|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Mihrinaz,Açılış Tarihi: 03 Mart 2022 (19:47), Konuya Son Cevap : 03 Mart 2022 (19:47). Konuya 0 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
03 Mart 2022, 19:47 | Mesaj No:1 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 | İslami Varoluşun Aklına ve Kalbine Yabancılaşmak İslami Varoluşun Aklına ve Kalbine Yabancılaşmak İslam dünyası toplumlarında, halkların gerçeğe, gerçek tarihe, gerçek dünyaya uyanmamaları, kendilerine vaziyet eden iktidarları hiçbir şekilde sorgulamamaları için, bu halklara sürekli ve sistematik bir biçimde, halk İslamı-halk dindarlığı aracılığıyla her gün etkili bir biçimde narkoz veriliyor. İktidarlar halk dindarlığını, mistik-batıni dindarlığı güçlendirmek, tahkim etmek üzere olağanüstü çabalar harcıyor. Niçin, nasıl, neden gibi hayati sorular sormayan/soramayan, bu tür sorular sormayı imkansız kılan bir gelenek sebebiyle, İslam toplumları, İslam’ı, İslami kaynaklara ve esaslara dayalı olarak bir bütünlük içerisinde idrak edemiyor, temsil ve tecrübe edemiyor. Sözünü ettiğimiz gelenek toplumlarımızda her tür sorgulamadan muaf tutuluyor, tutulabiliyor. İslam dünyası toplumları, dışarıdan maruz kaldıkları seküler kültürün müdahalesi, içeriden maruz kaldıkları teslimiyetçi kültürün müdahalesi yoluyla, İslami bütünlüğü temsil eden bilincin paramparça olmasıyla birlikte, İslami varoluşun aklına ve kalbine yabancılaştılar. Müslüman halklar, toplumlar ve kültürler İslamın bütüncül, bağımsız, kendine özgü niteliğine yabancılaştıkları için, modern-seküler yorumlar, ulus- devlet yorumları, yerli-milli yorumlar temelinde üretilen çarpıtılmış-vulgarize edilmiş yorumların baskılarına açık hale geldiler. Seküler yorumun evrensel iktidarı-otoritesi ile birlikte, İslami bütünlük, kapsayıcılık, kuşatıcılık, evrensellik başlı başına büyük bir mesele haline geldi. Seküler otorite, İslami yorumu büyük ölçüde denetim altına alır, İslami otoriteyi ahlaki-manevi alanla sınırlandırarak ötekileştirirken; halkların kendilerine tapınmaları demek olan milliyetçilikler yoluyla da İslam, etnik bir terörizmle karşı karşıya bırakıldı. Yüzünü geçmişe çeviren gelenekler-milliyetçilikler-sağcılıklar sebebiyle, İslam toplumları-kültürleri yeni gelişmeleri, yenilikleri açıklama-yorumlama yeteneklerini bütünüyle kaybettiler. Bugün, İslam toplumlarında, ulusal tarih’leri kutsallaştıran etnik merkezci tarih yorumları, diğer bütün yorumları-değersizleştirmeye çalışıyor, bunu yaparken kendi kendilerini değersizleştirdiklerini fark edemiyor. Bir yanda tasavvufi akımların-hareketlerin oluşturduğu teslimiyetçi-duygusal kültür bir diğer yanda etnik bencillikler, bağnazlıklar, faşizme dönüşen milliyetçilikler-muhafazakarlıklar sebebiyle, İslam ve Müslümanlar, dünya ölçeğinde etkili siyasal bir sese sahip olamıyor. Günümüzde İslam toplumları teslimiyetçi-duygusal kültür yoluyla sistematik bir biçimde istenilen doğrultuda kontrol ediliyor. Teslimiyetçi kültürün tayin edici etkisi sebebiyle, kültür hayatımız, yeni sorular, etkili sorular soramıyor, yeni bir dil oluşturamıyor, bugün, hayata/topluma/tarihe/insanlığa İslam adına ne kazandırdığımızı, ne kazandırabileceğimizi, yirmibirinci yüzyıl için nasıl bir vizyon ortaya koyabileceğimizi konuşmuyor, yirmibirinci yüzyıl için İslami bir vizyon oluşturabilmek için, evrensel