|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL,Açılış Tarihi: 21 Mayıs 2012 (12:34), Konuya Son Cevap : 21 Mayıs 2012 (12:34). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
21 Mayıs 2012, 12:34 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 18779 Üyelik T.:
20 Mayıs 2012 | Kula Kulluğu Reddedenlere İster Sosyalist İster Anarşist Desinler.../ Mevlüt Hönül Kula Kulluğu Reddedenlere İster Sosyalist İster Anarşist Desinler.../ Mevlüt Hönül Toplum: Belli düzen üzere gelenek/ görenek ve özel kanunlar ile birbirine kenetlenmiş,toplu halde yaşayan insan gruplarının meydana getirdiği oluşumdur.Bu oluşum içerisinde toplumsal yaşam alanlarında,aynı havayı aynı inancı aynı düşünceyi,aynı suyu,aynı gıda ve besin maddeleri ile beslenmek demek değildir... Örneğin: Bir bahçenin ağaçları yanyana yaşar ,aynı su ve toprak ile beslenirler. Fakat ağaçlar topluluğunu meydana getirmezler.Aynı şekilde afrikada ve diğer bölgelerde yaşayan birçok hayvan aynı topraktan aynı sudan beslenir göç dönemleri birlikte hareket eder ama insani manada var olan toplumu yapısını teşkil etmezler. İnsanların toplumsal anlayışı sosyal mahiyettedir.Bir tarafta iş bölümü diğer tarafta düşünce boyutu ve en önemli boyutu olan toplumun ortak değerleri ihtiyaçları düşüncelerinin bir araya gelmesi sonucu kenetlenmedir.Bunun inanç sistemimizdeki ismi ‘’Vasat/Dengeli Ümmet’’tir. ‘’ El Emri Bil Ma’ruf Ve’n Nehyi Anil Münker ’’ İyiliği emredip kötülükten sakındırma Emri hususunu bir örnek ile açıklamaya çalışalım: Örneğin: Bir gemide binlerce insan yolculuk etmekte ve herkese ait özel bir yer bulunmakta.Yolculardan biri kendi özel yerini delmeye çalışmakta buna müdahale olunca bu benim özel yerim siz karışamazsınız der.İşte bu noktada Toplumsal hareket metodu devreye girer çünkü onun kendine özel yeri delmesi bütün yolcuların boğulmasına neden olacak bir harekettir buna müdahale ise toplumsal bir tavır ile ortaya konur buna da inancımız gereği "İyiliği emretme kötülükten sakındırma" denir. İnsanoğlu yaradılışı gereği kendisine bahşedilen imkan ve becerileri bakımından eşit değildir.Eğer yaratılan insanlar bu bağlamda eşit olsa idiler kimse kimseye muhtaç olmayacak herkes birbirinden bağımsız bir şekilde yaşamaya çalışacaktı. Toplumsal hayat anlayışı diye bir şey olmayacaktı.Allah’ın insanlara bahşettiği beceri,fiziksel,ruhsal,akıl,his yönü ile farklı kılmıştır. Bu farklılık Ayeti kerime’de şöyle ifade edilmektedir: Rabbinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar? (Hayır, nasıl ki) bu dünyada geçim araçlarını onlar arasında bölüştüren ve onların bazısını başkalarına yardım etmeleri için diğerlerinin üstüne çıkaran Biziz; (aynı şekilde, dilediğimize manevi bağışlarda bulunan da Biziz): Rabbinin bu rahmeti, onların yığabilecekleri bütün (dünyevi servetler)den daha hayırlıdır. (Zuhruf-32) Ayeti kerimeden açıkça anlaşılan yaradılış gereği insanların birbirlerine muhtaç oldukları.Bu muhtaç olmanın sosyal hayat sistemi içerisinde tesadüf ve zorlama ile belirlenmemiş bilakis İlahi adalet gereği tabi kılınmıştır. Günümüzdeki halk hareketlerinin,zalim güç odaklarına başkaldırıları neticesinde elde etmiş oldukları