|
Konu Kimliği: Konu Sahibi EyMeN&TaLhA,Açılış Tarihi: 08 Mayıs 2013 (19:34), Konuya Son Cevap : 08 Kasım 2019 (13:09). Konuya 2 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
08 Mayıs 2013, 19:34 | Mesaj No:1 |
Peygamber Efendimiz (asm) engellilere nasıl davranırdı? Peygamber Efendimiz (asm) engellilere nasıl davranırdı? Toplumun yüzde 12 gibi geniş bir kesimini teşkil eden engelliler konusunda acaba Efendimizin (a.s.m.) tutumu ve davranışları nasıldı? Mithat Eser'in yazısı: Efendimiz (asm) engellilere nasıl davranırdı? Kur'an-ı Kerim'de doğrudan engellilerle ilgili birkaç ayet-i kerime vardır. Söz konusu ayetlerde Rabbimiz, bazı konularda engellilerin sorumluluklarının olmadığını ifade buyurmuş ve onları rahatlatmıştır. Bu ayet-i kerimelerin içerisinde Abese Suresi'nde özet olarak, tefsir kitaplarında geniş bir şekilde anlatılan Hz. Muhammed (a.s.m.) ile görme engelli sahabi Abdullah b. Ümmi Mektûm arasındaki olay çok ilginçtir. Rivayetlerden anlaşıldığına göre Allah Resulü, İslam’ı daha geniş kitlelere yaymak maksadıyla Mekke’nin ileri gelenleriyle ilgilendiği bir zamanda, Abdullah b. Ümmi Mektûm’un yanına gelmesi ve birşeyler sorması üzerine yüzünü ekşiterek ona sırtını dönmüş, bunun üzerine Abese Suresi’nin ilk ayetlerinde Allah Teâlâ, Peygamberini şöyle uyarmıştır: “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince, sen, ona yöneliyorsun. (İstemiyorsa) Onun arınmamasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.” (Abese, 80/1-11). Bu ifadelerle engelliler konusunda ikaz edilen Allah Resulü, engelliler noktasında daha da duyarlı hale gelmiştir. Bu eğitim sürecinden sonra, Peygamber Efendimiz engellilere nasıl davranmış, onun bu insanlara yaklaşımı nasıl olmuştu? Şimdi, kısaca buna göz atalım: Efendimiz, engellilere değer verirdi Peygamber Efendimiz, görme engelli sahabi Abdullah b. Ümmü Mektûm’u her gördüğünde ona, “Rabbimin beni kendisi sebebiyle azarladığı kişi” der, onunla ilgilenirdi. Artık Abdullah, Efendimizin hayatının bir parçasıydı. Ona kalbindeki müstesna bir yeri vermiş ve bunu göstermek üzere her ne zaman Medine dışına çıkacak olsa onu, yerine vali vekili olarak atamıştır. Onca insan varken Abdullah b. Ümmü Mektûm, Medine’de devletin başı olmuş ve hatta Peygamberimizin namaz kıldırdığı, ayağını bastığı, Rabbiyle konuştuğu yerde, Mescid-i Nebevî’nin mihrabında sahabe-i kirama namaz kıldırmış, imamlık yapmıştır. O’nun yerinde olmak, Peygamberimizin engellilere verdiği önemi gösteriyordu. Fizikî olarak insanların hoşlanmayacağı bir surete sahip olan insanlar genelde toplum nezdinde değersiz görülür. Çoğu zaman bu insanlar psikolojik bir baskı altında herkes tarafından kendilerinin basite alındığını düşünürler. Asr-ı Saadet’te böyle bir durumda olan Cüleybîb, bir yandan Resulullah’tan kendisini evlendirmesini isterken öte taraftan eziklik psikolojisiyle “Ya Resulallah! Gerçi siz beni belki değersiz görüyorsunuz” diyebilmiştir. İnsanları çok iyi tanıyan ve onları Allah Teâlâ’nın yarattığı bir varlık olarak gören Rahmet Peygamberi, “Hayır, sen Allah katında kesinlikle değersiz değilsin” buyurmuştur. Böylece engellilik konusunda Resul-i Ekrem değişmez kesin ölçüyü koymuştur: İnsanların nazarında değil, Allah katında değerli olmak. Dolayısıyla Yaratıcı, yarattığı hiçbir insanın engelli oluşuna bakmayacak, onun yaptığı fiillere bakacaktır. İşte Cüleybîb de insanlar yanında ne kadar değersiz kabul edilirse edilsin, gerçek makamda ne kadar değerli