|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 25 Aralık 2013 (05:32), Konuya Son Cevap : 25 Aralık 2013 (05:33). Konuya 1 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
25 Aralık 2013, 05:32 | Mesaj No:1 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 12-13 özet-- İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 12-13 özet-- ÜNİTE 12 Ceditçilik; İdil-Ural bölgesindeki alimlerin, 18. asrın sonları ve 19.asrın başlarından itibaren 1920li yıllara kadar ortaya koydukları dinde ve eğitimde yenileşme düşüncesine ceditçilik takipçilerine de ceditçiler denir Usul-i cedit ne demektir; Kırımlı İsmail Gaspıralının geliştirmiştir. Eğitimde yenileşme düşüncesi. Kazan bölgesi ceditçileri; ünlü Türk alimi Abdünnasır Kursaviyle başlamıştır. Diğer temsilcileri ahmetcan b emirhan, şehabettin mercani, Hüseyin feyiahani, musa carullah, rızaettin Fahrettin, ziayettin kemali, Muhammet necip tünteri, alimcan barudi, abdurreşit İbrahim, Abdullah bubi, Zeynullah rasuli, Türkistan bölgesi ceditçi temsilcileri,Sadruttin Nayni, Abdurrauf fıtrat, Feyzullah hocayev, Mahmut hoca münevver kari. Ceditçilik hareketi 1917 de Bolşevik ihtilaliyle kesintiye uğramıştır. Rusya bölgesinden kaçan Ceditçiliğin en büyük temsilcisi Musa Carullah Bigi gibi aydınlar İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde görüşlerini yaymaya çalışmışlardır. Ceditçiliğin tarihsel arka planı Ceditçiliğe karşı eziyetler 2. Yekatarina zamanında yumuşamıştır. Daha planlı bir misyonerlik hareketi başlamıştır. Bu dönemde bir fermanla Ufa şehrinde Orenburg Muhammedi Ruhani İdaresi adıyla müftülük kurulmuştur. Dini anlayış ve eğitim sistemi ile ilgili ilk şikayetler ; abd b otuzumeni, abd b ibr kursevi, ahmetcan emirhan, Hüseyin feyizhan, şehabettin mercani ** Ceditçilerin savunduğu yenilikçi görüşlerin kaynağı öncelikle kendi zihniyet yapılarında aranmalıdır. Tatar Ceditçileri; Geleneği eleştirirken, geleneği kendi dönemlerindeki mantıkla sorgulayıp yargılamamakta ve bir kenara bırakmamakta ve onun “mutlak geçerliliği “ iddiasına karşı çıkmaktadır.Dahası selef eserlerini ihya etmeyi ceditçiliğin birini adımı olarak görerek, selef eserlerinin, herhangi bir kısıtlama olmadan, yayımı okunması ve anlaşılmaması istenmektedir. ** İslamın evrensel mesajının, bir veya birkaç mezhebin, şu veya bu zaman diliminin sınırları içine hapsedilmesine karşı çıkan ceditçiler, gerektiğinde sufilere, gerektiğinde filozoflara ve diğer büyük alimlere mürcaat etmişlerdir. Kuran ve sünnetin gelenekle birlikte yeniden anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır. Maturidiliği öne çıkarmışlar ve Ehli sünnet kavramını dar mezhebi çerçevesinde çıkararak daha geniş olan kuran ve sünnet temeline oturtmuşlardır. ** Bazı ceditçiler, bu konuya farklı bir açıdan daha yaklaşmakta ve nübüvvet misyonunun, yani Hz. Peygamberin yetki ve sorumluluklarının kendisinden sonra İslam ümmetine miras kaldığını iddia etmektedir. Ceditçilerin esas gayesi, bu misyonu yüklenen bir toplumun heran bir yenilenme içinde olup vahyin canlılığını veya vahiyle olan irtibatın canlılığın devam ettirmesidir. Bu sebeple mevcut mezheplerin hepsi medreselerde okutulmasıdır. Ceditçilik Hareketi: a-Geleneği eleştirmişlerdir. b-Medreselerde okutulan derslerin yeterli olmadığını söylemişlerdir. c-Aklı serbestçe kullanmak gerektiğini ifade etmişlerdir. d-Özellikle tasavvufi kaynaklara başvurmuşlardır. Ceditçilerin Musa Carullahla başlayan görüşleri; mevcut durumu ıslah etmek için ilk adımın İslam ulemasının ve selefin en kıymetli ve en faydalı eserlerini ihya etmek yani bölgede yeniden yayımlayarak hem talebelere derslerde okutmak hem de topluma benimsetilmesi gerektiğini düşünür.diğerleri kuran ve sünnetin gelenekle birlikte yeniden