ufku olan düşünce okullarına-hareketlerine-kadrolarına ihtiyacımız olduğunu hatırlamıyor. Ahlaki gücünü, entelektüel gücünü, kültürel gücünü kaybeden toplumlar; kendi dünya görüşlerini, hayat tarzlarını özgürleştiremezler. Bu nedenle de, Batı dünya görüşünün-kültürünün, kapitalist/liberal/seküler hayat tarzının bir parçası olarak yaşamaya devam ederler. İslam ve Müslümanlar, dünya ölçeğinde etkili bir kültürel/siyasal sese bilince ve iradeye sahip olmadıkları için, bugün, Müslüman halklar yapısal/derin güvencesizliklerle karşı karşıya bulunuyor, yerlerinden ediliyor, mülksüzleştiriliyor, kitlesel bir biçimde ölüme terk ediliyor. Muhacerete maruz bırakılan Müslüman kitlelerin yaşama hakları barbarca ayaklar altına alınıyor. İslam ülkeleri olarak tanımlanan ülkelerin, insanlığın dikkatini mülteciler sorununa çekebilecek etkili bir siyasal dili olmadığı için, akıl almaz bir dehşetle karşı karşıya bulunan mülteciler, ahlak dışı bir dünyada merhamet arıyor. Hangi toplumda olursa olsun, bağnazlığı mutlaklaştıranlar öteki’ni yok ederek var olmaya çalışırlar. Bu bağnazlık ideolojik-ırkçı bağnazlık olabileceği gibi, muhafazakar-din’i bağnazlık da olabilir. Varlıklarını taklit ederek, tekrar ederek sürdüren geleneksel toplumların, düşünmeye ve akletmeye ihtiyaçları olmadığı için, bu toplumların zihinsel hayatları yoktur. Zihinsel hayatları olmayan, aşırılıklar ve önyargılarla malûl olan toplumlar kültürsüzlükleriyle temayüz ederler. Her aşırılık, her önyargı, her kültürsüzlük, bugün Türkiye’de yaşandığı üzere, kamusal müzakere, müşavere ve mutabakat yaklaşımını imkansız kılar. İslam toplumlarında düşünceye, tefekküre, bilgeliğe, üretkenliğe, digerkamlığa dayalı zihniyetin yerini, itaat ve sadakat’a dayalı bir zihniyetin almasıyla birlikte, toplumlarımız kendi kendilerini taşralılaştırmış oldular. Otoriteye kayıtsız şartsız itaat ve sadakat zamanla patolojik marazi bir itaat ve sadakat’a dönüştü. Kendi kendilerini taşralılaştıran toplumlarımız, düşüncelilik, bilgelik ve eleştirelliğin ifadesi olan kentliliğe ve kent kültürüne veda ettiler. Bugün, bu nedenlerle toplumlarımızda itaatkar köleler/niteliksizlikler, ölçüsüz bir biçimde ödüllendirilirken; düşünen, üreten, sorgulayan bağımsız/özgün zihinler cezalandırılabiliyor, İslam, faşizm bir dil’le savunulabiliyor, otoriter politik popülizm yoluyla, başka-kaba bir gerçeklik oluşturulabiliyor. Dünyayı değiştirmek ve dönüştürmek üzere dünyaya gelen aziz İslam’ın, tarihe girişinden ve tarihi şekillendirişinden birkaç yüzyıl sonra içe ve geçmişe kapanarak, düşüncelilik, üretkenlik ve eleştirelliğe veda etmesi, din’i ya da politik karizmatik figürlere kölece tapınma geleneğini başlattı. Bu gelenekle birlikte, İslami eleştirel farkındalığı, ahlaki-entelektüel sorgulama sorumluluğunu kaybettik. İslam toplumlarının içe kapanarak, İslami yorumu sabitleyerek-taşralılaştırarak kendi kendilerini taşralılaştırmaları sebebiyle, İslam toplumları-kültürleri, tarihi büyük değişimlere, büyük hikayelere kayıtsız kaldılar, bu değişimlerle ilgili eleştirel bir bilinç oluşturamadılar, eleştirel çözümlemeler yapamadılar. Butün bu nedenlerle bugün de, günümüz dünyasının, tarihinin temel/derin meseleleriyle ilgili, İslami temelde tutarlı-kapsamlı hiçbir tanımlama-anlamlandırma yapılamıyor. Sözünü ettiğimiz taşralılık sebebiyle toplumlarımız