|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Muhteşem,Açılış Tarihi: 06 Ağustos 2008 (13:10), Konuya Son Cevap : 14 Mayıs 2012 (17:51). Konuya 17 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
06 Ağustos 2008, 13:10 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 2004 Üyelik T.:
25 Mayıs 2008 | sahabilerin kaza namazı... Kaza namazı var mı ? . SAHABİLER (sahabeler" kullanımı yanlış, zira sahabe zaten çoğuldur) Müslüman olduktan sonra tıpkı peygamberimiz gibi kalkamadıkları sabah namazlarını kalktıklarında kaza etmişlerdir. Efendimizin vahiyden sonraki hayatında bize kadar gelen rivayetlerden anlaşılan bu iki kez vaki olmuştur. Uyanamamışlar ve kuşluk vakti kaza (veya "eda") etmişlerdir. Kişinin Müslüman olmadan önceki hayatında yapmadığı ibadetleri kazası söz konusu değildir. Efendimiz "el-İslam yevibbu ma kablehu: İslam kendisinden öncesini kesip atar, siler süpürür" demiştir. Yine efendimiz Hendek günü, ölüm kalım mücadelesi içinde olduğundan bir günün namazlarını ashabıyla birlikte kılamamışlar, o günün akşamında namazlarını kaza etmişlerdir. Müctehid imamların ekseriyeti, kazanın vücubunu savunurken bu delillere dayanırlar. Şeyhülislam ibn Teymiyye, onun hocası İbnu'l-Cevzi, talebesi İbn Kayyım el-Cevziyye vb. gibi azınlık bir âlim gurubu ise müminin kasten terk ettiği namazın kazasının olmadığını, zira bunun delilinin bulunmadığını söyler. Bu yaklaşımın birazı doğru, birazı yanlıştır. Doğru tarafı şudur: Evet, ne Peygamberimiz ne sahabeden namazı kasten, bile bile terk ettiklerine dair hiçbir örnek olay yoktur. Esasen Efendimiz namazı imanın eylem hali olarak görmüşlerdir. Bu doğrudur. Fakat günümüz insanları namazlarını kasten değil, ihmallik, gündelik meşgale, namaz alışkanlığı kazanamamış olmak, yeterince İslami terbiye görmemiş olmak, işin şuurunda olmamak vb. gibi sebeplerden dolayı aksatmakta veya kılmamaktadır. İşin şuuruna vardığında kılmadığı namazlarını kaza etmelidir. Bu bir borçtur. Mustafa İslamoğlu
__________________ Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur. |
Konu Sahibi Muhteşem 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Neden allah'a yöneliş? | Serbest Kürsü | Esma_Nur | 1 | 2201 | 24 Ekim 2011 14:14 |
allah korkusu ve hesap duygusu | Allah(c.c) | Kara Kartal | 1 | 2041 | 19 Ekim 2011 15:35 |
hak dostlarından nasihatler | Muhtelif Konular | YaŞuHa | 1 | 2313 | 15 Ekim 2011 19:53 |
umumi dua | Dua Bölümü | su damlası | 3 | 2777 | 06 Ekim 2011 19:57 |
Müftülükten ailelere öneriler: Eşinize saldırı... | Din Görevlileri | Medine-web | 4 | 2297 | 28 Eylül 2011 19:12 |
19 Ağustos 2008, 19:38 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 | Sünnetlerin yerine Kaza Namazı kılınabilir mi? Hangi mezhebe göre nasıl davranmalıyız? Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır. Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır: “Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. [Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.>”1 Herşeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatine vesiledir. Bunun için,namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur. Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır. Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında meselâ teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur. Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur. Çünkü bir an önce kazaların kılınıp bitirilmesi gerekir. Hanbelî mezhebine göre ise üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır. Ancak vitir ile beş vakit namazın sünnetlerini kılması caizdir. Fakat, kazaları çoksa bunları da kılmayarak kaza namazlarıyla meşgul olması daha iyidir. Yalnız sabah namazının sünneti bundan hariçtir, onu kılmak gerekir.2 Netice olarak; kaza namazları fazla olan Hanefîlerin sünetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mes’uliyet olduğu söylenemez. Gerek vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnetyerine kaza kılmak caiz değildir” mânâsına gelmez. Ancak bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Ayrıca Cenab-ı Hakkın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlamayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir. 1. Mevlânâ eş-Şeyh Nızâm. el-Fetâvâl-Hindiyye. (Bulak: Matbaa-i Emiriyye, 1310), 1:125; İbni Âbidin. 1493; el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492; Halebî-i Sağîr, s.349. 2. el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492. Mehmed Paksu Selam ve dua ile... Sorularla İslamiyet Editör |
03 Ekim 2008, 12:43 | Mesaj No:3 |
Kaza borcu olan sünnet veya nafile kılamaz diye birşey var mıdır?
Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır. Namaz borcundan bir an evvel kurtulmak için, hakkında Peygamberimizin hadisi bulunmayan nâfile namazların yerine kaza kılmak daha isabetli olur. Ancak, Hanefî mezhebine göre, hakkında hadis bulunan nafile namazların yerine kaza kılmak uygun değildir. Bu hususta Hanefî fıkıh kitaplarında şu hüküm yer alır: “Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü’l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.1 Herşeyden evvel, namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler bir yerde farz namazların tamamlayıcısı hükmündedir ve Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatine vesiledir. Bunun için,namazını kazaya bırakan kimse bir yandan namazlarını kaza etmekle borçtan kurtulurken, diğer taraftan da sünnetleri kılarak Peygamberimize olan bağlılığını göstermiş olur. Mesele Hanefî mezhebine göre böyle iken, diğer üç mezhebe göre, kaza namazı olan bir kimsenin nafile namazları ile meşgul olması, sünnet kılması caiz değil, haramdır. Mâlikî mezhebine göre, üzerinde kaza namazı bulunan bir kimsein nafile namazı kılması haramdır. Ancak beş vakit namazların sünnetleri ile tahiyyetü’l-mescidin kılınabileceğine dair ruhsat vardır. Bunların dışında meselâ teravih namazı ile meşgul olunduğu takdirde sevap alınsa da, kaza namazı geriye bırakıldığı için günah işlenmiş olur. Şâfiî mezhebine göre de, üzerinde kaza namazı borcu olan bir insanın, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar gerek beş vakit namazların sünnetlerini, gerekse diğer nafileleri kılması mekruhtur. Çünkü bir an önce kazaların kılınıp bitirilmesi gerekir. Hanbelî mezhebine göre ise üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin nafile ile meşgul olması haramdır. Ancak vitir ile beş vakit namazın sünnetlerini kılması caizdir. Fakat, kazaları çoksa bunları da kılmayarak kaza namazlarıyla meşgul olması daha iyidir. Yalnız sabah namazının sünneti bundan hariçtir, onu kılmak gerekir.2 Netice olarak; kaza namazları fazla olan Hanefîlerin sünetleri terk ederek kaza namazı kılmalarında bir mes’uliyet olduğu söylenemez. Gerek vakit namazlarının, gerekse diğer nafilelerin yerine kaza namazının kılınmasının uygun veya evlâ olmaması demek, “Sünnetyerine kaza kılmak caiz değildir” mânâsına gelmez. Ancak bununla beraber kaza namazları fazla olmayan kimseler ise her farzdan sonra bir vakit kazâ namazı kılmayı alışkanlık haline getirirlerse güzel bir âdeti devam ettirmiş olurlar. Ayrıca Cenab-ı Hakkın mahşer günü eksik gelen farz namazları sünnetlerle tamamlamayacağı hususunda rivayetler bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir. 1. Mevlânâ eş-Şeyh Nızâm. el-Fetâvâl-Hindiyye. (Bulak: Matbaa-i Emiriyye, 1310), 1:125; İbni Âbidin. 1493; el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492; Halebî-i Sağîr, s.349. 2. el-Mezahibü’l-Erbaa, 1:492. Mehmed Paksu
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! | |
18 Ekim 2008, 12:14 | Mesaj No:4 |
sünnet namazlarının yerine kaza namazı
selamün aleyküm sünnet namazlarının yerine kaza namazı kılınır mı beni aydınlatırmısınız. | |
09 Nisan 2009, 22:06 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
KAZA NAMAZI KONUSUNDAKİ TEREDDÜTLERLE İLGİLİ BİR AÇIKLAMA Bu yazı Güncel Dini Konular (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 399, Halk Kitapları, 118 ISBN: 975-19-2085-X sayılı, (Ankara 1999, s 37-51) kitaptan alınmıştır) Başkanlığımıza yurttaşlarımız tarafından, çeşitli konularda pek çok dini soru sorulmaktadır Bunlardan en çok sorulan ve halkımızın çoğunluğunu ilgilendirenlerin, cevaplarıyla birlikte yayınlanması faydalı görülmüştür Son aylarda, kaza namazı ile ilgili olarak, pek çok yurttaşımız tarafından sorulan "ortak soru" şöyle: Toplumumuzda pek çok müslümanın namaz borcunun olduğu bir gerçek Bunlardan, -benim gibi- bir kısmı, belirli bir yaşa gelinceye kadar, sözgelimi I5-20 yıl hiç namaz kılmamış; yaşı kırkı aştıktan sonra namaza başlamış Bir kısmı ise, bir mazeret sebebiyle veya mazeretsiz olarak, bazı vakitlerde namaz kılmamış, yahut kılamamış Hemen kaza etmediği için, bunlar da toplam olarak, epeyce bir sayıya ulaşmış Bizim şimdiye kadar hocalarımızdan, bu konuları bildiğine inandığımız kişilerden ve okuyup anlayabildiğimiz kitaplardan edindiğimiz bilgilere göre, "ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, vakti içinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların en kısa zamanda kaza edilerek, borcun ödenmesi gerekir Ancak, namaz borcu olan kimseler, kaza namazı kılmak bahanesiyle beş vakitte kılınan sünnet namazları terketmezler; beş vakit namazlarını sünnetleriyle birlikte kılarlar Fırsat buldukça da vaktinde edâ edemedikleri farz ve vacip namazları kaza ederek, bir an önce borçlarını ödemeğe çalışırlar" Bu konuda bizim bilgimiz böyle Şimdiye kadar böyle yaptık; sanıyoruz, pek çok Müslüman da bizim gibi yapıyor Ancak son zamanlarda kaza namazı ile ilgili olarak, çok farklı görüş ve iddialar ortaya çıktı Kimi, sadece meşru