anlaşılması gerektiğini savunmuşlardır.eşari anlayışın bazı görüşlerine karşı maturidiliği öne çıkarmışlar ve ehli sünnet kavramını dar mezhebi çerçevesinden çıkararak daha geniş olan kuran ve sünnet temeline oturtmuşlardır. Ceditçileri yenilikçi görüşlere yönlendiren olaylar; a-Avrupada ve Ruysadaki ıslahatlar b-Osmanlı etkisi c-Mısırdaki yenilikçi hareketler ** Kazan bölgesinde kurumsallaşmış hiyerarşik bir yapı yoktur. ** Yenilikçi anlayışa engel olacak Şeyhülislamlık benzeri bir otoritenin, kurumsallaşmış hiyerarşik bir yapını bulunmayışıdır. Ceditçilerin temel görüşleri; kazan bölgesindeki ceditçi düşüncesinin 2 yönlü bir seyri vardır. 1. dini düşüncede yenileşme. 2. eğitimde yenileşmedir. ** Çeditçilik hareketinin başlaması dini düşüncede yenileşme hareketiyle olmuştur ** Eğitimde medresede bizzat bulunmak, ders vermek ve okutulan kitapları mütala etmek yeterli iken, dini düşüncede islamın geleneğini iyi bilmek ve bunlara hakim olmak, eğitimde ve dini düşüncede yenileşmede ne zorunludur Ceditçilik hareketinin üzerinde durduğu 3 önemli konu 1- felsefi ve kelami konular 2-fıkhi ve içtimai konular, 3- dini eğitimle ilgili konular. 1-Felsefi ve kelami konular; Temel çıkış noktaları, itikat inanç alanı ile yorumu yani dini anlayış tarzını ayırmaya çalışmak olmuştur. Kelam ilmi ve tevhit ilmi birbirinden ayrı ilimlerdir Ceditçiler kelam ilmi, tevhit ilmini birbirinden, felsefeyi de bu ikisinden ayrı birer ilim olarak değerlendirmişlerdir. Rızaeddin b Fahrettin ;kati delillerle sabit olmayan hususların itikada sokulması bit at ve dine karşı bir cinayettir demiştir. ** Ceditçiler kelamı gereksiz tevhit ilmini de gerekli görmüşlerdir Ehli sünnet kavramının çerçevesi oldukça geniştir Müslümanların inanıp inanmamakta serbest olduğu pek çok konuda inanmaya zorlanmasının insanları İslam çerçevesi dışına itmek anlamına geleceğini ileri süren ceditçiler, bunun da çok yanlış bir hareket olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre bir meselede, doksan dokuz ihtimal küfür tarafında olsa, bir ihtimal de bu küfrü ortadan kaldırıyor gözükse tekfirden yana olmamak gerektiğini inancı, islamın temel görüşüdür. ** Ceditçiler, gerek Allahın sıfatları, gerekse fırkai Naciye (kurtuluşa eren topluluk) konularında, bilhassa Taftazaniden itibaren, kelamcıların büyük hatalara düştüklerini ve kendileri gibi düşünmeyenleri de tekfir ve tadlil ettiklerini (küfre girmek ve sapkınlıkta bulunmakla suçladıklarını) beyan etmektedirler. ** Ceditçiler, kelamcıların ortaya koyduğu ehli sünnet anlayışını, dar çerçevesinden çıkarıp Kuran ve sünneti temele alan oldukça geniş bir alana oturtmaya çalışmışlar ve hatta islamda mezhebin tek olduğunu dile getirmişlerdir. Ancak ceditçilerin tek mezhepten kastı dar anlamda mezhepleri tek bir görüşe toplamak demek değildir. Tam aksine farklılıkları tek bir dairenin İslam içerisinde kabul etmektedir. Ceditçiler Akıl ve vahyi nasıl değerlendirmiştir. Akıl ile vahyin (hikmet ile şeriatın) ikiz kardeş olduğunu belirtmişlerdir.Her ikisinde aynı kaynaktan beslendiği için, doğruya ulaşmada eşit durumda bulundukları görüşünü temel ilke edinmişlerdir. Bu konuda şeriat hikmeti yalanlamaz görüşü Şehabettin Mercani ye aittir. ** İdil-Ural bölgesindeki ceditçi düşünürlerin akıl vahiy ilişkisi konusundaki temel hareket noktaları, asırlardır kendi halkları arasında yaşamakta olan dini anlayışın dar kalıplarını ve yeni gelişen fen bilimleriyle ilgili olarak ortaya çıkan taassubu bertaraf etmek olmuştur. Çünkü onların zihninde İslam dünyasının bütününde yaşanan gere ilmi, gerekse teknolojik gerilemenin mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu problemi halletmek için en iyi çıkış noktası ise, onlara göre, mevcut din ve ilim anlayışını