|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL,Açılış Tarihi: 24 Mayıs 2012 (02:05), Konuya Son Cevap : 24 Mayıs 2012 (02:15). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
24 Mayıs 2012, 02:05 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 18779 Üyelik T.:
20 Mayıs 2012 | İnsan'ın Yaradılışındaki Hakikatler Ve Nankörlük /Mevlüt Hönül İnsan'ın Yaradılışındaki Hakikatler Ve Nankörlük /Mevlüt Hönül İnsanın yaradılışını kavrayabilmemiz için, öncelikle insanı tanımamız lazım, kendini bilmeyen başkasını anlatmayı da bilemez, yüzyıllar boyu fikir adamları, felsefeciler, her din, her tarikat, her cemaat, her mezhep ve tüm insani oluşumlar kendi perspektiflerinden insana bakmışlardır. Lakin ilmi anlamda insan ele alındığında muazzam ve aklın eremeyeceği güzellikte bir yaradılış kanunu onu hayretler içerisinde bırakmaktadır. Bizlerde bu ilmi gözlemleme ile insanı tanımaya çalışacağız gayret bizden takdir Allah’tandır. İnsan hakkında bilgi kaynaklarını en sağlıklı şekilde ele aldığımızda, insanı en iyi tanıyan ve onu yaratan Allah’ın kelamı tüm oluşumlar içerisinde yine bizlere en iyi bilgiyi rabbimizin kitabı açıklık getirmektedir. Ey insanlar, Rabbiniz sizi herkesten iyi bilir…(İsra-54) Bu ayeti kerimede bizi en iyi bilen Allah olduğu açıklanmakta ama Allah sade bizimi en iyi bilendir sorusunu sorduğumuzda yine bize en iyi cevabı Allah Kur’an’da şöyle cevap vermektedir. «Rabbim neler yaptığınızı herkesten iyi bilir.» (Şuara-188) diyerek Allah hem bizi hem yaptıklarımızın tümünü en iyi bilen olduğu hakikati en berrak bir şekilde izah edilmiştir. Bu açıklamalar ile tüm oluşumların bilmesi açıklaması karşısında, bizlerin bakış açısı yine en iyi bilenin kelamı Kur’an olunca şüphesiz bir bilgi, kaynağından olacaktır. İnsan hem iç hem de dış görünüşüne Allah tarafından konulan ilahi kanunları bilmeden nasıl olurda eğitimci görevini yüklenerek başkalarını eğitmeye kalkabilir sorusu karşısında bu eğitimi yüklenmiş her kesin bu ilahi kanunları bilmesi gerektiği çıkmaktadır. Bu ilahi yaradılış kanunu Kur’an’da açık ve net bir şekilde şu ayetler ile izah edilmektedir: Vettîni vez zeytûn. İnciri ve zeytini düşün, (Tin-1) Ve turi sînîn. Ve Sina Dağını, (Tin-2) Ve hazel beledil'emîn. Ve bu güvenli toprakları! (Tin-3) Lekad halaknel'insane fi ahseni takvîm. Gerçek şu ki biz insanı en güzel şekilde yaratırız, (Tin-4) Summe radednahu esfele safilîn. Ve sonra onu aşağıların en aşağısına indiririz, (Tin-5) İllellezîne amenu ve amillus salihati felehum ecrun gayru memnûn. İman edip doğru ve yararlı işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır! (Tin-6) Fema yukezzibuke ba'du biddîn. Öyleyse, (ey insan,) nedir bu ahlaki değerler sistemini yalanlamana yol açan? (Tin-7) Eleysellahu biahkemil hakimîn. Allah hükmedenlerin en adili değil mi? (Tin-8) Allah incire, zeytine, sina dağına, kutsal belde Mekke’ye neden yemin ediyor sorusuna şöyle cevap verebiliriz. İnsanı kendisinin yarattığına ve yarattıkları içerisinde en mümtaz varlık olduğuna yemin ediyorsa bizim de bunun üzerinde durup düşünmemiz ve dersler çıkarmamız gereklidir. Allah ilahi nizamda, insanı yaratırken hangi aşamalardan geçirerek yarattığını tüm detayları ile yine Kur'an'da anlatmaktadır. İŞTE O ZAMAN Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!” demişti. Onlar: “Seni övgüyle yüceltip takdis eden bizler dururken, orada, bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler.[Allah:] “Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!” diye cevapladı. (Bakara-30) İnsan yaratılmadan evvel, yeryüzünün yaratıldığı hakikatini meleklerin vermiş olduğu cevaptan anlıyoruz: Şöyle ki melekler sabit bir yapıya sahip olduklarından görmedikleri şeyleri bilemezler .(Allah bildirmedikçe),Melekler Allah'ı hakkıyla takdis ettiklerini ve buna rağmen yeryüzünde bozgunculuk, yozlaşma, kan dökme gibi fiilleri işleyecek bir canlı türünün yaratılmasını istememişlerdir. Allah onların bu çıkışlarına karşı en iyi bilenin kendisi olduğunu ve sizin bilmediklerinizi ben bilirimi belirterek, insanı yaratmaya olan kararlılığını açıklamıştır. Allah, melekler ile geçen konuşmasının devamını Bakara-231 ayeti kerime'de devam ile şöyle buyurmaktadır: Ve O, Âdem'e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “Dedikleriniz doğruysa haydi bu [şey]lerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi.(Bakara-231). Bu ayeti kerimelerde üç evre dikkati çekmektedir. Birincisi yeryüzünün yaradılışı ve hayatın idamesi için gerekli olan tüm şartları ve bu şartlara uyum sağlayacak olan İnsan'ı yarattıktan sonra, Allah Adem'e bütün her şeyin ismini öğretirken ona kavrama yetisi bahşetmektedir. Bu eğitim sürecinden sonra, insanın eğitim sonucu nasıl bir seviyeye ulaştığını ispat ettiğini haydi dedikleriniz doğru ise Adem'in eğitimi sonrasında söylediklerini siz söyleyin söylemi eğitim ile kötü olan şeylerin yok olacağı hakikati anlatılmaktadır. İnsanı kısa bilgiler ile tanıtmak-tanımaya çalışmak tabiatıyla mümkün değildir. İnsanın her bir yönü ve parçası başlı başına bir araştırma ve inceleme konusudur. Kuran’ı incelediğimizde muhteşem yaratılışı safha-safha anlatmakta ve parmak ucundan, renk, dil, sosyal yapı, üstünlük, zaaflardan örnekler sunarak her daim insanın dikkatini çekmektedir. Kuran’a göre insanın insandan öğreneceği çok şey vardır. İşte bizim hedefimizde Allah’ın izni ile yönelmiş olduğumuz bu tanıma safhasını keşfedebilmek bunun için Kur’ani metodu ilke edinerek şu ayetin sırrı hükmünce devam etmeye çalışacağız, Çünkü Allah bizlere bu detaylar hakkında düşünmemizi ve öğrenerek insanı tanıma hususunda yol göstermiştir. İnsan, neden yaratıldığına bir baksın (Tarık-5) Öncelikle Halife kelimesini ele alalım: Kelimenin kökeni H-L-F den gelmektedir:’’Halife’’ iyi olanın vekili, yardımcısı, sözcüsü anlamlarında kullanılır ‘’Halif’’ ise kötü olanın vekili yardımcısı sözcüsü anlamına gelir. Kur’anı Kuran açıklar hakikati ile başka bir ayeti kerimede şöyle izah edilir: Zira O sizi dünyaya mirasçı yapmış ve bazınızı diğerlerine derecelerle üstün kılmıştır ki bahşettiği şeyler aracılığıyla sizi sınayabilsin. Şüphe yok ki Rabbiniz karşılık vermede hızlıdır: ama unutmayın ki, O gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. (En’am-165) Ayeti kerimede ‘’halaifel erdi’’ İnsanın yeryüzünün halifesi olduğu ispatlamaktadır. «Ey Davut biz seni yeryüzünde senden öncekilerin yerine hükümdar yaptık insanlar arasında adaletle hükmet.»