncelersin dilediğini ertelersin İzzet senindir Dilediğini yanına alır dilediğini uzak eylersin İrade senindir İstediklerimi şimdide verir sonraya da bırakırsın Hüküm senindir Dilersen başkalarını bana tercih eder Dilersen beni başkalarına tercih edersin Hayat senindir Dilersen ecelimi acilen verirsin dilersen tehir edersin Takdir senindir Dilersen cezami hemen verir Dilersen tövbe edeyim diye geciktirirsin Beni başkasına tercih et başkasını bana tercih etme Beni benden al beni senden uzak etme Rahmetini öncele gazabını ertele Pişman olmama izin ver ecelimi tehir eyle Ya Evvel! Senin varlığın evvelden evvel Senindir sırrını kavrayamadığım ezel Sen öncelerden de öncesin Senindir zaman sen öncesizsin Her şeyin aslı senin katındadır Her işin başı senin yanındadır Yokken bana sahip çıkan sensin Benden önce beni anan sensin Önceleri yoktum sen var eyledin Sonraları unutulucam sen an beni Ya Ahir! Sensin sonraların sonrası nihayetin yok senin Her şeyin sonu senin yanında Her işin sonucu senin lütfunla Seninle sona erer hasretlerim Sende son bulur beklemelerim Seninle güzelleşir sonum sende gerçek olur umutlarım Seninle sonsuzlaşır an senin müjdenle genişler zaman Seninle gelir yarınlar seninle var olur sonralar Senin lütfunla varlık evine konuk oldum Bugün var yarın yokum Sonumu sonsuzluk eyle akibetimi hayr eyle kabrimi gülizar eyle Ecel geldiğinde müjdeni söyle Ya Zahir! Her şeyin yüzünde kudret ve rahmetiyle görünen sensin Her şey kendini gösterdiğinden çok seni gösterir Sen zahir olmasan ışık kör kalır Seni görür gibi yaşamakla güzelleştir halimi Senden baskası şahit olmaya deymiyor Zuhuruna şahit olanlardan eyle beni Seni anlatan kelimeler hiç bitmiyor Ayetlerine şahit yaz beni Gözlerim seni görmeye yetmiyor Kalbimde görünür eyle kendini Ya Batın! Sen herkese gizli kalırsın Hiçbir şey sana gizli kalamaz Dipsiz kuyular derin kurutulmuşluklar Uçsuz bucaksiz ufuklar Işıgın erişemediği derinlikler sana ayandır Kalbimin sızıları ruhumun arzuları aklımın sırları sana aşikardır Sen ki hiçbir tasavvurun erişemeyeceği gizliliktesin Aklımı hikmetinin inceliklerine aşina eyle Sırlarını arayışımı en tatlı heyecanım eyle Sen ki irade ve hikmetinle her şeyin iç yüzünde saklısın Nefsimi iradene ram eyle Sen ki her şeyin içine ve aslına hükmedersin Kalbimi en güzel hallerle hallendir Varlık senin izzet ve azametine perdedir Sırlarını aç perdeleri indir Ya Vali! Nefsimle beni sınayan sensin Ömrümü eksiltende artıranda sensin Ömür senin dilediğindir Malımı azaltanda çoğaltanda sensin Elimdekiler senin verdiğindir Sen dilemedikçe ben dileyemem Dilediğim sensin dilediğim senin dilediğindir Sen ki kainata zerre zerre hükmedersin Kalbimi kalp eyle dininde sabit kıl Sen ki her an her ihtiyaca kafi gelirsin Fakrıma medet eyle katında şefaatçi kıl Ya Müteali! Sen bütün yüceliklerden yücesin Yüceler yücesi sensin Sensin ulviler ulvisi sensin perdelerin gizlediği Sensin görünenlerin gösterdiği Sensin kainat kitabının hecelediği İyiliklerin sahibi sensin her dilin yücelttiği sensin Ufukların sahibi sensin Sen Mütealsin Her şeyden ala, her kusurdan müberra, her noktadan paksın Sonsuz kusurlu bu fakir Her kusurum senin kemalini anlamam içindir Kusurumu kemaline erişme vesilesi kıl Sen Mütealsin Her şeyin üzerinde her yüceliğin ötesinde Her eksiklikten münezzehsin Sonsuz fakr içinde bu fakir Fakrım senin rahmetini tatmam içindir Fakrımı rahmetine yetişme vesilesi kıl Müteal sensin sonsuz acz içinde bu fakir Aczim senin kudretine dayanmam içindir Aczimi kudretine sığınma vesilesi eyle Müteal sensin, İlah sensin, Rab sensin Kulluğumu rızanı kazanma vesilesi eyle Ya Berr! Yoktum yokluğumun farkında değildim İyilik ettin var eyledin beni Anılmıyordum anılmaya değer değildim İyilik ettin insan eyledin beni Bilmiyordum bilmediğimi bilmiyordum İyilik ettin kendini bilir eyledin beni İnanmıyordum senin farkında değildim İyilik ettin inanlardan eyledin beni Kimsesizdim kendime dost arıyordum İyilik ettin dostun eyledin beni Yetimdim sahibimi arıyordum İyilik ettin rahmetine çağırdın beni Hatalıyım pişmanlık duyuyorum İyilik ettin kapına çağırdın beni Yüzüm yok kimseye yaranamıyorum İyilik ettin dergahına aldın beni Günahım çok senden utanıyorum İyilik ettin gufranına boğdun beni Senden iyilik istemeye ne hacet İstememi isteyişin zaten iyiliğin değil mi Senden istemeye ne hacet Vermek istemeseydin istemeyi vermezdin ki Ben sustum Ya Rab sen söyle iyiliğimi Ya Tevvab! İste kapina geldim Edemedigim bütün tövbeler için sana tövbe ediyorum İşte dergahına vardım Dileyemediğim bütün özürler için senden özür diliyorum Sana dönüyorum çünkü gidecek başka kapı bilmiyorum Beni nasıl kabul etmezsin ki kapına Çünkü