|
Konu Kimliği: Konu Sahibi CaferTayar,Açılış Tarihi: 18 Kasım 2007 (17:59), Konuya Son Cevap : 18 Kasım 2007 (17:59). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
18 Kasım 2007, 17:59 | Mesaj No:1 |
Ölüm mektubları Ölüm mektubları Bir Varmış, bir yokmuş; âhir zaman içinde, modern çağların birinde; ölüm meleği Hayatı ve Ölümü Veren’in emirlerini dinler iken, ama insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar iken, ben başımdaki beyaz saçları birer-ikişer azaltır iken garip bir ülke ve insanları varmış. Mevsimlerden sonbahar , aylardan kasımmış. O günlerde ülkede herşey “normal”görünüyormuş. Yağmur yağışları ve fiyat artışları mevsim ortalamasının üzerinde; erkekler gündüz işinde, akşam televizyonun önünde; çocuklar okulunda ve kadınlar da ya mutfakta ya da komşu ziyaretlerindeymiş. Yaşayıp gidiyorlarmış işte.Tâ ki o sabaha kadar... O sabah bir mektup herkesin hayatını altüst etmiş. Ülkede istisnasız herkese, hem de isimleri zarfın üzerinde yazılı olarak, aynı mektup gelmiş. Posta kutularında, kapıaltlarında hep o mektup varmış. En ücra köydeki insanlardan en büyük şehirlerin mutena semtlerinde yaşayanlara; en fakir işsizinden en büyük holding patronuna; en küçük memurdan devlet başkanına kadar herkese gönderilmiş bu mektup. Sabah kalkıp da posta kutusuna bakan insanlar zarfı gördüklerinde merak, mektubu okuduklarında ise korku içinde kalmışlar. Tek bir kelime okuyabilmişler o mektupta: Öleceksin.” Önceleri kimse ne olduğunun anlayamamış. Sonra, bir dost şakası zannedip üzerinde durmamışlar. Aile meclislerinde, dost sohbetlerinde sözü açıldığında aynın mektubun başkalarına da geldiğini öğrenince, bu işin arkasında kimin olduğunun merak etmeye başlamışlar. Acaba, yeni bir terör örgütü ortalığa dehşet mi salmak istiyormuş? Ertesi sabah herkes başka bir mektupla daha karşılaşmış. Kelimeler farklı ama mesaj aynıymış:“Sonun yaklaşıyor!” Korkuları derinleşmiş, çaresizlikleri pekişmiş canlarına kimin kastedebileceğini düşünmeye başlamışlar. Kimlere kötülük etmişlere, kim kendilerine hınç besliyor olabilirmiş? O günleri tek kelimeyle zehir olmuş. Akşamı binbir kaygı ve şüpheyle geçirip kendilerini eve zor atmışlar. Gece hemen hiçbirisinin gözüne uyku girmemiş. Ertesi sabah da aynı mektupla karşılaşıp karşılaşmayacaklarını düşünmüşler. Ve korktukları başına gelmiş. Mektuplar hiç aksamaksızın her sabah gelmeye devam etmiş. Tehdit kokan, âmirane bir üslûpla yazılmış mektuplarmış bunlar. Ya “Adımlarına dikkat et” deniliyormuş mektuplarda, ya “Sıra sana da gelecek” ya da Yaptığın herşeyin hesabını vereceksin” gibi şeyler. Devletin üst kademesinde üst üste toplantılar yapılmış. İstihbarat birimleri durum karşısında çaresizliklerini ilân etmiş. Mektupları kimin ya da kimlerin koyduğuna dair bir tek fikirleri bile yokmuş. Bütün denetimlere rağmen devletin en üst kademesindekilerin evlerine dahi bu mektupları nasıl ulaştırılabildiği anlaşılamamış. Üst düzey yöneticilerinin koruma görevlilerinin sayısı üç katına çıkarılmış. Devlet adamları halkın arasına daha az karışır hale gelmişler. Diğer taraftan da ülkede bu mektuplardan dolayı karışıklık çıkmasından korkmuşlar. Bir şeyler yapılması gerekiyormuş. Önce, televizyonlara gizli emirler gönderilerek eğlence programlarının arttırılması, insanlara bu sıkıcı ve kaygı verici durumu unutturmaya çalışmaları istenmiş. Aynı emir radyolara ve gazetelere de gönderilmiş. Diğer taraftan, reklâmcılardan daha cazibeli reklamlar yapmaları istenmiş. Daha fazla alış-veriş ve eğlence merkezinin inşası planlanmış. Futbol maçlarının biletleri ucuzlatılmış. Piyasaya popüler şarkılar ve şarkıcılar sürülmüş. Cumhurbaşkanı ve başbakan gezilere çıkarak vatandaşlara seslenip onlara