Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > SAMSUN OMÜ İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi:  12Haziran 2015 (09:53), Konuya Son Cevap : 12Haziran 2015 (09:53). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 12Haziran 2015, 09:53   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:35
Cinsiyet:
Mesaj: 3.297
Konular: 784
Beğenildi:132
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 12.ünite özeti

OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 12.ünite özeti

12.ünite


17. YÜZYIL FELSEFESİ


17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, yeni çağ düşüncesinin temellerini oluşturmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. 17. yüzyıl felsefesi, modern felsefenin yaklaşık iki yüzyıl boyunca sürecek en belirgin döneminin birinci kısmını ifade eder. Modern felsefe, her ne kadar kendisini Rönesans düşüncesi ile göstermeye başlasa da esas itibariyle Batı'da 17. yüzyılda başlayıp 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesi ile büyük bir ivme kazandığını söyleyebiliriz. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

17. Yüzyıl Felsefesinin Genel Özellikleri=Rönesans'taki düşünce parçalılığı ve çeşitliliği bu dönemde belirli felsefe eğilimlerinde ve dünya görüşlerinde derli toplu ve bir örnek haldesistematikleştirilmeye yöneltilir. Descartes, Hobbes, Leibniz, Spinoza 17. yüzyıl felsefesinin en önemli isimleridir.

17. yüzyıl felsefesi her şeyden önce, yeni bir tarih felsefesinin ya da en azından yepyeni bir tarih duygusunun egemen olduğu bir felsefedir. O, dünyaya ve insana bu yeni bakışın bir sonucu olarak, insanı eyleminin ve bu arada tarihin öznesi kılan yeni ve seküler bir tarih felsefesi geliştirir.

17. yüzyıl felsefesi teolojiden hemen tamamen bağımsız bir felsefedir. Francis Bacon'ın, Thomas Hobbes'un, hatta maddi alan ve dolayısıyla bilim ve felsefe ile moral ya da entelektüel alan ve dolayısıyla da din ve teoloji arasında oldukça kırılgan bir uzlaşım temin etmeye soyunan Rene Descartes'ın teolojiyle hemen hiçbir ilişkisi olmadığı söylenebilir. Felsefenin teolojiden bağımsız olmak anlamında özerkliği, 17. yüzyıl felsefesinin çok temel ve belirleyici başka bir özelliğine, onun insan merkezli veya özneden hareket eden bir felsefe olması anlamında, homosantrik oluşuna işaret eder.

Bu bağlamda, teolojiden hiçbir zaman bağımsız olamamış olan Ortaçağ düşüncesinde, Tanrı bütün sistemlerin başı ve sonuydu Yani, teosantrik yönelimin en belirleyici unsuru olan Ortaçağ düşüncesinde, Tanrıdan yola çıkma veya hareket etme felsefede hem konu alanlarını ve hem de içeriği belirlemişti.
Oysa dini dünya görüşünü bir şekilde gerileten veya çok büyük ölçüde ortadan kaldıran modern düşünüşte, hemen hemen bütün felsefelerin hareket noktaları, insandır. 17. yüzyılda rasyonalizmin kaynağında matematik ve fizik bulunmaktadır.

Kaydedilen gelişmelerle, doğanın da bir matematik formüllerle ya da kavramlarla anlaşılabileceği düşüncesine varılmıştır; doğa ile akıl, madde ile zihin arasında bir uygunluk fikrinden hareketle rasyonalizm düşüncesine ulaşılmıştır. Nasıl ki teosantrik bir felsefe mistisizme, ama en çok da teolojik bir kavrayışa yol açarsa, aynı şekilde homosantrik bir felsefe de rasyonalizmi çağırmış, rasyonalist bir bakış açısını gündeme getirmiştir Buna göre, modern felsefeye damgasını vuran hâkim tavır ya da eğilim, en azından 19. yüzyıla kadar,rasyonalizm olmuştur.

Genel bir tavır olarak rasyonalizm, aklın, bilim ve felsefe başta olmak üzere, bütün alanlarda yegâne otorite olması ya da yapılması anlamına gelir. 17. yüzyılın bütün büyük filozoflarına göre, hakikat dini otorite veya kutsal metinler tarafından aktarılan bir şey değildir; hakikat akla dayalı, özgür ve tarafsız araştırma ile keşfedilen bir şeydir. Buna göre, filozofun bakışı doğaüstü alana yönelmek, ilahi varlık alanını konu edinmek yerine, artık yeryüzüne yönelmek, doğal varlık alanını konu edinmek durumundadır.