bir mazeretle vaktinde kılınamayan namazların kaza edilebileceğini; mazeretsiz terk edilen namazların kazasının olmadığını iddia ediyor Kimi, üzerinde farz ve vacip namaz borcu bulunan kimselerin, kıldıkları sünnetlerin, Allah katında makbul olmadığını söylüyor Kimi, fıkıh kitaplarındaki "fâite" (çoğulu: fevâit) teriminin "mazeret sebebiyle edâ edilememiş (kaçırılmış) namaz" anlamında olduğunu; bu itibarla meşru bir mazeretle edâ edilemeyen namaz borcu olan kimseler, beş vaktin sünnetini kılabilirlerse de, mazeretsiz olarak terkedilmiş namaz borcu olanların sünnet yerine kaza namazı kılmalan gerektiğini; kimi de bu gibi kimselerin, beş vakit namazlannı edâ ederken, farzdan önce ve sonra kılınan sünnetlerde, "hem vaktin sünnetine, hem de geçmiş bir namazın kazasına niyyet edilmesini; böylece hem vaktin sünneti kılınmış, hem de geçen bir vakte âit borcun da kaza edilip ödenmiş olacağını" -bazı kaynaklar da vererek; yazılarında ısrarla savunuyor Ayrıca, "İnsanların hesap günü, önce farz namazlar konusunda hesaba çekileceği; farz namazları tamam ise, hesabının kolaylaştırılacağı; tamam olmayanların eksiklerinin nafilelerden ikmal edileceğini" beyan eden hadis-i şerifler de naklediliyor Bütün bu farklı görüş ve iddialar karşısında, meşru mazeretlerle veya mazeretsiz olarak, zaman zaman kısmen, yahut da belli bir süre tamamen namazlarını vakti içinde edâ etmemiş, üzerinde az veya çok namaz borcu olan Müslümanların, ne yapacaklarını şaşırmamaları mümkün değil Mazeretsiz olarak terkedilmiş olan namazların kazası mümkün değil midir? Farz borcu olanların, bunları kaza etmeden kıldıkları sünnet namazlar, boşuna mı gitmektedir? Bir namazın, -hem vaktin sünneti, hem de geçmiş bir namazın kazası olarak- iki ayrı niyetle kılınması câiz ve sahih midir? Böylece ikisi birden kılınmış olur mu? Ve bir de bu iddialara mesnet olarak gösterilen kitaplar, kaynak niteliğine hâiz muteber eserler midir ve nakiller doğru olarak yapılmış mıdır? Biraz uzun, fakat pek çok kimseyi ilgilendirdiğini sandığımız bu hususları açıklamanızı bekliyoruz |
09 Nisan 2009, 22:07 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | RE: Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
Namaz, dinimizin ifâsını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir Kelime-i şehâdetten sonra, İslâm binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir Akıllı ve erginlik çağına ulaşan her müslümana, istisnasız farzdır Farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir Terkedilmesi ve -geciktirmeyi câiz kılan meşru bir mazeret bulunmaksızın- vaktinde edâ edilmeyip, kazaya bırakılması, en büyük günahlardan biridir Bu itibarla, her müslümanın beş vakit namazını vakti içinde edâ etmesi; geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret olmadıkça, hiçbir vaktin namazını kazaya bırakmaması gerekir Bilindiği üzere, beş vakit namaz ve Ramazan orucu gibi, edâsı belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerde, hem ibadetin ifası, hem de emrin belirlenen zaman içinde yerine getirilmesi olmak üzere iki ayrı mükellefiyet söz konusudur Bu tür ibadetleri, dinimizin tayin ettiği vakti içinde eda edenler, her iki mükellefiyeti birden yerine getirmiş olurlar Vaktinde edâ etmeyip, daha sonra kaza edenler ise, bu iki sorumluluktan sadece birini yerine getirmiş olurlar İslâmî hükümlere göre, hiç kimse gücünün yetmediği bir şeyi ifâ ile mükellef olmaz ve bundan dolayı sorumlu tutulmaz Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Bakara Sûresi, âyet : 286): "Allah kişiyi ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutar" buyrulmuştur Bu itibarla, bir ibadeti meşru bir mazeret sebebiyle vakti içinde edâ edemeyip, daha sonra kaza eden kişi dinen sorumlu olmaz Fakat meşru bir mazeret olmadığı halde namazlarını vaktinde edâ etmeyenler, daha sonra bunları kaza etmekle emri, vakti içinde yerine getirmeme sorumluluğundan kurtulmuş olmazlar Bu gibilerin ayrıca tevbe ve istiğfarda (günahlannın affı için niyazda) bulunmaları ve bu sorumluluğu telâfi edecek iyi işler ve nâfile ibadetler yapmaları gerekir (1) Nitekim Kur'an-ı Kerim'de (Hûd Sûresi, âyet: 114): "İyilikler kötülükleri (günahları) giderir" buyrulmuştur (1) Ahmed b Muhammed et-Tahtâvi, Hâşiye ala Merâlcı'1-felah, sh 358 İst, 1985; Alaüddin el-Haskefi; ed-Dürrii'1-münteka, 1/144, İst, 1328; a mlf, ed-Dürrü 1 muhtâr, 1/485 (Reddü'1-muhtar kenarında) Bulak, 1272; İbn Abidin, Reddü 1-Muhtar, 1/485, Bulak, 1272; H Zihni Efendi, Nimet-i İslâm (Kitabü s-salat), sh 453, İst, 1326; Haseneyn M Mahlûf, Fetavayı Şer'iyye, 1/242-243, Kahire, 1391/1971 Namazın terki için, dinimizde hiçbir mazeret yoktur Geciktirilmesi (kazaya bırakılabilmesi) için dinin meşru saydığı mazeret ise, unutma ve uyku gibi şuur dışı haller ile o anda (vakti içinde) eda edebilme imkânının bulunmayışından ibarettir Sözgelimi, Ramazan'da seferde veya savaşta olan bir kimse, -oruç tutma imkânı olsa bile- orucunu kazaya bırakabilir; bundan dolayı günahkâr olmaz Fakat edâ imkânı varsa fiilî savaş