Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  15 Kasım 2013 (13:28), Konuya Son Cevap : 15 Kasım 2013 (18:40). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 15 Kasım 2013, 13:28   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.298
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Büyük hedefler, yüksek lezzetler

Büyük hedefler, yüksek lezzetler

Bir hadiste, mü’minle günahkârın durumu şöyle anlatılır:
“Mü’minin misâli, görünüşte harabe bir ev gibidir. İçine girdiğin zaman onu düzenli ve süslü bulursun. Günahkârın durumu ise çekici, şa’şalı ve görenlerin hayretini çeken bir kabir gibidir. İçi kokuşmuş maddelerle doludur.” (Suyutî, Câmiü’l-Kebîr, 5:427)
Siz insansınız, yüksek bir canlısınız, güzel tatlardan hoşlanırsınız, nezih yiyecekler yersiniz, damak tadınız önemlidir. Bir kedinin böcek yemesi size iğrenç gelir, bir köpeğin kemik kemirmesi size ne kadar basit ve düşük gelir. Siz bir iskenderin ve bir dondurmanın lezzetini takdir edersiniz, hatta her yerin yemek yapış şeklini de beğenmez ve yemezsiniz. Çünkü siz bir insansınız. Hayvanın aşağı ve basit yemek kültürü sizi tatmin etmez, doyurmaz, hatta iğrendirir değil mi?
İşte aynen bunun gibi, tüm hayatının gayesi ve bütün bildiği lezzetler, sadece dünyevi, fiziksel, nefsanî ve gayr-ı meşru lezzetleri tatmaya çabalamaktan ibaret olan insanların yaşantı tarzı da bu misal gibidir. Ruhun, aklın ve kalbin yüksek lezzetlerinden ve vazifelerinden ve gıdalarından haberdar olunmayan bir yaşam tarzı; nefsini, yüksek duygularının emrinde hizmetkâr etmiş hakikî insanları cidden iğrendirir. Çünkü bu hakikaten “hayvan gibi, hatta daha da aşağı” bir yaşam tarzıdır. Dışarıdan ne kadar cazibeli de görünse, iyi paketlenmiş ve sunulmuş da olsa, içerik değişmez. Gerçek böyledir, ama ne yazık ki, insanların çoğunluğu, kendi yüksekliğine yakışmayacak bayağılıkta bir yaşam tarzını severek ve isteyerek tercih etmektedir.
Bir zaman aklıma şöyle bir soru geldi: “Tamam, insanın sadece fiziksel ve dünyevî zevklere odaklanması ve manevî gelişimine hiç önem vermemesi, ruhî ve kalbî lezzetlerden hiç haberi olmaması doğru değil. Fakat maneviyat ile beraber diğer tüm fiziksel zevkler neden bir arada yaşanamasın ve din buna bu dünyada neden tam müsaade etmiyor? Hâlbuki cennette, bu dünyadaki fiziksel zevk ve hazların en ileri derecelerinin mevcut olduğu ifade ediliyor. Cennet hayatında yaşanması güzel ve doğru olduğu halde, neden dünyada bazı nefsanî zevklerin önüne set çekilmiş ve yasaklanarak sınırlandırılmış ve bu lezzetler gayr-ı meşru sayılarak kötü ve yanlış görülmüş?”