Fiziki ve zihinsel dünya, toplum, etik alan, siyasi kurumlar ve hatta dinin kendisi, bundan böyle doğaüstü nedenler yerine, doğal nedenleriyle açıklanmalıdır. Modern dünyada en geniş anlamıyla rasyonalizm, insan aklının gücüne ve ilerlemeye duyulan inancı, diğer yandan da ilerlemenin aracı olarak bilime ve bilimsel yönteme duyulan güveni ifade etmektedir. Bu bağlamda doğa bilimlerinde kaydedilen gelişmeler de bu dönem felsefesinin gelişiminde belirleyici bir etki etmiştir. Bunlardan özellikle Kopernik Devrimi olarak adlandırılan gelişme, Giordano Bruno'nun evren tasarımı ve Galileo'nun ortaya koyduğu mekanikteki gelişmeleri anmak gerekir. Kopernik tüm bir dünya görüşünü değiştirecek sistemin en temel sonucu, gerçeklik karşısında gören gözün yanılabilirliğini açık bir şekilde ortaya koyması olmuştur. Güneş, Ay ve yıldızların Dünya'nın etrafında döndükleri yanılsamasını düzeltmiştir.

Böylece gerçek dünyayı değil algıladığımız dünyayı bildiğimize dair derin bir çıkarsamayı belirginleştirmiştir. Kopernik ve Galileo tarafından kurulan modern bilimin öngördüğü kozmolojinin en büyük yeniliği, onun doğayı, insan varlığıyla Tanrının dışında olan bir varlık alanı olarak sunmuş olmasıdır. Buna göre, doğa, canlı ve akıllı insan varlığına ilgisiz ve yabancı olan ve dolayısıyla, akıllı insan varlığı tarafından gözlemlenip analiz edilmek suretiyle, denetim altına alınacak olan cansız madde alanını meydana getirmekteydi. Özünde bir makine ya da mekanizma olan bu doğanın dili de onun birliğini ve evrenselliğini sağlayan şey matematiktir. Bütünüyle insan merkezli olup, sanayi uygarlığını hazırlayan bilimsel hareketin temelinde yer alan şey, işte bu doğa tasarımı ya da yeni kozmolojidir.

Bilime modern zamanlarda, bizatihi kendisi için değil, esas pratik değeri, sağladığı yarar için değer verilmiştir. Buna göre, bilgi artık klasik dünyada olduğu gibi, salt anlamak veya merakı tatmin etmek için
ya da Ortaçağ'da olduğu gibi, Tanrının doğal dünyaya amaçlılık ve düzen kazandırmış planını keşfetmek için değil, sağladığı fayda için istenir. İlkçağ ve Ortaçağ'da, filozofların realist bir yaklaşımla önce varlık veya gerçekliğin mahiyetini ortaya koyup, sonra bu gerçekliğin bilgisine nasıl ve hangi yollarla erişileceğini tartışan bir epistemoloji geliştirmiş oldukları yerde, 17. yüzyıl filozofları önce bilginin ve onun bir türü olan bilimsel bilginin mahiyetini tartışıp, sonra buna uygun bir varlık tasarımı oluşturmaya geçerler. "Neyi bilebilirim?" eleştirel sorusunu pek fazla sormayan 17. yüzyıl filozofları, esas itibariyle bilginin kaynağı meselesiyle meşgul olmuşlardır. Yine aynı epistemolojik çerçeve içinde, döneme damgasını vuran bir diğer özellik ya da tavır, hemen bütün filozoflarda görülen biryöntem arayışı ya da tartışması olmuştur.

Özneden hareket eden 17. yüzyıl felsefesinde, baştan aşağı yeniden yapılanan bir diğer alan etik’tir. 17. yüzyılda etik, Tanrıdan veya nesnel bir değerler düzeninden hareketle değil de doğrudan doğruya insandan hareketle kurulur. Çıkış noktası, insan aklından ziyade, insanın doğal yapısıdır, arzularıdır, hazzıdır. Modern dönemde politika felsefesi de özne ya da bireyden hareketle inşa olunur. İnsanı merkeze alan, insanın iradesine vurgu yapan modern politik öğretiler, toplumu da doğal bir yapı olarak değil, kurulmuş, insan tarafından yaratılmış bir yapı olarak değerlendirirler.