doğrudan kuran ve sünnete ve hatta islamın ilk asırlardaki yapısına, yani selef ulemasına dayanarak ıslah etmektir. Musa Carullah Dini olanla dünyevi olan arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaktadır. Felsefei Diniyyenin yüksek medreselerde okutulmasını tavsiye etmiştir. Zaruruliği kesin olarak biline şeylere ayrıca delil getirmek yanlıştır, demiştir. Örnek: kadınlara okuma yazma öğretmek, Musa Carullah dar kalıpları aşarak, zamanın şartları icabı ortaya çıkan hakiki ihtiyaçları, dine tatbik etmek hülyasıyla hadislere ve fetva kitaplarına bakarak çözmeye çalışmak yerine, usuli şeriyyeye ve Kurana dönerek çözmeyi önermektedir. Ceditçiler hangi alimlerin alemin yaratılışı konusunda haksızca eleştirildiğini öne sürerler? Farahi, ibni sina, ibni rüşt, vb bu alimlere övgü yağdırarak felsefeye yönelik tavırları ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Ceditçiler bu filozofların tekfir edilme sebeplerini neye bağlıyorlar;Gazali ve fahrattin razi gibi alimlerin bir taassub sonucu olarak filozofları tekfir ettiklerini ifade ederler. ** Ceditçiler, alemin zaman içinde yaratılmadığını Tanrı ile birlikte ezeli olduğunu, ancak bu ezeliliğin de ilahi iradedeki bir ezelilik olup, gerçekte ise yaratılmış ise yaratılmış olduğunu savunmaktadır. Ceditçilere göre hudus Zati ve Zamani olmak üzere 2 ye ayrılır. Böyle bir akımın itikadi olmadığını bu yüzden de filozofların veya bu görüşü savunanların tekfir edilemeyeceğini söylemişlerdir. Ceditçiler hudusi zati ve hudusi zamaninin itikadi konuların içine sokulamayacağını söylemişlerdir. Ceditçilerin âlemin yaratılışıyla ilgili görüşleri ;Alemin zaman içerisinde yaratılmadığını tanrı ile birlikte ezeli olduğunu ancak bu ezeliliğinde ilahi iradedeki bir ezelilik olup gerçekte ise yaratılmış olduğunu savunmaktadırlar. ** Ceditçiler genellikle Abdünnasir Kursavi den başlayarak Nakşibendiliğe bağlıdır, ceditçilerin tasavvufta yapılan şeyh mürit hayalarına bakışları yapılan yanlışlıkların asıl tasavvuf ve gerçek ruhbaniyetin yargılanamayacağı üzerinde durmuşlardır. Onlar açısından tasavvuf bir yönüyle dini bir ilim diğer yönüyle İslami bir felsefedir. ** Ceditçilerin esas eleştirileri keşif konusu üzerinedir,Keşfin bilgi kaynağı olmasını eleştirmişlerdir. ** Keşfi kabul eden ve kabul etmeyen ceditçiler;kabul eden musa carullah, kabultemeye rızaeddin b Fahrettin. ** Ceditçilerin yenilikçi görüşlerinin en çarpıcı yönünü fıkıh ve sosyal meselelerle ilgili bahisler oluşturur İctihat kapısı açıktır Ceditçilerin ictihatla ilgili görüşleri ;Mezhepleri dışlamadan dini bir veya birkaç mezhebin görüşleriyle sınırlandırmanın ve fıkhi meselelere bu şekilde çözüm getirmenin yanlışlığını ortaya koymak ve içtihat kapısının her zaman açık olduğunu ispat etmek üzere yoğunlaşmıştır.ictihat kapısını kapatmanın Allah ın kudretini zaman ve mesafelerle sınırlamak anlamına geleceğini düşünmektedirler. Taklit zaruret dışında caiz değildir. Her Müslüman gücünün yettiği kadar ictihat yapmalıdır. Musa Carullah ın ictihat görüşü; Büyük müctehitlere uymanın onları taklit değil, onların sözlerine aykırı da olsa onlar gibi ictihat etmekle olacağını söylemiştir. Ceditçilerin içtihat kapısının açılması hakkındaki görüşleri ;İslamın esas kanunlarının daimi olmakla birlikte onlara istinad edilen bazı kanunların vakitli ve hususi olmasının yani zaman ve mekana göre ayet ve hadislere dayanarak değişmesinin mümkün olacağı görüşündedirler. Ceditçilerin dikkat çekici görüşlerinden biride kavimlerin, coğrafyaların, iklimlerin farklılığı ve diğer bazı özel şartlar, gerek aynı dönemde, gerekse sonraki dönemler içinde, insanları farklı içtihatlar yapmaya mecbur kılmaktır. Özellikle bu durum, ceditçiler tarafından, içtihat kapısının