söyle dediğini biliyorum “Allah(cc)’ın kabulünü vaat ettiği tövbe O kimselerin tövbesidir ki cahillikle bir suç işlerler ve çarçabuk tövbe ederler” Bunları söylemekle cahillik ettimse tövbe Ya Rab İste çarçabuk tövbe ettim Sen tövbe edenleri seversin bilirim Ya Müntekim! Sen ki isyana ve inkara pek şiddetli karşılık verirsin İntikamın haktır senin Sen ki mazlumların ahını işitir ezilenlerin halini görürsün Cehennemin haktır senin Sen ki dilediğine rahmet eyler dilediğine azab edersin Adaletin haktır senin Nefsimi isyandan uzak tut Nefsimin eline bırakma beni Kalbimi nisyandan uzak tut En güzel hale kalp eyle kalbimi Zalimden ve zulümden uzak tut Adaletine razı eyle beni Rahmetini ver gazabından uzak tut Lütfuna muhatap eyle beni Ya Afüvv! Sen affedicisin sen affetmeyi seversin Sen severek affedersin Senin merhametli nazarın nice günahları silip süpürür Senin affının gölgesinde bütün günah defterleri yanıp kül olur Sen affetmeyi öyle çok seversin ki Günahımı dilersen affedecegini biliyorum diye de affedersin beni Sen öyle nezaketle affedersin ki Kendi hafızamdan da silersin günahlarımı mahcup etmezsin beni Hatalıyım itiraf ediyorum kusurluyum kabul ediyorum İsyanım çoktur biliyorum çok unuttum utanıyorum Unuttuğumu da unuttum şimdi hatırlıyorum Aldandım affını umuyorum Ya Rauf! Yokluğumda bile hatırımı sorup var eyleyensin Sen ki bütün şefkatlilerden şefkatlisin Cemalinle iltifat et bana refetinle muamele et bana Ya Malikü’lmülk! Mülk senindir mülkünde dilediğini eylersin Senindir mülk dilediğini mülküne dahil edersin Bedeni senin mülkündendir Hücre hücre tek sahibim sensin Kalbim senin elindedir İsyanda da itaatte de tek sahibim sensin Sözüm senin verdiklerindendir Sustuğumda da konuştuğumda da tek sahibim sensin Ruhum senin emrindir Hayatımda da ölümümde de tek sahibim sensin Yokluğumda da varlığımda da tek sahibim sensin Mülkünün haricinde bir yer yok ki çıkayım Başka kapı yok ki çalayım yanına al beni Ya Zü’l-celal Ve’l-ikram! Keremin öyle bol ki senin Bir çiçeğin güzelliğinde baharın ihtişamını gizlersin Keremini celalinle gösterirsin Lütfun öyle çok ki senin Bir damla suya bin hayat bahşedersin Lütfunu ihtisamla açık edersin Görünmen öyle açık ki senin Zuhurunun şiddetinden gözlerden gizlenirsin Cemalini kereminle gösterirsin Sen ki en sevgilini(asv) bana elçi eylersin En sevgilini(asv) en sevgili eyle bana Karanlıklarımı dağıt nur eyle beni Ya Muksit! Hak senin yanındadır Haklıların hakkı senin katındadır Her muhtaca payını veren senin adaletindir Payıma düşene razı eyle beni Fazlından fazla fazla ver bana Ya Cami! Sen ki İbrahim’in(as) kuşlarını dağ başlarından geri toplayansin Az olan sevaplarımı da topla hesap günü geldiğinde İyilikten yana ne varsa senin katındadır Yetersiz olan iyiliklerimi topla hesap günü geldiğinde Yokluğu varlığın alnına şebnem eyleyen sensin Kerem et beni ve kardeşlerimi de cem eyle iyiler meclisinde Ya Ganiyy! Öyle Ganiyysin ki lütfunu hak etmek gerekmez İhsanina layık olmak gerekmez Elim istediklerime yetişmiyor kalbimin emelleri hiç bitmiyor Hayallerime kainat dar geliyor dilime sadece dua değiyor İstesem ancak senden isterim İyyakenestain iyyakenastain Ya Mugni! Bütün zenginlikler senin ikramındır Elimizde olanlar değil sadece elimizde senin ihsanındır Sahip olduklarımız değil sadece varlıgımız da senin ikramındır Her zenginin zenginliği senden başkalarına el açtırma beni Yalnız sana karşı fakir olanlardan eyle beni Fakirlik korkusundan azad eyle nefsimi Neyim varsa senin verdiğini bilenlerden eyle beni Kainata dilenci eyleme kalbimi Senin nazlı bir misafirin olarak ağırla iki dünyada beni Ya Mani! Sen mani olursan kimse manileri kaldırası degil Sen engelleri kaldırırsan hiçbir şey engel olası değil Ben bana gerekeni bilmem Hakim sensin Men eyle bana verme neler engelse sana gelmeme Ya Darr! Zarar da fayda da senin iznindedir Zarara izin vermende bir hikmetledir Sen hakkımda zarar murad etmezsin İyilik senden kötülük nefsimdendir İyiliğe mecalim yok sen iyileştir beni Zarar da görünse faydadır taktir ettiğin Kendime faydam yok zarardan kurtar beni Ya Nafi! Yokken var edişin bana öyle bir fayda ki Kömürü elmasa çeviren simya gibi Vicdanıma sakladığın sır öyle bir cevher ki Adem’in(as) pişmanlıgını açık eden dua gibi Kalbime koyduğun muhabbet öyle değerli ki İbrahim’e(as) ateşi serin eyleyen sır gibi Bana bahsettiğin hayat öyle bir Kevser ki İsa’nın(as) ölüleri dirilten dokunuşu gibi Tenime verdiğin afiyet öyle bir merhem ki Eyyub’un(as) yaralarını iyileştiren deva gibi Gözlerime değen nazarin öyle bir ışık ki Yunus’u(as) üç karanlıktan çıkaran nur gibi Yüzüme tebessümü koyan yaradışın öyle güzel ki Yusuf’u(as) yüzüne