|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2007 (23:55), Konuya Son Cevap : 11 Ekim 2023 (17:58). Konuya 304 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
24 Temmuz 2014, 10:57 | Mesaj No:231 | |
Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Alıntı:
“Yarın hakkın divanına varınca Sultan Süleyman’dan hakkın alır karınca. ” misali yarın ahirette hesap var Rabb imin adaleti var elhamdülillah eğer ortada şehzade mustafa ve bayazid in hakkı varsa (bunu yapan) padişah olsada kimsenin yanına kalmaz... benim acizane fikrim o dönemin şartlarıyla günümüzün mukayesi neticesinde bir hükme varmak çok zor.ortada şahitlik edecek kimse yok.şehzade mustafa ve beyazıt yok.kanuni yok...yazılanlar, onlar hakkındaki kitaplar ise nesnelliği tartışılır kaynaklar. mağdur olan şahsın dilinden anlattığı bi olayı onun masumluğu üzerinden anlatamayız..yada suçlu diye bi padişahı yargılayamayız.. rahmetli babamla bu konularda çok konuşurduk.derste anlattığı bi konuyu sadece anlatıldığı gibi anlatması çok yanlış geliyordu ve her ders çıkışında niye okuduğumuz bazı kitapları kaynak olarak tavsiye etmediğini sorardım. rahmetli babam:''sen okudun o kanaate vardın bakalım diğer arkadaşların bu kitabı okuduğunda seninle aynı fikirde mi olacak'' derdi.. bence insanlar okudukları olayları öznel olarak değerlendirmeyi bıraktığı zaman ancak bu konularda kesin yargılara varabilir.. bir anne olarak okuduklarımız bize acımasızca gelebilir ama ülkenin refahı ve saltanatın bekasını düşünen bi idareci bu olayı farklı perspektifte değerlendirir.. yada en doğrusu sabredip Ahirette Rabb imin olaylar hakkındaki hükmünü beklemek | ||
26 Temmuz 2014, 17:39 | Mesaj No:232 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Osmanlı Hanımı Dünyanın hiç bir evinde, bir erkek hanımına bu derece saygılı ve hayran olamaz. Bu gerçeğin sırrı, Türk evinin , kadını tarafından hazırlanışındandır. Evin sahibesi olan kadının giyinişi, başındaki örtüden ayaklarında bulunan nefis işlemeli kumaşlı terliklere kadar ahenk içindedir. Kadın evine o kadar düşkün, temizliğine o kadar meraklı, kocasının ev hasretini giderecek öylesine bir zeka ve eğitime sahiptir ki, evin erkeği akşam üzeri büyük bir hasretle kapıdan girer. Kadının temizliği maddi planda bir çiçek kadar saftır. Bu madde temizliği kadının nefs tezkiyesi temizliğinden gelir. O kadın dış dünyayı bilmez. Kavga gürültü nedir bilmez. Gönlünü Allah'a (cc) , kocasına , çocuklarına bağlar. Zihnini fuzuli şeylerden koruduğu için rahat ve huzurludur. Dolayısıyla ahlaklıdır. Böyle olunca yuvasının hürmete şayan, şerefli bir unsuru olur.. Meşhur Fransız Edibi Pierre Loti.... |
11 Ağustos 2014, 12:54 | Mesaj No:233 |
Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Padişah, bir gece rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur. Uyku sersemi tabircibaşı yanına gelince, padişah düşünü anlatıp sorar: “Tabircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle.” Tabircibaşı biraz düşünür; sonra utana sıkıla:... “Şerdir, Padişahım” der. “Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.” Bir an sessizlik olur; ardından padişah kükrer: “Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!” Tabircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar: “Hayır mıdır, şer midir?” der. İkinci tabirci de önce biraz düşünür; ama sonra yüzü aydınlanır: “Hayırdır, Padişahım!” der. “Bu rüya, tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz.” Padişah, ağzı kulaklarında buyurur: “Bu tabirciye iki kese altın verin!” Başından sonuna durumu izleyenler, tabirciye sorar: “Aslında sen de tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?” Tabirci güler: Elbette aynı şeyi söyledik; ama önemli olan, kimilerine NE söylediğin değil, NASIL söylediğindir.? | |
18 Ağustos 2014, 18:02 | Mesaj No:234 |
Durumu: Medine No : 27691 Üyelik T.:
26 Nisan 2013 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
YAVUZ SULTAN SELİM HAN'IN İHANETE CEVABI Bir Gün Padişah Yavuz Sultan Selim pazarda gezerken keklik satılan bir tezgah görür ve keklik satılan tezgaha yönelir. Bütün keklikler 1 altındır fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 100 altındır. Yavuz Sultan Selim sorar: -Bunlar 1 altın da bu neden 100 altın? Satıcı: -Hünkarım 100 altınlık olan ötüşüyle diğer keklikleri kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar. Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve -Ver o kekliği bana! der. Herkes şaşkınlık içinde napacak acaba koca Padişah bir kekliği diye düşünürken Yavuz Sultan Selim kekliğin kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırıverir ve der ki: -KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR!!! |