kapanamayacağının en temel delililerinden biri olarak öne sürülmüştür. İçtihatlarda maslahat (kamu yararı) prensibi gözetilmelidir ** Ceditçilerde içtihatla ilgili konularda öne çıkardığı en önemli hususlardan birisi usulle ilgili olan Maslahat konusudur. maslahat prensibini en çok musa carullah ve rızaeddin b Fahrettin işlemiştir.Ceditçiler maslahatı bilhassa muamelatla ilgili hususlarda her asır müctehidinin kendi zamanlarının şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun yaşayan bir hukuku tertip etmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. İctihat yapmanın bazı şartları vardır 1. grubun başını çektiği Şehabettin Mercani ve diğer temsilcileri Abdullah Bubi, Rızaeddin bin Fahrettindir. Bunlara göre içtihat veya şer i delillerle amel etmek sadece müctehit sıfatını haiz kişilerin insifiyatinde değil delil getirmekten aciz olanlar hariç bütün Müslümanların elindedir. Bu müctehitler ayrıca aklı kullanmayı ve tercih etmeyi de içtihat saymaktadırlar. 2. grubun temsilcisi musa carullah tır. Müçtehit olmak için sıralanan şartlar esasında o kadar ağır değildir. Yani içtihat kapısı bu şartlardan dolayı kapanmamıştır. Ümitsizlik ve idealsizlik sebebiyle kapanmıştır.yani fiilen kapanmıştır. İçtihat yapmak için Arapçanın kuran ve sünnetin iyi bilinmesinin gerekli olduğu görüşünü savunmaktadır. İçtihatta teflikten faydalanılmalıdır. Telfik ne demektir;Farklı mezheplerin görüşlerinden yararlanmak.2 ye ayrılır: bir meselede daha önceki müctehitlerin söylemediği yeni bir görüş ortaya koymak veya yeni bir içtihatta bulunmak manasındaki tefliktir. Buna içtihatta teflik yada mürekkeb teflik adı verilir. 2. avamdan olanların veya içtihat yetkisine sahip olmayan diğer taklit ehlinin karşılaştığı bir meselede bağlı bulunduğu mezheple kayıtlanmayıp başka mezheplerin görüşleriyle amel etmesi veya birkaç mezhebin hükmünü birleştirmesidir. Buna da taklitte teflik adı verilir. Ceditçilerin teflik görüşü; Bir mezhebe bağlıyken diğer bir mezhebin görüşüne tabi olmayı caiz görmüşler. Ceditçilerin teflik konusunu gündeme getirmelerinin sebepleri nelerdir 1- içtihat konusundaki görüşleriyle bir uygunluk sağlamak. 2- tassup ve düşmanlığın önüne geçmek 3- ceditçiler açısından teflikin önemi islamın ve hukukunun kuşatıcılığı ve dinin kolaylaştırma ilkesini sağlaması açısından önemlidir. 4- kuran ve sünneti merkeze alan anlayışlarına uygunluk arz etmektedir. Cuma ve bayram hutbelerinin Türkçe okunması hakkında genel bilgi Hutbeler 20. asrın başlarına kadar Arapça okunmuştur.Katip çelebi 1656 da mizanul hak fi ihtiyaril ehak adlı eserinde hutbeler Arapça olduğu için bir şey anlamayan halkın dinlemeyerek uyuduğundan bahsettiği bilinir. 1870 de Ali Suavi 1884 Muallim Naci de hutbelerin Arapça okunduğundan bir şey anlaşılmadığı söylemişlerdir. Osmanlı döneminde Türkçe hutbe ile ilk açık kaydın 1908 de kazanlı Halim Sabit in sırat ı müstekımde yayınladığı hutbelere dair başlıklı seri makalelerde yer aldığı görülmektedir. Ceditçilerin hutbelerin Türkçeleştirilmesiyle ilgili görüşleri; ilk görüşler Abdullah b bubi 1922 de ortaya attığı görüştür. Terakki funun ve mearif dinsizliği mucip mi adlı risalesinde bayram ve Cuma hutbelerinin tatarca okunmasının farz olduğunu söylemiştir. İlk tatarca hutbe okuyanlar; Alimcan Barudi, Buvalı Nurali hazret ve Abdullah bubi 21 mart 1906 da okumuş. ** Tatarca olarak ilk bayram namazı hutbesini 1921 de Alimcan Barudi okumuştur Türk ve tatar ceditçileri islamda kadın haklarıyla ilgili görüşleri; islamın kadınlara verdiği hak ve hürriyetlerin başta fıkıhçılar olmak üzere Müslüman toplum tarafından ellerinden alındığını ispat etmeye çalışmışlardır. Musa Akyiğit, Zahir Bigi, Rızaeddin b Fahrettin isimli ceditçiler romanlarında kadınların haklarının