|
Konu Kimliği: Konu Sahibi mehmet akif2,Açılış Tarihi: 13 Ocak 2013 (13:10), Konuya Son Cevap : 08 Şubat 2013 (17:54). Konuya 21 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
15 Ocak 2013, 13:17 | Mesaj No:11 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar Fiilimsiler Fiillerden türemiş olmakla birlikte bir fiil gibi çekimlenemeyen olumlu, olumsuz şekilleri yapılabilen ve cümlede isim, sıfat, zarf gibi görevlerde kullanılan sözcüklerdir. Aslında fiil oldukları halde cümle içinde çekimli halde bulunmayan, fiile benzeyen, ama fiillerin görevini yapmayan kelimelere fiilimsi denir. Bir cümlede ne kadar fiilimsi varsa o kadar cümlecik vardır. Çünkü her fiilimsi bir yan cümlecik oluşturur. Çekimli fiilin bulunduğu gruptaki kelimeler temel cümleciği meydana getirirler. Üç grupta incelenir. a. İsim - Fiil Fiillere “-mak, -mek” , “-ma, -me”, “-ış, -iş, -uş, -üş” eklerinin getirilmesiyle yapılır. Fiil kök ve gövdelerine eklenen “-me, -mek, -iş” ekleri sonucu meydana gelirler. Fiillerin isim gibi kullanılabilen şekilleridir. İsim - fiiller; hem bir eylemin adı oldukları için isim, hem de özne, nesne, tümleç aldıkları için fiil olan kelimelerdir. “O şimdi romanını bitirmekle meşguldür.” “Size gelmeyi ben de çok istemiştim.” “Onun yemek hazırlayışını gördün mü hiç?” cümlelerinde altı çizili sözler isim-fiildir. Bu ekleri benzer eklerle karıştırmamak gerekir. “Sana, bir daha buraya gelme, demiştim.” cümlesinde altı çizili sözcükteki ek isim-fiil eki değil, olumsuzluk ekidir. Bazı sözcükler aslında isim-fiil ekleriyle türediği halde, zamanla isimleşmiş, yani fiilimsi özelliğini kaybetmiş olabilir. “Biraz ekmek alabilir miyim?” “Bugün gelmediğini danışmadan öğrendim.” “Derste yağış türlerini inceledik.” cümlelerinde altı çizili sözcükler isim-fiil değildir. “Deneme sınavlarıyla bu öğrencileri denememiz doğru değil.” cümlesinde altı çizili birinci sözü “denememe” şeklinde kullanamayız; çünkü bu sözcük artık isimleşmiştir. Ancak altı çizili ikinci sözcük “denemememiz” şeklinde kullanılabilir; yani olumsuz yapılabilir, öyleyse fiil anlamı devam ediyor; yani bu isim-fiildir. b. Sıfat - Fiil Fiillere “-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş” eklerinin getirilmesiyle yapılır. Çoğu zaman sıfat görevinde kullanılır. Varlıkları niteledikleri için sofat, yan cümlecik kurdukları için de fiil sayılan kelimelerdir. “Kışta açan çiçeklerin ömrü az olur.” “Öpülesi elleri vardı analarımızın.” “Senin ne bitmez çilen varmış böyle.” “Buralarda bir akar çeşme yok galiba.” “Size biraz bilinmedik fıkralar anlatayım.” “Bana gazetemi getirecek biri yok mu burada?” “Onda ne yakası açılmamış sözcükler vardır.” cümlelerinde altı çizili sözcükler sıfat-fiildir. Sıfat-fiil eklerinden “-dik” ve “-ecek” ekleri çoğu zaman kendinden sonra iyelik eki alarak kullanılır. “Çözdüğüm soruları niçin yeniden soruyorsun?” “Gideceğin gün belli mi?” cümlelerinde altı çizili sıfat-fiiller iyelik eki almıştır. Bu ekler aynı zamanda sıfatla hiç ilgisi olmayan kullanımlarda da görülür. Bu, daha çok dolaylı anlatımda karşımıza çıkar. “Kitabımı sana verdiğimi unutmuşum.” “Senin de bizimle geleceğini bilmiyorduk.” cümlelerinde sıfat-fiil ekleri sıfatla ilgisi olmayan bir kullanımda görülüyor. Sıfat-fiiller niteledikleri isimler düştüğünde onların yerine geçebilir. “Benden aldıklarını ne zaman geri göndereceksin?” “Beni arayanların adreslerini almayı unutma.” cümlelerinde altı çizili sıfat-fiiller ismin yerine geçecek şekilde kullanılmıştır. Kimi zaman sıfat-fiiller çekimli fiillerle karışabilir. “Gideceğim bu şehirden artık.” “Gideceğim herkes tarafından biliniyor.” cümlelerinde altı çizili sözcüklerin yazılışları aynıdır. Ancak birincisinde “Ben gideceğim” ifadesi olduğundan çekimli fiildir. İkincisinde ise “benim gideceğim” anlamında olduğundan, yani fiilin sonunda iyelik eki kullanıldığından fiil, sıfat-fiildir. Elbette fiilden türeyip sıfat olan her sözcük de fiilimsi değildir. “Yıkık duvarların resmini çektik.” cümlesinde altı çizili sözcük “yıkmak” fiilinden türemiştir. Ancak fiilimsi değildir. Çünkü fiilimsilerin fiil anlamı devam ettiğinden olumsuz şekilleri de kullanılabilir. Biz bu sözü “yıkmayık” şeklinde kullanamayız. Aynı cümleyi biz; “Yıkılmış duvarların resmini çektik.” şeklinde söyleseydik, bunu “yıkılmamış” şeklinde de ifade edebilirdik. Çünkü bu sözcük fiilimsidir. c. Bağ-Fiil (zarf-fiil) Fiillere, bağ-fiil eki dediğimiz eklerin getirilmesiyle yapılır; cümlede daima zarf olarak kullanılır. Birleşik bir cümlede iki cümleyi bağladıkları için bağlaç; özne, nesne, tümleç aldıkları için fiil sayılan kelimelerdir. Bağ fiillere “ulaç” da denir. Çekim ekleri almazlar. Cümlede zarf olarak kullanılırlar. “Kapıyı açınca karşımda onu gördüm.” “Soruları çözdükçe konuyu daha iyi anlıyorum.” “Bize haber vermeden gitmeyin sakın.” “Bu kağıdı müdüre imzalatıp geri getirin.” “Televizyon seyrederken çoğu kez uyuyakalırdı.” “Gezdiği yerleri anlata anlata bitiremiyordu.” “Sınıfa girer girmez öğrencileri azarlamaya başladı.” “Sadece kitap okuyarak bu kadar bilgi kazanılamaz.” “Köyden ayrılalı yaklaşık on yıl oldu.” “Ders çalışmaksızın sınavı kazanacağını mı sanıyorsun?” cümlelerinde altı çizili sözcükler bağ-fiildir. Görüldüğü gibi yüklemin durumunu ya da zamanını bildirerek onun zarfı olmuşlardır. Bunlar arasında yapı bakımından diğerlerine benzemeyen bağfiil eki “-ken” ekidir. Bu ek diğer fiilimsi eklerinin aksine kendinden önce bir çekim eki alarak kullanılır. Bunun nedeni “-ken” ekinin, ekfiilin bir bağ-fiil eki olmasındandır. Hatta bu özelliğinden dolayı isimleri bile zarf yapabilir. “Ben çocukken burada yaşlı bir çınar ağacı vardı.” cümlesinde “-ken” eki “çocuk” ismini zarf yapmıştır. Elbette bu, bir fiilimsi değildir. Çünkü fiilimsiler fiillerden türeyen sözcüklerdir. Bağ-fiil eklerinin diğer fiilimsi eklerinden önemli bir farkı vardır. Diğer fiilimsilerden sonra isim çekim ekleri kullanılabildiği halde bağ-fiillerden sonra hiçbir çekim eki kullanılamaz. Bazı bölgelerde “koşaraktan” gibi kullanımlar görülse de yazı dilinde böyle bir kullanım yoktur. ALINTIDIR |