hali bile, namazı kazaya bırakmayı meşru kılan bir mazeret değildir Çünkü namaz, kişiye daima ilahî murakabe altında bulunduğunu hatırlatarak, onu her türlü kötü davranıştan koruduğu gibi; her durumda kolayca edâ edilebilen bir ibadettir Abdest alamayanın teyemmümle, ayakta duramayan veya oturamayanın yattığı yerde, sadece başı ile ima ederek namazını edâ etmesi mümkündür O halde, aklı başında ve edâ imkanı olan bir Müslüman’a namazı kazaya bırakmak için meşru bir mazeret, söz konusu değildir Bu itibarla, bir namazı kaza etmekle borç ödenmiş olursa da, mazeretsiz vaktinde edâ etmemenin sorumluluğu kalkmış olmaz Şimdi, konu ile ilgili bu girişten sonra, soruda belirtilen hususların açıklanmasına geçebiliriz 1 Bir müslüman namazını, ya uyku, unutma, dalgınlık gibi dinen meşru sayılan bir mazeretle; veya mazeretsiz olarak geçirmiş olabilir İster mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, her ne şekilde olursa olsun, namazını vaktinde eda etmemiş olan bir kimsenin, onu kaza ederek, borcunu ödemesi gerekir Ancak, meşru bir mazeretle vaktinde kılınmamış bir namaz, ilk fırsatta kaza edildiği takdirde, her hangi bir sorumluluk söz konusu olmaz Nitekim Rasûlüllah (sas) : "Her kim bir namazı unutur veya ondan gaflet edip uyuyakalırsa, onu hatırladığında hemen kılsın Onun bundan başka keffâreti yoktur" buyurmuştur (2) (2) Buhari, es-Sahih, 1/148 (Mevâkit; 37) İst, 1315; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/26-27, Kahire, 1380/1961; Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü'l-câmi, 1/147, Kahire, 1381/1961; Tecrid Tercemesi, 2/537 (Hadis No: 354), Ankara, 1975 Şüphesiz mazeret sayılan uyku, namaza kalkmamak üzere yatıp uyumak değildir Namazı geçirmeme azmi ile gerekli tedbir alındığı halde uyanamamak veya uyuyup kalmaktır Nitekim Rasûlüllah (sas) Efendimiz, bir gece seferinde son derece yorulmuş olan ashabına, ancak içlerinden birini kendilerini namaza uyandırmak üzere görevlendirdikten sonra istirahat için izin vermiş, fakat herkes uykuya dalınca, görevli de uyuyuvermiştir Konu ile ilgili rivayetlerden, bir kaç defa tekerrürü muhtemel bulunan bu olayda, Rasûlullah (sas) sabah namazını güneş doğup yükseldikten sonra, yine cemaatle kıldırmıştır (3) Hendek savaşında da zor bir gün Rasûlüllah (sas) ve ashabı, öğle, ikindi ve akşam namazlarını vaktinde kılma imkânı bulamamışlar; bu üç vakti, yatsı namazından önce tertip üzere, cemaatle kaza etmişlerdir (4) (3) Buhari, age, 1/148 (Mevakıt, 35); Şevkânî, age, 2/29; M Ali Nâsıf, age, 1/147, Tecrid Tercemesi, 2/252-260 (Hadis No: 226) ve 2/532 (Hadis No: 352) (4) Buhari, age 1/148 (Mevâkıt, 38) ve 3/233 (Cihâd, 98) ve 5/48 (Meğâzî, 29); İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, 1/349, Bulak 1315; Zeyleî, Nasbü'r-râye, 2/164, Beyrut, 1393/1973 |
09 Nisan 2009, 22:07 | Mesaj No:7 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | RE: Kaza Namazı ile ilgili diyanet işlerinden açıklama
Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle vaktinde edâ edilemeyen namazlann daha sonra kaza edilmesi Rasûlüllah (sas) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir Mazeretsiz terkedilmiş namazların kaza edilip edilemeyeceğine gelince : 2 Kasten namazı terk etme günahının, kaza ile telâfisinin mümkün olmayacağı, esasen Rasûlüllah (sas) in bu konudaki söz ve uygulamalarının hep mazeret sebebiyle vakti geçirilmiş namazlarla ilgili olduğu düşüncesinden hareketle, sahabeden Hz Ömer, oğlu Abdullah, Sa'd b Ebî Vakkas, İbn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasım b Muhammed, Muhammed b Sîrin, Mütarraf b Abdillah, Ömer b Abdilaziz, Büdeyl b Meysere ve Sâlim b Ebi'l-Ca'd ile Dâvud ez-Zâhîri, İbn Hazm ve İbn Rüşd gibi Zâhiri mezhebi müçtehit ve fakihleri kasden terkedilmiş olan namazların kaza edilemeyeceği görüşünde iseler de, (5) başta dört mezhep müçtehit ve fakihleri olmak üzere İslâm âlimlerinin cumhuruna (çoğunluğuna) göre, edâsı farz olan namazların, mazeretsiz (kasten) terkedilmiş de olsa, kazası da farzdır (6) Cumhur bu hükme mesnet olmak üzere: a Hadis-i şeriflerde unutma, uyku gaflet gibi, şuur dışı haller sebebiyle vakti geçirilen namazların kazası emredildiğine göre, mazeretsiz terk edilen namazların kazasının evleviyetle gerekeceği (7) b Hadis-i şeriflerde yer alan "nisyan" (unutma) kavramının, kasden terketmeyi de ifade ettiği; çünkü bu kelimenin, ister zuhûlen, ister kasden olsun, (Tevbe Sûresi, âyet : 67 ve Haşr Sûresi, âyet : 19 da olduğu gibi) mutlak "terk" anlamında da kullanıldığı (8) (5) Aynî, Umdetü'l-kari, 2/602, İst, 1308; ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352; Şevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985; Tecrid Tercemesi, 2/538-539 (6 ) Aynî age, 2/206; Abdurrahman el-Cezîrî, el-Mezâhibu'l-erbea, 1/488, Kahire ts, Tecrid Tercemesi, 2/538-539 (7) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27; Mansur Ali Nâsıf, age, 1/147; Tecrid Tercemesi, 2/539 (8) Aynî, age, 2/608; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27 c