20 Ağustos 2014, 12:29 | Mesaj No:235 |
Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi KAYINVALİDE'DEN GÜZEL BİR DERS Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe bir aile dostu da davetliydi. Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar yenilemez durumdaydı. Tatlılar un kokuyor, patatesler yanmış, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu , yeni gelini ve aile dostu yaşlı kadına durumu fark ettirmemek için elinden geleni yaptılarsa da yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi. Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları oğlu ve gelini gittikten sonra yaşlı kadına; - Senin harika bir aşçı olduğunu biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü. Yaşlı kadın gülümseyerek ; - Kasten yaptım. Bu yemeklerden sonra oğlum asl ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kıramayacak..... Alıntı... |
20 Ağustos 2014, 14:47 | Mesaj No:236 |
Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi
Ne ince bir davranis
__________________ Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |
27 Ağustos 2014, 10:29 | Mesaj No:237 |
Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi OSMANLI'DA GÖZ TERBİYESİ- Çağımız insanının, özellikle öğretim çağındaki gençlerin en büyük problemlerinden biri de hafıza zayıflığı... Yani günümüz insanı okuyup dinlediklerini aklında tutamayıp çok kısa bir sürede unutuyor. Oysa bir t...akım yaşlı insanlara, dedelerimize baktığımızda hafızalarının oldukça kuvvetli, zekâlarının keskin olduğunu görüyoruz. İşte bunlardan biri de İslâmî ilimler alanında Osmanlı son döneminin tanınmış şahsiyetlerinden Mahir İz (1895-1974) Hocaefendi'dir. Bu değerli alime bir gün: "Hocam! Maşaallah çok keskin bir zekanız, muazzam bir hafızanız var. Elli, altmış sene evvelini dün gibi hatırlayıp söyleyebiliyorsunuz! Bunu nasıl başarıyorsunuz? Bunun sırrı nedir?" diye sorduklarında, Osmanlı'nın bu değerli münevveri göz terbiyesi ile alakalı çok ilginç bir cevap veriyor: " Oğlum biz Osmanlı ilk mektebine gittik. Bize ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler. Göz, ayağın ucunda olacak yolda yürürken! Gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık. Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz... Ona bak, şuna bak... Sizde hafıza olmaz. Günahı göz işlerse de belasını gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar." alıntı | |
06 Eylül 2014, 09:34 | Mesaj No:238 |
Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi İki bardak su.. Çok eski zamanda, bir hükümdar varmış. Zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.Hükümdarın yaşamda en çok güvendiği, tek akıl hocası bir bilge kişiymiş.Günlerden bir gün bu bilge kişiyle otururken hükümdar şöyle bir soru sormuş: "Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın.İnsanlar, ister hükümdar denli güçlü, ister savasçılar denli onurlu olsun ayağına kapanır ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim,Benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun? "Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerine bakarak şu sözleri söylemiş: "Diyelim ki hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz.Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?" "Verirdim tabii." "Zaman geçti diyelim susuzluğunuz arttı,size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?" Hükümdar biraz düşünür ve ardından "Ölmemek için evet" der. Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş: "Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca.Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca; iki bardak sudur." | |
07 Eylül 2014, 07:52 | Mesaj No:239 |
Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Sana gül yaprağı ile vuran kalleştir Yemen hükümdarı, oldukça cömert idi. İhsanları her yere yayılmasına rağmen, Hatim-i Tai'nin cömertliğinden bahsedilmesine tahammül edemez. Sarayında herkese büyük bir ziyafet verir. Zengin fakir herkes yer. Halkın, (Hükümdarın ziyafeti ne kadar muhteşem oldu, neredeyse Hatime yaklaştı) dediğini duyunca, Hatim sağ kaldıkça, cömertlikte... birinci olmasına imkan olmadığını anlar, onu öldürtmeye karar verir. Çok güçlü bir genç bulup eline yirmi altın verir. İşi bitirince de, yirmi altın daha vereceğini söyler. Genç, sora sora Tay kabilesine kadar gelir. Güler yüzlü, kendisi gibi yiğit bir gençle karşılaşır. Bu sevimli genç (Hoş geldin yiğit. Çok yorgun olduğun anlaşılıyor. Bu gece misafirim ol!) diyerek evine götürür. Gece, misafirine çok ikram ve ihsanda bulunur. Sabah olunca, misafir gitmek isteyince, birkaç gün daha kalmasını ısrar eder. Misafir der ki: - Çok önemli bir işim var. Bir an önce gitmem gerekir. İyilik ve hizmet etmekten zevk duyduğu anlaşılan ev sahibi der ki: - İşin nedir, sana acaba bir yardımım dokunabilir mi? - Ey asil kişi, sen çok cömertsin, iyilik seversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatim isimli birini arıyorum. Acaba tanıyor musun? - Hatim ile ne işin var? Misafir, niçin geldiğini anlatıp der ki: - Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü? - Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerime uyarsan tereyağından kıl çekmiş gibi zahmetsiz olur. - Ne yapmam gerekir? - Hatim de senin gibi yiğit biridir. Belki öldüremezsin. Ben sana onun yerini tarif edeyim. Ancak öldüremez de iş meydana çıkarsa, yerini söylediğim için beni öldürebilir. Bu bakımdan benim ellerimi, ayaklarımı bağla. Zorla söylettiğin anlaşılsın. Misafir, ev sahibinin elini, kolunu, ayaklarını iyice bağladıktan sonra sorar: - Hatim nerede? - Hatim denilen kimse benim. Madem benim başım senin işine yarayacak, ne diye onu vermiyeyim? Misafirin arzusunu yerine getirmek, gönlünü etmek benim en büyük arzumdur. Hemen öldür, kimse duymadan buradan git! Genç, neye uğradığını şaşırır. Hemen Hatimin ayaklarına kapanıp der ki: - Sana gül yaprağı ile vuran kalleştir. N'olur beni bağışla!.. Genç, helalleşip oradan ayrılıp hükümdarın huzuruna çıkar. Olanları anlatır. Hükümdar da, iyiliksever, cömert olduğu için hatasını anlayıp (Taşıma su ile değirmen dönmez. Cömertlik mal ile değilmiş. Hatimin cömertliği yaratılışından, fıtratından, güzel huyundan ileri geliyormuş. Sen verilen görevi fazlasıyla yerine getirdin) diyerek yirmi yerine kırk altın verir. alıntı | |
09 Eylül 2014, 20:30 | Mesaj No:240 |
Durumu: Medine No : 27691 Üyelik T.:
26 Nisan 2013 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi Bir kadın vardı. Her yıl doğurur, çocukları ise, altı aydan fazla yaşamazdı. Kadın yirmi çocuk doğurmuş yirmisi de ölmüştü. Her çocuğun ardında feryat ederdi. Sonunda, "Ey Allah'ım! Bu çocuklar bana dokuz ay yük olur, bense onlar altı aydan fazla sevemem. Altı ay geçmeden elimden alırsın" diyerek canını yakan ıstıraptan şikâyet etti. O gece rüyasında cenneti gördü. Cennetteki sayısız nimetlerin arasında kendi adının yazılı olduğu bir köşk vardı. Kadına, "Bu köşk acılara katlanan, ıstıraplara tahammül eden, Allah sevgisiyle her şeyini feda edenindir. İbadetlerinde gevşeklik gösteren kullarını, Allah musibetleriyle sınar" dediler. Cennet nimetlerini görmenin sarhoşluğuyla kadın, "Allah’tan gelen başım gözüm üstüne" dedi. Yavaş yavaş cennet bahçesinde ilerleyip köşküne girdiğinde, bütün çocuklarının orada olduğunu gördü. *** Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: Bir annenin çocuğu ölünce Allah (c.c) meleklerine, "Kulumun çocuğunun ruhunu aldınız mı?" der. Melekler, "Evet" derler. Cenâb-ı Hak, "Onun kalbinin yemişini, hayatının meyvesini kopardınız mı?" der. Melekler, "Evet" derler. Allah Teâlâ, "Kulum ne dedi?" diye sorar. Melekler, "Sana hamdetti. 'Biz Allah’a teslim olmuşuz, ancak ona döneriz' dedi” derler. O zaman Allah Teâlâ, "Kulum için cennette bir ev yapın, o evin adını da, hamd evi diye koyun" buyurur. Mesnevide Geçen Hikayeler |
Konuyu Toplam 26 Kişi okuyor. (0 Üye ve 26 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması adına toparlandı) | Medine-web | Medineweb.net Videolar | 5 | 04 Aralık 2024 04:42 |
Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi | EyMeN&TaLhA | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 112 | 21 Ocak 2022 20:18 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
medineweb islami imzalar arşivi | Medineweb | Resim/Karikatür | 5 | 29 Nisan 2016 17:42 |
MedineWeb Namaz Arşivi | paylaşımcı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 10 | 04 Eylül 2008 21:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|