Francis Bacon (1561-1626)= Onun modern felsefenin ilk büyük filozofu, çağının düşünüşünün bütün özelliklerini taşıyan, modernlik ruhunu en iyi karakterize eden, hatta bir anlamda öncülüğünü yapan bir filozof olduğu kabul edilir. Bacon bilimcidir, yani en genel anlamıyla rasyonalisttir. Aslında bilimciliği açık seçik bir biçimde ilk savunan, filozof olarak Bacon, doğayı doğrulukla bilmenin tek güvenli yolunun bilim olduğunu, bilimsel yöntemin insana doğayı denetleyeceği bilgiyi sağlayacağını ileri sürmekteydi.

Buna göre, bilgiyi güce eşitleyen; bilginin yeni teknik icatlar ve mekanik keşifler şeklinde cisimleştiği zaman, tarihin motoru veya itici gücü haline geldiğini savunmuştur. Bacon'ın bilimlere ilişkin sınıflamasının yeniliği, onun teorik disiplinlerle pratik disiplinler arasında kurduğu yakın ilişkidir.

Teorik disiplinlerle pratik sanatları birbirinden çok kesin çizgilerle ayıran Aristotelesçi anlayışın tersine, Bacon doğa felsefesinin uzun yüzyıllar boyunca yeterince gelişme kaydedememesinin nedenini teoriyle pratiğin birbirinden kopartılmasında görmekteydi.


Rene Descartes=Descartes, tüm çalışmalarında ve araştırmalarında, doğru bilgiye ulaşmak amacıyla, karmaşıklıktan uzak durmaya ve herşeyi basite indirgemeye çalışmıştır. Bulduğu her bilgiye kuşkucu bir tavırla yaklaşmıştır. Bilim dallarının pratik hayattaki işlevlerinin birbirinden farklı olduğunu vurgulayan düşünür, sadece bazı ortak yöntemlerin farklı amaçlar için uygulanabileceğini öngörmüş, dolayısıyla bilimlerin birlikteliğini savunmuştur. "Hiçbirşey keşfedilemeyecek kadar uzak olamaz" diyen Descartes, evrenle ilgili düşüncelerini de bu görüşü çerçevesinde şekillendirmiştir. Ona göre, evren bir bilmecedir ve çözümü olmayan bir bilmece yoktur.

Bu doğrultuda ihtiyaç duyulan tek şey, doğru bilgilere sahip olabilmektir ki, tüm pozitif bilimler de zaten bu ihtiyaca hizmet etmek için varolmuştur. Descartes'a göre, doğal dünya tek bir şeyden, mekânın her yerine yayılmış olan maddeden meydana gelir. Şeyler arasındaki farklılığın, tek bir nesnenin veya maddenin farklı düzenleniş tarzları veya aynı maddenin farklı zamanlarla farklı yerlerdeki farklı eyleme biçimleriyle açıklanması gerektiğine inanan Descartes'ın terminolojisiyle ifade edilecek olunursa, sadece tek bir maddi töz vardır ve farklı nesneler olarak gördüğümüz şeyler arasında gerçek ya da tözsel hiçbir farklılık yoktur. Bu dünyadaki herhangi bir şeyi anlamak için onu her ne ise o yapan gizemli öze, bu biricik bireysel varlığın tikel veya kendine özgü karakteristiklerine bakmak yerine, genel olarak maddenin doğası ve davranışı yoluyla ortaya konacak evrensel bir açıklamanın peşine düşmemiz gerekir. Descartes için maddi tözün davranışını ve dolayısıyla evrendeki bütün fiziki süreçleri açıklayan yasalar,hareket yasalarıdır. Ona göre, evrenin her yerine yayılmış olan maddenin sahip olduğu yegâne özellikler basit mekanik özellikler olup, evrendeki bütün doğal süreçler üç temel ve basit mekanik yasasının sonucu olarak ortaya çıkar.

Bu üç yasa da sırasıyla eylemsizlik,düzgün doğrusal hareket ve hareketin korunumu yasalarıdır. Buna göre, yeryüzünün varlığa gelişi ve yıldızların hareketinden, ışığın yayılımına ve kalp atışına kadar, maddi dünyadaki her şey, yani bütün doğal süreçler maddenin farklı parçalarının mekanik özellikleri yoluyla açıklanabilir. Descartes, bundan sonraki noktada söz konusu mekanik özelliklerin, etkileşim ve süreçlerin sadece matematiksel bir dille ortaya konabileceğini öne sürerken, büyük ölçüde kendi özgünlüğünü ortaya koyacak şekilde maddi doğanın veya dünyanın matematizasyonunu gerçekleştirir.