olduğu Hz. Muhammed tarafından dile getirilen büyük bir sahabidir. Cüleybîb’in evlenme talebi üzerine Allah’ın Elçisi, onu Ensar’dan bir ailenin kızıyla evlendirmek istedi. Kızın anne-babası bu işten pek hoşlanmadılar. Kız, Hz. Peygamber’in arzusunu işitince şu ayet-i kerimeyi okudu: “Allah ve Resulü bir işte hüküm verdikleri zaman hiçbir mü’min erkek veya kadın için seçme söz konusu değildir.” Ardından da “Allah Resulü’nün benim için razı olduğuna ben de razı ve teslim oldum” deyince, Resulullah o kıza şöyle dua etti: “Allah’ım! Ona her türlü hayrı bol bol ver, hayatını da zor kılma!” Sözkonusu kızla evlenen Cüleybîb’in, eşine karşı eşine rastlanmayacak biçimde çok cömert olduğu ifade edilmiştir. Bunun sebebi olarak Allah Resulü’nün onun için yaptığı şu dua gösterilir: “Allah’ım! Ona hayrı yağdır ve geçimini dar kılma!” Cüleybîb ve Hz. Peygamber’in ona dair sözleri ve yaptıkları, İslam’ın ve İslam Peygamberi’nin engelliler konusundaki bakış açısını yansıtması bakımından tek başına yeterli bir örnektir. Toplum içerisinde değersiz görülen, önemsenmeyen, belki de kimi vakit alay edilen bir sahabi, kendisiyle ilgili çıkış kapısı olarak Allah Resulü’nü görür. Ona gelir ama evlendirilme hususunu açarken toplumun kendisine olan bakışını da özetler. “Gerçi siz beni belki değersiz görüyorsunuz” derken aslında Hz. Peygamber’i değil toplumu kasteder. Böyle bir anda Hz. Peygamber, bütün dünyanın ve bütün insanların düşüncesinin bir yerde boş olduğunu ifade eden o önemli sözü söyler: “Hayır, sen Allah katında kesinlikle değersiz değilsin.” Bütün dünya farklı düşünse de, bütün dünya farklı söylese de önemli olan insanın Allah katındaki değeridir. Efendimiz, engellileri ziyaret ederdi Hz. Peygamber’in kişinin engeline değil, onun insanlığına ve Müslümanlığına kıymet vermenin önemli olduğunu vurgulamak üzere “O, âmâ değildir; asıl gören odur” dediği sahabi Umeyr b. Adiy’i, Resul-i Ekrem zaman zaman ziyarete giderdi. Hz. Peygamber, sahabileriyle birlikte bu ziyareti gerçekleştireceği zaman “Kalkın, Vakıfoğulları’ndan şu iyi gören adamı ziyarete gidelim” derdi. Sanki Allah Resulü bu sözleriyle ziyaretinin bir sebebi olarak da onun âmâ oluşunu çevresindekilere hissettirmektedir. Çünkü engelli insanların ziyaret edilmesi, onların başkalarını ziyaret etmelerinden daha kolay görünmektedir. Onlar bu anlamda ziyaret edilmeye daha layık ve hak sahibi kişiler olmaktadır. Bu sebeple de Hz. Peygamber, engelli insanları ziyaret etmeye ayrı bir önem vermiş ve bunu hayatında yaşayarak göstermiştir. Efendimiz, engellilere yardım ederdi Hz. Peygamber, sağlıklı insanların engellilere karşı nasıl davranmaları gerektiğini düzenleyen ahlakî tavsiyelerde bulunmuştur. Özellikle görme engelli insanlara karşı yardımda bulunmanın gerekliliğini şöyle ifade etmiştir: “Gözleri görmeyen birine yol göstermek sadakadır.” Yine aracına binmeye çalışan bir engelliye yardımcı olmak da Allah Resulü tarafından sadaka olarak değerlendirilmiştir. Bu sözleriyle Hz. Peygamber engelsiz insanlardan engelli kimselere karşı birtakım ahlakî davranış kalıpları geliştirmelerini istemiştir. Bu amaçla Hz. Peygamber’e ashabdan birisi “Herhangi bir mal varlığımız yoksa sadakayı nasıl verelim?” diye sorunca o şöyle cevap vermiştir: “Sadakanın kapılarını, âmâlara yardım etmek, sağır ve dilsizleri anlayana kadar dinlenmek, bir insana ihtiyaç duyduğu nesnenin yerini göstermek, yardım isteyen birine gücümüz yettiği kadar yardım etmek ve