Daha sonraları, bu sorunun çıkış noktasının bu dünyayı gerçek şekliyle idrak etmemekten ve gafletle bakmaktan kaynaklandığını gördüm. Eğer insan sadece kendi nefsanî arzu ve istekleri ile fanî dünya hayatı açısından bakarsa, elbette dinin emir ve yasaklarını ve birçok meselesini sağlıklı bir gözle göremeyecek ve doğru şekilde anlayamayacaktır. Şu koca kâinatın varoluş sebebi ve neticesi olan insanın yüksek yaratılış maksatları ile ebedî ve gerçek hayat diyarı âhiret açısından aynı meselelere baktığında ise çok daha farklı bir farkındalık kazanacaktır. Şöyle ki: İnsanın nefsi, bu dünya hayatını hep devam edecekmiş ve sürekli burada kalmaya devam edecekmiş gibi düşünüyor ve öyle görüyor. Âhiret hayatını da sanki hiç gelmeyecekmiş gibi yok sayıyor. Ve böyle farz ederek yukarıdaki soruyu soruyor.
Hâlbuki bu dünyada ebedî hayatı kazanmak için kısa bir süreyle geçici olarak bulunduğumuz noktasından şu hayata bakıldığında, her şey yerli yerine oturuyor ve netlik kazanıyor.
Evet, cennette çok daha ileri dereceleri vaad edilen nefsanî ve fiziksel zevkler, temelde kötü ve yanlış değiller. Hatta buradaki dünyevî lezzetler ve nimetler, cennet nimetlerinin numuneleridir, yani denemek için küçük ve kısıtlı örnekleridir, cennet nimetlerine iştah açmak için ikram edilmişlerdir. Cennet nimetleri ise, dünyevî nimetlerin mükemmel ve yüksek asıllarıdır.
Fakat şöyle bir manzarayı aklınızda canlandırın. Önemli bir sınav esnasında, yanınıza ihtiyaç oldukça içmek için su alırsınız. Belki, zihin açıklığı ve enerji için, bir kaç şeker de bulundurursunuz yanınızda. Buna sınav gözetmenleri de izin verirler. Fakat, hiç akıl kabul eder mi ve hiç müsaade edilecek bir şey midir ki, sınav esnasında bir lokantadan mükellef bir yemek siparişi yapsanız...Ya da sınavda içmek için alkollü içecekler getirseniz..Veyahut, yanınızda portatif playstation cihazınızı getirip, oyun oynamaya kalksanız..Şimdi böyle bir şey, nasıl sınav esnasında izin verilmesi mümkün olmayan yanlış ve kötü bir davranışsa, sınav ortamı ve şartlarına ne derece uygun düşmüyorsa ve sınavı kaybetmeye sebep olacak zararlı bir davranışsa; aynen bu misal gibi, bu dünyada bulunma sebebimizi ve hayattaki vazifemizi unutturacak ve sadece kendisiyle meşgul edecek dünyevî ve nefsanî zevkler, sınav adabı gereği dince yasaklanmış, yanlış ve kötü görülmüştür.
Zaten, bu dünyada sadece, yiyip içecek, yatıp kalkacak, zevk edip gezecek ve farklı ve anlamlı bir şey yapmayacaksak neden cennetten çıktık ve bu dünyaya gelip o kadar zahmeti, meşakkati, hastalıkları, ayrılıkları, hayatın ağır yükünü ve acılarını yüklendik ki? Mülk suresinin ikinci ayeti, bu soruya bakın nasıl müthiş bir cevap veriyor:”Hanginizin daha kıymetli ve güzel işler yapacağını görmek için, bir imtihan olarak hayatı ve ölümü yaratmıştır.”
Bedenini ve nefsini aklın, kalbin ve ruhun yüksek hedeflerinin hizmetine vermesi gereken insan, tam tersini yapıp, aklını, ruhunu, kalbini ve bütün duygularını, bedeninin ve nefsinin emrine verse ve nefsinin hayvani isteklerini yerine getirmek ve dünyevi lezzetler adına ne varsa tatmak ve bütün inceliklerine vararak yaşamak için kullansa, böyle bir yaşam tercihini yapanların tarifi, Kur’ân’daki gibi olacaktır: “onlar hayvan gibi, hatta daha da aşağıdırlar.”