Yine unutma veya uyku gibi şuur dışı haller sebebiyle geçirilen namazlann kazası ile ilgili hadis-i şeriflerde yer alan "onun bundan başka keffareti yoktur" ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettiği; çünkü mazeretle vakti geçirmiş olanlar için günah olmadığından, keffaretin de söz konusu olamayacağı; (9) d Namazı kasten terk edenlerin de, Cenab-ı Hakk'ın emrine muhatap olmaları dolayısıyla, onlar üzerine de namazın borç olduğu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düşeceği; (10) nitekim Rasûlüllah (sas) in de: "Allah'a olan borç, ödenmeye en lâyık olandır," (11) buyurduğu; e Namazın edâsı ile ilgili emrin, edâ edilmediği takdirde kaza için de emir sayılacağı, çünkü emirle vacip olan şey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettiği (12) gibi delillere dayanmışlardır (9) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27 (10) Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27-28; es-Seylül-cerrâr, 1/289 (11) Buhari, age, 2/240 (sıyam, 42); Müslim, es-Sahih, 2/804 (Sıyâm, 154-155 No: 1147) Kahire, 1374/1955 (12) Aynî, age, 2/608; Şeyhzâde Abdurrahman b Muhammed, Mecmeu'l-enhur, 1/144, İst, 1328; Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, Haşiye ala Merâki'l-felâh, sh 357-358 Görüldüğü üzere, meşru mazeretlerle terk edilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların da kaza edilmesi gerektiği görüşü, delil yönünden daha kuvvetlidir Ancak İslâm müçtehit ve fakihlerinin, ittifaka yakın derecede büyük çoğunluğuna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde edâ edilmemiş olan farz ve vacip namazların kazası fevridir; geciktirilmemesi gerekir Bu sebeple günlük iş ve ibadet saatleri ile yemek, uyku, dinlenme gibi hayatî ihtiyaçların karşılanması için geçen zamanlar dışında kalan bütün boş vakitlerde devamlı olarak kaza namazı kılınarak, borcun bir an önce bitirilmesi gerekir (13) 3 Kaza namazlarının gecikmesi açısından, kaza namazı borcu olan kimselerin nâfıle ve sünnet namazlara vakit ayırıp ayıramayacağı konusu, mezhepler arasında ihtilaflıdır a Şâfiî mezhebinde, kaza borcu olan kimselerin günlük farz namazlar dışında, ister beş vaktin farzı ile birlikte kılınan sünnetler, ister terâvih, teheccüd Gibi diğer sünnet ve mutlak nafileler olsun, kaza borcunu tamamlamadıkça, sünnet ve nafile kılarak kaza namazlarını geciktirmeleri haramdır Ancak bu hükmün anlamı, diğer boş zamanları değerlendirmeyip, sadece sünnet yerine kaza kılarak borçların tamamlanması değil; kaza borcu olan kimselerin, sünnet kılacak kadar zaman bile kaza borçlarını geciktirmelerinin câiz olmadığıdır b Mâlikîlere göre de, günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü'l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar c Hanbelilere göre ise, bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır (14) (13) Aynî, age, 2/602; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/28; Abdurrahman el Cezîri, age, 1/491 (14) Abdurrahman el Cezîrî, age, 1/491-492 d Hanefilere gelince: Üzerinde ister az, ister çok, kaza borcu olan kimselerin, gerek farz namazlarla birlikte kılınan revâtib sünnetlerini, gerek Peygamber (sas) Efendimizin kılınmasını tavsiye buyurduğu terâvih, teheccüd, tesbih, duhâ, tahiyyetü'1-mescid, evvâbîn gibi diğer sünnetleri kılmaları, -bu yüzden kaza borçlarının ödenmesi gecikmiş olsa bile-, efdal görülmektedir Sünnet olmayan mutlak nâfile namaz kılmak da haram veya mekruh olmayıp; câiz ise de bunların yerine kaza kılmak efdaldir (15) Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteliği taşıyan ve bir kısmı isim, cilt ve sahife numaraları 15'inci dipnotta gösterilen fıkıh kitaplarında bu husus bu şekilde beyan olunmaktadır Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmalarının ahmaklık olduğu; bunların Allah katında makbul olmayıp boşa gideceği gibi sözler, Hanefî fukahasının kaynak olarak kabul ettiği muteber eserlerde yer almayan mesnetsiz iddialardan ibarettir Esasen, -yukarıda görüldüğü üzere; Şafiîler dışında diğer üç mezhebe göre de, kaza borcu olan kimselerin sünnet kılmaları câiz; Hanefîlere göre ise efdaldir (15) Ahmıed b Muhammed et-Tahtâvî, age, sh 363; ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, 1/493, Bulak, 1272; el-Fetâvâl-hindiye, 1/125, Bulak, 1310; Abdurrahman el-Cezîrî, age, 1/491-492; Osmanlica Tahtâvî Tercemesi, 2/143; İst 1285; Zühdü Paşa, el-Mecmûatü'z-Zühdiye, 1/131-132, İst, 1311; Hacı Zihni Efendi age, sh 467; Hacı Muhammed Nehif Ef, İlaveli Enisü'l-abidin, sh 67, İst, 1327; Ahmed Davudoğlu, İbn-i Abidin Tercemesi, 3/152, Ist, 1982; ÖN Bilmen, Büyük İslâm İImihali, sh 183, İst, ts 4 Üzerinde "fâite" yani meşru bir mazeret sebebiyle vaktinde edâ edemediği namaz borcu olan kimselerin sünnetleri kılabileceği; üzerinde meşru mazeret olmadan terk edilen namaz borcu olanların ise, sünnet ve nafile kılamayacağı, çünkü fâite ile mazeretsiz terkedilmiş namazların kazasının aynı olmadığı Hususuna gelince : Sözlük anlamında "fevt" bir şeyi yapamadan vakti geçmek; "terk" ise, bir