(Sad-26) Ayeti kerimede ‘’halifeten fil erdi’’ ayeti yeryüzünün halifesi anlamında kullanılmıştır. Bakara suresinde Yerine geçen, halef olan anlamında kullanılmıştır: Geleneksel görüşe göre bu ayeti kerimede kullanılan ‘’halifeh’’ ayeti Allah’ın halifesi olarak verilmiştir. Gerçek manada Allah’ın kendine bir vekil tayin etmesi onun münezzeh oluşuna terstir. Buda bize gösteriyor ki İnsan yeryüzünün halifesi ona sahip çıkacak olandır. Başkasının yerine geçen anlamında kullanılmıştır. Halife, kendinden öncekininyerine konan ve onun makamına geçen kişidir (el-Halil b. Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, Tahkik; Mehdi el-Mahzumi, İbrahim es-Samrai, İran 1409 mad. c. IV, s.267.) Meleklerin yeryüzünde kan dökücü ve bozgunculuk çıkartacağını bilme mevzuuna gelince. Ayeti kerimede meleklerin ‘’ Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur.’’ Demeleri onların İnsanoğlu gibi bilgi üretme yetilerinin olmadığı yalnızca Allah’ın bildirdiği bilgileri bildikleri ortaya çıkmaktadır. Görünmeyen varlıkların İnsanlardan önce yaratılmıştır. Ayeti kerimede şöyle bildirilmektedir: Görünmeyen yaratıkları ise, ondan (çok) önce, yakıcı/bunaltıcı yellerin ateşinden yaratmıştık.(Hicr-27) Melekler nasıl bildi sorusuna bu ayeti kerime delil olarak alınabilir. Çünkü görünmeyen varlıkların yaradılışı, İnsanın yaradılışından önce olduğu açıkça ifade edilmektedir. Buda bize İnsanlardan önce yeryüzünde görünmeyen varlıkların yaşamış olduğu fikrini verir. Meleklerin itirazına gelince daha öncesinde yeryüzünde görünmeyen varlıkları ‘’kan dökücü ve bozgunculuk’’ fiillerini yaptıklarına dayanarak itiraz ettikleri sonucuna varabiliriz. Kur’an’i kerimde ve Arapçada Cennet kelimesi Bahçe anlamında kullanılır,bahçeler bulunduğu için Cennet olarak anlaşılmıştır. Sizi sorunuza cevap olarak akli olarak bakalım: Allah birçok ayeti kerimede cennete girenin ebedi kalacağını belirtmektedir. Şeytanın cennete girmesi diye bir şey olamayacağı için yetmezmiş gibi çoğu zaman Yılan olarak verilmeye çalışılmıştır.Tevratın YARATILIŞ KİTABI kısmında Ademin yaradılışı kıssasını incelediğimde bizlere aktarılan Adem kısasının bir çok bölümünün Tevrattan alındığı ve israiliyat olduğunu gördüm. Yaratıldıkları yer yeryüzüdür. Ahirette hak edenlerin konulacağı Cennette hiçbir yasak yoktur. Cennetin yaratılıp yaratılmadığı hususu gaybi olup Allah’ın indinde iken İnsanın cennete yerleşmiş olabileceğini düşünmek abes olur. Said'e Kurdi: Toprağın Allah’ın isimlerine ekseriyet itibariyle mazhar olmaya en elverişli ve en liyakatli bir “arş” olduğunu beyan ederken, Hazret’i Adem’in (a.s) de arz üstünde, yani toprak üstünde yaratıldığı hakikatine işaret etmektedir: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır : “Ey Adem! Sen ve eşin Cennet’te yerleşin! Orada olandan istediğiniz gibi bol-bol yiyiniz” ayetinin tefsirinde, Hazret’i Adem’in (a.s) yaratılışının yeryüzünde gerçekleştiğinde ittifak bulunduğunu kaydetmektedir. Arşın yedi kat olduğunu Kur’andan öğrenmekteyiz, Bu hakikat ile bakacak olursak Adem (a.s) cennetten inmesi diye bir şeyi düşündüğümüzde İnsan fıtratını es geçmiş oluruz. Allah katında İsa'nın durumu Âdem'in durumu gibidir ki Allah onu topraktan yarattı ve sonra “Ol!” dedi; işte (insanoğlu böylece) oluverir. (Al'i İmran-59) Sizi balçıktan yaratması, O'nun mucizevi işaretlerinden biridir ve (yaratıldıktan) sonra, baktınız ki, birbirinizden farklı insanlar olup çıkmışsınız!(Rum 20) Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitmeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır-hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir. (A’raf-179) Kur’an temelde sorumluluğu emrederken ferdi olduğunu beş ayeti kerime’de tekrar ederek hiçbir kimse kimsenin günahını yüklenemeyeceğini açıkça beyan eder. İnsanların işlediği (kötü) fiiller yalnızca kendilerini ilgilendirir ve sorumluluk taşıyan hiç kimseye başkasının sorumluluğu yüklenmez (En'am-164) Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir.(İsra-15) Kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir(Fatır-18) Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir( Zümer-7) Ki, hiç kimse başkasının günah yükünü taşımaz. (Necm-38) İnsan yaradılış itibari ile diğer varlıklardan üstün kılan akıldır, Allah ilk insanı biyolojik olarak en faydalı madde olan topraktan halk etmiştir. Yaratılan maddeler içerisinde en değerli olarak bilinen mücevher görünse de toprak kadar faydalı değildir. Hammaddesi bu denli faydalı olan insan, yaradılışındaki en güzel sureti fıtratına ters eylemler ile aşşağıların en aşşağısı esfele safiline dönüştürmektedir… Yaradılıştaki fıtratına uygun davranışların mükâfatı ‘’Alay-ı İlliyin’’e yükselecek derece iken insan rabbine nankörlük ederek, yaradıcısını unutarak, kendi kendine zulmetme adına şu vereceğim maddeler ekseninde bir yaşam tarzını benimsemeye başlar. «…Zina-Ölümsüzlük Arzusu-Ümit ve Korku-Acelecilik. -Kıskançlık-Kuruntu Hayal-Cimrilik. Nankörlük-Öfke ve Kızgınlık-Nefse Uyma Arzusu-Unutkanlık ve Hata Yapma-Dünya Sevgisi-Kadın Düşkünlüğü- Evlat Düşkünlüğü-Mal Biriktirme Düşkünlüğü-Makam Düşkünlüğü Şüphecilik-Tembellik-Ümitsizlik-İnatçılık-Çok Yemin Etme-Hırs-Bencillik Ciddiyetsizlik-Gurur-Huzursuzluk-Harec-Telaş-Sıkıntı-Hüzün-Gam-Beis ve Esef-Vesvese-Nedamet-Basiretsizlik ve Kalp Katılığı-Gaflet-Zan-Kendini Beğenmişlik-Heva-Sefeh-İsraf-Ayıplama. Taklit ve Atalar Kültürü-Cehalet-Zulüm Etmek-Mücadele Etmek-Kan Dökmek-Kibir-Başkalarını Küçük Görme Alaya Alma-Kaş Göz İşaretlerinde Bulunma-Kötü Lakap Takma-Dil İle incitme-Başa Kakma-Yalancılık-Yalan şahitlik-İftira-Koğuculuk-Fesat-Fitne-Haset Ameli Riya-İtikadi Riya (Münafıklık)-Hainlik. -Kabalık-Azgınlık-Gıybet-Ayıp Araştırma-İçki Kumar ve Şans Oyunları…» Kur’an’da en güzel şekilde yaratma fiili, Allah’ın yaratmış olduğu her şeyin yaradılış amacına uygun yetenekler ile donatıldığı anlatılır. “Gerçek şu ki, Biz Âdemoğullarına ikramda bulunduk. Karada ve denizde onları taşıdık, onlara güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün (tafdilen) tuttuk.” (İsra-70) Bu ayetteki anahtar