19 Ocak 2013, 19:47 | Mesaj No:12 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar BİÇİM BİLGİSİ Biçimbilgisi(Morfoloji) dilbilimin, sözcüklerin yapısını (kökleri ve ekleri) inceleyen dalıdır. Birer anlam birimi olan cümle kuruluşunda yer alan sözcükler yapı bakımından incelendiğinde yapılarında iki ses birliğinin yer aldığı görülür. 1- Kök (tek başına kullanılabilen anlamlı ses birlikleri) 2- Ek (sadece anlamlı birlikle kullanılabilen görevli ses birlikleri. KÖK : Sözcüğün parçalanmayan anlamlı en küçük birimidir. Tek sesten yada ses topluluğundan oluşur. Türkçede köklerin büyük bir çoğunluğu tek hecelidir, fakat birden fazla heceden oluşan köklerde vardır: Gel Çiçek Bak Ağaç Kuş Oku Köklerin özellikleri : a) Kök sözcüğün parçalanamayan temel anlamlı birimidir. b) Sözcüğün başında bulunur, sözcük kökle başlar c) Her kökten uygun ekler getirilerek yeni anlamda ve türde sözcük türetilebilir. d) Her kökün tek bir biçimi vardır. Sözcük türetirken kök değişmez. e) Kökler varlıkların ve hareketlerin yalın karşılıklarıdır. f) Dilde önceden var olan birliklerdir. Yeniden türetilemezler. Türkçe’de üç tür kök vardır: 1- Ad kökleri : Evrendeki varlık ve kavramları karşılayan köklerdir. Nesneleri karşıladıkları için, nesnelerde tek başlarına var oldukları için, bu köklerde tek başlarına kullanılabilirler. Kuş, Ev, Ağaç, Çiçek, Dağ, vb. 2- Eylem Kökleri : Nesneye bağlı bir hareketi, oluşu, durumu karşılayan birimlerdir. Her zaman bir nesneye veya zamana bağlı olarak kullanılırlar. Tek başlarına kullanılamazlar. Bu nedenle kök halindeki eylemlerin hepsi aynı zamanda emir kipinin ikinci tekil kişisinde çekimlidirler. Eylem kökleri sözcükten daha küçük birimler oldukları için kök biçiminde yazıldıklarında –mek mastar ekinin yerini tutan bir kısa çizgi ile biterler. Gel-, git-, oku-, dur-, bak-, gör-, sev-, vb. 3- Ortak Kökler : Dilde hem ad hem eylem olarak kullanılan köklerdir. Eski Türkçe’de ortak kök yoktur. Kökler ad ve eylem kökleri olarak ayrılırlar. Ortak kökler sonradan ortaya çıkmışlar ve sayıca da oldukça sınırlıdırlar. Ortak kökleri kökteş olanlar ve sesteş olanlar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. a) Kökteş olanlar : Ad ve eylem biçimleri arasında yakın bir anlam bağı bulunan köklerdir. Aynı kökün ad ve eylem biçiminde kullanılması söz konusudur. Ad Eylem Boya Boya- Sıva Sıva- Tat Tat- Ekşi Ekşi- Eski Eski- Savaş Savaş- Barış Barışb) Sesteş olanlar : Ad ve Eylem biçimleri arasında anlam ilgisi olmayan köklerdir. Sadece sesleri aynı olan farklı iki kök biçimindedirler. Ad Eylem At at- Gül Gül- Ak Ak- Kır Kır- Dal Dal- Yaz Yaz ALINTIDIR |
19 Ocak 2013, 19:58 | Mesaj No:13 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar Fiilimsiler Fiillerden türemiş olmakla birlikte bir fiil gibi çekimlenemeyen olumlu, olumsuz şekilleri yapılabilen ve cümlede isim, sıfat, zarf gibi görevlerde kullanılan sözcüklerdir. Üç grupta incelenir. a. İsim - Fiil Fiillere “-mak, -mek” , “-ma, -me”, “-ış, -iş, -uş, -üş” eklerinin getirilmesiyle yapılır. “O şimdi romanını bitirmekle meşguldür.” “Size gelmeyi ben de çok istemiştim.” “Onun yemek hazırlayışını gördün mü hiç?” cümlelerinde altı çizili sözler isim-fiildir. Bu ekleri benzer eklerle karıştırmamak gerekir. “Sana, bir daha buraya gelme, demiştim.” cümlesinde altı çizili sözcükteki ek isim-fiil eki değil, olumsuzluk ekidir. Bazı sözcükler aslında isim-fiil ekleriyle türediği halde, zamanla isimleşmiş, yani fiilimsi özelliğini kaybetmiş olabilir. “Biraz ekmek alabilir miyim?” “Bugün gelmediğini danışmadan öğrendim.” “Derste yağış türlerini inceledik.” cümlelerinde altı çizili sözcükler isim-fiil değildir. “Deneme sınavlarıyla bu öğrencileri denememiz doğru değil.” cümlesinde altı çizili birinci sözü “denememe” şeklinde kullanamayız; çünkü bu sözcük artık isimleşmiştir. Ancak altı çizili ikinci sözcük “denemememiz” şeklinde kullanılabilir; yani olumsuz yapılabilir, öyleyse fiil anlamı devam ediyor; yani bu isim-fiildir. b. Sıfat - Fiil Fiillere “-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş” eklerinin getirilmesiyle yapılır. Çoğu zaman sıfat görevinde kullanılır. “Kışta açan çiçeklerin ömrü az olur.” “Öpülesi elleri vardı analarımızın.” “Senin ne bitmez çilen varmış böyle.” “Buralarda bir akar çeşme yok galiba.” “Size biraz bilinmedik fıkralar anlatayım.” “Bana gazetemi getirecek biri yok mu burada?” “Onda ne yakası açılmamış sözcükler vardır.” cümlelerinde altı çizili sözcükler sıfat-fiildir. Sıfat-fiil eklerinden “-dik” ve “-ecek” ekleri çoğu zaman kendinden sonra iyelik eki alarak kullanılır. “Çözdüğüm soruları niçin yeniden soruyorsun?” “Gideceğin gün belli mi?” cümlelerinde altı çizili sıfat-fiiller iyelik eki almıştır. Bu ekler aynı zamanda sıfatla hiç ilgisi olmayan kullanımlarda da görülür. Bu, daha çok dolaylı anlatımda karşımıza çıkar. “Kitabımı sana verdiğimi unutmuşum.” “Senin de bizimle geleceğini bilmiyorduk.” cümlelerinde sıfat-fiil ekleri sıfatla ilgisi olmayan bir kullanımda görülüyor. Sıfat-fiiller niteledikleri isimler düştüğünde onların yerine geçebilir. “Benden aldıklarını ne zaman geri göndereceksin?” “Beni arayanların adreslerini almayı unutma.” cümlelerinde altı çizili sıfat-fiiller ismin yerine geçecek şekilde kullanılmıştır. Kimi zaman sıfat-fiiller çekimli fiillerle karışabilir. “Gideceğim bu şehirden artık.” “Gideceğim herkes tarafından biliniyor.” cümlelerinde altı çizili sözcüklerin yazılışları aynıdır. Ancak birincisinde “Ben gideceğim” ifadesi olduğundan çekimli fiildir. İkincisinde ise “benim gideceğim” anlamında olduğundan, yani fiilin sonunda iyelik eki kullanıldığından fiil, sıfat-fiildir. Elbette fiilden türeyip sıfat olan her sözcük de fiilimsi değildir. “Yıkık duvarların resmini çektik.” cümlesinde altı çizili sözcük “yıkmak” fiilinden türemiştir. Ancak fiilimsi değildir. Çünkü fiilimsilerin fiil anlamı devam ettiğinden olumsuz şekilleri de kullanılabilir. Biz bu sözü “yıkmayık” şeklinde kullanamayız. Aynı cümleyi biz; “Yıkılmış duvarların resmini çektik.” şeklinde söyleseydik, bunu “yıkılmamış” şeklinde de ifade edebilirdik. Çünkü bu sözcük fiilimsidir. c. Bağ-Fiil (zarf-fiil) Fiillere, bağ-fiil eki dediğimiz eklerin getirilmesiyle yapılır; cümlede daima zarf olarak kullanılır. “Kapıyı açınca karşımda onu gördüm.” “Soruları çözdükçe konuyu daha iyi anlıyorum.” “Bize haber vermeden gitmeyin sakın.” “Bu kağıdı müdüre imzalatıp geri getirin.” “Televizyon seyrederken çoğu kez uyuyakalırdı.” “Gezdiği yerleri anlata anlata bitiremiyordu.” “Sınıfa girer girmez öğrencileri azarlamaya başladı.” “Sadece kitap okuyarak bu kadar bilgi kazanılamaz.” “Köyden ayrılalı yaklaşık on yıl oldu.” “Ders çalışmaksızın sınavı kazanacağını mı sanıyorsun?” cümlelerinde altı çizili sözcükler bağ-fiildir. Görüldüğü gibi yüklemin durumunu ya da zamanını bildirerek onun zarfı olmuşlardır. Bunlar arasında yapı bakımından diğerlerine benzemeyen bağfiil eki “-ken” ekidir. Bu ek diğer fiilimsi eklerinin aksine kendinden önce bir çekim eki alarak kullanılır. Bunun nedeni “-ken” ekinin, ekfiilin bir bağ-fiil eki olmasındandır. Hatta bu özelliğinden dolayı isimleri bile zarf yapabilir. “Ben çocukken burada yaşlı bir çınar ağacı vardı.” cümlesinde “-ken” eki “çocuk” ismini zarf yapmıştır. Elbette bu, bir fiilimsi değildir. Çünkü fiilimsiler fiillerden türeyen sözcüklerdir. Bağ-fiil eklerinin diğer fiilimsi eklerinden önemli bir farkı vardır. Diğer fiilimsilerden sonra isim çekim ekleri kullanılabildiği halde bağ-fiillerden sonra hiçbir çekim eki kullanılamaz. Bazı bölgelerde “koşaraktan” gibi kullanımlar görülse de yazı dilinde böyle bir kullanım yoktur. Fiilimsilerin cümledeki en önemli görevi yan cümlecik yapmasıdır. Bunu ileride “cümle çeşitleri” konusunda göreceğiz. ALINTIDIR |