şeyi bırakmak, bir işten vazgeçip, onu kasden yapmamak demektir Ancak, sözlük anlamları farklı olan bu iki kelime fıkıhta, namazla ilgili terim olarak, arada fark gözetilmeksizin, aynı anlamda, birbiri yerine kullanılmaktadır Hemen bütün fıkıh kitaplarında "fâite" kelimesi, ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olsun, "vaktinde edâ edilmemiş olan namaz" anlamında kullanıldığı gibi, mesela Alaüddin es Semerkandî'nin "Tuhfetü'l-fukaha" adlı eserinde; (kaza namazlarında tertibin sukutu ile ilgili olarak) "Kim bir namazı terk eder, sonra bu fâiteyi hatırlar olduğu halde beş vakit kılarsa" ve "Kim bir vakit namazı terk eder, sonra bu fâite hatırında olarak bir ay namaz kılarsa" (16) gibi ifadelerinde, bu iki kelime arasında hiçbir mana ve hüküm ayrılığı gözetilmemiş; terk edilen namaza "fâite" denilmiştir Bâbertî'nin "el-İnâye" adlı "Hidâye" şerhinde " men fâtethü salâtün ev fevvetehâ amden" (kim bir namazı kaçırır veya kasden geçirirse) (17) ibaresinde de, fevt kelimesi hem mazeret sebebiyle, hem de kasden vakti geçen namaz için kullanılmıştır (16) Alaüddin es-Semerkandi, Tuhfetü'l-fukaha, 2/231-232, Beyrut, 1405/ 1984 (17) Bâbertî, el-İnâye, 1/346 (Fethu'l-kadir kenarında), Bulak, 1315 Esasen, vaktinde edâ edilmemiş olan namazlara "metrûke" (terkedilmiş) yerine "fâite" (vakti geçmiş) denilmesinin, -başka bir maksatla değil, sadece; müslümanın namazını ancak bir özürle geçirmiş olabileceğine dair hüsn-i zan sebebiyle olduğu, fıkıh kitaplarında beyan edilmektedir (18) 5 Hem bir kaza namazına, hem de vaktin sünnetine olmak üzere bir namazın iki ayrı niyetle kılınması ise, kaynak niteliği taşımayan (Necâtü'l-mü'minin ve benzeri) bazı ilmihal tipi kitaplar ile, bu kitaplardan nakiller yapan kişiler dışında, Hanefî müctehid ve fakihlerince câiz görülmemektedir Bilindiği üzere, sünnet ve nafile namazların sıhhati için, mutlak namaz niyyeti yeterli ise de, farz ve vacip namazların sıhhati için, (söz gelimi, "bu günkü öğle namazının farzı" veya "dünkü ikindinin kazası" gibi) niyyette kılınacak namazın hem aslını, hem isim ve vasfını tayin şarttır (19) Bu itibarla, sünnet veya nafile bir namazda, söz gelimi hem tahiyyetü'l-mescid, hem duha (kuşluk) gibi, iki ayrı niyyet câiz görülmekte ise de, -ister edâ, ister kaza olsun-; bir farz namazda iki ayrı niyyet câiz değildir Bu takdirde niyyet, bunlardan kuvvetli olana masruf olur (18) Alaüddin Haskefı, ed-Dürrii-1-münteka, 1/144 (Mecmeu'l-enhur kenarında) İst, 1328; ed-Dürrü'l-Muhtar 1/475 (Reddü'l-Muhtar kenarında); Ahmed b Muhammed et-Tahtâvî, age, 1/485; Hacı Zihni Ef, age, sh 452 (19) İbn Hümam, age, 1/186-187; Ahmed Tahtâvî, age, sh 179; Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 1/279-280; İbn Abidin, age, 1/279-280; Hacı Zihni Ef, age, sh 84 Mesela; aynı namaz için: a Biri farz-ı ayn, diğeri farz-ı kifâye iki ayrı farz namaza niyyet, farz-ı ayn olan namaz için; b Biri vakti girmiş, diğeri henüz vakti girmemiş iki ayrı namaza niyyet, vakti girmiş olan namaz için; c Biri edâ, diğeri kaza iki ayrı farz namaza niyyet, -vakit müsait ise; kaza için; vakit dar ise, vaktin farzının edâsı için; d İki ayrı vaktin kazasına niyyet, -kişi sahib-i tertib ise; ilk kazaya kalan için; (aksi halde bu niyyetin hükmü yoktur) e Hem bir nafileye, hem cenaze namazına niyyet, -nafile rükû ve secdeli kâmil namaz olması itibariyle; nafile için; f Hem farz (mesela bir kaza namazı), hem de sünnet veya nafile bir namaza niyet, -İmam Ebû Yusufa göre; sadece farz namaz için geçerli olur İmam Muhammed'e göre ise, sonuncusunda her ikisi içinde geçerli olmaz (Zo) Görüldüğü üzere bir kısmı dipnotta gösterilen en muteber kaynakların beyanına göre, "hem geçmiş bir namazın kazası, hem de vaktin sünneti" niyetiyle kılınan bir namaz, İmam Muhammed'e göre, ne farz, ne sünnet, ne de nafile olarak sahih olur İmam Ebû Yusuf a göre ise sadece farz olarak câiz olur; aynca sünnet veya nafile sevabı söz konusu olmaz İki tane müctehidin bu konudaki ictihatları, böyle olunca, fakih bile sayılmayan "filan kişinin kitabında şöyle buyruldu" demenin, hiç bir anlamı yoktur (20) İbn Hümam, ' age, 1/187; İbrahim el-Halebî, Günyetü'l-mütemelli (Halebî Kebir), sh 249-251, İst, 1325; Halebî Sağîr, sh 121-122, Ist, 1309; İbn Nüceym, el-Eşbâh ve'n-nezâir, sh 39-43, Dımaşk, 1403/ 1983; el-Bahru'r-râik, 1/296-297, Beyrut, ts; el-Fetâva'l-Hindiye, 1/65; Ahmet et-Tahtâvî, age, sh 174; İbn Abidin, age, 295-296; Zihni Efendi, age, 84-86; ÖN Bilmen, age, sh 118-119 Şüphesiz, sünnet yerine kaza namazına niyyet ederek, sünnet namazlan terkeden müslümanlar, günahkar olmazlar Kıldıklan namazlar kaza olarak sahihtir Ancak, sünnetlerin sevabından mahrum kalacakları gibi, -müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayı- isâet (ihmal ile zarar vermek) etmiş olurlar Ayrıca Hz Peygamber (sas) in itâb (azarlama, darılma) ve tekdirine maruz kalırlar (21) 6 Soruda söz konusu edilen Hadis-i şerif, kısmen değişik senet ve lafızlarla, Buhari ve Müslim dışında bütün Kütüb-i Sitte' de, ayrıca