ifade “Kerremna”dır. Zemahşeri şöyle diyor: “Ademoğluna ikram konusunda şunlar dendi: Ona akıl, konuşma, temyiz kabiliyeti, güzel bir şekil, mutedil boyutlar, dünya ve ahiret’i kazanma kabiliyeti, dünyadaki her şeye hakim olması. Zemahşeri “yarattıklarımızın birçoğundan onu üstün kıldık” ifadesinde istisna tutulanların başında “melekler” geldiğini söyleyerek insanın meleklerden ikram edilenler bağlamında aşağı olduğunu ifade etmektedir. Kur’an’i kerim’de İnsanın “eşrefi mahlukat” olduğunu ifade eden ayetlerden biri de (Hicr-29) ’dur “Ona (insan) belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman, ona secde edin. Zemahşeri bu ifadeyi şöyle yorumluyor: “…ve nefahtufîhi min ruhi” ifadesi. “Ona hayat verdiğimde; burada gerçek bir ‘üfleme’ veya ‘üflenen’ yoktur. Bu sadece, onu canlı kılacak şeylerin ona verilmesinin temsili anlatımıdır.”Kur’an’da üzerinde durduğumuz birçok ayeti kerime’de, bir bütünlük içinde ele aldığımızda, Allah’ın insanı yaratmasındaki gerçeği şu anlamlarda izah edebiliriz: «O hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için» (Mülk-2) «Biz (akıl ve irade) emaneti(ni) göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir»(Ahzab-72) «Ben görünmeyen varlıkları ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım»(Zariyat-56) İnsan’a akıl-irade vererek bir sürü imkan ve kabiliyet ile nimetleri bahşeden ihsanda bulunan rabbine karşı bu sınavın ahlaki içeriği ‘’İman edip salih Amel’’de bulunmaktır. Bu bağlamda insanoğluna iki tercih hakkı verilmiştir. Birincisi ‘’Allah’ın Hizbi’’ ikincisi ise ‘’Şeytanın hizbi’’dir. Ya Allah’a iman edip salih amel ya da Allah’a karşı nankörlük edip küfre dalarak, insanlara ve yaradılan diğer varlıklara zulmetmedir. Allah yarattığı her şeye belli bir düzen ve kanun koymuştur. Yaradılan her şey kendine has kanunlar ile yaratılmıştır bu yaratmadaki kanunlarda asla bir değişiklik olmayacağını Allah’u Teala ayeti kerime’de şöyle açıklamaktadır: BÖYLECE SEN, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde [hak olan] dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: [ki,] Allah'ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih [bir] din[in gayesi]dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.(Rum-30) Allah’ın insanı yaratmaya başladığı andan itibaren, fıtratına doğru ile yanlış, gerçek ile sahte, hak ile batıl ayrımı yapabilmesine, bütün varlığı ile teslim olması gereken yaradılıştaki fıtrata uygun davranışlar, Allah’ın varlığını birliğini anlayıp kavrayabilmesine imkan veren doğuştan nakşedilen yetenekler Allah’ın nakşettiği ilahi kanunların bozulmaması hakk olan dinin değişmez kanunudur. Peygamber efendimizden nakledilen Hadis Fıtratın hakk din üzere olduğunu açıklamaktadır: “Her çocuk bu fıtrat üzere yaratılır; onu daha sonra anne-babası ‘Yahudi’ ‘Hıristiyan’ veya ‘Mecusi’ yapar”. (Buhari-Müslim) Yaradılan her insanın fıtratı hakk din üzere olduğunu, daha sonrasında ailenin, sosyal faktörlerin, çevrenin vb etkilerin sonucu Allah’ın yaradılışta nakşettiği fıtrat dinini kendi fiilleri neticesinde değişikliğe uğratır. Allah’ın yaradılıştan itibaren insanı insan yapan her noktada değişikliğe uğramayacak kanunlar ile dizayn etmiştir. Yani insan içyapısından, hücrelerine ne varsa her noktada belli değişmez kanunları yerleştirmiştir. İnsan’dan ağaç türeyemeyeceği gibi ağaçtan da insan türemez. Ama insanın inanç, duygu, düşünce, kabiliyet vb fiillerin değişkenliği sınavın yaradılış kanunun gerekliliğidir. Yapılan ilmi araştırmalarda, eski çağlarda insanların topraktan yaratıldığına İman edenler dışında inanılmadığı, ama zamanla bilimin gelişmesi neticesinde yapılan araştırmalar, insan ve toprağın yapısında benzerlikler insanın topraktan yaratıldığını bilimsel olarak kanıtlamıştır. Çünkü toprakta demir, çinko, potasyum, altın, gümüş mineraller vb ne var ise insan’da olduğu hakikati inanmayanlara bilimsel olarak ispatlanmıştır. Kuran indiği yıllarda belirttiği bu hakikati insanın nasıl yaratıldığını inanmayanlara en bariz şekilde açıklanmıştır. Toprak ile insan ilişkisini ele aldığımızda, benzer ilişkiler çok net bir şekilde gün yüzüne çıkmaktadır.İnsanların çeşit,çeşit olması gibi topraklarda çeşit,çeşittir. Her insanın yapısı ve fiili düşüncesi ve verimi farklı olduğu gibi, her toprağında yapısı görevi farklıdır. Kimi toprak suyu emmeden tutarken, kimi toprak suyu hemen emer, kimi toprak serttir fayda vermez. Bu çeşitlemeleri insan bazında benzerliklerini ele aldığımızda kimi insan vardır bilgi yüklüdür, kimi insan vardır bilgiyi tutmaz, kimi insan vardır serttir kendi bilgisinden kimseye fayda vermez. Topraktan yaratılmış olan insanın, bir şeklinin olması gerektiği ayeti kerime’lerde şöyle izah edilmektedir: Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik… (Araf-11) …Nitekim Biz onları [basit] bir balçıktan yarattık! (Saffat-11) O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler ve [böylece, ey insanoğlu,] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz! (Secde-7-8-9) Topraktan yaradılan, insana biçim verilebilmesi için suyun devreye girişi bir sonraki ayeti kerimede ‘’balçık’’ safhası olan toprağın su ile buluşma safhasından çamur oluşur. Yaradılış amacına uygun bir şekil verdikten sonra ‘’ruhundan üfleme’’ olayı İnsana ilahi bir donanım sağlayan, hayat ve bilinç, tefekkür vb ilahi donanımlara rağmen insanın nankörlüğüne ve bu ilahi armağana ne kadar az şükrettiği izah edilmektedir. Aşama-aşama insanın yaradılışındaki hakikatler, toprak, su, yapışkan balçık ve sıra havaya gelmektedir. Ayeti kerime’de yaradılış evresi şöyle izah edilmektedir: Ve hani, Rabbin meleklere: “Haberiniz olsun, Ben biçim verilebilir özlü kara balçıktan bir ölümlü varlık yaratacağım” demişti, “Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde yere kapanın! ”(Hicr-28) Allah meleklere yaratacağı ölümlü olan insanı hangi evrelerden geçirerek yarattığını daha öncesinden meleklere bildirdiğini, sonra meleklere ona ruhundan üflediği zaman yani insana verdiği ilahi donanımdan sonra ‘’Adem’in önünde secde edin emri üzere bir tek secde etmeyenin (İblis) olduğunu bir sonraki ayeti kerimede izah etmektedir: Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra meleklere: “Adem’in önünde secde edin!” dedik. Bunun üzerine, İblis'in