ellerinden alınmasından bahsetmişlerdir İlmi eserlerde kadınlara yönelik hangi konulardan bahsedilmiştir? Kadınların hak ve hürriyetleri, teaddüdi zevcat ( 4 eşlilik) ve kadınların boşama hakkı vs konular. Rızaeedin b Fahrettin kazan bölgesi imamlarının nikah ve talakla ilgili bir meseldeki görüşleri ile kendi değerlendirmelerine yer verdiği mğbtela ( orenburg 1903) adlı çalışmasıyla ve meşhur hatunlar ve tanınmış Müslüman kadınlarala ilgili eseri değerlidir. ** Musa carullah biginin hatun adlı eseri de bu alanda yazılmış eserdir. **1917 de moskovada toplanan Rusya Müslümanları kurultayında musa carullah biginin özel çabasıyla kadın ve erkeğin her türlü siyasal ve sosyal haklarda eşit kılınması, seçme ve seçilme hakkı verilmesi, kadının boşanma hakkının nikah defterine kaydedilmesi, 16 yaşından küçük kızlara nikah kıyılmasının engellenmesi ve teaddüdi zevcat ın insanlık ve adalete aykırı olduğundan kesin olarak kaldırılmasıdır 1917 moskova toplantısının en önemli sonucu İslam tarihinin bilinen ilk hanım kadısı( müftüsü) meşhur ceditçi Abdullah Bubi nin kızkaredşi Muhlise Bubi dir Tatar ceditçileri kadınların meselelerini değerlendirmeleri; 2 alanda değerlendirmişlerdir. 1. kadınların hak ve hürriyetleri ve bununla ilgili olarak toplum içindeki sosyal konumlarıdır. 2. kadınların örtünmesi veya hicap meselesidir. Ceditçilere göre islamda kadınların hak ve hürriyetleri konularının kapsamı; Sosyal hayattaki statüleri, cemaatle yapılan ibadetlere iştirakları, eğitim ve terbiyeleri. Bu alanda dikkat çeken ilk görüşler kadınların yaratılışı ile ilgili olarak musa carullah bigi ve rızaeddin b Fahrettin tarafından zikredilmiştir. Onlar nisa suresinde Allah sizi tek bir nefisten yarattı eşinide ondan yarattı buyruğunu ve Hz peygamberin kadınlar eğe kemiğinden yaratıldı hadisini alimlerce yanlış anlaşıldığını ve bu yanlış anlamada Yahudiliğinde etkisinin olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre ayette geçen ibare kadının erkekten veya erkeğin eğe kemiğinden yaratılması değil kadın ve erkeğin aynı nefisten yaratıldığı görüşüdür. Musa Carullah Bigi kadınlara velayet bahsinde hangi konuları dile getirmiştir; kadınların hukuki eşitliğine velayet bahsinden de delil getirmektedir. Ona göre velayette esas olarak ehliyet ve hakkiyet (hak etme) e bakılmalıdır. ** Rızaeddin b Fahrettin bir memleketin ıslah ve terakkisi kadınların eğitim ve terbiyesine bağlıdır. Ceditçilerin hicab konusundaki fikirleri; İslamın emrettiği hicabın yüz örtüsünü içine almadığı konusunda hem fikirdirler.Ceditçiler hem hicapta hem de kadın haklarında en Muhittin Arabi nin fütühatül mekkiyye adlı eserine başvururlar. Ceditçiler medreselerde kuran, hadis, ilmi usul, edebiyatı arabiyye, hikmet, coğrafya, tarih gibi derslerin verilmemesini eleştirmişlerdir. ** Ceditçiler kazan bölgesindeki medreselerle ilgili maddi finasmanının olmayışını eleştirmişlerdir. Ceditçilerin eğitimde yenileşmeyle amaçladıkları; 1- okuma yazmada takip edilen mevcut harf metodunu bırakıp daha kolay olan ses (avaz) metodunu uygulamak. 2- mektep ve medreselerin programında fen bilimlerine yer vermek. 3- öğrenim dilini ve ders kitaplarını Türkçeleştirmek. ** Bunların dışında imtihan sisteminin getirilmesi, okul binalarının fiziki şartlarının düzeltilmesi, ders kitaplarının özel hazırlanması, sınıflara bölünme esasının getirilmesi, öğretim yılının bölünmesi gibi hususlarda vardır. Okuma yazma öğreniminde ceditçilerin harf metoduna alternatif olarak sunduğu hece (icik) metodu (usulu maddiye) İsmail bey Gaspıralı tesiriyle kazan bölgesine girmiştir. Ses (avaz) metodu yani usul i savtiye, ceditçiler tarafından yoğun bir şekilde önerilen eğitim metodudur.Ses avaz metodunun mekteplere girmesi konusunda en gayretli kişilerden birisi Nakşi ceditçi Zeynullah rasuli. ** Fen bilimlerinin medreselere girmesi şehabettin mercani tarafından başlatılmıştır. ** Kazanda 10 yıllık büyük medrese kurmayı Hüseyin feyizhani planlamıştır Ceditçiler dil meselesini 2 boyutta değerlendirir. 