|
Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi: 30 Mart 2013 (00:50), Konuya Son Cevap : 30 Mart 2013 (12:09). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
30 Mart 2013, 00:50 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 | Bu ümmetin en büyük problemi, “anlama problemi”dir Bu ümmetin en büyük problemi, “anlama problemi”dir Bu ümmetin en büyük problemi, “anlama problemi”dir.. Tarih: 2/10/2000 Yazan: Musafa İslamoğlu Burhaneddin Rabbani hükümeti döneminde, bir Afgan resmi heyetiyle bir toplantıda beraberdik. Heyetteki Savunma Bakan Yardımcısı, iç savaşın hepimizin gözlerini yuvalarından fırlatan bilânçosunu sunuyordu. Bakan Yardımcısı’na dedim ki: “Eğer Ruslarla savaş ile Müslüman gruplar arası iç savaşta katledilen insan sayısını karşılaştırırsanız, hangisi daha yıkıcı ve büyük?” Titrek bir ses tonuyla, “İkincisi!” demekte tereddüt etmedi. Hemen arkasından şu soruyu sordum: “Peki, 7000 haneyi içindekilerin tepesine yıkıp binlerce Müslümanın katline sebep olduğunu söylediğiniz bu Müslümanlar, bu davranışlarını hangi İslâmi gerekçeye dayandırıyorlar?” Muhatabım, “Biz Müslüman öldürmüyoruz ki, diyorlar!” dedi. Aynı mantığı, dünyanın değişik yerlerinde değişik mezhep, meşrep, grup ve kliklerine mensup Müslümanlarda, farklı biçimlerde müşahede ettim. “Peçeyi, Kur’an farz kılmıştır!” diyen Pakistanlı bir alime, “Makasıdu’ş-Şeria”dan ne anladığını, Kur’an’ın da bir “maksadının” olduğunu hiç düşünüp düşünmediğini, maksadı gözardı ederek sadece lâfız (cilbab) ve mânâdan yola çıkarak ahkâm-ı şer’iyyeyi tesbit eden bir usulün bu ümmetin yükünü bundan böyle taşıyamayacağını anlatmaya çalıştım, ama nafile. Bu neyi gösteriyordu: “Müslüman aklı”nın, Kur’an’a ve hayata yabancılaştığını gösteriyordu. Bu bir anlama problemiydi ve ümmetin en büyük sorunu da buydu. Eğer “akıl” hastalanmışsa, nasıl sağlıklı bir eylem/amel üretilebilirdi? Eğer bilinç arızalıysa, “şimdi” ve “burada”yı nasıl sıhhatli değerlendirebilirdi? İyi ama, bilinç durup dururken hastalanmazdı ki! Bilinci hasta eden sağlıksız ve sahih olmayan bilgiydi. Fakat, sağlıklı bilgi tek başına sağlıklı bir bilinç oluşturmaya yetmezdi. Bunun için “sağlam ve derin anlayış” anlamına gelen “Tefakkuh” lâzım-şart idi. Hani, tıpkı Tevbe 122’de buyurulduğu gibi: “Müminlerin toptan sefere çıkması doğru olmaz; onların arasında her gruptan birilerinin sefere katılmayıp dinde derin bir anlayış kazanmak için ilmi çalışma yapmaları gerekmez mi?” “Tefakkuh etmek” mi, “fıkıh okumak” mı? İkisi arasındaki fark mı? Beyne’s-sera ve’s-süreyya!.. Tefakkuh fıkıh üretmektedir. Tefakkuh etmeden “fıkıh okuyanlar”ın ise fıkhı tüketmekten başka çareleri yoktur. İşte bunun için yıllardır “yeni bir fıkıh usulü”nden önce “yeni bir tefakkuh usulü gerekir” diye diye dilimde tüy bitti. Sanırım Gazzali bu nedenle Fıkıh İlmi’ni, dini ilimlerden değil “dünyevi ilimlerden” saydı. Onun, “dini ilimlerin yeniden ihyası” projesinde fıkhı “dünyevi ilimlere” katması, bizce “Müslüman aklın krizi”nin farkında olduğunu gösteriyordu. Onun için fıkhı “dünyevi ilimler” arasında tasnif ederek “tefakkuh”un önünü açmayı amaçlıyordu. İmam Hatiplerin köküne kibrit suyu döküyorlar! Başörtüsü