dışında, onlar[ın hepsi] secde ettiler; (bir tek) o secde edenlerin arasında yer almadı. (Hicr-29) İnsan yaradılışındaki ilahi kanun kurumuş olan çamurun pişme safhası sertleşmesi için ‘’Ateş’’e ihtiyaç vardır Allah’u Teâlâ bu safhayı şöyle izah etmektedir: O, insanı çömlek gibi pişmiş çamurdan yarattı. (Rahman-14) İnsanın pişmesi için gerekli olan ateşin yaratmada kullanıldığı hakikatini rahman suresi 14 ayet açıkça izah etmektedir: Toprak, su, hava, ateş insanda hepsinin özellikleri mevcut kızgınlığımız, sabrımız, duygularımız, nankörlüğümüz, değişkenliğimiz vb durumların tamamı insanın doğasında yer alan maddelerden oluşmaktadır. Şöyle ki kızgınlığımız, kibrimiz, öfkemiz yaradılışımızdaki yer alan ateşin etkilerindendir. İblis Âdem’e secde emrini alınca kibirlenip gururlanması onun secde etmemesine sebep olmuştur. Secdedeki ana maksat Allah’ın bahşettiği bilgiye yapılması idi. Ama İblis kendini büyük görüp Âdem’i küçük görmesi boş ve saçma bir gururdan dolayıdır. Yaşamımıza baktığımızda her zaman karşılaştığımız, kibirli, gururlu, kendini beğenen, insanları küçük gören, yürüyüşü, konuşması, davranışlarının tümünde büyüklük taslayanlar şeytanlaşmış olan insanlardır. Bu tür davranışlar insanları şeytanlaşmaya sürükleyen fiillerdir. İnsanın topraktan başlayan yaratma safhası çamurun ateşle pişmesi ile elde edilen şekillenme, su, hava ve ateşin özellikleri ile belli bir yaradılış aşamasına gelmiştir. İnsanın şekillenmesi safhasında kulak, göz, kalp yaratma safhası şu ayeti kerime’de bildirilmektedir: O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona [yaratılış] amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfler ve [böylece, ey insanoğlu,] sizi hem işitme ve görme [melekeleri] hem de düşünce ve duygularla donatır: [Buna rağmen] ne kadar da az şükrediyorsunuz! (Secde-7-8-9) İlk yaradılan insan Âdem’in tüm evreleri tamamlanarak, İnsan olarak yaratılmıştır. Ruh üfleme Kur’an’da birkaç ayette açıklanmıştır. Bu can verme hayat ve bilgi kavramları (Bakara 230-231 ayeti) ) kerimelerde izah edilmiştir. Bu yaratma evresi en güzel şekilde, göz, kulak, kalp verilmesi ve ruhundan üflemesi ve sonrasında tüm bilgileri yüklenerek yeryüzünde sahneye çıkmaya başlıyor. Ayeti kerime’de Allah Meleklere bu bilgi sahibi varlığın önünde saygı ile eğilmesi, takdir etmesi ve kıymet vermesi daha ilk insanın yaradılışı ile başlamıştır. “Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman onun önünde yere kapanın!” (Hicr-29) YETKİNLİK ve kusursuzluğa dair nitelikler [yalnızca] Allah'a aittir. Öyleyse, bu niteliklerle artık yalnız Allah'ı çağırın. Ve O'nun niteliklerinin anlamını eğip büken kimselerden uzak durun: Böyleleri yapıp-ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır! (Araf-180) De ki; «Onu ister «Allah» diye çağırın, ister «Rahman» diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O'nundur. Namazda sesini fazla yükseltme, fazla da kısık tutma, bu ikisi arasında bir yol tut.» (İsra-110) Allah ki, kendisinden başka İlah olmayan O'dur. En güzel, en yüce nitelikler O'nundur! (Taha-8) O yaratan, yoktan var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. İsimlerin en güzelleri O'na aittir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nu takdis etmektedir. Üstün güç sahibi ve her şeyi hikmeti uyarınca yapandır. (Haşr-24) Yaratıcımızın her özelliğine verilen adlar, Ayeti kerime’lerde İnsan’a bu isimlerin özelliklerinden Ruh üfleme ile bir kısmının verildiği, İnsan’ın yapmış olduğu tüm hayır ve hasenatlarda ortaya çıkmaktadır. Allah’ın affediciliği, Âlim oluşu, Ali’y oluşu, Gafur oluşu en güzel isimleri kendinde barındıran Rabbimiz bizlere en büyük nimetleri vererek terbiye edendir. Ruh üfleme ile insana bu isimlerin tecellisi verilmiştir. Ayeti kerime’lerde Ruh üflenmesi cismani bir şey değildir. Cismani bir şekilde olsa idi bu tabir kullanılmazdı. Ruh’u bizim tam anlamı ile bilmemiz imkânsızdır. Çünkü Ruh hakkında sorulan sorulara Kur’an o Allah’ın ilminde olan bir şeydir cevabı verilir. Ama bizim tıbbın gelişimi ile Ruh’a ait olan DNA şifreler yerleştirilmiştir. Bu muhteşem tasarım ilk insandan son insana kadar mutlak olarak devam edecektir. Bizim anlayacağımız lisanda Ruhu ele alacak olursak, kıyaslama değil elbette Allah’ın yaratması kusursuzdur, kusursuzluk Allah’a mahsustur, Televizyon, bilgisayar, kamera vb teknolojik malzemelerin iç tasarımını ele aldığımızda yüzlerce tel birbirine monte edilmiştir, ama bu kadar tasarıma rağmen bunu asıl çalıştıracak olan Enerjidir, Elektriktir elektrik olmadan o tasarımın hiçbir manası olmaz. Anlayacağımız tarzda olan bu bakış açısı Ruh’un insana üflenmesi ile canlandığının görünür yüzüdür. Bu örnekleme üzerinden İnsan’ın yaratılmasını ele aldığımızda, Allah yaratmış olduğu İnsan’a her tür bilgiyi değerlendirebilecek, anlayabilecek, kavrayabilecek, insan olarak yapabileceği her hususta buna uygun bir tasarım ile yaratmamış olsa idi, günümüze dek insanın ilerlemesi düşünmesi üretmesi gibi insan hayatı için gerekli olan hiçbir davranışı yapamayacak bir varlıktan öteye geçemezdi. www.medineweb.net
__________________ “...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız” İmam HÜSEYİN (a.s) |
Konu Sahibi Mevlüt HÖNÜL 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Seküler Cemaat-Tarikatlar ve Modern Kölelik | Makale ve Köşe Yazıları | AlimOğlu | 47 | 20594 | 16 Eylül 2016 00:11 |
Akletmez misiniz? Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Mevlüt HÖNÜL | 0 | 2612 | 18Haziran 2016 02:59 |
İRTİCA’YA KARŞI İSLAM / Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Yitiksevda | 4 | 2218 | 22 Şubat 2016 23:34 |
Mü’min Kime Derler? /Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | Mevlüt HÖNÜL | 0 | 1855 | 26 Ocak 2016 23:38 |
Allah’ın Hükmüne Meydan Okuyanlar/ Mevlüt Hönül | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 2280 | 10 Mayıs 2015 23:35 |
24 Mayıs 2012, 02:15 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 18779 Üyelik T.:
20 Mayıs 2012 | Cevap: İnsan'ın Yaradılışındaki Hakikatler Ve Nankörlük Allah yarattığı kuluna AKLI vermesi ile diğer yaradılan tüm varlıklardan ayrı bir konuma sahip olduğunu, AKIL sahibi olması, insan’ın Ahsen’i Takvim üzere yaradılışmış olduğunun en büyük delilidir. Bilimin gelişmesi ile DNA’da görülen muhteşem zincirleme ve tasarım insanın en mükemmel bir tarzda yaratıldığını inanmayanlara açıkça ispatlamakta ve EVRİM TEORİSİ denilen materyalist görüşlerin tümünü çürütmektedir. Ama şunu da belirteyim Darwin’i her gördüğümde Maymun’a benzerliği hususunda kendisine hakk veriyorum. Her şeyi en güzel şekilde var eden Rabbimizin Ruh’u üflemesi ile en güzel bir şekli meydana getirdiğini ve dönüşümüzün ona olacağını ve emanet olan ruhumuzun ona döneceği hakikatine şu ayeti kerime’lerde açıklık getirmektedir. Sizi yaratan Allah'tır. Bununla beraber kiminiz kâfirdir, kiminiz mü'min. Allah yaptıklarınızı görmektedir. O, gökleri ve yeri (deruni bir) anlam ve amaç üzere yaratmış ve size (belli bir) şekil vermiştir; hem de öyle güzel bir şekil ki. Yolculuğunuzun varışı o’nadır. (Teğabün 3-4) İlk insanın nasıl yaratıldığını yine Kuran’dan anlamaya ve öğrenmeye devam edelim: Sizi (hepinizi) bir tek candan yaratan Ve (sevgiyle) kadına meyletsin diye ona kendi özünden eş var edip çıkaran Odur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi (ilkin) hafif bir yük yüklenir ve taşır o yükü. Sonra (kadın) gün gelip (çocuğun yüküyle) iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allaha, Rablerine yalvarırlar: "Bize gerçekten kusursuz bir (çocuk) bahşedersen, muhakkak ki sana şükreden kimselerden olacağız!" (A’raf-189) İlk insanı yaradan Rabbimiz, yine ona nimet olarak, eş vererek huzurunu temin etmiştir. Ayeti kerimede dikkat çekilen hususlardan birisi olan EVLİLİK ile sosyal yaşam içerisinde huzurun oluşma safhasın merhale-merhale anlatılmaktadır. Şehevi duygular yüklenen insan bu isteklerine evlenme ile pekişeceğini açıkça izah etmektedir. Kur’an İnsan’ın yaradılış safhasını indiği günden bugüne kadar, inanan veya inanmayan tüm insanlara ve bilim adamlarına en mükemmel tarzda izah ederek anlatmıştır. Kur’an’i kerim’de yaradılış ayetleri bir dizin halinde ele alındığında, Yaratılışın anne karnında başlama süreci ve o süreç içerisinde geçen dönem en mükemmel bir şekilde Kur’an lisanı ve ihtişamı ile anlatılmaktadır: Ey İnsanlar! Ölümden sonra kalkış (olgusun)dan şüphedeyseniz, o zaman, (hatırlayın ki,) Biz, gerçekten de sizi(n her birinizi) topraktan, sonra bir döl suyu damlasından, sonra döllenmiş hücreden, sonra (temel unsurları ve istidatlarıyla) tamamlanmış ama (bütün öğeleriyle) henüz tamamlanmamış bir ceninden yarattık ki, size (menşeinizi böylece) açıklayalım. Ve (doğmasını) dilediğimizin, (annesinin) rahminde (Bizce) belirlenmiş bir süre için kalmasını sağlarız; sonra sizi çocuk olarak dünyaya getirir ve (yaşamanıza imkân veririz); böylece (bazılarınız) olgunluk çağına erişir; öyle ki, kiminize (daha çocukluk çağında) ölüm tattırılırken, kiminiz de yaşlılığın öyle düşkün çağlarına eriştirilir ki, bildiğini bilmez olur. Ve (sen, ey insanoğlu, ölümden sonra kalkıştan şüphe ediyorsan, düşün ki ) bir bakıyorsun yeryüzü kupkuru; ama ona su indirdiğimizde, (bir de bakıyorsun) canlanıp kabarmış ve her türden güzel ekinler ortaya koymuş! (Hac 5) Attığınız o (tohum)u hiç düşündünüz mü? Onu yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun yaratılışının kaynağı? (Vakia 58-59) O, bir zamanlar (sadece) akıtılan bir meni damlası değil miydi ve sonra döllenmiş hücre; bu safhada Allah (onu) yaratmış ve olması gerektiği gibi şekil vermişti, (Kıyamet 37-38) Sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir! ( Mü’minun-14) Seni yaratan ve varlık amacına uygun olarak şekillendiren, tabiatını adil ölçüler içinde oluşturan ve seni dilediği şekilde bir araya getiren (Rabbinden)? (İnfitar 7-8) Muhteşem bir sanat eseri olan İNSAN’IN yaradılışı hususunda halen birileri, EVRİM teorisi denen sapkınlığı, ispatlamaya çalışıyor ve buna inananlar var ise, Allah’ın bu muhteşem yaratma evrelerini okuyup akletmiyorsa, Hayvan’a verilen hissiyattan daha aşşağı bir Akla ve kişiliğe sahip olduğu, hakikati vermiş olduğum bu ayeti kerimeler ile açıkça izah edilmektedir. Bilim ilerledikçe İnanmayanlara İnsanın Kur’an hakikatlerince nasıl ve ne evrelerden geçerek yaratılmış olduğu sır olmaktan çıkmış, en cahil bir insanın bile anlayabileceği bir hal almıştır. Kur’an insanın yaradılış fihristini en ince detayına kadar açıklamış iken, İnsan ile ilgili çalışmalarda bulunan bilim adamları, filozoflar, alimlerin kendi metotları ile ortaya koydukları hakikatlere rağmen insanı inceleyenlerin kendi kendilerine sordukları soruların büyük çoğunluğu cevapsız kalmaktadır. İncelemeyi Kur’ani metotla yaptığımızda, Her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın her varlığı belli bir özellikte yaratmış olduğunu, belli yasalara göre düzene koyduğunu, her şeye biçim veren şekillendiren ve verdiği şekle uygun doğayı yaradan Allah’tır. Yaradılan varlıklar içerisinde Kur’an en ince detayı insan hakkında vermektedir. İlk inen ayet ile insanın yaradılışı anlatılmakta ve bu anlatım son ayete kadar devam ederek Kur’anın insanı merkeze aldığı hakikatini açıkça beyan eder. Şimdi sorulan soruların başında, Allah’ın bizlere ihtiyacı yok iken. Her şeyden münezzeh olan Allah, insanı neden yaratmıştır sorusuna cevap vermeye çalışacağız? Tasavvufi anlayışa göre: Allah’a mal edilen sözde kudsi hadis olarak rivayet edilen ve gerçeklik ile uzaktan yakından alakası olmayan ‘’Ben gizli bir hazine idim İnsanları yarattım ki kendimi tanıtayım’’ görüşü Allah’a ait olan münezzehlik kavramını anlayamamışlığın ürünü olan uydurmaların başında gelmektedir. Nasıl olurda Allah kendisini tanıtmayı ister? İnsanın neden, niçin yaratıldığı, yaradılış safhaları ile açıklanmaktadır. İnsanın yaradılış gayesi Rabbini Kulluk etmesini gerekli kılıyor iken, İnsan bu hakikati unutarak nankörlüğe düşmektedir. Kur’an birçok ayeti kerime’de bunu unutan İnsana uyarıda bulunarak onun yaratılmış olduğuna vurgu yapmaktadır. İnsan bilmez mi ki, kendisini bir sperm damlasından yaratırız ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği ile donatılmış görür. Ama o hem (Bizi tartışmakta ve) Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta, hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! (Ve bunun şaşkınlığıyla da) "Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?" diye sormaktadır! (Yasin 77-78) Kur’an insanları daima bu