yerli-milli sınırlara hapsedildikleri için, zihin dünyaları her geçen gün daha çok küçülüyor. Zihin dünyaları küçülen-küçültülen-sınırlandırılan toplumlar-kültürler, bugün için, içerik-yorum üretmek yerine; geçmişte üretilen yorumlara yeni ek’ler yapmaya çalışıyor. Bu durum, büyük bir ufuk-idrak daralması içerisinde yaşadıklarını gösterir. Düşünmeden, içerik üretmede eylemde bulunmadan var olunamaz. Günümüz dünyasında, toplumlarında, İslam toplumlarında da, idealler-fikirler iktidar çıkarları doğrultusunda belirleniyor. İslami fikirler-idealler-tasavvurlar vb. siyaseti etkilemiyor, etkileyemiyor. Toplumlarımızda kimi kesimler laikliği ideolojik bir araç olarak kullanırlarken, muhafazakar kesimler de, aziz ve mükerrem İslam’ı ideolojik bir araç olarak kullanabiliyor. Bir tür kaba ve rencide edici araçsallaştırmalar nedeniyle, toplumlarımızda ahlaki-kültürel-entelektüel-politik sefalet bir sorun olarak görülmüyor. Ekonomik-maddi sorunların önceliği bütün toplumsal sorunların önüne geçiyor. Ahlaki-kültürel-entelektüel sefaletin bir sorun olarak görülmediği toplumların, materyalist doğrultuda bir değişim yaşadığını görmek, anlamak gerekir. Bugün, toplumlarımızda, çıkarın-ihtirasların ve propagandanın sesi, ahlakın ve vicdanın sesini barbarca bastırıyor. Toplumlarımızda din’i ya da politik popülizm uyuşturucuları yoluyla kitleler, etkisiz-iradesiz hale getirilebiliyor. Aynı şekilde, din’i ya da politik propaganda-manipülasyon dili-söylemi yoluyla politik iktidarlar çok güçlü ve dokunulmaz kılınabiliyor. Teslimiyetçi ve edilgen varoluşlar, kendilerini her gün değişen şartlara uydurarak konumlandırabiliyor. Bu durum, bireysel-toplumsal kişilik kayıplarına neden oluyor. Çıkarlar ve ihtiraslar yönünde yapılan tercihler-yönelişler, ahlaki alanların, ilişkilerin, tercihlerin çölleşmesine neden oluyor. Çıkar mücadelelerinin din’i bütün değerleri araçsallaştırarak sıradanlaştırabildiği toplumlarda, hiçbir zaman bir umut iklimine yol bulunamaz. Geleneğin, tasavvufun, statükonun otorite ve meşruiyetin önüne geçtiği günden bu yana, İslam toplumları-kültürleri, Aydınlanma çağıyla başlayan-başlatılan, seküler-felsefi-entelektüel meydan okumalara, tehditlere hiçbir şekilde ikna edici cevaplar veremiyor, bu meydan okumalarla yüzleşemiyor, bu meydan okumalarla yüzleşme yeteneğine/bilincine sahip evrensel zihinler yetiştiremiyor. Bugün, bütün dünyada seküler olan’la, din’i olan arasında evrensel bir gerilim yaşanıyor. İslam’ın kapsayıcı işlevini-misyonunu sınırlandıran sekülerizmin materyalist niteliği tartışma konusu yapılamıyor. İslam toplumlarının başkaları tarafından, sömürgeciler tarafından tanımlanması, konumlandırılması ve yapılandırılması, İslam ülkeleri yönetimlerinin kolay-ucuz-gündelik-yüzeysel-niceliksel başarılara ve sonuçlara tenezzül eden bir zihniyetle malûl bulunmaları sebebiyle, sözünü ettiğimiz evrensel gerilimin nasıl aşılabileceği, entelektüel, felsefi dünyanın gündemine alınamıyor. İslam toplumlarında, kendilerini ideolojik/etnik/mezhepçi/politik partizanlık kutuları içerisine hapseden bağnazlıklar sebebiyle, dünyada yaşanan değişimin farkına varan, yeni fikirler, analizler, kavramsal çerçeveler üreten entelektüellere sahip değiliz. Geleneksel dindarlık biçimleri bugün pragmatik dindarlığa dönüştüğü için, kültürel bir kuraklık içerisinde yaşıyor, tarih ve