alıntıdır

Ediz SÖZÜER
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6313 14 Temmuz 2015 13:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4203 14 Temmuz 2015 13:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 5078 14 Temmuz 2015 13:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2826 14 Temmuz 2015 12:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2516 14 Temmuz 2015 12:03

Alt 15 Kasım 2013, 18:40   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:30
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Standart Cevap: Büyük hedefler, yüksek lezzetler

Alıntı:
fatmaeymentalha Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Bir hadiste, mü’minle günahkârın durumu şöyle anlatılır:
“Mü’minin misâli, görünüşte harabe bir ev gibidir. İçine girdiğin zaman onu düzenli ve süslü bulursun. Günahkârın durumu ise çekici, şa’şalı ve görenlerin hayretini çeken bir kabir gibidir. İçi kokuşmuş maddelerle doludur.” (Suyutî, Câmiü’l-Kebîr, 5:427)
Siz insansınız, yüksek bir canlısınız, güzel tatlardan hoşlanırsınız, nezih yiyecekler yersiniz, damak tadınız önemlidir. Bir kedinin böcek yemesi size iğrenç gelir, bir köpeğin kemik kemirmesi size ne kadar basit ve düşük gelir. Siz bir iskenderin ve bir dondurmanın lezzetini takdir edersiniz, hatta her yerin yemek yapış şeklini de beğenmez ve yemezsiniz. Çünkü siz bir insansınız. Hayvanın aşağı ve basit yemek kültürü sizi tatmin etmez, doyurmaz, hatta iğrendirir değil mi?
İşte aynen bunun gibi, tüm hayatının gayesi ve bütün bildiği lezzetler, sadece dünyevi, fiziksel, nefsanî ve gayr-ı meşru lezzetleri tatmaya çabalamaktan ibaret olan insanların yaşantı tarzı da bu misal gibidir. Ruhun, aklın ve kalbin yüksek lezzetlerinden ve vazifelerinden ve gıdalarından haberdar olunmayan bir yaşam tarzı; nefsini, yüksek duygularının emrinde hizmetkâr etmiş hakikî insanları cidden iğrendirir. Çünkü bu hakikaten “hayvan gibi, hatta daha da aşağı” bir yaşam tarzıdır. Dışarıdan ne kadar cazibeli de görünse, iyi paketlenmiş ve sunulmuş da olsa, içerik değişmez. Gerçek böyledir, ama ne yazık ki, insanların çoğunluğu, kendi yüksekliğine yakışmayacak bayağılıkta bir yaşam tarzını severek ve isteyerek tercih etmektedir.
Bir zaman aklıma şöyle bir soru geldi: “Tamam, insanın sadece fiziksel ve dünyevî zevklere odaklanması ve manevî gelişimine hiç önem vermemesi, ruhî ve kalbî lezzetlerden hiç haberi olmaması doğru değil. Fakat maneviyat ile beraber diğer tüm fiziksel zevkler neden bir arada yaşanamasın ve din buna bu dünyada neden tam müsaade etmiyor? Hâlbuki cennette, bu dünyadaki fiziksel zevk ve hazların en ileri derecelerinin mevcut olduğu ifade ediliyor. Cennet hayatında yaşanması güzel ve doğru olduğu halde, neden dünyada bazı nefsanî zevklerin önüne set çekilmiş ve yasaklanarak sınırlandırılmış ve bu lezzetler gayr-ı meşru sayılarak kötü ve yanlış görülmüş?”
Daha sonraları, bu sorunun çıkış noktasının bu dünyayı gerçek şekliyle idrak etmemekten ve gafletle bakmaktan kaynaklandığını gördüm. Eğer insan sadece kendi nefsanî arzu ve istekleri ile fanî dünya hayatı açısından bakarsa, elbette dinin emir ve yasaklarını ve birçok meselesini sağlıklı bir gözle göremeyecek ve doğru şekilde anlayamayacaktır. Şu koca kâinatın varoluş sebebi ve neticesi olan insanın yüksek yaratılış maksatları ile ebedî ve gerçek hayat diyarı âhiret açısından aynı meselelere baktığında ise çok daha farklı bir farkındalık kazanacaktır. Şöyle ki: İnsanın nefsi, bu dünya hayatını hep devam edecekmiş ve sürekli burada kalmaya devam edecekmiş gibi düşünüyor ve öyle görüyor. Âhiret hayatını da sanki hiç gelmeyecekmiş gibi yok sayıyor. Ve böyle farz ederek yukarıdaki soruyu soruyor.