uyarılar ile yaradılış gayesinin, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak her daim Yaradan Rabbi ile irtibatını korumasına imkân sunmaktadır. Sizi(n her birinizi) peş peşe aşamalardan geçirerek yaratanın O olduğunu gördüğünüz halde? (Nuh-14) Ve Allah sizi yerden (tedrici bir şekilde) yeşertip büyütmüştür ve sonra sizi (öldükten sonra) ona geri döndürecektir: (Nuh-17) Kur’an yaradılan ilk İnsan’ın hangi aşamalardan geçtikten sonra yaratıldığını ve hammaddesinin, toprak, çamur, balçık, hava, ateş gibi çeşitli aşamalardan sonra insan’a verilen Ruh sayesinde yaradılışı tamamlanmıştır. Bu yaradılıştan sonraki devamlılık ise Kadın ve Erkeğin bir araya gelmesi üreme yolu ile devam ettirilmiştir. İnsan var olduğu günden bu güne kadar sürekli olarak, içinde yaşamış olduğu evreni ve kendini tanımaya çalışmıştır, ancak bu kadar çalışmaya rağmen en az tanıyabildiği varlık yine insan türü olmuştur. Halen bu kadar teknolojiye rağmen insan’ın iç aleminde bilinmeyenler, bilinenlerin yüzde birini dahi tamamlayamamıştır. Örneklerini sunacak olursak halen çözülemeyen yaradılıştaki muhteşem nizamı şöyle sıralayabiliriz: Bir spermin içinde bulunan genler bu yumurtanın içinden çıkacak olan insanın karakter yapısını nasıl belirliyor? Kimyevi moleküller, dokuların arasında nasıl bir düzen kuruyor? Organizmaları irade ile değiştirmek mümkünmüdür? Organların hali Ruhu nasıl etkiliyor? Maneviyat duygusu, muhakeme yetisi ve cesaret nasıl arttırılabilir? Rüya aleminde hiç görülmemiş şeyleri görmek hissetmek üzülmek gülmek vb nasıl bir duygu? Rüya aleminde kendi cenazesini görüp seyretmek? Yada acıyı sevinci hisseden cesedimiz mi, ruhumuz mu, aklımız mı? Bu ve benzeri sorular her daim sorulmuş ve cevaplar bulunmaya çalışılmıştır. İnsan tabiatını ele aldığımızda en mükemmel şekilde yaratılmasına karşın, İnsanla ilgili yapılmış çalışmalarda mükemmel insanların bile birçok soruya cevap veremediklerinden örnekler ile karşılaşmaktayız. Güçlü ve zayıf, cesur ve korkak, mazlum ve zalim, iyi ve kötü, alim ve cahil, itaatkar ve asi, yetişkin ve çocuk, gibi bir çok zıt kavramı görmekteyiz. Allah insanı yeryüzüne, kusursuz ve günahsız temiz bir yaradılış ile yaratır iken, fıtratına yerleştirdiği eğilimler sayesinde Kulluk vazifesinde belli bir ölçü dâhilinde sınava tabi tutmaktadır. Günümüz insanını eski çağlardaki insan ile karşılaştırdığımızda, onlardaki imkânları göz önünde bulundurduğumuzda onların yapmış oldukları kötülüklerin o kısıtlı imkânlara rağmen daha fazla olduğunu görmekteyiz, Lakin günümüzde ise insan doğasında var olan iyilik ve kötülük gelişmiş teknoloji ile harekete geçirildiğinde daha büyük sonuçlar ile kendini göstermektedir. İnsan benliğini düşün ve onun nasıl (yaratılış) amacına uygun şekillendirildiğini ve nasıl ahlaki zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını! (Şems-7-8) Bizler ilahi Rehber Kur’anın beyan ettiği yaradılış ve mücadelede’’İtaat/takva ve İsyan/fücur’a’’ meyilli yaratıldığımızı bildiğimiz an, bu zıt kutuplar arasında Fıtratın gereğine uygun tavır ve davranışlar sergilediğimizde, Melekleri aşacak bir mertebeye yücelebildiğimizi bilerek yaşamaya çalışır isek ‘’Fıtrat’a’’ özümüze sahip çıkmış oluruz. Yok, eğer Kur’anın beyanına göre yaşamaz ve kendi heva ve heveslerimize kul olur isek o zamanda ‘’Esfele Safilini’’ hak eder aşşağılar en aşşağısını düşeriz. Bizler Kur’anın açık beyanlarına göre, İnsan yaradılışındaki hakikatleri görerek, bir takım zaafları olsa dahi, eğer ister ise, Allah’ın mesajını yeryüzüne taşıma ve o kutlu mesajın temsilcisi olma üstünlüğüne sahiptir. Allah insan’a yeryüzünde nimetler ihsan etmiş ve yaradılan her şeyi onu hizmetine vermiştir hizmetine sunduğu nimetleri ayeti kerimelerde şöyle açıklamaktadır: O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve Tek İlah olduğunu) bile- bile Allah'a ortaklar koşmayın. (Bakara-22) Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O’dur ve yalnızca O'dur her şeyin tam bilgisine sahip olan. (Bakara-29) O'dur gökten suyu indiren; öyle ki, hem siz içersiniz o sudan, hem de, hayvanlarınızı otlattığınız çayır çimen; (Nahl-10) Ve sizi sarsmasın diye arza yerinden oynatılmaz dağlar ve yolunuzu bulasınız diye nehirler, yollar yerleştirdi; (Nahl-15) Görmezler mi ki, eserlerimizden biri olarak kendileri için (bugün) kullanıp yararlandıkları evcil hayvanlar yarattık? ve onlardan (başka) faydalar sağlayabilsinler ve içecek (süt) alabilsinler! Buna rağmen hala şükretmeyecekler mi? (Yasin-71-73) Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her tür bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen o’dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır! Ve yeryüzünde birbirine komşu (ama yine de yapı olarak birbirinden ayrı nice) kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hurma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken yine de (insanlara ve hayvanlara sağladıkları) ürünler bakımından Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz. Doğrusu, bütün bunlarda aklını kullanan insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır. (Rad-3-4) Allah bizlere bu kadar nimet ve sayısız yaradılanı bize hizmet etmek için sunmuştur bizden istediği ona ortak koşmamak ve daima şükretmektir, ona hakkı ile kulluk vazifesini yerine getirmektir. Bu kadar imkan ile Kulluk vazifesini yapanlara cennet vaat ederek çalışmasının karşılığını en iyi şekilde verecektir. Bunun aksi yaşam sergileyenlere de cehennem ile yapıp ettiklerinin hesabını soracaktır. Sayısız nimete karşın Allah hiç kimseyi zorlamamıştır, vermiş olduğu ‘’Akıl ve İrade’’ sayesinde seçme hakkını İnsana bırakmıştır. Düşünme, öğrenme ve anlama yeteneği ile donattığı insana, aklını kullanmasını düşünerek gerçeği bulmasını istemiştir. Lakin bu süreç içerisinde insanı kendi haline bırakmamıştır sadece Aklın yeterli gelmediğini en iyi bilen Rabbimiz insanlara doğru yolu bulmaları için, Kitaplar ve Peygamberler ile desteklemiştir. Allah’a verdiğimiz sözü unutmayalım: Ve iz ehaze rabbuke mim beni ademe min zuhurihim zurriyyetehum ve eşhedehum ala enfusihim elestu bi rabbikum, kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna kunna an haza ğafilin. Ve senin rabbin, her ne zaman Ademoğullarının sulblerinden onların soylarını çıkaracak olsa, onları kendileri hakkında tanıklık etmeye çağırır: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar, cevaben: "Elbette!" derler, "Buna tanıklık ederiz!" (Bunu, böylece hatırlatıyoruz ki) Kıyamet Gününde, "Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz,(A’raf-172) İnsanı Ahsen’i Takvim üzere yaratan Rabbimiz İnsanın biyolojik, fizyolojik, psikolojik olarak diğer varlıklarda bulunmayan bir takım üstün yeteneklerinin yanında bazı zaafların da olduğunu Kuran ile bildirilmiştir. Bu bildirilen zaafların her biri birbirine bağlantılı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. İnsanın Zayıf Olduğu: SİZİ ZAYIF [bir halde] yaratan, zayıflığınızdan sonra [size] güç veren ve güç[ünüzü gösterdiğiniz bir dönem]den sonra [yaşlılığın getirdiği] zayıflığa sizi duçar eden ve saçlarınıza aklar düşüren O'dur!O, dilediğini var eder; O her şeyi bilendir ve sınırsız güç Sahibidir!