1. der kitaplarının ve öğretim dilinin Türkçeleştirilmesi 2. Türkçenin bölgede kullanılan mahalli Türkçe mi yani tatarca mı yoksa ist türkçesimi konusu.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması... | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 5 | 210 | 23 Eylül 2024 20:24 |
Mustafa İslamoğlu Sözler | Medineweb.net Videolar | Mihrinaz | 2 | 391 | 30 Nisan 2023 16:51 |
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? | Medineweb.net Videolar | Medine-web | 0 | 261 | 29 Nisan 2023 18:52 |
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE | Hacc-Umre-Kurban | Medine-web | 0 | 1103 | 27 Nisan 2020 21:40 |
25 Aralık 2013, 05:33 | Mesaj No:2 |
Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 | Cevap: İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 12-13 özet-- ÜNİTE 13 İslamcılık İslamcılık; hemen her alanda ilerlemeye başlayan ve halen bu konumunu sürdüren batı medeniyeti karşısında, gerileyen ve durmadan yenilerek, toprak kaybeden Osmanlı devletindeki yenileşme, güçlenme ve islama yapılan itiraz ve hücumlara cevap verme söyleminin genel adı olarak kabul edilmiş bir harekettir. İslamcılık akımı 19. yy da belirginleşmiştir İlk dönemlerde İslamcılık hangi kelimelerle ifade edilmiştir; ittihad-i İslam, Panislamizm, islamizm. ** İslamcılık terimini ilk defa Ziya Gökalp kullanmıştır.İslamcılık terimini ziya gökalple yaklaşık içerikte fakat önce kullanan kişi Yusuf akçuradır. İslamcılığı hazırlayan sebepler İslam dünyasında gerilemenin sebebini batılılar gerginliğin islamdan kaynaklandığını söylemişlerdir, İslamcılar ise geri kalmışlığın sebebini din değil dinin yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını belirtiyorlardı. ** Müslümanlarla gayri Müslimler Tanzimat fermanı 1839- ıslahat fermanı 1856 da aynı statüye kavuştu. ** Bugünkü anlamıyla İslamcılık 2. meşrutiyet 1908 den sonra meydana gelmiştir. 2. meşrutiyetten sonra islamcılar kimlerden etkilenmişlerdir; yeni osmanlıların oluşturduğu birikimin yanı sıra, Cemalettin Afgani, m.abduh, m.ferit vecdi, m. Reşit rıza gibi (İslamcı) düşünürlerin temel yaklaşımlarından etkilenmişlerdir. İslamcılığın temel kalkış soruları 1- vatan istilalardan nasıl kurtulur. 2- İslam âleminin hristiyan batıya yenilgi sebepleri nelerdir. 3- yeniden mazideki ihtişamlı günlere nasıl kavuşuruz. 4- İslam, batıcıların iddia ettikleri gibi miadını doldurmuşumudur ** İşgal devletlerinin dayatmaları neticesinde bazı yorumlar İslam açısından kabulü imkansız noktalara vardırıldı. Örnek seyyid Ahmet Oryantalistlerin islama hücum ettiği belli başlı konular nelerdir? 1- İslamiyet akılla çatışan bir dindir. 2- hadisler sahih değildir. 3- hz peyg çok eşliliği hristiyan ruhbanlığına aykırıdır. 4- İslamiyet oryantalistlere göre cahiliye Araplarının bir yansımasıdır. 5- İslam felsefesi, İslam kelamı, İslam tasavvufu, usulü fıkhın kaynağı gerek, İran, ve Hint dir. bu iddialar oryantalistler tarafından bu gün de devam ettirilmektedir. 