Ahmed b Hanbel'in Müsned'i, Dârimî'nin Sünen'i ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivâyet edilmektedir ki anlamı şöyledir : "Kıyamet günü, müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz namazdır Eğer bunu tam kılmışsa, mesele yok Aksi takdirde meleklere :-Bakınız onun nafile namazları var mı?, denilir Eğer nafilesi varsa, farz namazları nafilelerinden ikmal edilir Sonra diğer farz ameller için de bunun gibi yapılır" (22) (21) Bâbertî age, 1/13; Ebû Gudde, Takdimetu Fethi bâbi'l-inâye bi şerhi kitabi'n-Nükaye, 1/14-15, Haleb, 1387/1967 (22) Ebû Davud, es-Sünen, 1/200 (Salat, 145, No: 8(i4), Kahire, 1371/1952; Tirmizi el-Camiu's-sahih, 2/270 (Salat, 188, No: 413), Kahire, 1356/ 1937; Nesâî, es-Sünen, 1/232 (Salat, 9) Kahire 1312; İbn Mâce, es- Sünen, 1/458 (İkame, 202, No: 1425), Kahire, 1372/1952; Darimî, es- Sünen, 1/313, (Salat, 91) Mısır, 1349; Hâkim, el-Müstedrek, 1/394 (No:966), Beyrut, 1411/1990 Görüldüğü üzere hadis-i şerifte, farz namazlardaki eksikliklerin, nafilelerden ikmal edileceği beyan olunmaktadır Hadis şarihleri, ikmal keyfiyetinin hadis-i şerifin zahiri manasına da uygun olarak, "kılınmamış farz namazların nafilelerle tamamlanacağı" şeklinde olmasını da "edâ edilmiş olan farz namazlardaki âdâb, sünnet, huşu, dua ve zikirlerle ilgili noksanlarının ikmâli" şeklinde olmasını da ihtimal olarak zikrediyorlar Ebû Bekr İbnü'l-Arabî, "Arîzatü'l-ahvezî" adlı Tirmizi şerhinde, "bana göre, edâ edilmeyen farzların nafilelerle tamamlanması ihtimali, daha açıktır; çünkü hadisin devamında diğer farz ameller için de, bunun gibi yapılır, ifadesi bunu göstermektedir" demektedir (23) 7 İddialara mesnet gösterilen kitapların kaynak niteliğinde olup olmadığı ve bunlardan yapılan nakillerin ne derece doğru olduğu hususuna gelince; böyle bir dergi için uzunca sayılabilecek bu yazıdan, sanırım bu konuda bir kanaate varmak mümkündür Bir örnek vermek gerekirse, Kudüs Kadısı Sakızlı Muhammed Sadık Efendi'nin "en-Nevadiru'l-fıkhıyye fi mezhebi'l-eimmeti'l-Hanefiyye" adlı gayr-ı matbu eserinden, İbn Nüceym'in : -"Üzerinde kaza namazı olan bir kimsenin; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsının sünnetlerini, bu namazların kazalarına niyyet ederek kılarsa, sünnetleri terketmiş olur mu?” şeklindeki bir soruya cevaben : -Hayır olmaz; çünkü sünnet kılmaktan maksat, şeytanın burnu sürtülmesi için, vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır" dediği nakledilmektedir (23) 2/207, Kahire (Matbaatü’1-Mısrıyye), 1350/1951; Azimabâdî, Avnü'l-mâbûd, 2/116, Delhi, 1322; Seharenfûri, Bezlül-mechûd, 5/136; Mahmud Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd, 5/311, Mısır, 1394; Süyûtî, Zehru'r-ruba ale'l-Mücteba, 1/233 (Sünen-i Nesâî ile birlikte); Haşiyetü's-Sindi ala Şerhi'n-Nesâî Lis's-Suyûtû, 1/232-233 (Sûnen-i Nesaî ile birlikte); Beğavî, Şerhu's-Sünne, 4/159, Dimaşk 1390-1400/1970-1980; Haydar Hatiboğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, 4/248 İst, 1983 Oysa, yukarıda (ve 20 numaralı dipnotta cilt ve sahife numaralan ile) gösterildiği üzere İbn Nüceym, "el-Eşbâh ve'n Nazâir" ve "el-Bahrü'r-râik" adlı kendisine ait kıymetli eserlerin her ikisinde de, en-Nevâdiru'l-fıkhiyye'de kendisine isnat edilen sözlerin tam aksini nakletmekte; bu anlamda hiçbir ifadeye yer vermemektedir O halde bu sözler, yeterli araştırma yapmadan, mezkür kitaba dercedilmiş, asılsız bir isnattan başka bir şey değildir Kaldı ki, ibn Nüceym büyük ve muhakkık bir fakih olmakla birlikte -fukaha arasındaki derecesi itibariyle; "tahric ve tercih ashabı"ndan bile sayılmamaktadır Hükmü beyan edilmiş olan bir konuda, tahric ve tercih ehlinden olan fakihlerin bile müctehide muhalefeti söz konusu olamayacağına göre, (24) farz-ı muhal, isnat edilen bu sözlerin kendisine ait olduğu sabit bile olsa, -yukarıda İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed gibi müctehidlerden nakledilmiş olan hükümler karşısında, ictihad yetkisini haiz olmayan bir fakihin sözlerine itibar edilemeyeceği aşikardır Şunu da belirtelim ki, bir mesele için, kaynak niteliği taşıyan bir eser de olsa, sadece kitabın adını vermek, kaynak göstermek demek değildir Kaynak, eserin müellifi, adı, cilt ve sahifesi, baskı yeri ve tarihi belirtilerek gösterilir (24) İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/52-53; Ukûdu resmi'l-müftî (Mecmûatti'r-resâil içinde), sh 11-12, İstanbul, 1325; M Ebû Zehra Ebû Hanife, sh 442-447, Kahire, İkinci baskı, ts; Aynı eser, çeviren: Osman Keskioğlu, sh 388-393, Ankara, 1962; Seyyid Bey, Usûl-ı Fıkh (Medhal), sh 243-249; İstanbul, 1333; Ö Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıye Kamusu, 1/324-325, İstanbul, 1949; Hayreddin Karaman, İslâm’ ın Işığında Günün Meseleleri, 2/505-506, Istanbul, 1988 İrfan YÜCEL Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi |
09 Nisan 2009, 22:31 | Mesaj No:8 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Kaza namazı borcumuz var iken, duha ve tesbih gibi nafile namazları kılmak caiz mi?