zulmü ayyuka çıktı... Biz de kalkmış “Kur’an okurken abdest almak farz mıdır, değil midir?” meselesiyle uğraşıyoruz; öyle mi?! Hayır hayır. Kimsenin abdestiyle falan uğraştığımız yok. Kur’an bir yana, ben abdestsiz kitap-gazete okumam. Çünkü, yetişme tarzım sayesinde abdest bende bir meleke halini aldı. Herkese tavsiyem de budur. Fakat bu başka, “farzdır” demek başka. Sakalım var diye “sakal farzdır” mı diyeyim? Çünkü, bunu da gördük. Boza içmiyorum diye, “Boza haramdır” mı diyeyim? Bunu diyeni de biliriz. Peki nedir derdimiz? Tek kelimeyle “Müslüman aklının yeniden inşası”na katkıda bulunmaktır. Bu da ancak, “klâsik Müslüman aklını” tahlile tabi tutmakla mümkündür. Atalara sadakat, ataların ocağından külü değil közü geleceğe taşımaktır. Temyiz (seçip-ayırmak, ayıklamak) imanın temelidir. Mümeyyiz olmayan, imanla mükellef değildir. Temyiz olmazsa, “Müslüman aklı” yeniden inşa edilmezse ne mi olur? Afganistan’ın anlı şanlı mücahitleri gibi; dünyanın süper gücü Rus gâvurunu yener, deforme olmuş “aklınıza” yenilirsiniz. Sonuç hüsrandır. Hüsranın niceliği değişir, niteliği değişmez. Onun için de, biri kalkıp falancalara karşı mücadele dururken “Müslüman aklı”yla uğraşmak mı?” demesin. Kur’an’ın buyurduğu gibi, herkes “seferdeyken”, birileri “uyarı” görevlerini yerine getirsin. Yoksa, “Ela hel bellağt?.. Rabbena feşhed!” deme hakkına sahip olamaz. Destur dostlarım destur... Neden hemen asıl metninin sahibini sorsam adını söylemeyecek olanlar Reddu’l-Muhtar’ın, Kitabu’l-Fıkh ala Mezahibi’l-Erbaa’nın evlere şenlik tercümelerine sarılıyor, Nimet-i İslâm’ı burnuma dayıyor? Adını hatırlayamadığım o sahabinin sözü geliyor aklıma: “Ben Allah buyurdu, Resulü buyurdu, diyorum; siz de bana karşı kalkmış falanca buyurdu, feşmekanca buyurdu, diyorsunuz!” Bazı kardeşlerim “okumak”la “dokunma”yı karıştırdığımı düşünmüşler. Derler ki, o sizin söylediğiniz “okumanın hükmü”; itiraz ettiğiniz alıntıda ise “dokunmanın hükmü” dile getirilmiş. İşte meselenin tam can alıcı noktası da bu ya! Ve benim de tüm varlığımla itiraz edip bir “anlama problemi” olduğunu söylediğim şey de bu ya! Kelimelerin tarih içerisindeki anlam değişikliklerini inceleyen dil ilmine “semantik” denilir. Akademi’de, Tefsir Usulü dersinde, “Kur’an” kelimesinin semantiğini işlemiştim. Yüksek seviyelerine rağmen ilahiyatçıların nasıl hayrette kaldıklarına şahit oldum. Demek ki bildiğini zannedenlerin çoğu akidemizi, fıkhımızı üzerine bina ettiğimiz “kavramların seyrü seferinden” habersizdiler. Kur’an’da “Kur’an” lâfzı hangi anlamlarda kullanılıyordu? Kur’an “mücerret vahiy” anlamına mı, “son vahiy” anlamına mı kullanılıyordu? Son vahyin “sıfatı” mı, “ism-i hassı” mı, “ism-i zatı” mıydı? “Mushaf” kelimesi sahabe tarafından ilk ne zaman kullanılmıştı? Gerekçesi ve ait olduğu dil neydi? İkisi arasında mahiyet farkı var mıydı? Bu iki isim ilk defa ne zaman birbirinin yerine kullanılmaya başlamıştı? Bu kullanım bir kafa karışıklığına neden olmuş muydu? Bu kafa karışıklığı Tedvin Asrı’nda fıkha nasıl yansımıştı?.. Dönelim konumuza: Kur’an’la Mushaf’ı karşı karşıya yerleştirdiniz ve dediniz ki: “Kur’an okumak caiz”, “Mushaf’a dokunmak haram...” Sormazlar