zaferler temelleri asırlar öncesinden atılmış emevi saltanat anlayışının devamı niteliğindeki güç odaklarıdır. Emevi saltanat anlayışına yönelik hakikatleri dillendirdiğimizde geleneksel anlayışa sahip kesimler bizlere hemen -"sizin hayat tarzınız Muaviye’yi,Ebu Süfyan’ı, Yezit’i eleştirme üzerine midir yada siz bunlara dil uzatmadan birşey yapamaz mısınız?" gibi söylemler ile .Emevi despotizminin kendi elleri ile dokunulmaz kıldıkları anlayışlarını kutsamaktadırlar. Emevi Krallık saltanatının, Dine ve İnsanlığa yaptığı en büyük kötülük,sadece İslamı Araplaştırması ve Sahabelere zulmetmesi değil, aynı zamanda dini kendi heva ve hevesleri uğrunda istedikleri gibi saray mollaları tarafından yozlaştırarak kendilerine hizmet ettiren bir din anlayışı icat etmişlerdir... Ku'ran’ın getirmiş olduğu din insanı doğanın bir parçası ve mensubu olarak betimler. ’Emevinin ise İslam adı altında oluşturmak istediği Din, İnsan ve doğaya saygı duymayan hegamonik ve sömürge merkezli bir din anlayışıdır. Arapçı anlayış üzere kendi saltanatlarını dokunulmaz kılma adına dayattıkları saltanat ideolojisidir.Bu ideolojilerine dayanak ve meşrutiyet kazandırmak için, Evladı Resule ve Sahabelere karşı her tür zulmü ve katliamı reva görmüşlerdir. Bu gerçekler ışığında İslam dinine,İnanç açısından en büyük zulümleri Emevi saltanatı yapmıştır.Bu saltanatçı zihniyeti savunanlar ve günümüzde aynı saltanat ile dincilik yapmak isteyenler,Emevici olmak anlayışı ile onların oluşturmuş oldukları din anlayışı,Zihniyeti savunmak zorundadır.Çünkü Emevi saltanatçılığını savunmadan,Saltanat dinciliği ile siyaset yürütmek imkansızdır.Günümüzde Ortadoğu’da din üzerinden siyaset yapanlar,Emevi Din anlayışından Saltanat Dinciliğinden beslenmektedirler. Emevi Saltanatının Şehid ettikleri Sahabeleri zikredecek olursak en başta Ebu Zerr, Ammar B Yasir, Hasan, Hüseyin,Zeyd b Ali,Yahya B Zeyd, Hucr B Adi,Muhammed B Ebubekir, Ubeydullah b Adi, Abdurrahman B Adi, Kümeyl B Ziyad, Enes B Malik, Said B El Müeseyyeb,Said B Cübeyr,Abdullah B Hanzala gibi bir çok islam tarihinin Mümtaz Şahsiyetlerini Akıl almaz işkence ve Zulümler ile Şehid etmeleri kendi saltanatlarını korumak amaçlı idi. Sahabeler Ali ve Aişe Muaviyeden söz ettikleri vakit (İbnu Akiletül Ekbad ) Çiğer yiyen karının oğlu diye söz ettikleri rivayet edilir.İslam aleminde Ehli Sünnet arasında meşhur kaynak olarak kabul edilen Sahihi Buhari kendi kitabında ‘’Muaviye’nin faziletlerine dair’’ açtığı bölüme rağmen neden Hamza gibi büyük biri olan Şehitler Serdarından hiç bir şey aktarmadığı gibi sadece Cenaze hükümleri bölümünde yer vermiştir. Kendi saltanatlarına meşrutiyet oluşturma adına Hadis uydurmacılığı ile Kurana ilişemedikleri için Tefsirlere İsrailiyat ile şekillendirme adına yollara başvurmuşlardır.