19 Ocak 2013, 20:15 | Mesaj No:14 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar Türkçe'de ismin hâlleri Türkçede ismin beş farklı hâli vardır. Bunlar:
Kelimelerin hâl eki almamış hâlidir. Başka dillerde nominatif olarak bilinir. Çoğul eki, [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ya da tamlama eki almış sözcükler de yalın durumdadır. ben sen o biz siz onlar -i hâli (belirtme hâli) Sözcüklerin -i, -ı ya da -u eki almış hâlleridir. Adın belirtme durumu eki, adın sonuna geldiği sözcüğü belirtili nesne yapar. Yüklemin neyi, neleri, kimi, kimleri belirttiğini gösterir. Başka dillerde akusatif olarak bilinir. beni seni onu bizi sizi onları
Sözcüklerin -e ya da -a eki almış hâlleridir. Adın yönelme durumu sonuna geldiği sözcüğü dolaylı tümce yapar. Yüklemin bildirdiği eylemin nereye yöneldiğini gösterir. Başka dillerde datif olarak bilinir. bana sana ona bize size onlara Annem beni okula götürecek. -de hâli (bulunma hâli) Sözcüklerin -de ya da -da almış hâlleridir. Bu ekler sonuna geldiği sözcüğü dolaylı tümce yapar. Yüklemin bildirdiği eylemi gösterir. Hint-Avrupa dillerinde mevcut olmayan bu zamana bu dillerde lokatif de denmektedir. bende sende onda bizde sizde onlarda -den hâli (ayrılma hâli) Sözcüklerin -den ya da -dan eki almış hâlleridir. Adın ayrılma durumu nereden ayrıldığımızı gösterir. Bu ek sonuna geldiği sözcüğü dolaylı tümleç yapar. Hint-Avrupa dillerinde mevcut olmayan bu zamana bu dillerde ablatif de denmektedir. benden senden ondan bizden sizden onlardan ALINTIDIR |
19 Ocak 2013, 21:33 | Mesaj No:15 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar SÖZ ÖBEKLERİ
|
20 Ocak 2013, 11:25 | Mesaj No:16 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar Sözcük Düzeyinde Anlatım Bozuklukları ANLATIM BOZUKLUKLARI Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur. Sadece anlamla ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özelikler gösterdiğinden, işlediğimiz konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir. Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle verilir ve "Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?" diye sorulur, bazen de "Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?" seklinde sorulur. Anlatım bozukluklarını iki grup altında toplayabiliriz; ♦ Anlama dayalı bozukluklar ♦ Yapıya dayalı bozukluklar ANLAMA DAYALI BOZUKLUKLAR .Gereksiz sözcük kullanılması ♦ Cümlede belirsizlik bulunması ♦ Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması ♦ Sözcüğün anlamca cümleye uymaması ♦ Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması ♦ Mantık hatasının olması ♦ Deyimin yanlış anlamda kullanılması Sözcünün yanlış yerde kullanılması 1. Gereksiz Sözcük Kullanılması Cümlede gereksiz sözcük kullanılması anlatım bozuk-uğuna yol açar. Bir cümlede gereksiz sözcük bulun-:.:unu anlamak için, sözcük cümleden çıkarılır. Bu durumda cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma oluyorsa o sözcük gerekli, olmuyorsa gereksizdir. Örneğin; "Herkesi eleştirip tenkit etmek bize hiçbir yarar ağlamaz." cümlesinde "eleştirip" sözcüğünün verdiği anlamla "tenkit etmek" sözcüğünün verdiği anlam aynıdır. Öyleyse bu cümlede "eleştirip" sözü gereksizdir. Cümleden çıkarılmalıdır. "İki kardeşten en küçüğü arkadaşımdı." "Bilgili insanlardan yararlanmayı, istifade etmeyi bilmeliyiz." cümlelerinde altı çizili sözcükler gereksizdir. ÖRNEK - 1 Geçenlerde bir gazete "saygı ve hürmet" diye yazmış. Nurettin Artam alay ediyordu. Elbette alay edilecek şey, kullandıkları sözlerin anlamını düşünmeyenler gelişigüzel kullanıyorlar birtakım sözleri; onlarda anlam dışı bir güzellik bulunduğunu sanıyorlar. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, paragrafta yakınılan yanlışa benzer bir yanlış yapılmıştır? A) Onun bu konudaki görüş ve düşünüşünü hiç doğru bulmadım. B) Bence arkadaşınız görev ve sorumluluk yüklenmek için çok genç. C) Onun, meslektaşları arasında, bu derece sayılıp sevildiğini bilmiyordum. D) Çocukları sağlıklı ve sıhhatli yetiştirmek için beslenmelerine önem vermeliyiz. E) Dost ve arkadaşları ile ara sıra bir araya gelmekten büyük bir mutluluk duyardı. (1981 - ÖYS) ÇÖZÜM Parçada sözü edilen yanlış "saygı" ve "hürmet" gibi, iki eş anlamlı sözcüğü aynı cümlede kullanmaktır. Seçeneklere baktığımızda D'deki "sağlıklı" ve "sıhhatli" sözcüklerinin eş anlamlı olduğunu görürüz. A'daki "görüş ve düşünüş" birbirine yakındır; ancak "görüş" bir konu hakkında savunulan düşüncedir, "düşünüş" ise bir düşünme şeklidir. B'deki "görev ve sorumluluk" sözcükleri de yakındır. Ancak "görev" başkası tarafından verilir, sorumluluk duygusu ise insanın içindedir. Cevap D ❖ Bazı cümlelerde ise eklendiği sözcüğe ya da söz öbeğine aynı anlamı kazandıran edatlar anlatım bozukluğu oluşturur. Örneğin; "Yalnız gitmekten korkmuş, annesiyle birlikte gitmiş." cümlesinde "annesiyle" sözündeki "ile" edatı zaten "birlikte" anlamı veriyor. Bir de "birlikte" sözüne gerek yoktur. ÖRNEK 2 Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır? A) İşe geç geleceğini hiç olmazsa bana haber verseydin bari. B) O anda, dertleşebileceği bir dosta ihtiyacı vardı; ama yanında kimse yoktu. C) Bu karara varmadan önce, onların da görüş ve önerilerini dikkate alman gerekirdi. D) Yazıda onun resimlerinden pek söz edilmiyor; oysa o, çok yetenekli bir sanatçı. E) Beğendiğimiz o evi satın aldık; ancak oraya önümüzdeki yıl taşınabileceğiz. (2006 - ÖSS) ÇÖZÜM A'daki cümlede gereksiz söz kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır. Bu cümlede geçen "hiç olmazsa" deyimi, "bari" anlamına gelir. Dolayısıyla bu iki söz aynı anlama gelmektedir. Aynı anlama gelen sözler bir arada kullanıldığı için bu cümlede bir anlatım bozukluğu vardır. Cevap A ❖ Bir cümlenin anlam; içinde bulunan başka bir kullanımına girer. Cümlede böyle bir sözcük varsa, o cümle de anlatım bakımından bozuktur. Örneğin, "Böyle yüksek sesle bağırmana gerek yok, sağır değilim." cümlesinde "bağırmak" zaten yüksek sesle konuşmak anlamındadır. Öyleyse bu sözün anlamı içinde bulunan "yüksek sesle" sözüne gerek yoktur. ÖRNEK 3 Yazar, bu özü birtakım ilkelerden hazır formüllerden yola çıkarak değil, somut gerçeklerden, yaşanmış deneyimlerden yola çıkarak yeniden buluyor. Bu cümlede geçen kelimelerden hangileri atıldığında cümlenin anlamında hiçbir daralma olmaz? A) bu, yeniden B) ilkelerden – somut C) birtakım – değil D) yazar – gerçeklerden E) hazır - yaşanmış (1983 –ÖSS) ÇÖZÜM Cümlede bir sözün anlamı içinde bulunan başka : sözü kullanmak, gereksiz sözcük kullanımına g Cümlede de buna benzer sözler vardır. Örneğin "formül" zaten hazır hale gelmiş sembollerdir. Öyleyse "hazır" demeye gerek yok. "Deneyim" belli yaşantılardan sonra edinilen durumdur. Dolayısıyla "yaşanmış" sözü de gereksizdir. Bunlar cümleden atılabilir. Cevaz E 2. Cümlede Belirsizlik Bulunması Cümlede belirsizlik varsa, o cümle iyi bir cümle değidir. Bu belirsizlik mutlaka giderilmelidir. Örneğin; "Geleceğini babamdan öğrendim." cümlesinde "geleceğini" sözü belirsizdir. Çünkü geleceği belli değil. "Onun geleceği" de olabilir; senin geleceğin" de olabilir. Bu belirsizlik giderilme sözcüğün kime ait olduğu belirginleştirilmelidir. ÖRNEK 1 Aşağıdakilerin hangisinde anlam belirsizliğin dermek için cümlenin başına şahıs zamiri getir gerekir? A) Adana'ya yerleştiklerini duydum. B) Yeni aldığın elbiseyi çok beğendim. C) Önerdiğin romanı henüz okuyamadım. D) Yarışmada birinci olduğuna sevindim. E) Sınava İstanbul’da girmek istiyorum. (1991 –ÖYS) ÇÖZÜM Anlam belirsizliğinin olduğu seçenek D'dir. Çünkü burada kimin birinci olduğu belli değildir. Cümle "Senin birinci olduğuna sevindim." şeklinde de olur "Onun birinci olduğuna sevindim." şeklinde de. Öyleyse birinci olan kimse onu karşılayan şahıs zamiri cümlenin başına getirilmelidir. Cevap D Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir. Örneğin; “Yaşlı evine doğru ağır adımlarla ilerledi." cümlesinde ilerleyen kişinin "yaşlı" olduğu bellidir. Anlak burada "ev" sözcüğünün eskiliği de vurgulanmış olabilir. Bunu önlemek için "yaşlı" sözünden sonra virgül getirilmelidir. ÖRNEK2 “Genç saçlarına ak düşmemiş, şiirimize, hikayeciliğimize taptaze bir hava getiren isimlerdi bu saydıklarım." Bu cümlede hangi sözcükten sonra virgül (,) konursa anlam karışıklığı giderilmiş olur? A) genç B) saçlarına C) hikayeciliğimize D) getiren E) bu (1982 - ÖSS) ÇÖZÜM Cümlede virgül "genç" sözünden hemen sonra konmalıdır. Çünkü virgül olmadığında, sanki genç olan saçlarmış gibi bir anlam çıkıyor. Bunu virgülle önleyip genç olanın "isimler" olduğunu belirginleştirebiliriz. Cevap A 3. Birbiriyle Çelişen İfadelerin Bulunması Cümlede birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması anlatımda bozukluğa yol açar. Örneğin; "Sanırım, o bu işi mutlaka kabul edecektir." cümlesinde "sanırım" ihtimal bildirirken "mutlaka" kesinlik bildirir. Bir cümlede bu iki durum aynı anda bulunmaz. Yani insan ya emindir ya da şüphe içindedir. ÖRNEK Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, anlamca çelişen iki sözün bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmıştır? A) Bu aşamaya gelene kadar çok çalışmış ve yorulmuş olmalısınız. B) Yabancı bir dil öğrenmek, her şeyden önce çaba, biraz da yetenek ister. C) Sizinle görüşmeyen aşağı yukarı on beş yıl oluyor. D) Hiç kuşkusuz, bu yasaları siz de bilirsiniz. E) Gönderdiğim paketi, eminim bugüne kadar almış olmalısınız. (1988 - ÖYS) ÇÖZÜM Anlamca çelişen sözler E'de kullanılmıştır. Çünkü "eminim" kesinlik bildirir, "almış olmalısınız" ihtimal. Kişi hem emin olduğunu söyleyip hem de şüphe içinde olamaz. Cevap E 4. Eylemin Anlamca Yanlış Kullanılması Bazı eylemler olumlu durumlarda, bazıları olumsuz durumlarda kullanılır. Eylemin anlamca yanlış yerde kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar. Örneğin; "Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu." cümlesindeki "neden olmak" eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse "neden oldu" sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Bunun yerine cümle ".....bitirmemi sağladı." şeklinde bitirilebilir. ÖRNEK Aşağıdakilerden hangisinde "Böylece bana yardım yapılmamasını sağladı." cümlesindekine benzer bir anlatım bozukluğu vardır? A) Laf taşıyarak, aralarının bozulmasına o da bir katkıda bulunmuştu. B) Sabrın ve direnmenin, insanoğlunun en büyük dostu olduğunu söylüyordu. C) O sabah, yoğun sis yüzünden göz gözü görmüyordu. D) Babası, oğlunun her geçen gün biraz daha artan sıkıntılarını görmezlikten geliyordu. E) Adamın yüzünden, ne kadar sıkıntılı bir durumda olduğu anlaşılıyordu. (1989 - ÖYS) ÇÖZÜM "Sağlamak" fiili olumlu durumlarda, fayda görülen yerlerde kullanılır. Oysa "yardım yapılmaması" olumlu bir durum değildir. "Sağladı" yerine "neden oldu" denmelidir. Aynı bozukluğu A'da görüyoruz. "Katkıda bulunmak" olumlu durumlarda kullanıldığı halde, burada "kişilerin arasını bozmak" gibi olumsuz bir davranışta kullanılmıştır. Onun yerine "yol açtı" denmeliydi. Cevap A 5. Mantık Hatasının Olması Bazı cümlelerde mantık hatasının bulunması da o cümlenin anlatımını bozar. Örneğin; "Bırakın patates doğramayı yemek bile yapamaz." cümlesinde "bırakın" sözcüğünün cümleye kattığı anlamdan dolayı sanki patates doğramak yemek yapmaktan daha önemliymiş ve daha zormuş gibi görülüyor. Bu yanlışın düzeltilmesi için cümle, "Bırakın yemek yapmayı, patates bile doğrayamaz." şeklinde söylenmelidir. ÖRNEK Beyin zarı iltihapları iyi tedavi edilmezse, ölüme hatta sara nöbetlerine yol açabilir. Bu cümledeki anlatım bozukluğu aşağıdakilerin hangisiyle giderilebilir? A) "sara nöbetlerine" sözü ile "ölüme" sözcüğü yer değiştirilerek B) "yol açabilir" yerine "neden olabilir" sözü getirilerek C) "sara" sözcüğü kaldırılarak D) "zan" yerine "zarının" sözcüğü getirilerek E) "edilmezse" yerine "edilmediğinde" sözcüğü getirilerek (1990 - ÖSS) ÇÖZÜM "Hatta" sözünün anlamından kaynaklanan bir bozukluk olmuş. Bu söz önceki söylenenden daha değerli daha önemsenen bir durumu sonra getirerek birbirine bağlar. Cümlede ise "ölüme hatta sara nöbetlerine" derken, sara nöbetlerinin ölümden daha önemli olduğu anlamı verilmiş. Elbette bu, mantıksız bir durum oluşturur. Öyleyse bunlar yer değiştirmelidir. Cevap A 6. Sözcüklerin Yanlış Eyleme Bağlanması Bazen sözcüklerin bağlandığı ortak eylemler de anlatımda bozukluğa yol açar. Örneğin; "Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil." cümlesinde "yarar" ve "zarar" sözcükleri "sağladı" eylemine bağlanmıştır. Ancak "yarar sağlamak" doğru olsa bile, "zarar sağlamak" doğru değildir. Cümle; "Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı, zarar mı verdi belli değil." şeklinde söylenmelidir. "Onun bu konuya yeterince ilgi ve önem verdiğini söyleyemeyiz." cümlesinde de aynı tür bir bozukluk vardır; çünkü "önem vermek" doğru bir kullanım olsa bile "ilgi vermek" doğru değildir. "İlgi" sözcüğü "göstermek" eylemiyle kullanılır. ÖRNEK 1 Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır? A) En çok sevdiği şey, ormanda yürüyüş yapmaktı. B) Onu tanıyan herkes, kendisinden övgüyle söz ederdi. C) Amacı, arkadaşlarını ikinci, kendisini birinci plana çıkarmaktı. D) Beğenmediğim yanlarından biri de herkesi eleştirmesiydi. E) Eski dostlarıyla pek görüşmek istemezdi. (1991 – ÖYS) ÇÖZÜM C'deki cümleyi incelediğimizde "ikinci" sözcüğünün "plana çıkarmaktı" sözüne bağlandığını görüyoruz Oysa ikinci plana çıkarılmaz, düşürülür. Dolayısıyla burada anlatım bozukluğu vardır. Cevap C