Dünyanın nihai gerçekliğini, maddeyle birlikte ifade eden bu özellikler, ancak duyumsal olmayan, matematiksel bir tasvir yoluyla ortaya konabilir. Bu, pek çoklarının söylediği üzere, Descartes'ı modern çağın ilk filozofu yapan en önemli özellik ya da katkı olmak durumundadır. Doğanın akılsallığını matematiğe indirgeyen bu yepyeni ve modern bakış, Kopernik ve Galileo gibi bazı bilim adamları bir tarafa bırakılacak olursa, hemen tümüyle Descartes'ın eseridir. Doğanın konuştuğu dil matematiksel bir dil olup; bu dil, ona göre, sadece gözlem verilerini kavramak bakımından yararlı değildir; söz konusu matematiksel dil, gerçekliği kavramanın yegâne anahtarı olmak durumundadır.


Yöntem=Filozofun kullandığı matematiksel dili kurguladığı yöntem sorununda daha ayrıntılı olarak görmekteyiz. Dört kuraldan oluşan yeni yöntemini şu şekilde ifade edebiliriz: Kurallardan birincisi, "doğru olduğu açık ve seçik bir biçimde bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul etmemek gerektiğini" bildiren ünlü "Apaçıklık Kuralı"dır. İkincisi "düşünceleri mümkün olduğu ve gerektiği kadar bölümlere ayırmak gerektiğini" öne süren "AnalizKuralı"dır. Üçüncü kural, "bileşik şeylerin bilgisine en basit ve anlaşılması en kolay şeylerden başlayarak yükselmenin önemine işaret eden" "Sentez Kuralı"dır.

Sonuncu kural ise "bütün bu işlemler sırasında hiçbir şeyin unutulmadığından emin olmak için eksiksiz sayımlar yapmak gerektiğini" bildiren "Sayma kuralı'dır. Descartes'ın bu yöntem anlayışının gerisinde hiç kuşku yok ki ilk olarak birtakım kabuller bulunur. Her şeyden önce bilginin Descartes tarafından ortaya konan hiyerarşik yapısıyla, yani bilginin en nihayetinde doğruluğundan kuşku duyulamaz bir sezgiyle sonuçlanacak metafizikselbakımdan temel birtakım hakikatlere dayandığı anlaşılmaktadır.

Yöntemin gerisinde ikinci olarak belirli hakikatlerin sezgi yoluyla bilinmesi imkânına beslenen sarsılmaz güven, birtakım düşüncelerin doğruluklarının, gözlem veya mantıksal çıkarıma dayandırılmak yerine, dolayımsız olarak bilindiği inancı bulunur. Yöntemin keşfedileceği bu türden bir doğrunun ilk örneği, Descartes'ın kendi varoluşuyla ilgili hakikat olacaktır. Yöntemin gerisinde, üçüncü ve en önemli husus, aklın doğal ışığına besleneninanç tır.

Bilginin Temel Dayanak Noktası=Descartes'ın temelci yöntemi bütün bilgi ve inançları, "temel bilgi ya da inançlar" ile "temel olmayan bilgi ya da inançlar" diye ikiye ayırırken, bilginin yapısını aynı zamanda bir piramide benzetir. Piramidin en altında temel ilke ya da bilgiler bulunur; üste doğru çıkıldıkça birbirini destekleyen "temel olmayan bilgi ya da inançlar" bulunur. Descartes, bilgi yapısı ya da ağacının temelinde bulunan düşünce, bilgi ya da ilkelerin gerekçelendirilmeleri veya bilgi statüsü elde edebilmeleri için başka bilgi ya da inançların desteğine ihtiyaçları olmadığını söyler. İmtiyazlı bir statüye sahip olan bu bilgi ya da inançlar, kendi kendilerini temellendiren, kendiliğinden gerekçelendirilmiş inançlardır. temelci anlayışın başarıya ulaşması için kuşku yöntemiyle tamamlanması vazgeçilmez bir zorunluluktur. (Temeli temel olmayandan ayırt edebilmek için) Demek ki bilgiye sağlam bir zemin oluşturmak amacıyla benimsediği temelci yöntemi ile önyargı ve yanlışları ayıklamaya yarayacak kuşku yöntemi arasında yakın bir ilişki bulunan Descartes hakikate, paradoksal bir görünüm arz edecek şekilde, bir kuşku yöntemi izleyerek varmaya çalışmıştır.