tutulan ahime gibi Bana vaat ettiğin cennet öyle bir müjde ki Muhammed’in( asv) canlar okşayan tebessümü gibi Her hayır senin elindendir katında hayra eriştir beni Her menfaat senin taktirindedir rahmetinden menfaatlendir beni Her fayda senin izninle gelir lütfundan faydalandır beni Sensiz benden bana çare yok bana iyiliğin gerek Sensiz kimseden kimseye fayda yok bana kalbi selim gerek Ya Nur! Sen ki varlik aleminin nurusun Sendendir çehrelerden parlayan nur Sendendir göze bakış veren sır Sendendir gönle neşe veren sürur Seninle nurlanır kalbim seninle aydınlanır aklım Nurunu yağdır bana Ya Hadi! Sensin kalplerimize Hak yolunu gösteren Sensin vicdanımıza Hakkı aşina eyleyen İnayetini kar eyle bana hidayetini yar eyle bana Yolunu yol eyle bana lütfunu bol eyle bana Ya Bedi! Hiçligi varlıkla taçlandiran sensin Varlığı yokluktan çıkarıp süsleyensin Sen ki her şeyi eşsiz bir güzellikte yaratırsın Eşsiz yakınlığına al beni Sen ki her işi özenle ve incelikle tamamlarsın İnceden inceye sev beni Ya Baki! Ne zaman lezzet alsam tükenince elem çekerim Lezzetleri daim eyleyen sensin Ne zaman kavuşsam ardından ayrılığı beklerim Kavuşmaları sahici eyleyen sensin Ne kadar çok sevdam varsa o kadar çok veda beslerim Kalbime ebedi sevdalar düşüren sensin Ömrüm kisa elim yetişmiyor kalbim kandır Baki olan ancak sensin Beka bahşet imanıma Ya Varis! Yok bildiklerim senin nazarındadır Yitirdiklerim senin katındadır Bitirdiklerim senin yanındadır Unuttuklarım senin hatırındadır Unutulmuşları sonunda sen anarsın Gidene de kalana da Varis sensin Ebedi kavuşmaklar ver bana Ya Resid! Ya Rab sensin hakiki biricik mürşit Yönümü sana çevir yolumu sana getir Ya Sabur! Eyyub’a(as) sabrı sen öğrettin Eyyub’a(as) sabrı sen verdin Sen ki sabrı için Eyyub’u(as) översin Sensin Sabur asıl sabreden sensin Sabur sensin sabredenleri seversin Sabrın öyle ki ben kuluna hilmin çok Sabredersin ki cezalandırmak ta acelen yok Sabrın var ki pişman olacaklara mühletin çok Sabrın öyle ki sabretmeyenlere bile sabırsızlıgın yok Sen ki bütün sabredenlerin sabır sebebisin Muhabbetine mahzar olan sabilinden eyle beni ~ AMIN ~ Senai Demirci
__________________ Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir. Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30. |
11 Ekim 2008, 01:21 | Mesaj No:43 |
Sevaplar biriktirilebilir mi? Ayağımızı kaydıran tuhaf bir bahanedir. Sanki çok büyüktür sermayemiz. Harcansa bitmeyecek gibidir kazandıklarımız. Ucundan kıyısından tırtıklanmasına razı olur gibiyiz. Ben sizin adınıza itiraf ediyorum. “Nasılsa çokça sevabım var, azıcık eksilse de, kenarından yense de çok şey kaybetmem herhalde…” Böylece birikmiş (mi?)sevaba güvenip günahın avuçlarına bırakırız kendimizi. Sormadığımız soru ise uzaktan dudak büküp seyreder bizi: “İyi de sevap biriktirilebilir mi? Üste üste konulabilir mi iyilikler?” Bir şeyi biriktirmemiz için harcadığımızın kazandığımızdan az olması gerekir değil mi? Bir şeyleri üst üste koyabilmek için elimizde kalanın elimizden çıkanlardan çok olması beklenir değil mi? Bir iyilik edebilmemiz için bedenimiz için yapılan harcamalar, dünyamızın ayakta durması için gerekli masraflar, bizim ürettiğimiz iyilikten çok çok fazladır. Mesela, bir an sadece bir defalık “Elhamdülillah…” diyerek nefesimizle, sesimizle ürettiğimiz şükür için, yıllar öncesinden peygamberler gönderilmiş olması, onların sözünün ve sesinin yüzyıllar içinde milyonlarca güzel insanın akıl almaz çileleriyle bize ulaştırılmış olması gerekmiştir. Ayrıca, o andaki şükrü üretebilmemiz için bize doğduğumuz (hatta doğumumuzdan da önce) andan itibaren sayısız nimet verilmesi, sevdiklerimizle ve hatıralarımızla o an’a taşınmış olmamız gerekir. O an şükrettiğimiz şeyi tadacak zevk, duygu, dil, damak, dudak, mide, göz, koklama gibi sayısız yeteneklerimizin hazır edilmiş olması gerekir. Hiçbirimiz az önce hiç olduğumuz, biraz sonra da yokluğa düşeceğimizi bildiğimiz bir sürpriz “an”ın içinde lezzetleri tadamayız. Alışıklıktır lezzetleri büyüten. Tanıdıklıktır mutlulukları derinleştiren. Gafletle de olsa hiç bitmeyecek sanmakla mümkün olur sahici bir hazzın dudağına dokunmak. Yaşadığımız her sıradan an sıra dışı hazırlıkların zirvesinde sunulur bize. Ayrıca, tek bir şükre yetecek nefesimiz verilirken, güneşin tepemizde duruyor, yıldızların üzerimizde bekliyor, dünyanın altımızda dönüyor olması da gerekir… Bize yapılan yatırımlar karşısında üretebildiklerimize bir bakabilseydik, hiç şüphesiz işten atılası bir işçi gibi yerin dibine girmek isterdik. Dil ucuyla olsun ürettiğimiz bir şükür için kâinat bir uçtan bir uca hazır ediliyor ayağımızın altında. Üretim hızımız tüketim hızımıza kıyasla öyle az ki… Hadi bütün