Hâlbuki bu dünyada ebedî hayatı kazanmak için kısa bir süreyle geçici olarak bulunduğumuz noktasından şu hayata bakıldığında, her şey yerli yerine oturuyor ve netlik kazanıyor.
Evet, cennette çok daha ileri dereceleri vaad edilen nefsanî ve fiziksel zevkler, temelde kötü ve yanlış değiller. Hatta buradaki dünyevî lezzetler ve nimetler, cennet nimetlerinin numuneleridir, yani denemek için küçük ve kısıtlı örnekleridir, cennet nimetlerine iştah açmak için ikram edilmişlerdir. Cennet nimetleri ise, dünyevî nimetlerin mükemmel ve yüksek asıllarıdır.
Fakat şöyle bir manzarayı aklınızda canlandırın. Önemli bir sınav esnasında, yanınıza ihtiyaç oldukça içmek için su alırsınız. Belki, zihin açıklığı ve enerji için, bir kaç şeker de bulundurursunuz yanınızda. Buna sınav gözetmenleri de izin verirler. Fakat, hiç akıl kabul eder mi ve hiç müsaade edilecek bir şey midir ki, sınav esnasında bir lokantadan mükellef bir yemek siparişi yapsanız...Ya da sınavda içmek için alkollü içecekler getirseniz..Veyahut, yanınızda portatif playstation cihazınızı getirip, oyun oynamaya kalksanız..Şimdi böyle bir şey, nasıl sınav esnasında izin verilmesi mümkün olmayan yanlış ve kötü bir davranışsa, sınav ortamı ve şartlarına ne derece uygun düşmüyorsa ve sınavı kaybetmeye sebep olacak zararlı bir davranışsa; aynen bu misal gibi, bu dünyada bulunma sebebimizi ve hayattaki vazifemizi unutturacak ve sadece kendisiyle meşgul edecek dünyevî ve nefsanî zevkler, sınav adabı gereği dince yasaklanmış, yanlış ve kötü görülmüştür.
Zaten, bu dünyada sadece, yiyip içecek, yatıp kalkacak, zevk edip gezecek ve farklı ve anlamlı bir şey yapmayacaksak neden cennetten çıktık ve bu dünyaya gelip o kadar zahmeti, meşakkati, hastalıkları, ayrılıkları, hayatın ağır yükünü ve acılarını yüklendik ki? Mülk suresinin ikinci ayeti, bu soruya bakın nasıl müthiş bir cevap veriyor:”Hanginizin daha kıymetli ve güzel işler yapacağını görmek için, bir imtihan olarak hayatı ve ölümü yaratmıştır.”
Bedenini ve nefsini aklın, kalbin ve ruhun yüksek hedeflerinin hizmetine vermesi gereken insan, tam tersini yapıp, aklını, ruhunu, kalbini ve bütün duygularını, bedeninin ve nefsinin emrine verse ve nefsinin hayvani isteklerini yerine getirmek ve dünyevi lezzetler adına ne varsa tatmak ve bütün inceliklerine vararak yaşamak için kullansa, böyle bir yaşam tercihini yapanların tarifi, Kur’ân’daki gibi olacaktır: “onlar hayvan gibi, hatta daha da aşağıdırlar.”

alıntıdır

Ediz SÖZÜER

Allah razı olsun güsel insan
__________________
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Gazze'de Tansiyon Yüksek nurşen35 Gündem/ Manşetler 0 06 Mayıs 2019 23:19
Arapça Yds ve Yüksek Lisans alya dua Genel Arapça 2 13 Eylül 2015 15:08
Van'da büyük deprem 7.2 büyük yıkım Esma_Nur İslami Haberler 24 24 Ağustos 2015 02:19
Kur'an Kursu Eğitiminde Temel İlke ve Hedefler iklimya Kur'ân Kursları 0 14 Şubat 2013 23:42
Yüksek müsaadelerinizle HakikaT Makale ve Köşe Yazıları 9 07 Şubat 2011 23:55

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.