6-Özellikle İslamda Düşünsel harketler (mezhepler) oryantalistler tarafından İslam tahini içerisinde ortaya çıkmış olaylara hasredilerek bu düşüncelerin arka planını oluşturan islamın ana metinleri görmezlikten gelinmiştir. Yeni oryantalistlere göre, Müslümanların Kurana ve Hz. Peygamberin sünnetine bağlı kalmaları, onların donuk ve ne yaptığını bilmez insanlar olmaların temel sebebi idi. Batılı metaryalizmi savunan yerli batıcılar ;Tarih-i kadim şiiriyle Tevfik Fikret, Dozy in etkisi altındaki Abdullah Cevdet, Ahmet nebil, baha Tevfik. İslamcıların özellikleri İstanbul merkezli Osmanlı İslamcıları, hem medrese ve hem de mektep eğitimi almış aydınlardan oluşuyordu. Zamanla medrese İslamcılığı ağırlıklı olarak mektep İslamcılığına oradan da, cumhuriyet devrinde siyasal manada mühendis kökenli insanlara yerini bırakmıştır. İslamcılar şura yönetim biçimini istiyordu. ** Osmanlı aydınlarının, mektep ve medreseli olarak din hakkındaki bilgileri yeterli, idi, dinin ve sosyal hayatın düşünsel çerçevesini çok iyi biliyorlardı. **İslamcı aydınlar, daha sonraları bu fikirlerinden vazgeçmiş olsalar da başlangıçta saltanata karşı idiler,hemen hemen bütün İslamcılar, Abdülhamitin baskıcı olduğu hususunda hem fikir idiler. Meşrutiyetin de bir gereği olarak gördükleri, şura (parlamanter sistem) yönetimini istiyorlardı. **İslamcılık, yenilgilerden kurtuluş çabası olduğu için her zaman milliyetçi bir tonu kendi içinde barındırmıştır. ** İslamcılar başlangıçta batı karşısında düşünsel anlamda bir aşağılık kompleksi içinde değildirler. ** İslamcılar hiçbir değişimi kabul etmeyen muhafazakar gelenekçilerden ayrı idi. İlk dönemlerinde yoğunlukla içten yenilenebilme imkanı üzerinde duruyordu. Medreseli ve mektepli İslamcılar; Elmalılı medreseli, m. Akif mektepli. İslamcıların belirgin görüşleri İslamcılar, dine olan sonsuz güvenleri dolayısıyla dinin, insanları mutlu ve müreffeh kılacağı inancından hareketle, mevcut sorunların çoğunun suni karakterli olduğunu iddia etmişlerdir. İslamcıların istediği tarzda din yaşanabilir olsa birçok sorun kendilerinden çözülecektir. Dinin doğru anlaşılması yani çağa göre yeniden yorumlanması ve dinin öngördüğü ahlaki değerler doğrultusunda bir hayatın yaşanması ile mümkün olacaktır. **İslamcılık, yeni bir düşünce platformu olduğu gibi aynı zamanda kendisini meşru göstermek için geçmişten de her zaman güç alma zarureti hissetmiştir. Böylece batı karşısında islamın savunulabilir olduğunu kanıtlayacaktı. **İslamcılara göre; içinde yaşanılan çağın adı terakkidir (yükselme). O zaman İslamiyet terakkiye mani değildir ve İslamiyet akla uygundur. Bütün gelişmelere açıktır. **Dinin, gelenek tarafından yanlış anlaşılıp yorumlanması dolayısıyla Müslümanlara tembellik, cahillik ve hurafecilik gibi sosyal ve ahlaki zaaf ve hastalıklar arız olmuştur. **islamcıların bilim, teknoloji ve ahlak telakkilerine göre, batı teknolojisi ve bilimi alınmalı, bunun karşısında İslam ahlakıyla mücehhez insan tipinin ortaya çıkarılmasına çalışılmalıdır. **İslamcılar dini nassı bilimsel bilgi vasıtasıyla açıklama tarzına büyük önem vermişlerdir.bilimsel bilginin bir neticesi olarak ortaya çıkan iyi ve faydalı şeylerin çoğunun islamda da olduğunu iddia etmektedirler. islamı akli deliller çerçevesinde sunmak için hangi ilimler üzerinde durmak gerekiyordu; islam felsefsi, isl tasavvufu, vahdeti vucut, İslam kelamı ve özellikle de mutezile kelamının tanrı karşısında insana vurgu yapan taraflarının üzerinde durulmaktaydı. ** İslamcılar batılı panteistlere cevap için vahdeti vucut a başvurmuşlardır. ** İslamcıların dini bilme göre açıklamalarının temelinde ilim-din, akıl-nakil çatışmasının olmadığı göstermekti yatardı. ** İslam dünyasında çalışıp bireysel işler yapmaya özel vurgu yapan ekol mu’tezile. ** İslamcılara göre öncelikle kadının eğitim ve öğretimine önem verilmeli, dar alanda da olsa kadın sosyal hayatta kendini göstermelidir. ** İslamcıların karşı çıktığı batı orjinli düşünceler materyalizm, ırkçılıktır. ** Modernleşme sürecinde bazı İslamcıların içtihat konusunda ölçüyü kaçırdığını söyleyenler Mustafa Sabri Efendi, said nursi dir İslamcıların çokça üzerinde durduğu kavramlar nelerdir;- ittihad ı