dünya hakkında anlamlı hiçbir şey söyleyemiyoruz. Geleneğin müdahalesi aşılamadığı için, bugüne hitap eden, şimdiki zamanı tanımlayan bir dil-düşünce oluşturulamıyor. Seküler/entelektüel/felsefi meydan okumalarla, tehdit ve aşağılamalarla yüzleşemediğimiz, hesaplaşamadığımız halde, anlaşılması mümkün olmayan patolojik bir romantizmle İslam medeniyeti kurmaktan söz edebiliyoruz. İslam toplumları, halkları, kültürleri, karşı karşıya bulundukları seküler/ideolojik/entelektüel/felsefi/politik meydan okumalara, tehditlere; insanı/hayatı/tarihi araçsallaştıran, sayısallaştıran, anlam ve ahlaka ihtiyaç duymayan, bilimsel bilgi ve teknolojik ilerlemeyi mutlaklaştıran modern tahakküm ve köleleştirmeye cevap vermesi, bu gerçeklikle yüzleşmesi-hesaplaşması gerekirken, bu yüzleşme ve hesaplaşmayı gerçekleştirebilmesi için Kur’anı Kerim’i merkeze alarak İslami anlamda evrensel ve eylemsel bir referans-paradigma sistemi oluşturmak üzere ahlaki yoğunlukları, bilinç ve bilgelik yoğunluklarını, içerik yoğunluklarını somutlaştırması icabederken; gelenek/görenek/hamaset yoluyla İslami bilincin kalbine sistematik saldırılar düzenliyor, zihinsel ve düşünsel büyük bir yabancılaşma sergileyerek, Kur’anı Kerim’i iktidar sahiplerinin sıhhat bulması için okumaya/hatmetmeye indirgeyebiliyor. Bu durum, varoluşsal tefekkürün ve idrakin din’i hayatımızı ilanihaye terk ettiğini gösterir. Zihinsel-düşünsel sağlığını kaybettiği için hayatlarını duygusal-romantik ilgi-içerik ve etkinlikle sürdüren toplumlar, hiçbir şekilde kültürel bağımsızlık-özgürlük sahibi olamazlar. Kültürsüz bir toplum, bütün kültürler karşısında edilgen bir konuma mahkûm olur, kültürel anlamda varoluşsal güvensizliği aşamaz. Kendi içlerine kapanan İslam toplumları, oradan bir türlü dışarı çıkmaya, dış dünya ile yüzleşmeye cesaret edemiyor. İçe kapanma entelektüel üretkenliği, etki’yi, hareketliliği yok ederken, geçmişi taklit ve tekrar etmek de, bağımsız özne olma iradesini etkisiz kılıyor. Bu nedenledir ki, umuda geçit vermeyen edilgenlik ve teslimiyetçilik, bir hayat tarzına dönüşerek varlığını sürdürebiliyor. Atasoy Müftüoğlu
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konu Sahibi Mihrinaz 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Gazze'den Daha Çaresiz Bir Dünya | Makale ve Köşe Yazıları | Mihrinaz | 0 | 48 | 23 Aralık 2024 15:52 |
Dedesi Ruhunun Yanında | Serbest Kürsü | Sükutu-Ezber | 4 | 81 | 17 Aralık 2024 19:46 |
Peygamberler Neden Sadece Ortadoğu'ya Geldi? | Peygamberler(a.s) | Esma_Nur | 1 | 72 | 16 Aralık 2024 08:47 |
Namaz Hep Vardı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | Mihrinaz | 0 | 63 | 16 Aralık 2024 08:36 |
Esad Ailesinin Keyfi Tutuklamaları | Makale ve Köşe Yazıları | Mihrinaz | 3 | 96 | 09 Aralık 2024 17:02 |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Kalbine dön de ki | Sükutu-Ezber | Sükutu-Ezber | 5 | 20 Ocak 2020 12:45 |
Ne zaman Rabbin gelir aklına | Sükutu-Ezber | Sükutu-Ezber | 2 | 26 Ekim 2017 00:31 |
Adem’in Kalbine Aşk Değdi | YaŞuHa | Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler | 0 | 17 Ekim 2013 21:46 |
Kuklaya bakanın aklına şaşarım | enderhafızım | Alimler(Rh) | 0 | 29 Ekim 2012 14:41 |
* KaLBiNe MuKaBiL BiR KaLP | MERVE DEMİR | Evlilik-Nikah Konuları | 7 | 09 Mart 2012 15:46 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|