“Ayağına ayakkabı, omzuna şal, üzerine pardesü giyip dışarı çıktı." cümlesinde "ayakkabı, şal ve pardesü" sözcükleri giymek" eylemine bağlanmıştır. Oysa şal giyilmez, atılır ya da alınır. ÖRNEK 2 Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır? A) Bu kadar yorgunluktan sonra iyi bir tatili hak etmişti. B) Memur, dostça ve yumuşak başlılıkla cevap veriyordu. C) Fotoğrafçılıkla ilgili incelikleri ve teknik bilgileri bu kitapta bulabilirsiniz. D) Ayrıca, ara sıra gözüme çarpan yanlışlıkları da belirttim. E) Durmadan gazoz ve çekirdek yenilen bu yerden hemen uzaklaştım. (1986 - ÖSS) ÇÖZÜM Anlatım bozukluğu E'dedir. Burada nitelikçe ayrı varlıkların aynı eyleme bağlanması bozukluğa neden oluştur. Çekirdek, yenilen bir nesnedir, ama gazoz yenilmez içilir. Öyleyse "gazoz içilen ve çekirdek yenil" denmeliydi. Cevap E 7. Deyimin Yanlış Anlamda Kullanılması Cümlede deyimin yanlış yerde kullanılması da cümlenin anlamını bozar. 'Öğretmenin anlattığı konu tüm öğrencilerin dikkatiniçekmişti. Herkes kulak kabartmış, öğretmeni inliyordu." cümlesinde "kulak kabartmış" yanlış kullanılmıştır. Çünkü kulak kabartmak" fark ettirmeden dinlemek anla-mındadır. Burada "kulak kesilmek" deyiminin kullanılması gerekirdi. ÖRNEK Aşağıdaki cümlelerde geçen deyimlerden hangisi yanlış anlamda kullanılmıştır? A) Onun yazılarında, hep, uzağı gören bir aydının düşünceleri vardır. B) İşi şakaya vurmaktan başka yapılacak bir şey kalmadığını anlamıştı. C) Konuşulanlardan sıkılınca bir köşeye çekilerek uyuklamaya başladı. D) Türk okuru için durum, yukarıda anlatılanlardan uzun uzadıya farklı bir özellik taşımaz. E) Böyle saat gibi işleyen bir kuruluşun başında olmak güzel bir şey. (1983 - ÖSS) ÇÖZÜM Görüldüğü gibi deyimlerin anlamları sorulmuş. Buna göre seçeneklerdeki deyimleri bularak anlamlarını verelim. A'da "uzağı görmek" bir deyimdir, anlamı "gelecekte neler olabileceğini tahmin edebilmektir. B'de "şakaya vurmak" deyimdir, anlamı, "şakaymış gibi yapmak"tır. C'de "bir köşeye çekilmek" deyimi "uygun bir yer bulmak" anlamındadır. D'de "uzun uzadıya" deyim olarak verilmiş; anlamı ayrıntılarına inilerek, "ince-| den inceye" dir. Oysa bu cümlede "tamamen" anlamına gelmiştir. Yani yanlış kullanılmıştır. E'de "saat gibi işlemek" deyimdir, anlamı "aksamayan, düzenli"dir. Sadece D seçeneğinde "uzun uzadıya" sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Cevap D 8. Sözcüğün Yanlış Anlamda Kullanılması Bazı sözcüklerin anlamları birbirine karıştırılabilir. Cümledeki sözcüklerin anlamına da dikkat edilmelidir. Örneğin; "Çocukların birbiriyle uygunluk içinde olmaları beni sevindirdi." cümlesindeki "uygunluk" sözü yanlış yerde kullanılmıştır. Çünkü burada "uyum" sözü kullanılmalıdır. "Başvurduğu işyerinden son öğretim durumuyla ilgili bilgi istediler." cümlesinde "öğretim" yerine "öğrenim" sözü kullanılmalıdır. "Caddenin kenarlarına değişik türde ağaçlar ekilmiş." cümlesinde "ekilmiş" sözünün yerine "dikilmiş" sözü getirilmelidir. ÖRNEK 1 Bu konuda gençleri azımsamak doğru değildir. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Gereksiz sözcük kullanılması. B) Bir sözcüğün anlam bakımından yanlış kullanılması. C) Tamlamanın yanlış yapılması. D) Ekeylemin yanlış kullanılması. E) Yüklemine göre olumsuz cümle olması. (1996 - ÖSS) ÇÖZÜM Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni "azımsamak" sözcüğünün yanlış anlamda kullanılmasıdır. "Azımsamak" sayısal değerlerde kullanılabilir. Örneğin; "Filmi, azımsanmayacak bir seyirci topluluğu izledi." denebilir. Çünkü burada kastedilen, seyircinin sayı bakımından fazla oluşudur. Sorudaki örnek cümlede o sözcüğün yerine "küçümsemek" sözü getirilmelidir. Dolayısıyla burada bir sözcüğün anlam bakımından yanlış kullanılması söz konusudur. Cevap B ÖRNEK 2 Ülkemizde başarıyla gerçekleştirilen bu tür ameliyatlarda ölüm şansı, Amerika'da yapılanlardan ancak yüzde bir fazladır. Bu cümledeki bir sözcüğün yerinde kullanamamasından doğan anlatım bozukluğu aşağıdaki değişikliklerden hangisiyle giderilebilir? A) "tür" sözcüğü atılarak B) "gerçekleştirilen" yerine "yapılabilen" sözcüğü getirilerek C) "yapılanlardan" yerine "yapılan ameliyatlardan" getirilerek D) "ancak" sözü atılarak E) "şansı" yerine "olasılığı" sözcüğü getirilerek (1989 - ÖSS) ÇÖZÜM "Şans" sözcüğü istenen durumlarda, insanın elde etmek istediğine kavuşmak istediği yerlerde kullanılır. Yukarıdaki cümlede ise "ölüm şansı" denmiş. "Ölüm" normal insanların istediği bir durum olmadığına göre burada "şans" kullanılamaz. Onun yerine "olasılık" sözü getirilmelidir. Cevap E 9. Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması Bazen sözcük doğrudur ancak cümlede bulunduğu yer doğru değildir. Örneğin; "Yeni elbisemi giymiştim ki kapı açıldı." cümlesinde "yeni" sözünün yeri anlatımda bozukluğa yol açmıştır. Çünkü burada söylenmek istenen, elbisenin yeniliği değil, giymenin yeni yapıldığıdır. Öyleyse cümle; "Elbisemi yeni giymiştim ki kapı açıldı." şeklinde olmalıdır. ÖRNEK Alınan bu karar, savaşta askerin daha çok ölmesine yol açtı. Bu cümledeki anlatım bozukluğu aşağıdaki değişikliklerin hangisiyle giderilebilir? A) "bu" sözcüğü atılarak B) "daha çok" sözü "askerin" sözcüğünden önce kullanılarak C) "yol açtı" sözü yerine "neden oldu" sözü getirerek D) "alınan" sözcüğü atılarak E) "savaşta" sözcüğü "askerin" sözcüğünden sor-£ kullanılarak (1999 – ÖSS) ÇÖZÜM Örnek cümledeki anlatım bozukluğu "daha çok" sözcüğünün yanlış yerde kullanılmasından kaynak e-maktadır. Dolayısıyla cümle şu şekilde olmalıdır: Alınan bu karar, savaşta daha çok askerin ölmesine yol açtı. Cevap B 10. Aynı Anlama Gelen Ek ve Sözcükler Aynı anlama gelen ek ve sözcüklerin bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar. Örneğin; "Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdandır." Cümlesinde “nedeni” sözcüğü bir olayın sebebini anlatıyor. Ayrıca “olmamdandır” sözündeki “-dan” eki de neden anlamı veren bir ektir. İkisinin bir arada bulunması cümlenin anlatımını bozmuştur. Cümle; “Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdır. ALINTIDIR |
20 Ocak 2013, 12:05 | Mesaj No:17 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar Bağlı Cümle Bağlı cümle, [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ile birbirine bağlanmış birden fazla cümleden oluşan cümle grubudur. Bağlı cümlede cümleler birbirine ama, ancak, fakat, lakin, ne var ki, ne yazık ki, yalnız, çünkü, oysa, oysaki, mademki, ve, veya, ne ... ne ..., hem ... hem ..., halbuki gibi bağlaçlarla bağlanır.
ALINTIDIR |
20 Ocak 2013, 12:09 | Mesaj No:18 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar SIRALI CÜMLELER Sıralı cümleler; [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...], [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] gibi noktalama işaretleri ile birbirlerine bağlanan cümlelerdir.