zamanlarımızı iyilik üretmeye harcıyoruz diyelim. Ne kadar kaliteli ürün ortaya çıkardığımız sorgulanmalı değil mi? Ne kadar sahici söyledik “Elhamdülillah”ı meselâ? Anlamına kendimizi ne kadar kattık? Hem sonra, “Elhamdülillah…”diyebilenler arasında olmak da bir nimet değil mi? “Elhamdülillah” diyebilen azlardan olma nimetine, “Êlhamdüilllah”ına karşılık ebedî karşılıklar bekleme ayrıcalığına karşılık yeni “Elhamdülillah”lar demeler borçlandığımız ortadayken, ürettiğimiz şükürleri stokladığımızı söyleyebilir miyiz? Ürettikçe daha çok hamd borçlanmıyor muyuz bize hamd etmeyi öğreten ve hamd edilesi nimetler veren Tedarikçimize? Üst üste koyabilmek için sevaplarımızı elimizden kalanın elimizden çıkandan fazla olması gerekiyor. Ya iğrenç bir gıybetin yangınında kül etmişsek elimizdekileri? Ya amansız hasetlerin seline kaptırmışsak depoladıklarımızı? Ya ürettiklerimizin hepsi de defolu diye pazara bile sürülmemişse? Nasıl olur da sevabımıza güveniriz şu halde? Hele de ucundan kıyısından tüketilebilecek kadar garanti sanmakla yeni bir kötülük ürettiğimizi bile bilmeyecek kadar gafilsek, nerede sermayemiz, nerede biriktirdiklerimiz? Her anın dizi dibinde sevap müflisi bir yoksul gibi, yüzümüz yerde, boynumuz bükük dua etmeliyiz, dua etmeliyiz, dua etmeliyiz. Rabbimizin katında bize saklanmış merhameti ve bağışı, kendi biriktirdiklerimizden daha çok, daha çok, daha çok bilmeliyiz. | |
29 Ekim 2008, 17:27 | Mesaj No:44 |
Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 | Ben Sustum Sen Söyle Sensizliğimi... Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare, dilim perişan. Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen? Sahiden taş mı kesildin? Oysa, sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın. Nefesi boşluğun hapsinden kurtarırsın. (Belki de her ses bir mahpusun kırılmış zincirlerinin şakırtısıdır.) Sana değdiği yerde dirilir sessizlik. Sana vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz, öykülerin kuytularında giyinir. Sen, dağı delen Ferhat’sın; söz ki dağı kar gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar. Sen Aslı’ya Kerem’sin; ses ki çatlak dudaklardan sızan kevserdir. Sen Kerem’in Aslı’sın; söz ki tek bir hecesi bizi varlığın koynuna saklar; “Ol!”sözü hatırına yokluk varlığa yüz bulur. Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır. Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler saklar. Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü susturur; anlamsız telaşları dağıtır, hoyrat koşturmaları durdurur. Kadîm zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur. Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın, ey yâr, gelir ve gidersin. Saatlerin kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi dağıtırsın. Usulca sokulursun odama; “tik-tak”, sadece “tik-tak”, eşyalarımı değil sadece beni de benden çalarsın; elbisemi değil sadece tenimi de soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım; seni tükettim derken ben tükendim. Sen zamansın, ey yâr, pek kıskançsın. Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni. Adımı bile anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın. Mehtabı kucaklayan sen değil misin her defasında? Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah? Nice surlarda masum bebekleri bekleyen sendin. Nice sütunlarda fısıltılı dualara fısıltını ekleyen sensin. Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin ****netin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin değil mi? Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil misin? Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan? Her gün bir önceki günde bırakırız bedenimizi. Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir gibi insan. Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni zamanlara. Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan. Baktığımız her yüzün ardında eskimiş yüzler saklıdır. Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını bekleyen konuşkan bir taştır. Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi ağırlaşır gözlerimizin karası. Var-yok arası bir titreyişe dönüşür nefesimiz. İki nefes ortasında dikilir taşımız. Taştan taşa koşar bakışımız. Hatıralarda saklı, solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır gölgesi. Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok. Kendime söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş olmaklığımdan. Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için. Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk.. |
31 Ekim 2008, 20:18 | Mesaj No:45 |
Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 | Dilimi değdirdiğim yere kalbim yetişir mi?