Bilgi ve Varlık=
O, mutlak bilgiye ulaşmakta, tüm dışsal faktörleri bir kenara ayırarak, şüpheci analizlerle, kesin doğru bilgilerin varlığını, bu özelliği taşıyan tek şey olarak belirlediği "düşünce"ye dayandırır.
Doğruluğu tartışılamaz tek bilginin düşünce olduğunu; dolayısıyla diğer mutlak bilgilerin de bu düşüncelerden türediğini düşünmektedir. "Kuşku etmek düşünmektir" şeklinde bir çıkarımda bulunan Descartes, varlığı kesin olan tek şey düşünmek ise, düşünebilen bir yaratık olarak şüphe götürmez tek gerçeğin "varlığımız" olduğunu belirtmiş tümevarımsal bu bilgi kanunu, "Düşünüyorum, o halde varım" Elindeki bu ilk bilgiyi, sağlam bilgi olarak görmüş; artık yapması gereken tek şeyin, diğer bilgileri bu ham bilgiden türetmek olduğu sonucuna ulaşmıştır.


İnanç=Descartes‘ın bütün bir bilgi ağacını baştan sona yaratabilmesi, bilginin inşası projesini hayata geçirebilmesi Tanrının varolduğunu ve O'nun aldatan bir varlık olmadığını kanıtlamasındaki başarısına bağlıdır. O, bu amaca uygun olarak üç ayrı Tanrı argümanı ortaya koyar. Birinci Delil Tanrı idesinin yetkin bir varlığın idesi olmak dolayısıyla başka herhangi bir şeyin idesinden daha büyük bir nesnel gerçekliğe sahip olduğunu dile getiren Descartes, bundan sonra birbiri ardından üç kabulde bulunur:

a-"Sahip olduğum idelerin nedenlerinin, onları doğuran sebeplerin olması gerekir.
“ b-Bir idenin nihai nedeninin formel gerçekliğe sahip olan, yani fiilen var olan bir şey olması zorunluluğu vardır,
c- "Fail nedende en az sonuçta olduğu kadar gerçeklik, sadece nesnel değil fakat aynı zamanda formel bir gerçeklik olması gerekir.“ İkinci Delil Descartes'ın ikinci argümanı da nedenselliğe dayalı kozmolojik bir argüman olup o, bu kez zihindeki Tanrı idesinden değil, benliğin ya da zihnin varoluşundan yola çıkar.

Kanıtlanan varoluşunu apaçık bir veri ya da sonuç olarak değerlendiren Descartes, bu kanıtta düşünen bir töz ya da zihin olarak varoluşunu kime ya da neye borçlu olduğunu sorar. Sırasıyla kendisi, anne-babası ve "Tanrıdan daha az yetkin başka bir kaynak" olmak üzere, üç alternatifi gündeme getiren Descartes, bir tür eleme yöntemiyle, bunlardan hiçbirinin kendi varoluşunun nedeni olamayacağını gösterdikten sonra, varlık sebebinin Tanrı olması gerektiği sonucuna varır.

Üçüncü Delil Üçüncü Tanrı delili, rasyonalistlerin benimsediği bir argüman olan Ontolojik Argüman'dır. sadece akıl yürüterek, varolmayan bir yetkin varlık idesinin çelişikliğinden Tanrının varolması gerektiği sonucunu çıkartır.

a-Bende bir Tanrı, yani en yüksek derecede yetkin olan Varlık idesi var.
b- Bir yetkinlikten veya yetkinlik özelliğinden yoksun olan bir varlık, en yüksek derecede yetkin bir varlık olamaz.
c- Dolayısıyla, Tanrıyı hem en yüksek derecede yetkin bir varlık hem de bir yetkinlik özelliğinden yoksun bir varlık olarak düşünmek bir çelişki olur.
d- Varoluş bir yetkinlik özelliğidir.
e- Varoluştan yoksun olmak bir yetkinlik özelliğinden yoksun bulunmaktır.
f- Tanrıyı hem en yüksek derecede yetkin bir varlık hem de varolmayan bir varlık olarak düşünmek bir çelişkidir.
g- Öyleyse, Tanrı sadece düşüncede değil, gerçekten varolur.



alıntıdır
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 6358 14 Temmuz 2015 13:14
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 4215 14 Temmuz 2015 13:06
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... Erzurum Atatürk İlitam EyMeN&TaLhA 0 5100 14 Temmuz 2015 13:00
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları Çocuk ve Aile Sağlığı Mihrinaz 2 2844 14 Temmuz 2015 12:23
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? Çocuk ve Aile Sağlığı EyMeN&TaLhA 0 2540 14 Temmuz 2015 12:03

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 14.ünite özeti EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 2 15Haziran 2015 19:22
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 13.ünite özeti EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 0 13Haziran 2015 11:36
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 11.ünite özeti EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 0 12Haziran 2015 09:47
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 7.ünite özeti EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 0 11Haziran 2015 12:06
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 1-6.ünite özetleri EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 5 11Haziran 2015 11:54

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.