Özne, tümleç, yüklem gibi [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] biri veya birkaçı ortak olan sıralı cümledir:
Öğe paylaşmayan; kendi özne, tümleç ve yüklemi olan sıralı cümlelerdir:
|
22 Ocak 2013, 12:59 | Mesaj No:19 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar İKİLEMELER İkileme; anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla, aynı sözcüğün yinelenmesi, anlamları birbirine yakın veya karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır. Yapılışları Yönünden İkilemeler Aynı sözcüğün yinelenmesiyle kurulur; yüce yüce, salkım salkım, elma elma, yavaş yavaş, katar katar, uzun uzun... *Eş ya da yakın anlamlı sözcüklerden kurulur; açık seçik, derme çatma, ar namus, mal mülk, doğru dürüst, delik deşik, dünya âlem, ağrı sızı, klik kıyafet, sorgu sual... *Karşıt anlamlı sözcüklerden kurulur: irili ufaklı, iyi kötü, ileri geri, aşağı yukarı, er geç, dosta düşmana, büyüklü küçüklü... *Yansımaların yinelenmesiyle kurulur: fıkır fıkır, şapır şupur, tıngır mıngır, mışıl mışıl, takır kıkır, fokur fokur, hapır hupur... *Biri anlamlı diğeri yakıştırma olan (anlamsız) sözcüklerden kurulur: eski püskü, ufak tefek, yamru yumru, yırtık pırtık, eğri büğrü, incik boncuk... *Her ikisi de anlamsız olan sözcüklerden kurulur: (Sözcüklerin ikisi de ses yönünden yakıştırmadır.) eciş bücüş, abur cubur, yalap şalap, ıvır zıvır, ıcığı cıcığı... Not: İkilemelerin arasına bağlaçlar ve "mi" edatı girebilir. uslu mu uslu, hiç mi hiç, şeker de şeker, ne ev ne ev... *İkilemelerin yapım ve çekim ekleriyle biçimlenenleri vardır: belli belirsiz, günlük güneşlik, yersiz yurtsuz, ordan burdan, arada sırada, elini eteğini... Anlatımları Yönünden İkilemeler * İkilemenin başlıca amacı anlamı pekiştirmektir. "Çok, pek, gayet, fazla" gibi sözcüklerin belirttikleri kavramla ikilemenin anlamda sağladığı güç, pekiştirme bakımından ölçülemez. öbek öbek çiçekler, salkım salkım üzümler, deste deste para, temiz mi temiz ev... Bu ikilemelerin verdiği anlamı "çok" ve benzeri sözcükler tam olarak karşılayamaz. * İkilemenin bir amacı da, anlamın sağladığı gücü,değeri artırmak, abartmaktır: "Seve seve yapmak", "severek yapmak" anlatımından değer bakımından çok fazla abartılmıştır. Bunun gibi, "söylene söylene gitmek, koşa koşa yorulmak"anlatım yönünden güçlü sayılır. * İkilemelerin bir başka yönü de çoğulluk kavramı vermeleridir. ev ev dolaşmak, sokak sokak aramak, şehir şehir taramak... Görevleri Yönünden İkilemeler İkilemeler cümlede özne, nesne, tümleç, yüklem gibi öge olabilir. Çoluk çocuk ekmek bekliyor. (özne) Tası tarağı, pılıyı pırtıyı topladı. (nesne) Paraya pula pek önem vermez. (dolaylı tümleç) Makine şimdi tıkır tıkır çalışıyor. (zari tümleci) Bütün işi yalan dolandır. (yüklem) ÖRNEK SORU Aşağıdaki ikilemelerden hangisi, yapılışına göre ötekilerden ayrı bir özellik göstermektedir? A) Üstüne doğru dürüst bir şey giy. B) Böyle yalan yanlış bilgiler kişiyi gülünç duruma düşürür. C) İki köy arasındaki uzaklık, aşağı yukarı 4 km idi. D) Yollar bitmek tükenmek bilmiyordu. E) Dağcılar, güç koşullar içinde sağ salim tepeye vardılar. (1979/1) ÇÖZÜM: A, B, D, E seçeneklerinde verilen "doğru dürüst", "yalan yanlış", "bitmek tükenmek", "sağ salim" ikilemelerinde sözcükler yakın anlamlıdır. C seçeneğindeki "aşağı yukarı" ikilemesi ise, karşıt anlamlı sözcüklerden kurulmuştur. YANIT : C DEYİMLER Dilin anlatım olanağını genişleten, genellikle gerçek anlamından sıyrılmış sözcüklerin oluşturduğu kalıplaşmış söz öbeklerine deyim denir. Deyimleri biçim ve anlam özelliklerine göre inceleyebiliriz: Biçim Yönünden Deyimler 1. Deyimler en az iki sözcükten kurulur. * boş bulunmak, dil dökmek, dört gözle beklemek analar taş yesin; yarım yarım beş yesin... Deyimlerin en çok yedi sekiz sözcükten kurulabileceği daha uzun deyimlerin, deyimlikten çıkıp bozuldukları görüşü vardır. *Bizim tavuk bir yumurta doğurur; yedi mahalle duyar. Elin kısrağı küheylan doğurur, ses çıkmaz. Tek bir sözcük, yoğun bir anlatım içerse de deyim değildir. Böyle sözcükler gerçek anlamlarından uzaklaşarak mecaz anlam kazanmış çok anlamlı sözcüklerdir. *akşamcı, kaşarlanmış, gedikli, bacaksız... 2. Biçim yönünden deyimlerin en önemli özelliklerinden biri de kalıplaşmış olmalarıdır. Bu bakımdan deyimler, atasözlerine benzerler. Deyimlerde söz dizimi bozulamayacağı gibi sözcükler eş anlamlılarıyla bile değiştirilemez: "İpe un sermek" deyimi yerine "ipe un yaymak", "dut yemiş bülbüle dönmek" deyimi yerine "dut yemiş bülbüle benzemek" biçimi kullanılamaz. Hatta sözcük dizimi bile bozulamaz. "Tut kelin perçeminden" yerine "kelin perçeminden tut" biçimi kullanılamaz. 3. Bazı deyimler, cümle niteliği taşırlar ve çekim eki alabilirler. Bu özelliklerinden dolayı zaman zaman atasözleri ile karıştırılırlar. Ancak cümle hâlindeki deyimler ile atasözleri, bazı noktalarda kesin olarak birbirinden ayrılırlar. * Atasözlerinde sözcükler aldıkları eklerle kalıplaşmışlardır. Sözcüğün aldığı çekim ekini değiştirmek mümkün değildir. Deyimlerde ise çekim eklerini kişiye göre değiştirmek mümkündür. "İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir." atasözünde belirtilen çekim ekleri değiştirilemezken, "Başında kavak yelleri esiyor." deyiminde çekim (Başınızda) (esiyordu - esmişti) ekleri değiştirilebilir. "Süt dökmüş kediye dönmek" deyiminde de dönmek yerine, döndü, dönmüş, dönmüşsün... gibi de- ğişik zaman ve kişi ekleri getirilebilir. * Cümle biçimindeki deyimlerde de atasözlerinde de kalıplaşma söz konusudur. Ancak atasözlerine herhangi bir sözcük katılmazken deyimler, cümle yapisini genişleten bazı sözcükler alabilirler. Ancak bunlar deyim kalıbına ait değillerdir: (Bugün onun) başında kavak yelleri esiyor. İ (Bu işe) aklım yattı (arkadaşlar). 4. Deyimlerin bir kısmı, cümlede kullanılan hazır kalıplardır. Bunların çoğu çekime girmez, çekimlenmiş bir cümle içinde olduğu gibi kullanılır: Böyle deyimler, cümle niteliği taşımaz, kurulan cümlede, olduğu gibi kullanılır. * Eski hamam, eski tas * Balık kavağa çıktığı zaman * Kel başa şimşir tarak... 