[CENTER][CENTER] Korkuyorum. Dilim kolayca dolanıyor süslü kelimelere. Büyük laflar damağımın her yanına yapışmış gibi. Dudağımdan sözler yâr yüzünden düşen yaşmak gibi kayıveriyor göğe. Göğsünde taşıdığını bilmiyor gibi, içinde büyüttüğünü tanımıyor gibi heceler. Ayrılık sözleri dilimden eksik olmuyor. Ölümü sıkça anıyorum belki. Hasret, hüzün, keder, sızı, sancı, ağrı, ölüm, ayrılık, özlem birer kelime sadece... Dile dokunduğunda acıtmıyor, kulağa vurduğunda can yakmıyor. Bunlar sözler, sadece sözler, sadece sözler. Ağzımda kolayca yankılanıyorlar. Bir çok kulağa çarpıyorlar. Belki bir kaç kalbe de iniyor. Havada asılı duruyor sesler. Harflerin zincirine tutunuyor sözler. Dört harf “ölüm ve sadece iki hece. “Ölüm” derken, kelimenin tam ortasında dil damağa değiyor. Bitirdiğinde dudak dudağa kavuşuyor. “Ölümmmm.. Buluşuyor dil ve damak. Isınıyor dudaklar, kavuşuyor. Kolay ölüm... bu kadar kolay. Demesi kolay.. Ya olması ölümün. Ya dudakları soğutması. Eşiğinde durmak son nefesin nasıl bir tükenmişlik. Nice bir yangındır ömrün bir nefese daha yetmemesi.. Ölümün kendisini ruhunla hecelediğin oldu mu? Ayrılığı kıvrana kıvrana içtin mi hiç? Hasretin tam ortasında kala kalıp zamanın kırık cam parçaları gibi gırtlağına battığını hissettin mi? Korkuyorum. Yalancı olmaktan korkuyorum. Dilimi değdirdiğim yerlere kalbimi yetiştirememekten korkuyorum. Dudaklarıma vuran sözlerin tenimde iz bırakmadan savrulması yalancı eder mi beni? Ya herşeyimi yitirmiş ve geriye sadece sözlerim kalmışsa? Kuru sözler, boş sözler, süslü sözler, içinde kalp olmayan kalp sözler... Ölümün yüzüne yüzünü değdiren ne çok yüzler oldu. Güldü mü ölüm onların yüzüne? Gözleri ölümün gözleri olunca neyi gördüler? Hangi hasretler koşuştu dudaklarına? Yarınlar var diye yarım kalmış işler, sonra söylerim diye söylenememiş sözler, sırası değil diye gecikmiş sevmeler ölümün eşiğinde kimbilir nasıl haykırdı? Ölüm anında susan dudak söyleyeceklerinin hepsini söyleyememişti. Ölümün kollarında açık kalan eller, sahip olunacakların hepsini bitirmiş miydi? Sözleri yok ölümün. Ne söylüyorsa gözleriyle söylüyor. Bir ölünün gözlerine yığıyor tereddütlerin hepsini. Sessizce iniveren kirpiklerin ucuna savuruyor geç kalmışlıkların hepsi. Sanki ruhunu dudakları arasındaki ince çizgiye biriktirmiş gibi ölümler, hem hiç konuşmuyor hem hep konuşuyor. Hayat gibi değil ölüm. Az konuşuyor. Heceleri sessiz. Sözleri keskin. Benim gibi sözlere tutunma sevdası yok ölümün. Ömür boyu suskun. Bir kez konuşur ve konuştuğunda en büyük sözünü söyler. Ne kadar konuşsam ve yazsam, ancak ölümün sözünü ederim. Ölümün sözü, ölümün kendisi değil. Bir beden ki, ölümün kırık hecesidir her daim. Hücre hücre ölüme yazgılıdır içinde yürüdüğüm bu gövde. Zamanın her “tik-tak”ı uzaklıkların sinsi habercisidir; çatlaklar açar aramızda, içimizde. Hayat, aslında hep ölümü anlatır dinleyene. Hayat ölümle berbat olsun diye değildir bu. Ölümün eşiğinde yaşanan bir hayat daha çok anlam arar kendine, daha çok heyecan bulur da o yüzden. Ölümü bilirsen çerçeve çizersin kendine. Bildiğin, beklediğin bir son varsa, hayatı som bir altın gibi işlemeye koyulursun. Ucunu açık sanırsan, oyalanmaya durursun, hoyratça savurursun, oyuna dalarsın. Rüyanın rüya olduğunu bile unutacak sahte bir uyanıklık içinde uyursun. Uyanamazsın. Buraya yazıyorum: en güzel, en içten yazımı öldüğümde yazmış olacağım.. En sahici nasihatimi, en umulmadık haykırışımı cenazem söyleyecek sana. Hayata nokta koyduğumda yüreğine çelikten sözler dikmiş olacağım. Çelikten sözler.. Ezsen de unutkanlığınla, kalbinin odacıklarında bir yerde suskun bir tohum gibi patlamayı bekleyecek. Hiç beklemediğin anda çiçekler açacak, buruk meyveler sunacak. Sen sus ey ölüm.Ben sana hece hece yaklaştıkça, sen bigâne kal. Ben kelimelerle yoluna tuzak kurdukça, sen suskunlukların ardına kaç. Ben ele avuca sığdırmaya çalıştıkça seni, sen perdeler ardına saklan. Sen sus ki, bana söz söylemek kalsın.Yalan sözler. Kuru sözler. Ağız dolusu. Dil bulaşığı. Yüreksiz sözler. Sözler kalsın. Yalanı dilimden uzak eyle Rabbim! Senai Demirci.... |
07 Kasım 2008, 00:01 | Mesaj No:46 |
Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 | Ah!...Senai Demirci...