mı adama: ‘Zarf” mı değerini ‘mazruf’tan alır, mazruf mu değerini zarftan alır? Keramet gökten inende mi, yerden bitende mi? Kur’an’ın mânâsı mı daha mukaddes, kâğıdı mı? Bir nice zamandır, Kur’an’ın emir ve nehiylerine saygı duymak bir yana, onun mesajını mahkum edenlerin Mushaf’ı öpüp başlarına koymalarında bu “aklın” payı var mıdır? Kur’an’ın kâğıdıyla, tezhibiyle, yazısıyla, Kur’an’ın mesajından daha fazla ilgilenmemizin temelinde yatan sosyal bilinçaltında bu klâsik akıl mı yatmaktadır? Kur’an’ın mesajına savaş açanların elyazması mushaflara bir çuval para saymalarındaki, onun ayetlerine saldıranların o ayetlerden yapılmış hatları bir hazine para sayıp duvarlarına asmalarındaki çarpık ve garip çelişkiyi başka türlü açıklayabilir miyiz? Sahabenin Kur’an’la ilişkisiyle günümüz Müslümanının Kur’an’la ilişkisi arasındaki farkta, bu “deforme olmuş aklın” payı olabilir mi? Bugün toplum olarak Kur’an’a yaptığımız muamele şu: “Kendisini öldürüp, cesedinin üzerine altın yaldızlı kubbe dikmek!” Bunda, yukarıdaki mantığın rolü ne kadardır? Dokunmakla okumak ayrımı, tarihi bir yanlış anlamadır. Hz. Peygamber ve Sahabe aklının ürünü değildir, olamaz. Eğer rivayet yarıştıracaksak bir’e karşı on’u garanti ederim. Bu can alıcı ayrım ne zaman başladı? Bu ayrımdan öncesiyle sonrası arasındaki “Kur’an tasavvurunda” bu ayrımın oynadığı korkunç rol ne oldu? Bu sorular çok önemli sorulardır ve cevabı için “Tedvin Asrı”na dikkat!!! Ağır konu, biliyorum. Bu konunun bir gazete köşesine ‘bol’ geldiğini de biliyorum. Onun için de burada noktalıyorum. İlim adamı dostlarımızla kendi aramızda tartışır, “barika-i hakikat” çıkması için çabalarız. Yeter ki, yalnızca “fıkıh okumakla” yetinmeyip “tefakkuh eden”, bilgiyi taassuptan, hakikati hayalden, makul ve “mansus”u “mahsus”tan, “logos”u “mitos”tan önde tutan bir ‘akıl’la tartışalım. Hepimiz için duam: “Rabbim! İlmimizi ve fehmimizi artır!” ( 2 Ekim 2000 ) |
Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
En Pratik Sağlık Bilgileri | Pratik / Faydalı Bilgiler | enderhafızım | 0 | 168 | 14 Ekim 2023 13:10 |
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... | Serbest Kürsü | su damlası | 3 | 2551 | 24 Kasım 2016 14:16 |
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2080 | 23 Kasım 2016 12:06 |
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... | İlahiler/Ezgiler | Esma_Nur | 1 | 2807 | 23 Kasım 2016 11:44 |
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) | İlahiler/Ezgiler | enderhafızım | 0 | 2397 | 23 Kasım 2016 11:10 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Namazda Huşu Problemi, Namazı Huşuyla Kılmak/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 19 Nisan 2016 22:34 |
Çagımızın en Büyük problemi | YaŞuHa | Bilgi Dağarcığı | 0 | 06 Eylül 2012 12:03 |
Hayır-Şer Problemi | ukba yolcusu | Soru Cevap Arşivi | 1 | 31 Ekim 2009 13:09 |
Şiilikde Dogmatikleşen Sorunlardan Biri:Velayeti Fakih Problemi | MERVE DEMİR | Makale ve Köşe Yazıları | 2 | 25 Temmuz 2009 12:53 |
Kur'an Kıssalarının Vakiiliği Problemi | MERVE DEMİR | Kur'an Kıssaları | 0 | 17 Mart 2009 12:32 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|