5. Deyimler, birleşik sözcükler, ikilemeler ve terimler biçim açısından birbirine benzerler. a) Deyimler ve Birleşik Sözcükler Birleşik sözcüklerde kaynaşma, kalıplaşma deyimlere göre daha kuvvetlidir. Birleşiği oluşturan sözcükler, aralarına herhangi bir yapım ya da çekim eki giremeyecek kadar kaynaşmışlardır. Bunlar tek bir sözcük gibi düşünülür ve çoğu bitişik yazılır. Sözcüklerdeki anlam kayması, daha çok benzetme yoluyla olmuştur. ayakkabı, ayçiçeği... Deyimleri oluşturan sözcükler daima ayrı yazılır. Deyimi oluşturan sözcüklerden bazıları yapım ya da çekim eki alarak biçim bakımından değişikliğe uğrayabilir. Deyimlerde anlam kayması daha çok mantık dışına çıkma yoluyla olur: göze girmek, karda gezip izini belli etmemek... b) Deyimler ve İkilemeler Deyimler ve ikilemeler, ayrı yazıları sözcüklerden oluşmaları, anlamı kuvvetlendirmeleri ve çekim eklerini almaları bakımından birbirine benzerler. Pek çok deyimde ikilemelere yer verilmektedir. Bunlara ikilemelerle kurulmuş deyimler diyebiliriz: Boyu boyuna, huyu huyuna uyuyor. Çoluk çocuk içinde kaldık. Bu işin tadı tuzu kalmadı. İkilemelerin bir kısmı, çekim eki almadan sıfat ve zarf görevinde kullanılmaktadır. Bunlar deyim olarak nitelenemez. Arabasına doğru yavaş yavaş yürüdü. İri iri güller bahçenin her yanını kaplamıştı. c) Deyimler ve Terimler İki ya da daha çok sözcükten oluşan, ayrı yazılan terimler, şekil yönünden deyimlere benzer: İlkel toplum, kuvvetler dengesi, dolaylı tümleç, ayaklı koşma, en küçük ortak kat, eşkenar üçgen... Bu tür terimler, bilim, sanat gibi belirli bir alanda sınırlanmış anlam taşımaları ve birinci sözcüğün niteleme görevi üstlenmesi bakımından deyimlerden ayrılırlar. Tek bir sözcükten oluşan ya da birleşik sözcük yapısında olan terimler ise deyimlerle karışmaz; çünkü deyimler tek sözcükten oluşmaz. Anlam Yönünden Deyimler Deyimler, herhangi bir duyguyu, düşünceyi, olayı, kavramı belirtmek için bulunmuş kalıplardır. Deyimlerde amaç, var olana fazlası ile dikkati çekip anlatıma kuvvet vererek, anlatım kolaylığı sağlamaktır. Örneğin, çok sevinen bir insan, "etekleri zil çalıyordu" deyimiyle; herkesi küçümseyen, kibirli davranan ise "burnu havada" deyimi ile hem kısa hem de belirgin biçimde anlatılmış olur. Deyimler, her zaman olabilecek olanı değil, kimi durumlar için geçerli olanı anlatmaya yararlar. Bu bakımdan genel kural niteliği taşıyan atasözlerinden ayrılırlar. "Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez." atasözü-nün anlamı "Belirtileri ortada olan yaşlılık da üzüntü de ne yapılsa gizlenemez." dir. Bu genel kural niteliğindedir. "Ağzını bıçak açmıyordu." deyiminin anlamı "üzüntüden söz söyleyecek durumda olmamak" tır. Bütün insanlar kötü durumlar karşısında bu davranışı göstermezler. Bu deyim belirli şartlar altında ortaya çıkan bir durumun anlatımında kullanılır. Deyimleri anlam özellikleri bakımından ikiye ayırabiliriz: 1. Gerçek anlamlı deyimler Deyimi oluşturan sözcükler gerçek anlamlıdır. Deyimden çıkan anlam da bu yöndedir: Çoğu gitti azı kaldı. İyiye iyi kötüye kötü demek Hem suçlu hem güçlü İsmi var cismi yok. 2. Mecaz anlamlı deyimler Deyimi oluşturan sözcüklerden biri, bir bölümü ya da tümü gerçek anlamlarından sıyrılır. Deyimden çıkan anlam da mecaz anlamdır: Aldığı aptes ürküttüğü kurbağaya değmez. (iyilik yapmak) (zarar vereceği varlık) Bir pire için yorgan yakmak (önemsiz bir istek) (büyük bir zarar) *Sarmısak yemedim ki ağzım koksun (kötü bir iş yapmak) (sorumlu olmak) ÖRNEK SORULAR 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili deyim "merak edip gizlice dinlemek, işitmeye çalışmak" anlamına gelmektedir? A)Sınıfta bütün öğrenciler kulak kesilmiş öğretmenlerini dinliyorlardı. B)Bu dedikodular onun da kulağına çalınmış olmalı. C)Herkes kulağı tetikte müdürün kapısında bekliyordu. D)Karşı masadakiler konuşurken o da kulak kabartmış dinliyordu. E)Öğretmen ders anlatırken kulağını açıp dinlemelisin. (1985/II) ÇÖZÜM: A'da "kulak kesilmek", "büyük bir dikkatle dinlemek"; B'deki "kulağına çalınmak", "başkasına söylenirken duymuş olmak"; C'deki "kulağı tetikte", "ne söyleyeceğini işitmek için çok dikkatli olmak"; E'deki "kulağını açmak" ise "dikkatlice dinlemek" anlamındadır. D'deki "kulak kabartmak" deyimi, "merak edip gizlice dinlemek, işitmeye çalışmak" anlamındadır. YANIT: D 2. Aşağıdakilerin hangisinde "başkasından çıkasağlama eğiliminde olan" birinden söz edilmek- tedir? A)Günlerdir beni arıyormuş; o bal alacak çiçeği bilir. B)Öyle durduğuna bakma, hepimizi suya götürür, susuz getirir. C)Hiç acele etmeden bekler ve sonunda turnay gözünden vurur. D)Öyle bir adam ki saman altından su yürütür. E)Ona bakmayın, bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğner. (1989 / II) ÇÖZÜM: B'deki "suya götürüp susuz getirmek" "karşısındakinden akıllı olmak, kurnaz olmak"; C'deki "turnayı gözünden vurmak", "çok değerli bir şey kazanmak"; D'deki "saman altından su yürütmek", "sinsice ortalığı karıştırmak"; E'deki "bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek", "çok emek verip az bir verim elde etmek" anlamlarında kullanılmıştır. "Başkasından çıkar sağlama eğiliminde olan" anlamını A'daki "bal alacak çiçeği bilmek" deyimi karşılar. YANIT : A 3. Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili deyimin cümleye kattığı anlam ötekilerden farklıdır? A)Gece gündüz demeden bu işle uğraşacağından kuşkum yok. B)Bu işi kabul etmeden önce inceden inceye hesaplar yapması gerekti. C)Senin her şeyi ince elevip sık dokuduğunu herkes bilir. D)Bu öneriyi enine boyuna düşündükten sonra karar vermelisin. E)Seçtiğin konuyu, kılı kırk yararcasına incelediğin anlaşılıyor. (1991 /I) ÇÖZÜM: B, C, D ve E seçeneklerindeki deyimler "dikkatlice, titizce, en küçük ayrıntıyı bile gözden kaçırmadan çalışmak" anlamıyla kullanılmıştır. A'da yer alan "gece gündüz demeden" deyimi "sürekli aralıksız" çalışmayı anlattığından diğerlerinden farklıdır. YANIT : A ATASÖZLERİ Atasözleri; atalardan kalan, onların deneyimlerine dayalı gözlemlerini, yargılarını, öğütlerini yansıtan genel kural niteliğindeki kalıplaşmış özlü sözlerdir. Her ulusun kendi atalarının düşüncelerine, denemelerine, gelenek ve görgülerine dayalı atasözleri vardır. Bunlar o ulusun düşünce, duygu ve yargılarını yansıtır. Ulusun bireyleri tarafından şaşmaz doğrular olarak görülür, kabul edilir. Atasözlerinin kimin tarafından söylendiğinin bilinmemesi, kuşaktan kuşağa aktarılması ve deneyimlerin özlü ifadesi olması, herkes tarafından benimsenmelerini kolaylaştırmıştır. Atasözlerinin Biçim Özellikleri Atasözleri her şeyden önce bir yargı bildirir. Bu bakımdan daima cümle biçiminde bulunur. Atasözlerinin cümle biçiminde kalıplaşmaları en önemli özellikleridir. Bu kalıplaşma öylesine kuvvetlidir ki atasözündeki bir sözcük, başka sözcükle yer değiştirmediği gibi aynı anlama gelen bir başka sözcük de yerine getirilemez: "Pişmiş aşa su katılmaz." atasözü "Pişmiş yemeğe su katılmaz." ya da "Aş pişmişse su katılmaz." biçiminde söylenemez, kullanılamaz. * Bazı yörelerde atasözü tanındığı biçimiyle söylenir. İşleyen demir ışıldar. İşleyen demir pas tutmaz. * Atasözlerindeki kalıplaşma eklerde de kendini gösterir. Atasözü kurulurken aldığı yapım ve çekim eki kalıplaşmaya uğrar, değiştirilemez. "Kor - ku - lu rüya gör - mek - ten - se uyan - ık yat - mak hayır - lı - dır." Bu eklerden herhangi biri değiştirilemez. * Atasözlerinde genellikle geniş zaman ve emir kipi kullanılmıştır: Kaymağı seven mandayı yanında taşır. Can çıkmayınca huy çıkmaz. Ayağını yorganına göre uzat. Ev alma, komşu al. * Geniş zaman ve emir kipinin birlikte kullanıldığı atasözleri de vardır. Sakla samanı gelir zamanı. Başka