[CENTER]Ah! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde, hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Ciddi misiniz? Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz... -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim. Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var. Yanlış olduğu halde, yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Nasıl yani? İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum? Dilime varmayan içimdeki “ah!”lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da… Öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki? Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem hepsine tövbe mi etmiş olacağım? Hepsinden affedilebilir miyim sahiden? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Doğru ya, “hiç günah işlememiş gibi” diyorsunuz. Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin bağışlanmış olması gerekli. Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem? O zaman sözümden dönmüş olacağım. İyice günaha dalacağım. En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -O günahtan da tövbe edebilirim yani.. Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek! Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sevildiğimi bileyim ha! Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim. Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana. Özür dilerim umuduyla.. Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim. Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise, günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam, gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için? Günahsızlıktan bile önemli ha! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor. Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi? Ama şaşırırsam başka.. Unutsam da yeni imkanlar var önümde. Kredim bitmiyor hemen. Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim. Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz. Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını kuşanayım yeter; öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” -Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür... Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok... N’olur, affet beni, affettiğini bildir. Affedildiğimi hissedeyim. Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla! Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla... -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten... Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil. Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç! Affedildim mi şimdi? Yeni baştan adam sayılıyorum ha! Sıfırdan başlıyorum demek! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek! Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak. Hatırlayıp da utanmayayım diye. Hatırladığım olursa da, içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye. Defterimden de silinecek, hafızamdan da. Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım. Ne güzel bir bağışlama bu. Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam gerekiyor bundan böyle? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Efendim? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz! Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz. Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz. N’olur, bi’daha konuşsanız! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Yüreğime su serptiniz! Ne kadar serinledim bir bilseniz. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz! Fakiri sevindirdiniz. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” -Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz... Ne güzel elçisiniz! Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah! |
16 Kasım 2008, 17:37 | Mesaj No:47 |
Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 | Senai Demirci-Fatma:Kalbi Kıyamda
[CENTER]Fatma: Kalbi kıyamda... Yürüyebilseydi, bu kadar yakınıma gelebilir miydi? Tutsaydı ayakları, adım atabilseydi meselâ, gönlümüze bu kadar teklifsiz girebilir miydi? Kasları o amansız kıpırtısızlığa doğru eriyor olmasaydı, kaçıp gider miydi yoksa bizim gibi? Çağrıldığı yerden uzakta mı gecelerdi avuçları? Beklendiği köşelerden ıraklara mı düşerdi sesi, nefesi? Kalkabilseydi tekerlekli sandalyesinden, terk eder miydi tercihe en lâyık yerleri? Köşesinde oturuyor Fatma. Buruk bir şiir gibi. Epeydir eski kapakları arasında mahcup bekleyen sahaf kitabı gibi. Dağ başında bir koyakta unutulmuş bir göze sanki. Dupduru. Zayıf. Ama kaynıyor. Akışıyor. Yolunu ancak garip aşıkların bildiği bir dağ evi gibi. Sadece kuşların bildiği adresinde. Oturuyor. İnsan