İslam, tenasüt, uhuvvet, içtihat, terakki, şura, meşveret, tecdit, ümmet, ıslah, ihya, medeniyet, meşrutiyet, hilafet, taklit, kanun i esasi, kadın hakları. İslamcıların siyasi görüşleri nasıldır;-zaman, mekan ve ihtiyaçlar dikkate alınarak kuran ın belirlediği genel esaslara göre oluşan her devlet tarzı islamidir. Onlara göre siyasi ve idari işleri yürütenler kuranın yoğunlukla vurguladığı gibi şura esaslarına göre iş görmelidirler.bu nedenle şura ve meşveret çok önemlidir. saltana ve hilafetin kaldırılmasına taraftar olan İslamcıların amacı zaten çalışamaz durumdaki hilafetin ve çağa uygun olmayan saltanat yönetimine şer i bir zemin bulmak idi İthat ve terakkide görev alan İslamcılar ve görevleri; said halim paşa ittihat ve terakki partisi başkanlığı, mustafa Sabri efendi ittihat ve terakki üyeliği, Elmalılı ittihat ve terakkinin ilmiye şubesinde, said nursi ittihadi Muhammedi cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır. ** Birinci meclisten sonra ortaya çıkan durum İslamcıların birlikteliklerini az da olsa farklılaştırmıştır. Bir kısmı dev görev alımı bunlar; a. Hamdi Akseki, seyyid bey, m. Şemsettin Günaltay, bir kısmı üniversite reformuna kadar üniversitede ders vermiştir; babanzade, Ahmet naim, Ferit kam, İzmirli İsmail hakkı, bir kısmı da yurt dışındayı tercih etmiş bunlar; m. Akif, m. Sabri. Meslis tarafından hangi İslamcılara görev verilmiştir?; Mehmet Akif kuranı kerim mealı, Elmalılı kuran tefsiri, babanzade tecridi sarih in şerh ve tercümesi ile görevlendirilmişler ve bu görevleri liyaketle yerine getirmişlerdir. Ancak m. Akif in hazırladığı mealin kendisi tarafından basılmasının istenmediği bilinmektedir. Elmalılının hazırladığı tefsir hak dini kuradildir. Babanzade nin hazırlamaya çalıştığı tecridi sarihin tercüme ve yorumuna ömrü vefa etmemiştir. İttihad i İslami ne demektir?; Osmanlının temsil ettiği halifelik kurumunun yeniden realize ve idaalize edilmesine odaklanıyordu buna da ittihad i İslam adını veriyorlardı. İslamcıların batılı düşüncelere cevapları; 1- Büch in madde ve kuvvet adlı eserine İsmail ferid in iptali mezhebi maddiyyun adlı eseriyle cevabı.2- ernest renanın sorbonne üniversitesinde verdiği İslam ve bilim adlı konferansına İslamcıların verdikleri cevaplardır. Bunlardan; Namık kemal in rena müdafanesi 3- reinhar pieter anne dozy nin İslam tarihi hakkında yazdığı aşağıalyıcı metinlere karşılık yazıdığı cemil Meriç in sitayişle kjendinden bahsettiği Filibeli Ahmet Hilmi nin yazdığı tarihi İslam adlı eseri. 4- İsmail fenninin materyalist ve ateistleri eleştiren madiyyun mezhebinin izmihlali adlı eseri. ** cumhuriyet dönemi İslamcıların üzerinde oryantalist çalışmaların inkar edilmez etkileri vardır. ** İslam felsefesi ve kelami konularda İsmail hakkı İzmirli, tefsir konusunda Elmalılı, İslam hukuku ( ilmihal düzeyinde) İslam akadi İslam ahlaki a. Hamdi Akseki, Mustafa Sabri İslam akaidi ve güncel konularda, said nursi iman ve tevhidi temellendirme, babanzade Ahmet naim hadis yorumculuğu felsefe dili ve İslam ahlaki konularında, m.akif şiirde.
__________________ Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 8-9 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 1 | 25 Aralık 2013 05:29 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 6-7 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 1 | 25 Aralık 2013 05:27 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 4-5 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 0 | 25 Aralık 2013 05:25 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 3 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 0 | 25 Aralık 2013 05:24 |
İSLAM DÜŞÜNCE EKOLLERİ TARİHİ--ÜNİTE 2 özet-- | Medine-web | İslam Düşünce Ekolleri Tarihi | 0 | 25 Aralık 2013 05:23 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|