kiplerle kurulmuş atasözleri azdır. Çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış. * Atasözlerinin bir kısmı ise, eksiltili cümle biçimindedir. Tarlayı taşlı yerden, kızı kardaşlı yerden (al) insan söylese söylese, hayvan koklaşa koklaşa (anlaşır) Atasözlerinin Anlam Özellikleri Atasözleri halkın yaşam deneyimlerinden ortaya çıkan sonuçlarla insanların davranışlarına yön vermesi istenen ilkeleri ortaya koyar. Bu bakımdan toplumun ortak değer yargılarını taşır. * Atasözlerinin büyük bir bölümü herhangi bir olaydan çıkan sonucu genelleştirerek toplum olaylarını, ahlak kurallarını anlatır, öğüt verir: Isıracak it dişini göstermez. Araba kırılınca yol gösteren çok olur. * Doğa olaylarının yaşama etkisini belirten atasözleri vardır: Mart yağar, nisan övünür; nisan yağar, insan övünür. Martta yağmaz, nisanda dinmez ise sabanlar altın olur. * Bilgece düşünceler bildirerek birtakım gerçekleri gösteren atasözleri vardır: Korkunun ecele faydası yoktur. Bal bal demekle ağız tatlı olmaz. * Atasözleri erdem sayılan düşünceleri över ve kişileri bu erdemlere yüceltmeye çalışır: Aman diyene kılıç kalkmaz. Gülme komşuna gelir başına. * Gelenek ve görenekleri yansıtan atasözleri vardır: Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Kız kundakta, çeyiz sandıkta... * Kimi atasözleri de halkın inanışlarını belirtir: Kısmetsiz köpek sabaha karşı uyuyakalır. Ecel geldi cihana baş ağrısı bahane. Atasözleri, atasözlerini oluşturan sözcüklerin gerçek ve mecaz anlamlı olmalarına göre çeşitlenir: 1. Gerçek anlamlı sözcüklerden kurulan atasözleri Bu atasözlerinde sözcükler gerçek anlamlıdır. Atasözünün belirttiği düşünce de doğrudan doğruya iletilmiştir: Bugünün işini yarına bırakma. Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir. 2. Mecaz anlamlı sözcüklerden kurulan atasözleri Bu atasözlerinde sözcüklerin bir bölümü ya da tümü mecaz anlamlıdır. Sözcüğün mecaz anlamını bilmiyorsak atasözünü açıklamak güçleşir: Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. Meyveli ağacı taşlarlar. Leyleğin ömrü laklaka ile geçer. Atasözlerinde söz ve anlam sanatlarına başvurularak çekicilik sağlanmıştır: Dilim seni dilim dilim dileyim. (cinas) Ağaç yaşken eğilir, (eğretileme) Güvenme varlığa düşersin darlığa, (tezat) Sel gider kum kalır, (tenasüp) Meyveli ağacı taşlarlar, (kinaye) Üzüm üzüme baka baka kararır, (güzel nedene bağlama) ATASÖZÜ - DEYİM KARŞILAŞTIRMASI Atasözleri cümle biçimindedir, yargı bildirir. Deyimler genellikle söz öbeği biçimindedir, yargı bildirmez. Atasözleri öğüt verip yol gösteren özlü sözlerdir. Deyimler, bir durumu, kavramı karşılar. Atasözleri, genel kural niteliğindedir, ulusun tüm bireylerini ilgilendirir. Deyimler anlatıma zenginlik, çekicilik katar. Atasözleri genellikle emir ya da geniş zaman kipindedir. Deyimler her kiple çekimlenebilir (Mastar biçiminde olanlar). Atasözünü oluşturan sözcüklerin arasına başka sözcükler giremez. Deyimi oluşturan sözcüklerin arasına başka sözcük ya da söz öbekleri girebilir.Her ikisi de anonim halk edebiyatı ürünüdür. Her ikisinde de herhangi bir sözcüğü çıkarıp yerine eş ya da yakın anlamlısını koymak mümkün değildir. Adamın iyisi iş başında belli olur. (atasözü) (Bir insanın gerçek değeri, iş başında gösterdiği yeterlik ve başarı ile, çevresindekilere karşı davranışıyla ölçülür.) Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek ister.(deyim) (Yetişip topluma yararlı bir kişi olması için uzun zaman gerek.) ÖRNEK SORULAR 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisi "insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur." atasözünün anlamı- nı içermez? A) Sen her zaman demez misin, huylu huyundan vazgeçmez, diye? B) Can çıkmadan huy çıkar mı? C) Büyükler, sütle giren huyun, canla çıkacağın boşuna söylememişler. D) Ben sana, huyunu bilmediğin kişilere güvenme demez miydim? E) Ne dersen de, değiştiremezsin onu, huy canın altındadır. (1981/1) ÇÖZÜM: Soru kökünde verilen atasözü "Kişinin çocukluğundaki huyları, özellikleri değişmez; ihtiyarlığında da sürer." düşüncesini içermektedir. A, B, C, E seçeneklerinde verilen yargılar, bu atasözüyle içerik yönünden özdeştir. D seçeneğinde huy kavramından söz edilmekte ancak bu atasözünün anlamını karşılamamaktadır. YANIT : D 2. Aşağıdaki atasözlerinin hangisinde mecazlı bir söyleyiş yoktur? A) Ayağını yorganına göre uzat. B) Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. C) Son pişmanlık fayda vermez. D) Yuvarlanan taş yosun tutmaz. E) Ateş düştüğü yeri yakar. (1989/II) ÇÖZÜM: A'da verilen atasözü "Giderini gelirine uydur”, B'de verilen atasözü "Büyük bir çıkar söz konusuysa küçük özveriler esirgenmez.": D'de verilen atasözü "Durmadan yer değiştiren kişi mal mülk edinemez."; E'deki atasözü "Felaket kimin başına gelirse onu etkiler." anlamlarını mecazlı bir söyleyişle kazanmışlardır. C'deki atasözünde ise "yapılan bir işten sonra pişman olmanın işe yaramayacağı" anlatılmaktadır. Mecazlı kullanım yoktur. YANIT : C ÖZDEYİŞLER Özdeyişler; bilim, sanat, siyaset vb. alanlarda tanış, bilgi ve kültürüne güvenilen kişilerin yazıp söylediği kısa ve özlü sözlerdir. Uluslararası bir özellik taşıyacak kadar yaygın düşünce ve duyguları yansıtması bakımından özdeyişler, atasözleri kadar ulusal nitelikte değildir. İyi bir özdeyiş her ulusun malı olur. Şekil yönünden özdeyişler kesin olarak cümle biçiminde kurulur. Bu bakımdan atasözlerine benzer. Ancak atasözleri kadar kalıplaşmamış olmaları ve kim tarafından söylendiğinin bilinmesi onları atasözlerinden ayırır. Kendini seven pek az sevilir. (Cenap Sahabettin) Vatan çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir. (Tevfik Fikret) İlkin düşüncelere çatarız, sonra da insanlara. (Montaigne) Sanat doğaya eklenmiş insandır. (Francis Bacon) Gençleri bırakınız dünyayı hayal ettikleri gibi görsünler, büyüyünce nasıl olsa olduğu gibi göreceklerdir. (Voltaire) Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. (Mevlana) Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar. (Goethe) ALINTIDIR |
31 Ocak 2013, 10:22 | Mesaj No:20 |
Durumu: Medine No : 13402 Üyelik T.:
25 Şubat 2011 | Cevap: türk dili 1 dersi için alıntı linkler ve kısa notlar ANLATIM BOZUKLUĞU Anlama dayalı bozukluklar: Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz. * Gereksiz sözcük kullanılması |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Türk Dili dersi soru-cevap bölümü | Medineweb | Türk Dili 1 | 317 | 19 Nisan 2018 22:54 |
Türk Dili 2 NotLar (Erol71) | enderhafızım | Erol 71 Hoca'nın Toplu Özetleri | 9 | 07 Kasım 2015 23:18 |
Arapça Kısa Bilgiler (Alıntı) | Ehlibeyt | Genel Arapça | 4 | 30 Mart 2015 11:37 |
arapça öğrenmek için linkler | Medineweb | Genel Arapça | 11 | 10 Ocak 2014 16:15 |
türk dili 1 alıntı testler | mehmet akif2 | Türk Dili 1 | 8 | 31 Ocak 2013 10:33 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|