aklının varlık üzerindeki duruşunu temsil edercesine… Dini lüzumsuz bilgilere boğan, gereksiz ayrıntılarla bulandıran, kul ile Rabbi arasına çetrefilli cinnetler sokan, Kitab’ın duruluğunu tuhaf tekniklerle bulandırmaya yeltenen “çok bilmiş”gillerin Fatma’nın ümmiliğinden öğrenecekleri çok şey var… Utanmayı unutmamışlarsa, benim gibi yüzlerini yerde saklayacakları kesin. Çok şey bilmenin o ****l kabını kırıp kalplerine azıcık nefes aldırabilirlerse, göz yaşlarının gecikmişliğine yanacakları kesin. İstanbul’u tarif ediyor Fatma… Bin bir zahmetle, sadece bir kerecik geldiği İstanbul’un kalbine ilk görüşte giren o: “Çok sıcaktı. Bir de nem vardı. Sanki terliyordu İstanbul. Tabii ya, içinde Eyyub Sultan yatınca, Fatih’ler yatınca, sen olsan sen de terlersin…” Tarif edemediğim o ses o sabah çağırınca, Berat (Demirci) hocamın közlenmiş mantarlı kahvaltısını bile gözden çıkarıp köyüne kadar vardık. Annesi karşıladı kapıda. Hiç şaşırmadı. “Biliyordum sürpriz yapacağınızı.” dedi. O köşede, kitapları yanı başında, mealiyle okuduğu Kur’ân’ı başucunda karşıladı bizi Fatma. Nasılsa bilemez de ben de araya nasihat sokuştururum diye sorduğum sorulara verdiği karşılıklar, benim ve dostlarımın dilini bir anda felç ediverdi. Sustuk ve ağladık sadece. Konuşmaya mecalim olduğunda, Fatiha’dan açtım bahsi: “-‘Din’ ne demek Fatma?” “-‘Borç’ demek hocam.” “-‘Din günü’ peki?” “-Herkesin borçlu olduğu gün… Herkes borç içinde. Her an her şey her şeyden borç istiyor, borç alıyor. Herkes borçla var oluyor. Ödünç yaşıyor.” “-Öyleyse ‘Mâlik’ ne demek söyleyebiliriz artık…” “-Kimseye borcu olmayan. Herkesin borç aldığı. Herkesin varlığını ödünç aldığı… Asıl Sahip.” “-Demek ki, kim kime ne veriyorsa hepsi O’ndan alıp da veriyor. Şu ‘borç günü’nde hepimiz her teşekkürü O’na borçluyuz. Yani… Elhamdülillah…” Bütün şarkıları yarım bırakıyor Fatma’nın sesinde saklı o yumuşacık bilgelik. Sözlerin hemen hepsi kuru kalıyor içine doğru kanayarak büyüttüğü hikmet deryasının yanında. O da bildiğimiz gençlerden işte. Tek farkı, yürüyememesi. Sadece 22 yaşında. Onlu yaşlarından bu yana giderek gücünü kaybeden kaslarıyla fiziksel olarak hızla yaşlanmanın dramını yaşamış. Önce ayak uçlarına basa basa da olsa yürümeler. Sonra dizlerinde zorlanmalar. Gençleştikçe ihtiyarlama. Çaresiz oturup kalma. Yaşı ilerledikçe aczin arttığı o ihtiyarlık günlerini gencecik yaşında tamamlamak nasıl bir duygu olsa gerek? Ayrılırken, tembihledim. “Sana gelen herkese her gün sadece bir ayet bir de hadis anlatacaksın.” İtiraz etmedi. Fırsat bulduğumda ben de alıyorum ayet ve hadis haberlerimi Fatma’dan. En son “Bugünkü ayetiniz Kevser Sûresinin hepsi olsun…” dedi. Fizik Tedavi seansını bekliyordu. Araya tarif edemeyeceğim tatlılıktaki o gülüşünü kattıktan sonra ekledi: “Benim Kevser’im annem! Ya sizinki?” Durdum sadece. Sustum. Göğsüme doğru iniveren soğuk hançeri bir yerinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gafletti bu? Onca yıl oku oku da, bir kere olsun “Sana Kevser’i verdik…”diyen Rabbinin sözünü üzerine alınma… Neydi sahiden Kevser’im benim? Neydi? Fatma’nın ziyaretine birlikte gittiğimiz sevgili dostum Ahmet Bulut, Hilal TV’deki Namazla Diriliş programında yayına bağlayınca en sık gördüğü rüyayı anlattı Fatma. Program konuklarını da seyircileri de gözyaşlarına boğan rüyayı belki ben hiç göremeyeceğim: “Namaz kılarken kıyama kalktığımı görüyorum hep. Uzun uzun kıyamda duruyorum. Namazı kıyamla kılınca kendini önce rükuda, sonra secdeye doğru küçülttükçe küçültüyorsun.. Öyle güzel oluyor ki… (O tatlı gülüşler giriyor araya yine.) Sanki Rabbim beni sevindirmek için rüyamda hep ayağa kaldırıyor…” Söz verdim. Ben de kıyamlarımı uzun tutacağım… Hem sadece kalıbımı değil kalbimi kıyama kaldıracağım. |
17 Kasım 2008, 18:39 | Mesaj No:50 |
Ben var ya ...Ben... "Allah beni yaratırken bana niye sormadı? Belki de ben insan olmaya itiraz edecektim. Bu sınavda bulunmak istemeyecektim. Şimdi de intihar edip oyundan çıkmama izin vermiyor?" Bu soruyu çok duydum. Duymadan önce de sorduğumu hatırlıyorum. İnsanı bir anda bıçak sırtında bırakıyor o soru. Yokluğun kıyılarına savrulduğunu görüyorsun birden. Hiçliğin soğuk nefesini ense kökünde hissediyorsun. İtirazın en keskini bu. Çoklarının varlığın sıcacık koynunda uyuttuğu kaygıları dürtüyor, şüpheleri uyandırıyor. Bir defa, "ben" diyorsan, orada dur... Çünkü sen "ben" demeye sana sorulmayan o var edilme kararından sonra başladın. Var edilmeden önce "ben" dediğin sen yoktu ki sana (yani "ben" dediğin kişiye) bir şey sorulsun. "Ben" deme ayrıcalığı sana verildi. Hiç hak etmediğin halde hediye