İbni Haldun Mukaddimesinde Kuran ilimleri bölümünde bu İsrailiyatın esasını şöyle vermektedir. ‘’Rivayetlere dayalı Kuran tefsirleri tutarlı-tutarsız, Makbul-Makbul olmayan,her şeyi içeriyordu.Bunun sebebi şudur:Araplar kitap ve ilimle barışık bir topluluk değillerdi. Onlara egemen olan,bedevilik ve ümmilikti.Varoluşun sebepleri,yaradılışın başlangıcı,varlık mertebelerinin incelikleri gibi konularda insan olarak meraklarını tatmin etmek istediklerinde Ehli Kitap (Yahudi ve Hristiyanlara) sorular sorar onlardan yararlanırlardı’’ ‘’Müslüman Arapların andığımız konulardaki meraklarını gidermede yararlandıkları Yahudi ve Hristiyan din adamlarının ünlüleri ‘’Ka’b el-Ahbar, Vehb Bin Münebbih ve Abdullah bin Selam idi. Kuran tefsirleri bu kişilerin rivayetleri ile doldurulmuştur.Tarihçi ve Müfessirler çoğu kez, bu nakilleri tutarlı-tutarsız doğru-eğri ayrımı yapmadan ,genel mukayeseler yapmadan,rivayetleri Aklı ve Hikmet süzgecinden geçirmeden, varlığın genel kaideleri, gözlem ve basiret kıstaslarını işletmeden Ehli Kitap ulemasına güvenerek tefsirlere doldurarark vehimler ve yanlışlar içinde kalmışlardır. (Mukaddime 407-411; Ebu Reyye İbnu Haldun 119) İnsanların bilmesi gereken en önemli hususlardan biri olan Gerçek ve Yalan tarihin bilinmeyenlerinin ifşası halihazırda Ortadoğu'daki ve diğer batılı ülkeleri yöneten tağuti sistemi benimsemiş yönetici ve yönetimlerin her zaman kendilerine referans aldıkları zalimler vardır bu zalimlerin zulüm sistemlerini devam ettirmektedirler. Günümüzde var olan Muaviye düzeni varlığın tabiatına aykırı bir düzendir. Adına kapitalizm dediğimiz bu düzen çağın insanlığın ve dinin hakikatlerine aykırı bir sistem olup, kula kulluğu esas almaktadır. Kula kulluk düzenlerine karşı ‘’Yalnızca Allah’a kul’’ olma şiarını kalkan edinen kitleleri, susturmaya çalışan sömürgeciler, sahte din adamları, kalemleri ve söylemleri ile kendilerini satan yazarlar, vicdanları körelmişçesine cüzdanlarını doldurmak adına kapitalist sistemin devam etmesi adına, kula kulluğu reddedenlere ister anarşist ister sosyalist desinler asla bu gür sedayı susturmayacaklar. Emperyalist ve kapitalist düzenlere karşı en gür ses mazlumların, açlıktan midesi kıvrananların sesi olacaktır. İnsani değerleri ayaklar altına almış adaleti, hakkı ve ahlakı, yekvücut olmayı rafa kaldırmış olan düzenleri hala yaşatmaya çalışanlara dur diyecek ses Kur’an’i hakikatleri dillendirip yaşayanların sesi olacaktır. Günümüz kapitalist sistem mensupları, servet sahibi olan kodamanları korumak adına her alanda torpil, hatır, rüşvet, vicdansızlık gibi adam kayırma işleri ile meşgul oldukları için mazlum kitlelerin sorunlarını yaşam biçimlerini görmemekte ve görseler dahi siyasi malzeme olarak kullanmaktadırlar. Bir insana mantık dersi verebilmek için öncelikle o insanın mantığında varolan sıkıntısını çözmek lazım, çünkü açlıktan kıvranan mide mantıktan, inkılaptan, anlamaz onun mantığı midesini nasıl doyurabileceği evine nasıl aş götürebileceği ile meşguldür. ‘’Gelecek günün yükünü bu güne yükleme, şunu bil ki kendine yetecekten fazlasını başkaları için topluyorsun. Bil ki kazandığın helal malda hesap, haram malda ceza, şüpheli malda kınanma vardır’’ ‘’İnsanların çoğu dünya kuludur, din de sadece dillerinde dolaşır. Dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları sürece onu savunurlar. Zorluklarla imtihan edildiklerinde dindarlar azalır’’ (İmam Hasan-Hüseyin) Allah’ın emirlerine dayanan hüküm ve kanunlar asla belli bir zümrenin maslahatlarını gözetlemek için düzenlenmiş bir sistem