güçsüzlere kol kanat germekle açabiliriz.” Peygamberin bu cevabı işitme engelli birine karşı onun derdini ve sorununu anlayıp çözüme kavuşturuncaya kadar çaba sarf edilmesi gerekliliğine bir vurgu olarak değerlendirilebilir. Efendimiz, engellilere iş imkânı sağlardı Allah Resulü, engellilere sadece değer vermek veya farklı şekillerde yardım etmekle kalmamış, onları kabiliyetlerine göre değişik işlerde istihdam etmiş ya da ettirmiştir. Bu bağlamda Asr-ı Saadet’e baktığımız zaman engellilerin imamlıktan berberliğe, sancaktarlıktan valiliğe kadar çok farklı iş kollarında görev aldıklarını görmekteyiz. Dolayısıyla aynı tarih diliminde, hayatın her alanında engellilerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Asr-ı Saadet’teki bu görüntü, engellilerin âtıl, işe yaramaz, olsa olsa en çok dilencilik yapan şahıslar olarak algılanmasının çok ötesinde bir durumun varlığını bize göstermektedir. Aynı zamanda bu durum, her zaman ve mekândaki insanoğluna örnek teşkil edecek bir zenginlikte kendini göstermektedir. Asr-ı Saadet’te engelli ve istihdam birlikteliğinde âdeta somutlaşan isim meşhur âmâ sahabi Abdullah b. Ümmi Mektûm’dur. Sözkonusu sahabinin Hz. Peygamber tarafından Medine’ye on üç defa vali vekili olarak bırakılması, konumuz açısından son derece önemlidir. Sözkonusu sahabinin Allah Resulü’nün üç müezzininden biri olması ve Hz. Peygamber’in yokluğunda Mescid-i Nebevî’de namazları kıldırması da engellilerin istihdamı konusunda önemli örneklerdir. Hz. Peygamber’in müezzinlerini sesi güzel olan kişilerden seçtiği bilindiğine göre Abdullah da sesi güzel bir şahıstır ve bu özelliği sayesinde Allah Resulü’nün müezzini olma şerefini elde etmiştir. Devletin başındaki en üst yönetici vasfıyla aynı sahabi Mescid-i Nebevî’de defalarca imamlık yapma şerefine nail olmuştur. İmamlık görevini yerine getirirken onun hatiplik de yaptığını ve insanlara sohbet yaptığını rivayetlerden öğrenmekteyiz. Dolayısıyla birçok marifeti olan bu kişinin aynı zamanda bir eğitimci olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Zaten bu seçkin sahabinin Allah Resulü tarafından, Kur’an öğretmek üzere Musab b. Umeyrile birlikte Medine’ye gönderilmesi de onun eğitimci olarak istihdam edildiğini göstermektedir. Efendimiz, engellilerin eğitimiyle ilgilenirdi Meşhur âmâ sahabi Abdullah b. Ümmi Mektûm’un, kendisine rehberlik yapacak birisi bulunmadığını öne sürerek hava şartları ve karanlık sebebiyle cemaatten muaf tutulma talebine Hz. Peygamber olumlu cevap vermemiş ve ezanı işiten bir kişinin cemaate gelmesi gerektiğini beyan etmiştir. İlk bakışta tuhaf gibi gelecek bu uygulama eğitim ve din eğitimi açısından önemli mesajlar içermektedir. Zira Mescid-i Nebevî Hz. Peygamber döneminde sadece bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda bir eğitim kurumuydu. Peygamberimiz, İbn Ümmi Mektûm’dan bu eğitime devam etmesini istemiş olmalıdır. Burada sadece birkaç örneğini verebildiğimiz, Peygamber Efendimizin engellilere karşı davranışlarının, çağdaş bilgilerle örtüşen uygulamalar olduğu görülmektedir. Allah Resulü, on dört asır öncesinden engellilerle ilgili günümüzde söylenilen hususları dile getirmekle kalmamış, söz konusu hususları hayatında göstermiştir. Engellilere değer vermiş, yardım etmiş, iş imkânı sağlamış, onların eğitimleri ve tedavileriyle ilgilenmiş; böylece herkesin yanında huzur bulduğu Efendimizin yanında engelliler de önemli olduklarını hissetmişler ve mutlu olmuşlardır. alıntıdır | |