cesaret vermeye çalışmışlar. Kendilerinin de şiddetle duyduğu ölüm korkusunu gizlemeye çalışarak, ülkelerin bir süpürgeç olacağını, büyüme hızının şu kadar yükseleceğini, şu kadar işler yapılacağını, herkesin devletine güvenip geleceğe ümitle bakması gerektiğini anlatmışlar. Generaller ise, verdikleri demeçlerle ordunun her türlü iç ve dış düşmana karşı tetikte olduğunu; dünyanın en disiplinli ve en güçlü ordusunun kendileri olduğunu; halkın kendilerine duyacağı güvenle rahat içinde uyuyabileceğini söylemişler. Ama bütün bunlar- her yeni günün sabahında o mektupların gelmesini; mektuplarla birlikte her tarafta binlerce kişinin beklenmedik biçimde ölmesini engelleyememiş. Mektuplardaki tehdidin sanki bir “piyango” gibi birilerine isabet ettiğini gören insanların çoğu, sabahları mektupları alelacele posta kutusundan alıp okumadan çöpe atmaya başlamış. Sanki sözleşmişler gibi, artık bu mektuplardan ve içindekilerden bahsetmemeye özen göstermişler. Tanıdıklarından, dostlarından, akrabalarından kimileri öldüğü halde, bu ölümleri o mektuplarla birleştirmemeye çalışmışlar. Onun yerine, trafik canavarından, hastalıklardan ve yaşlılıktan; hayat pahalılığından, politikadan, falanca ülkenin kendi ülkelerine beslediği düşmanlıktan; spordan, filanca şarkıcıdan... konuşmuşlar. Bu arada tüm ülkede içki satışları patlamış, televizyon reytingleri yükselmiş, şarkı kaset satışları artmış... Yalnızca çok az sayıda insan, bu mektupların ardında yatanın gerçekten merak etmiş. Onlar, posta kutularına kendi soru dolu mektuplarını koymuşlar. O mektupların yazarı ile aralarında ilginç bir iletişim başlamış. Böylece, sadece onlar bu mektuplarda tehdit değil ikaz edildiklerini, korkutulmak değil uyandırılmak istediklerini anlamışlar. Diğerleri gibi mektupları suçluluk duygusuyla okuyup sadece “öleceksin” gibi sözlere takılmamışlar; meraklı ve cesur gözlerle başkaca şefkat dolu mesajların varolduğunu görebilmişler. Mektuplardaki şiddetli ikazların aslında sevgi ve şefkatten ileri geldiğini keşfetmişler. Bu yüzden yalnızca onlar ölümü kendi aralarında korkmadan ve çekinmeden konuşabilmişler. Attıkları adımlara dikkat edip, hesabını veremeyecekleri şeyler yapmamaya çalışmışlar. Zilletli ve korkulu bir sarhoşluk yerine, merdane ve cesurâne bir uyanıklık halini tercih etmişler... Ve sadece onlar, en güçlü silahların bile karşısında âciz kaldığı mektupların Sahibi’ne dayanıp ölüme meydan okuyabilmişler. yaa böylece onlar ermiş muradı ilahiyenin sıratı müstakimine... darısımı... tabiki bizim üzerimize | |
Konu Sahibi CaferTayar 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Hacet kapısın tıklarken | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2020 | 13 Eylül 2008 11:34 |
geçmiş zaman aynası | Şiirler ve Şairler | CaferTayar | 0 | 2133 | 13 Eylül 2008 11:29 |
Cuma Günü Selevat Getirmenin Önemi: | Dua Bölümü | Seyyid | 1 | 2484 | 12 Eylül 2008 12:39 |
rahmet katrelerinde bir cuma soluğunda dua | Dua Bölümü | CaferTayar | 0 | 2357 | 12 Eylül 2008 12:31 |
Hayat ve kulluğumuz açısından Ramazan | Cuma-Bayram-Kandiller | CaferTayar | 0 | 2036 | 06 Eylül 2008 13:07 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Ölüm | YaŞuHa | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 6 | 12Haziran 2019 22:17 |
Ölüm | Şuara | İslami Kavramlar | 10 | 15Haziran 2011 12:55 |
Ölüm de var.. | TÜRKcan | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 5 | 09 Ağustos 2008 00:26 |
Ölüm Anı... | AŞK'ÜL İSLAM | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 2 | 11 Temmuz 2008 10:57 |
ahh ölüm | _bülbül_ | Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader | 6 | 24 Nisan 2008 23:47 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|