değildir. Tam aksine bütün varlık aleminin yaratıcısı, maliki, Kadiri mutlak olan Allah tarafından her şey adalet ölçüsü içerisinde en mükemmel şekilde sistematik bir düzeni sağlayan Kuran ile bildirmiştir. Bu nedenle herhangi bir zümrenin başka bir zümreye üstünlüğü ve egemenliği söz konusu değildir. İslam’da adaletten sapmaya asla izin yoktur. Adaletin tesisi için gerekli şart ve imkanlara sahip olan kimse belli bir grubun veya kesimin sözcüsü değildir. Halkın içinden bu vasıflara sahip olarak çıkmış olan bireydir. Hiç bir grup veya kesimin lehine veya aleyhine işleyecek tavırlar gözetemez. Yaratılan her şeyin gerçek sahibi Allah’tır. Yarattığı her şeyi insanların hizmetine sunmuş ve toplumların ayakta durması geçimliklerini sağlaması için aracı kılmıştır. Yegâne konun koyucu tasarruf sahibi olan Allah, mülkleri hiçbir kimsenin ferdi yetkisine bırakmamış bilakis toplumların bunlardan eşitlik, adalet üzere yararlanmaları hususunda miras, mülk edinme ve ticaret gibi ilişkileri yasaları ile belirlemiştir. İslam’da insan ilişkileri hususunda,bağlayıcı olan unsurun aile,renk,dil,ırk, mülk vb kavramlardan ziyade İnanca (akideye) bağlı olduğunu net olarak açıklamıştır.İnsan ilişkilerinin en önemli hususunun dünya ve ahiretteki durumu belirleyen ana faktör olduğunu belirlemiştir. İslam sadece Allah ile kul arasında bir münacat cami medrese tekke gibi yerlerde namaz kılmak ile varlığını gösterecek ise hiçbir iş göremez. Bu şekil bir İslam anlayışı ne serveti dağıtabilir, ne emek ücret eşitliğini sağlayabilir bütün insanlığa cihanşümul olarak ifade ve eylemsel olarak yansıtmak zorundayız... İslam tarihinden Halife Ömer’den bir Örnek: Halife Ömer Şam'a gittiği zaman Muaviye'nin orada krallara benzer bir tavıra büründüğünü biliyordu. Muaviye kendisini büyük bir kafile ile karşıladı. Atından inerek Halife Ömer'i selamladı. Ancak Halife Ömer cevap vermeden yoluna devam edince Muaviye yaya olarak takip etmek zorunda kaldı. Bu yürüyüş iyice yorulana kadar devam etti. O sırada Abdurrahman b. Avf, Halife Ömer'e dönerek:, “Adamı çok yordun, ey müminlerin emiri! Onunla neden konuşmadın?” de*di. Halife Ömer, Muaviye'ye dönüp ve sordu: “Bu gördüğüm kafilenin sahibi sen misin?” Muaviye cevap verdi: “Evet benim.” Halife Ömer tekrar sordu: “İhtiyacı olanların kapında bekleyip senin de aşırı bir şekilde evine kapan*manla mı?” Muaviye cevap verdi: “Evet!” Ömer dedi ki: “Yazıklar olsun sana!” Ömer bir süre sus*tuktan sonra şunları söyledi: “Sana ne söyledimse bir çıkar yolunu buldun. Eğer doğru söylüyorsan akıl*lıca bir görüşe sahipsin demektir. Yok, eğer yalan söylüyorsan, bu sözün dahice bir hiledir! Söylediklerinden ne sana emreder ne de seni alıkorum!” İslam servetin küçük bir aristokrat veya kapitalist bir sınıfta biriktikçe birikmesi yerine geniş kitlelerin kalkınması ve eşitlenmesini sağlamak için kullanılmasına izin verir. Kazanç ve mülkiyetin temelinde emeği arar. İster bedeni olsun isterse zihni emek. Faizin yasak kılınmasında ki ana tema emeksiz kazançtır. Borç verilen gelir sahibine hiçbir emek sarf etmeden sermayesine sermaye katmakta bu sayede hakk etmediği emeksiz kazancı elde ettirmektedir. İnsanlık