Konu Sahibi EyMeN&TaLhA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 6358 | 14 Temmuz 2015 13:14 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 4215 | 14 Temmuz 2015 13:06 |
ATAUZEM 4.sınıf 2014 bahar dönemi bütünleme DİN... | Erzurum Atatürk İlitam | EyMeN&TaLhA | 0 | 5100 | 14 Temmuz 2015 13:00 |
Ramazan-oruç ve çocuğa kazandırdıkları | Çocuk ve Aile Sağlığı | Mihrinaz | 2 | 2844 | 14 Temmuz 2015 12:23 |
çocuk eğitiminde ceza hiç mi olmamalı? | Çocuk ve Aile Sağlığı | EyMeN&TaLhA | 0 | 2540 | 14 Temmuz 2015 12:03 |
03 Mayıs 2018, 22:23 | Mesaj No:2 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Allah razı olsun @[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde hitap etmen, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir…” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/168-169) Engelli Sahabelerden bazıları Efendimiz (s.a.v) döneminde engelli sayısı tam olarak bilinmemekle beraber azımsanmayacak kadar olduğu da bir gerçektir. Engelli sahabelerin çok bilinmemesinin sebeplerinden belki de en önemlisi şudur. Sahabelerin bedenindeki engelden şikâyet etmeyişleri, gündeme getirmeyişleri, Allah’tan gelen her şeyi rıza ile karşılamaları onların engelli olarak bilinmesinin önüne geçmiştir. Engelli sahabelerden bazısına değinmek istiyoruz. En meşhur engelli sahabe âmâ olan Abdullah bin Ümmi Mektum’dur. Hakkında ayetler dahi inmiştir. (Abese 80 /1-12) Efendimiz (s.a.v) onu müezzin olarak tayin etmiş, on üç defa da Efendimiz’in (s.a.v.) yerine imamlığa vekillik yapmıştır. Abdullah bin Ümmi Mektum’un (r.a.) evi mescide uzak bir konumdaydı. Kendisini mescide götürecek kimse olmadığından dolayı Efendimiz’den (s.a.v) namazları evde kılmak için müsaade istediğinde Efendimiz (s.a.v) ezanın okunduğunu işitiyorsan o davete icabet et buyurmuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Efendimiz (s.a.v) hem cemaatle namazın önemini vurgulamış, hem de engellileri atıl kalmaya mahkum ve zavallı bir kitle olarak görmemiştir. Kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hz. Abdullah bin Mesud’un bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe’ye gitmesi ve orada açıktan Kur’an okuması, büyük işkencelerden sonra iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı hareketi yapması büyük bir kahramanlık örneğidir. Sahabe arasından Nesibe Hanım, Uhud savaşında cephe arkası hemşirelik hizmetleri yapmış ancak; Efendimiz’in (s.a.v) müşkül durumunu görünce, kadın haliyle onu korumaya koşmuş ve müşriklerle çarpışırken birkaç yerinden yara almıştı. Medine’ye döndükten sonra aldığı ağır yaranın tedavisi bir yılda ancak kapatılmış, Efendimiz (s.a.v) ise onu sık sık ziyaret etmiş, ona iltifatta ve özel dualarda bulunmuştur. Aynı şekilde Nesibe Hanım, Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında da ileri yaşına rağmen Yemame savaşına aktif olarak katılmış, on iki yerinden yara alarak bir kolunu kaybetmiştir. Ordu Medine’ye döndüğünde, Hz. Ebû Bekir (r.a.) bu kahraman hanımı ziyaret etmiş ve ona beytül maldan maaş ödenmiştir. Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf (r.a.) Uhud savaşında aldığı yaradan dolayı sakat kalmıştı. Muaz bin Cebel (r.a.) ayağından sakattı. Peygamberimiz (s.a.v.) onu Yemen’e vali tayin etmişti. Amr bin Cemuh (r.a.) ayaklarından sakattı. Aynı zamanda Uhud’da ilk şehit olanlardandır ve şahadeti Efendimiz’i (s.a.v.) hayli sarsmıştır.Amr bin Tufeyl (r.a.) ve Bera bin Malik (r.a.) hastalıklı bir bedenle hayatını sürdürmüşlerdir. İmran bin Hüseyin (r.a.) yıllarca yataktan kalkamamıştır. Allah Resulü (s.a.v) döneminde Zahir isimli bir sahabe vardı. Bu sahabe engelli olduğu için toplum içine çıkmaktan çekinir, çölde yaşardı. Efendimiz (s.a.v) bu sahabeye çölde yetişen bazı meyve ve bitkileri toplayarak Medine pazarında birlikte satmayı teklif etmiştir. Efendimiz (s.a.v) Zahir’e pazarda yardımcı olmanın yanında ona iltifatlarda da bulunmuştur. Bir defasında şöyle buyurmuştur: “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz.” (Tirmizî, Şemâil, 120, Beyrut, 1406.) Yine bir gün Zahir Pazarda Efendimiz’i (s.a.v) beklerken, Efendimiz (s.a.v) ona arkadan sessizce yaklaşarak Zahir’in gözlerini elleriyle kapatarak şakalaşır. Efendimiz’in (s.a.v) o güne kadar kimseye bu denli yaklaştığını görmeyen diğer sahabeler bu ilginç manzarayı seyrederler. Efendimiz (s.a.v) etrafındakilere seslenerek: “Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?” diyerek şakasını sürdürür. Bunun üzerine Zahir, “Ey Allah’ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?” deyince Efendimiz (s.a.v) şakasını o andan itibaren sonlandırır ve bütün ciddiyetiyle etrafındaki kalabalığa seslenir: “Ya Zahir, and olsun ki Allah ve Allah’ın Resulü katında senin değerin paha biçilmez! Bunun için biz de seni seviyoruz.” Engellilere iyi davranmak, şefkatle muamele etmek, onları utandırmamak, sevgiyle yaklaşmak Efendimiz’in (s.a.v) bizlere tavsiyesi olmuştur. Bedenindeki engelden dolayı bir kimseye uzun uzun bakmamak, onu incelememek, onur kırıcı ve rahatsız edici tavırlar sergilememek engelli olmayan her insanın engellilere karşı sorumluluğudur. Unutmamak gerekir ki durumları onların tercihi değil, Yaradan’ın takdiridir. Alıntı...
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
08 Kasım 2019, 13:09 | Mesaj No:3 |
Medineweb Baş Editörü Durumu: Medine No : 14593 Üyelik T.:
15 Kasım 2011 |
Yaşadığımız engel, özür, hastalık aslında bizi insan yapıyor. Etrafiniza bir bakın insanlıkla çıkanların, merhamet vicdan hissini kaybedenlerin sağlığına, bedenine guvenenler, hiç ölmeyecek gibi yaşayanlar olduklarını görürüz. Otizmli çocukların sınıflarının kapatılması için bir araya gelebilen insancıklar neden daha iyi işler yapmak için biraraya gelmezler ki??? Engel, insanlığı kaybetmenin adıdır. Bir uzvunuz eksik olması değildir.. Mevlidi Nebevi haftasında Rasulullahin hayatından alacağımız çok orneklikler var.Insanlık bu örneklere muhtaç..Mevlid varmı yokmu, bidatmi, ne kadar salavat,zincir,kadinli erkekli ilahi,gosteri klişesini bir tarafa bırakın artık. Üsvei hasene olan Allah Rasulunun hayatina, bu tarafa bakin..Hep beraber bakalım. .. SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
__________________ ~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Peygamber Efendimiz Nasıl Bir Eşti? | enderhafızım | Hz.Muhammed(s.a.v) | 1 | 21 Mart 2014 13:40 |
Peygamber efendimiz s.a.v. | mevlanaca | Hz.Muhammed(s.a.v) | 0 | 07 Mayıs 2013 00:20 |
Peygamber efendimiz, Peygamber olmadan önce kendinin peygamber gönderileceğini biliyo | _bülbül_ | Bilgi Dağarcığı | 0 | 10 Nisan 2009 16:00 |
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bayram namazını nasıl kıldı? | Belgin | Cuma-Bayram-Kandiller | 4 | 30 Eylül 2008 12:29 |
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 'e | cavidan_sultan | Hz.Muhammed(s.a.v) | 0 | 27Haziran 2008 15:16 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|