edildi. Sen "ben" diye var olmadan önce, sana soracağı bir "ben"in olsaydı, yine sana sorulmadan var edilmiş "ben"in olmuş olacaktı. İtiraz ettiğin anda, zaten itiraz ettiğin şeyi, yani "ben"i elinde bulacaktın. Ne garip! Sana sorulsaydı olmamış olmasını isteyeceğini söylediğin şeyin isteyip istemeyeceğinin sana sorulması için olmuş olmasını istiyorsun. "Ben" olmaya itiraz etme fırsatını yakalamak için bile "ben olsaydım!" diyorsun. Söylediğini tekrarlayalım birlikte: "Ben olsaydım, ben olmak istemezdim!" Üstelik anladığım kadarıyla, "ben" demekten de hayli memnun gibisin. "Ben" diyebilmene hiç itirazın yok. Tam tersi, yeterince "ben" diyemediğin için kızgınsın. "Niye bana sormadı?" derken, "ben"inin daha önceden, hatta var edilmeden önce ciddiye alınması gerektiğini söylüyorsun. Daha açıkçası, "ben"in henüz var bile değilken görülsün, hesaba katılsın, kale alınsın istiyorsun. Demek ki sen "ben" demeye öteden beri heveslisin. Var edilirken fikrin sorulmadı diye alındığın o "ben"den memnun olmalısın ki, "bana sorulsaydı!" diyorsun. "Ona/şuna/buna/sana sorulsaydı!" demiyorsun. Başkasının hakkında karar vermesine razı olmayacağın kadar dokunulmaz biliyorsun "ben"ini. Zaten itirazın da, sözüm ona sana değil başkasına sorulmuş olması. Fikrin alındığında, önemsendiğin için mutlu olacağını açıkça söylediğin o "ben"ini şimdi niye beğenmiyorsun? İyi ki de "Niye beni yaratırken bana sormadı!" diye sorabiliyorsun. İyi ki. Ya tersi olsaydı? Takdirine itiraz ettiğin, kararını eleştirdiğin o Allah, seni "ben" diyebilecek halde yaratmasaydı eğer, "Allah beni niye böyle yoklukta bıraktı?" "Allah beni yaratmama kararını niye bana sormadı?" diye sorabilecek miydin? İyisi mi, sen sen ol, "ben" diyebildiğine, "ben" diye bilindiğine şükret. Ömrünü ikiye ayıralım mesela: BÖ ("Ben"den öncesi) ve BS ("Ben"den sonrası). "Ben" diyebildiğin andan sonra sana verilmediğini düşündüğün, senden eksildiğini, senden esirgendiğini sandığın şeyleri bir kenara koy. (Ki "Bana sorsaydı, ben belki var olmak istemezdim" itirazının sebebi bu sorunlar olmalı.) Bir de, "Ben" diyebilmeden, diye bilinmeden önce, sana verilmeyeni bir kenara koy. Hangisi daha büyük bir eksiklik? "Ben"den önce yoksun. Yokluğunun sen bile farkında değilsin. Eksikliğini kimse dert edinmiyor. Aranıp sorulmuyorsun bile. Hiçbir yerde ciddiye alınmıyorsun. Yoksun ve yok sayılıyorsun. Küçümseniyorsun. Hakaretler görüyorsun. Hesaba katılmıyorsun. Olsan da bir olmasan da bir başkaları için. "Ben" diyemediğin için, "Benim" diyebileceğim hiçbir şeyin yok. Olamaz da! Tekrar hesapla: "Ben" dediğin ana kadar sana verilen, ben dedikten sonra sana verilmediğini düşündüklerinden o kadar fazla ki. İtiraza hiç hakkın yok. Ben verilmeseydi sana, sana verilmeyene bile itiraz edemediğin, itiraz edemediğin gibi verilmediğini bile fark etmediğin dipsiz bir boşluk olacaktı yerin... Varlık bardağının "ben" diyebilmenle doldurulan tarafı o kadar büyük ki, boş dediğin tarafı ancak o dolu tarafın, yani "ben"in sayesinde görebiliyorsun. Yoksa, ne boşluğu bilirdin, ne de eksik olduğunu fark ederdin. Hesaplarda hiç yeri olmayan, sıfır kadar bile ciddiye alınmayan bir lüzumsuzluk olurdun. Eksik olurdun. Eksikliğin bile hissedilmezdi. "Ben" diyemediğine bile itiraz edemezdin. İtiraz etmen gereken "ben"sizlik halini bana anlatamazdın. O soruyu seslendirecek dudakları bile bulamazdın. O cümleyi söze dökecek nefesin bile olmazdı. Hem sonra, "ben" olarak sen hiçlikten çıkarıldın. Ananın bile yüzüne bakmayacağı, çöpe atılsa kimsenin fark etmeyeceği bir pıhtıdan şimdi toz konduramadığın "ben" diye bil(in)diğin hale geldin. Sen sana verildin. Ben bana verildim. Hiç hak etmediğimiz halde... Hiç hakkını veremeyeceğimiz halde... Şimdi, sen, sana verilenle sana verene isyan etmeyi onurlu bir davranış sayar mısın? Sana hiç yoktan verdi diye "ben"i, o "ben"inle seni "ben" eyleyen O'na kafa tutmayı kendine yakıştırır mısın? Senai Demirci.. | |
Konuyu Toplam 5 Kişi okuyor. (0 Üye ve 5 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
senai hocamdan bir hoş dua | _bülbül_ | Dua Bölümü | 1 | 30 Ocak 2023 15:09 |
Senai Demirciden Vakit Öğle Şiiri Videosu | MERVE DEMİR | Videolar/Slaytlar | 1 | 11Haziran 2021 00:13 |
Şeyh Sadi' den Sözler/İnciler-Medineweb | MERVE DEMİR | Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler | 14 | 30 Mart 2020 01:03 |
La Tahzen ( Üzülme ) Senai Demirci Medineweb | nurşen35 | Şiir Dinletileri | 2 | 18 Ağustos 2017 00:50 |
Siz ve Eşiniz // Senai Demirci | enderhafızım | Evlilik-Nikah Konuları | 3 | 24 Ocak 2014 01:12 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|