dini İslam haksız kazancı reddettiği gibi, tembellik, dilencilik, başkalarının emeklerini gasp etme, yerinde kodamanlar gibi oturup sözde ilim öğrettiklerini iddia edenlerin başı boşluğunu da reddeder. Peygamberlerin ve bu davayı yüklenenlerin hiç biri emeksiz kazanç ile geçinmediler. Hepsinin bir zanaatı ve emek sarf edeceği bir alanı vardı. Lakin onun soyundan olduklarını iddia edenler kendilerine has bir sınıfsal ayrıcalık oluşturmak adına Seyyid ve Şeriflik gibi hiçte değeri olmayan kavramlar ardına sığınarak insanların kendilerine hürmet ederek geçimliklerini elde etmeyi iyi bilmektedirler. İslam’da sınıfsal bir ayrım olmadığı halde üstünlüğün takva olduğu açık iken halen soy, kavim gibi softa düzenleri ile tahakküm kurdukları kitleleri sömürenler emeksiz, zahmetsiz gelir elde etmektedirler. Sadece ülkemizi ele alacak olur isek hiçbir cemaat veya benzeri yapılanma liderinin çalıştığı emeği ile geçindiği görülmemekte. Oturdukları saltanat koltuklarında krallıklarını sürdürme ile meşgul olmakta ve buna İslam diyebilmekteler. Peygamberlerin misyonunu sürdürdüklerini sadece iddia eden, beyler, şeyhler, efendiler! Seyyidler, hoca efendiler! Hanginiz Ömer gibi sırtınızda çuvalları taşıyarak yoksul ve mazlumların evlerine götürdünüz, Üstad Saide Kurdi gibi sadece ölmemek için yemek yediniz? Sizler son model Jipler ile yetimin, yoksulun, miskinin hakkı olan zekat ve fitreleri toplamak ile meşgul olduğunuz ve daha nasıl sömürebileceğiniz ile meşgul olmaya devam edin... İslam ümmetini Kur’an’a ve hakikatlerine yöneltecek muttaki kullar akıllarını kullanmaya ve insanları da buna yönelmeye teşvik etmek adına her tür karalama ve zorluğa göğüs gerecek ve geriyorlar da yeter bu ümmetin mazlumlarını, yoksullarını sömürenler dur denilmeli ve emeksiz kazananlara karşı çıkılmalı... MEVLÜT HÖNÜL MALAZGİRT www.medineweb.net
__________________ “...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız” İmam HÜSEYİN (a.s) |
Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Seküler Cemaat-Tarikatlar ve Modern Kölelik | Makale ve Köşe Yazıları | AlimOğlu | 47 | 20915 | 16 Eylül 2016 00:11 |
Akletmez misiniz? Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Mevlüt HÖNÜL | 0 | 2627 | 18Haziran 2016 02:59 |
İRTİCA’YA KARŞI İSLAM / Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 4 | 2234 | 22 Şubat 2016 23:34 |
Mü’min Kime Derler? /Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Mevlüt HÖNÜL | 0 | 1862 | 26 Ocak 2016 23:38 |
Allah’ın Hükmüne Meydan Okuyanlar/ Mevlüt Hönül | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 2335 | 10 Mayıs 2015 23:35 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kadınlar Ne İster? Medineweb | enderhafızım | Serbest Kürsü | 16 | 29 Aralık 2018 21:34 |
Bir Köle Ne İster | KEVİR | Makale ve Köşe Yazıları | 4 | 12 Şubat 2017 00:13 |
Sevgi İspat İster | asalet38 | Serbest Kürsü | 0 | 05 Mayıs 2014 13:12 |
Kula Kulluk Edene Yazıklar Olsun /Mevlüt Hönül | Yitiksevda | Makale ve Köşe Yazıları | 7 | 22 Şubat 2012 23:19 |
Kadınlar Hayattan Ne İster?? | Seleme | İslamda Kadın ve Erkek | 10 | 21 Kasım 2011 21:36 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|