(Rum-54) Allah yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır.(Nisa-28) Cahil Olması: Cahilliği bilgisiz olarak tanımlamak doğru değildir. Kur’anda cehalet, kullanıldığı yerlere göre değişik anlamlar kazanan eylem ve tavır olarak anlamak lazım. Kuran’da Cehalet’e ilmin ve hilmin zıddı olmak üzere iki anlam verilmiştir. İlmin zıddı olarak kullanıldığında hiçbirsey bilmemek anlamında değilde bir şeyi bilinmesi gereken anlamda anlamamak sağlam ve güvenilir bilgiden mahrum olmak demektir. Hilmi’n zıddı olarak kullanıldığı yerlerde, aklı örten, düşünce yapısını bozan, hakk ve batılı ayırd edemeyecek duruma getiren, insanı etkisine alan duygusallık anlaşılmıştır. Bu değerlendirme ile anlayacağımız. Cehalet sadece okuma yazma bilmeyen değil, kendi menfi çıkarları uğrunda heva ve heveslerinin esiri olarak zulüm ve haksızlığın her boyutuna bulaşabilen taife olarak adlandırabiliriz. Örneğini sunacak olursak. Ebu Cehil cahil bir insan değildi, kendi asrında bilgi seviyesi yükse olan ve bu bilgisini hakk değilde haksızlık için kullanan bir kişilik, buna daha sonrasında örnek sunacak olursak, Muaviye aynı şekilde kendi asrının en zeki insanlarından biridir lakin yapmış olduğu, kurnazlık oyunları hile ve desiseden başka bir şey değildi. Gerçek şu ki, Biz [akıl ve irade] emaneti[ni] göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.(Ahzab-72) Zalim Olması: Zulüm kavramının asıl anlamı nurun yokluğu ve karanlıktır. Bir şeyi kendine ait olan yerin dışına koymak, gerek eksiklik, gerek fazlalık bakımından haktan sapmaktır. (Rağıb, a.g.e. 470-471.) Bu anlamda zulüm, adaletin tam zıddı bir manadadır. Allah’ın emanet ettiği akıl ve iradeye, nimetlere, kendi nefsinin fıtrattaki yaradılışına nankörlük etmesi zulümdür. Ve size kendisinden isteyebileceğiniz her türlü şeyden [bazısını] veren O'dur; (öyle ki) Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.[Yine de] insanoğlu zulmünde pek ısrarlı, nankörlüğünde pek inatçıdır! (İbrahim-34) İnsana bahşedilen nimetlerin haddi ve hesabı olmadığı halde, İnsanoğlu zulmünde ısrarcı davranışları ile nankörlüğe düşerek kendi kendine zulmetmektedir. Kur’anda daha birçok ayeti kerimede Zulüm kavramı ile ilgili ayet bulunmaktadır. Ayetleri sure adları ve ayet noları ile verelim: Şura: 42/42.Talak: 65/1; Fatır: 35/32; Nisa: 4/110; Kasas: 28/16; Nahl: 16/28; Al-i İmran: 3/117, 135.Yunus: 10/44; Bakara: 2/57; A'raf: 7/23, 160; Rum: 30/9.Yunus: 10/54. Lokman: 31/13.Bakara: 2/114. Bakara: 2/140. En'am: 6/144; Hud: 11/18; Kehf: 18/15: Zümer: 39/32.En'am: 6/93; Yunus: 10/17; Ankebut: 29/68.En'am: 6/21, 157; A'raf: 7/37.En'am: 6/93.Ankebut: 29/68; Zümer: 39/32.Saf: 61/7.Kehf: 18/57.Secde: 32/22 Kasas: 28/50.Rum: 30/29; Muhammed: 47/16.Kehf: 18/57. Nankör Olması: Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O'ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip [unutuverirsiniz O'nu]; çünkü insanoğlu gerçekten çok nankördür! (İsra-17) Unutkan Olması: İMDİ, mesajlarımız hakkında ileri geri konuşan kimselere rastladığın zaman, bu kimseler başka konulara geçinceye kadar onlardan uzak dur ve eğer Şeytan sana [yapman gerekeni] unutturursa, hiç değilse, hatırladıktan sonra, artık açıkça zulmeden böyle bir topluluğun içinde yer alma (Enam-68) Azgın Olması: Gerçek şu ki insan fütursuzca azar, ne zaman kendini yeterli görse (Alak-6-7) Aceleci Olması: Hal böyleyken, insan yine de [çoğu zaman] iyilik için dua ediyormuşçasına (tutkuyla) kötülük için dua eder; çünkü insan [yargılarında] tez canlıdır.(İsra-11) Dünyaya Düşkün Olması: GERÇEK ŞU Kİ, insan Rabbine karşı çok nankördürve kendisi [de] buna şahittir: çünkü servet hırsına kapılmıştır.(Adiyat-6-7-8) Hırslı Kıskanç ve Cimri Olması: GERÇEK ŞU Kİ, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. [Kural olarak,] başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar,bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce [sahiplenip başka insanlardan] uzak tutar. (Mearic 19-20-21) Münakaşacı ve Mücadeleci Olması: İŞTE BUNUN GİBİ, Biz bu Kuran’da insanlar[ın yararlanması] için çeşitli açılardan türlü-türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte, insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür. (Kehf -54) Taklitçi Olması: Şimdi, eğer yeryüzünde [yaşamakta] olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar: onlar ancak [başkalarının] zanlarına tâbi olurlar ve kendileri hiçbir şey yapmayıp sadece tahmin yürütürler (Enam-116) Yük taşımaya mahsus olan ve etleri için beslenen hayvanlardan, Allah'ın size rızık olarak verdiklerini yiyin ve Şeytan'ın izinden gitmeyin: unutmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır! (Enam-142) Fıtrat Ve Bireysel Ayrılıkları birer başlık altında ele alacak olursak dört kısma ayırabiliriz: 1.İnananlar-2.Ehli Kitap-3.Müşrikler-4.Münafıklar Kur’an’i metod ile ele aldığımız konuyu üstün nitelikler ve zaaflar bazında değerlendirmemizden sonra şimdi KULLUK nedir ona bakmaya çalışalım: Ve (onlara söyle!) Görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım. (Zariyat-56) Ey insanlar! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki, O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. (Bakara-21) Nuh'u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. Onlara dedi ki: «Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhınız yoktur, sizin hesabınıza büyük günün azabından korkuyorum.» (Araf-59) Kul Allah’u tealanın gerçekten Rabbi ve Halık’ı olduğunu ve kendisinin Allah karşısında fakir ve muhtaç bulunduğunu idrak ettiği zaman, Allah’ın rububiyetine ait ubudiyeti ve kulluğu bilir ve anlar. İşte bu hakikati idrak edebilen Kul yalnıza Rabbinden ister ve ondan medet umar. Yalnızca ona boyun eğer ona yönelir ve ona tevekkül eder. İnsan, başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanır? (Kıyamet-36) İnsanlar, (sadece) "İnandık!" demeleriyle bırakılacaklarını ve sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar? (Ankebût-2) Ve hepinizi mutlaka sınayacağız ki (Bizim yolumuzda) üstün gayret gösterenleri ve sıkıntılara göğüs gerenleri (diğerlerinden) ayırabilelim; çünkü biz, bütün iddialarınızı(n doğruluğunu) deneyeceğiz. (Muhammed-31) Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alın teri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele. (Bakara-155) İnsanlar yaradılışları hususunda her daim bir yöneliş ile yanıtlar aramaya çalışmıştır. Tüm inanç sistemlerinde bu husus hakkında sorular ve cevaplar ile neden yaratıldığı, nasıl inanması gerektiği, kulluğu nasıl ifa etmesi gerektiği hususlarında farklı fikirler ile araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmaların ana felsefesi kulluğu anlamak ve yaşamak adına olmuştur. Bizler bu araştırmamızı, Kur’an’i metod ile ele alarak yaradılış, hakikatini idrak etmeye çalışacağız. İlmi ve bilimsel çalışmalar, insanın yaşayacağı süreç içerisinde bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu ispatlamaktadır. İnsanın kendini tanıma arayışı fıtratında var olan bir arayıştır. İnsanlar yaşam süreleri zarfında hep savunma uğruna yaşamak istemez. İnsan kendi idealleri uğrunda gayretler sarf ederek bir yaşam sunmaya çalışır. Bu uğurda özlemi, acıyı, sevinci ve hatta bu uğurda hayatını bile vermeye razı olabilmektedir. Kulluk vazifemizde, ustalaşıp tecrübe kazanma yolunda, yaşamın amacının farkına varmaktan daha değerli bir adın olamaz. Çünkü yaşam nedeninin niçin olduğu idrakine varan insan bundan daha anlamlı ve değerli bir şeyleri araması anlamsız olur. Tüm ilahi din mensuplarının arayışlarının temelinde Rabbine kulluk vazifesinin idrakine varabilme anlamı yatar. İnsanlara en tamin edici cevabı veren anlayış dindir. Çünkü neden yaşıyoruz sorusuna en güzel cevabı Din vermektedir. Allah’a kulluk etmek, saygı ve sevgi ile bağlanmak cevabı ile. Bunun aksine tavır sergileyenler hayatın sadece maddi boyutunu amaç edindikleri vakit, yapmış oldukları çabalar boş bir uğraştan ibaret olur. İnanç ve maneviyattan kaynaklanmayan her yaşam temel amacından uzak boş ve anlamsızdır. Allah’a kullukta elde edilecek en büyük anlam maneviyattır. Akıl ve irade sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç, Allah’ın varlığını birliğini tanıma ile kendi yaradılışlarındaki hakikatleri, görerek Allah’ın emirleri doğrultusunda uygun bir şekilde kulluk etmeleridir. İnsanın yaradılışındaki hakikatler hayat ve ölüm arasında geçecek bir sınavdan ibaret olduğu ayeti kerime’de bizlere bildirilmektedir. O, hem ölümü, hem de hayatı yaratmıştır ki sizi sınamaya tâbi tutsun [ve böylece] davranış yönünden hanginiz daha iyidir [onu göstersin] ve yalnız O[nun] kudret sahibi ve çok bağışlayıcı [olduğuna sizi inandırsın]. (Mülk-2) Hayatımızın bir imtihan olması, insanın yüklenmiş olduğu sorumluluk emir ve yasaklar ile bir anlam kazanmaktadır. Başıboş olmadığımızı her şeyin en güzel bir şekilde dizayn edildiğini idrak ettiğimiz zaman sorumluluklarımıza uygun tavır ve davranışlar ile biçimlendiririz.Neden yaratıldığımızı daha iyi kavramamız için, Allah’ın, hiçbir şeyi gayesiz, abes olsun diye zaman geçirmek için ya da eğlence maksadıyla yaratmadığını idrak edebilmeliyiz. Çünkü hiçbir gaye olmadan yaratma fiili Allah’ın sıfatlarına ters düşer. Başıboş ve gayesiz yaratılmadığımızı yine Kur’an açıklamaktadır. Sizi boş ve anlamsız bir oyun için yarattığımızı ve Bize dönmek zorunda olmadığınızı mı sanıyordunuz?”(Mü’minun-115) VE BİZ, hakikati inkâr edenlerin sandığı gibi, göğü ve yeri ve ikisi arasındaki şeyleri bir amaç ve anlamdan yoksun yaratmadık: Vay hallerine [cehennem] ateşindeki o inkârcıların!(Sad-27) Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar [ve] göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiç birini] anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!” (Bakara-191) İnsanın yaratılması apaçık belli bir amaca yöneliktir. İnsanın boş ve anlamasız yaratıldığını belli bir amaç uğrunda olmadığını bilinçli olarak reddetmek, ahlaki ve manevi değerleri yok saymak manevi körlüğe ve cezayı hakk etmeye yol açan kapıdır. Ama insanlar arasında öylesi de var ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder: Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir. Ey imana ermiş olanlar! Allah'a kendinizi tam olarak teslim edin ve şeytanın ardından gitmeyin, zira o sizin apaçık düşmanınızdır. ( Bakara 207-208) Bizler yaradılışımızın ana gayesinin Allah’a kulluk olduğunu idrak ederek, hayatımıza yön verdiğimiz zaman mükafatını fazlası ile alacağımızı, Aksi bir yaşam sergileyerek insanda var olan zaaflara düştüğümüz an cezaya müstahak oluruz. Rabbimiz hakk din İslam’ın değerleri ile yaşamayı ve ölmeyi bizlere nasip eylesin, nankörlük cahillik ve tüm insani zaaflara düşmeden Sırat’el Müstakim yolunda Ayaklarımızı sabit kılsın. MEVLÜT HÖNÜL [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] MALAZGİRT 22.06.2010
__________________ “...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız” İmam HÜSEYİN (a.s) |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Irk Ayrımı /Mevlüt Hönül | Yitiksevda | Makale ve Köşe Yazıları | 4 | 08 Eylül 2021 09:08 |
Zihniyet sorunu/Mevlüt Hönül | Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | 3 | 06 Şubat 2016 23:50 |
Dinin Özü: Dua/ Mevlüt HÖNÜL | Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | 1 | 02 Mart 2015 18:53 |
Kader'ci Anlayış Ve İnsan'ın Özgürlüğü Sorunu /Mevlüt Hönül | Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 24 Mayıs 2012 02:39 |
Sorguluyorum!!/Mevlüt Hönül | Mevlüt HÖNÜL | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 05Haziran 2010 22:40 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|