Sual: Kaza namazı borcumuz var iken, duha ve tesbih gibi nafile namazları kılmak caiz mi? CEVAP Namazın kazaya kalma sebebi önemlidir Eğer namaz şer�i bir özürle kazaya kalmışsa, mesela, seferde; sel, yırtıcı hayvan, eşkıya, anarşist gibi bir tehlike varsa, namazı oturarak veya hayvan üzerinde ima ile de kılmak mümkün değilse, annenin veya çocuğunun telef olacağı zaman ebenin ve acil ameliyatlarda doktorun müdahalesi esnasında kılınamamışsa ve uyku, unutmak gibi bir özürle namaz kaçırılmışsa, kazayı önce kılmak gerekmez, bahsedilen nafile namazları kılmakta hiç mahzur olmaz Çünkü namazın bu özürle kazaya kalması günah değildir Böyle bir özürle kaçırılan namazlara faite namaz denilmektedir Çünkü, bir Müslüman namazlarını terk etmez Ancak yukarıda bildirilen bir özür ile kaçırabilir Bir özür ile kaçırılmış namaz ile özürsüz, kasten terkedilmiş namazın hükmü aynı değildir Namazları, bir özürle fevt ederek kazaya bırakmak günah olmadığı için, bunların kazalarını, nafile kılacak kadar geciktirmek de günah olmaz (Redd-ül muhtar, Halebi, Hindiyye) Terk edilmiş namazın hükmü ise şöyledir: Büyük âlim İbni Nüceym�e soruldu ki, kaza namazı olan kimse, sünnetleri kılarken kazaya niyet ederek kılsa, sünnetleri terk etmiş olur mu? Cevabında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır Kaza kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur) [Nevâdir-i fıkhiyye fi mezheb-il-eimmet-il Hanefiyye s36] Hamza Efendi hazretlerinin Bey� ve Şir�a risalesinin şerhinde, (Kaza borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır) buyuruluyor Sünnetlere nafile denir Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki: (Kaza borcu olan, sünnetleri kılarken, kazaya da niyet etmelidir) Hz Ebu Bekir, Hz Ömer�e yaptığı vasiyetinde, (Farz olan ibadetler ödenmeden nafileler kabul olmaz) buyurdu (Kitab-ül Harac) Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kaza namazı olanın, kıldığı nafile namaz kabul olmaz) [Dürret-ül-fahire] (Herkes nafile ile meşgul iken sen farzları tamamla!) [Miftah-ün-necat] (Hak teâlâ, farz ibadetle bana yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz buyurdu) [Buhari] (Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz) [Fütuh-ul-gayb m48] Bu kitabı şerh eden Hanefi âlimi Abdülhak-ı Dehlevi, (Bu hadis, farz borcu olanın, sünnetlerinin de kabul olmayacağını bildiriyor) buyuruyor Abdülkadir-i Geylani hazretleri (Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak ahmaklıktır Çünkü sünnetleri kabul olmaz) buyuruyor (Fütuh-ul gayb ve şerhi) Farzın yanında nafile ve sünnet, deniz yanında bir damla bile değildir (Mekt Rabbani) Bu vesikalara rağmen, Allah�ın emri olan farzı bıraktırıp, Duha, Tesbih, Teheccüd gibi nafileleri kıldırmaya çalışıyorlar Bir kimse, ömründe hiç nafile kılmasa, ahirette ceza verilmez Fakat bir farzı terk etmenin cezası çok büyüktür Düşman karşısında, bir farz namazı kılmak mümkün iken, terk etmenin cezası, 700 büyük günaha bedeldir (Câmi�-ül-fetâvâ) |
09 Nisan 2009, 22:31 | Mesaj No:9 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Kaza namazının önemini ve faziletini anlatabilir misiniz?
“1-Kaza namazının önemini ve faziletini anlatabilir misiniz? 2-Vitirden sonra kaza namazı kılınabilir mi ve kaza namazı ne zaman kılınamaz?” Amellerimizi farz, vâcip, sünnet, müstehap, mubah gibi mes’ûliyet ve fazîlet derecelerine ayıran dînimizin, en çok feyiz ve fazîleti “farz” ibâdetlere verdiğini biliyoruz Farzları net olarak elimizde tutarsak, geriye kalanlar hakkında tercihimizi kullanabilme imkânımız olur Farzları, hiçbir şeye fedâ etmeyiz Başka bir ifâdeyle, farzlar hakkında irâdemizin tercih yapma hakkı ve yetkisi yoktur; farzlar zorunlu olarak yapmakla yükümlü olduğumuz feyiz kaynaklarımızdır Diğerleri ise, tercihimize bağlı olarak yapabildiğimiz; yaptığımız takdirde sevap kazandığımız, yapamadığımız takdirde ise günahkâr olmadığımız amellerdir Hayatımızda “farzlar” oldukça azdır Farzların az oluşu, bizim için Cenab-ı Allah’ın şefkat ve merhametinden başka bir şey değildir! Oldukça az olan farzları ise, “Allah’ın üzerimizdeki zimmeti” olarak algılamalı ve muhakkak eda etmeliyiz Eğer tercih kullanacak isek, farz olmayan amellerde tercih kullanmamızın hiçbir sakıncası yoktur Ama farzları asla tercih konusu yapmamalı; farzları yerine getirmeliyiz Çünkü farzlar bir yönüyle zorunlu; diğer yönüyle bizi Allah’a yaklaştırmakta, feyizde ve sevapta eşi ve benzeri olmayan ibadet biçimleridir Nitekim Cenab-ı Hak, “Kulum kendisine farz kıldıklarımdan bana göre daha sevimli hiçbir şeyle Zatıma yaklaşmamıştır” buyuruyor1 Farzların hem zorunlu oluşu, hem de sevap ve feyiz açısından eşsiz oluşu; bütün dikkatimizi üzerinde yoğunlaştırmamız ve âdeta farzları edâ etmeyi hayatımızın biricik gayesi kılmamız için yeterli sebeptir Tabir yerindeyse, farzları eda etmek için yaşadığımızı düşünmeliyiz Kaza borçlarımız, günlük farzlarımızla “aynı ölçüde” eşsiz ve benzersiz sevap ve feyiz kaynaklarımızdır Günlük farzlarımızla birlikte, bizim için “yine farz ölçüsünde” feyiz ve sevap kazandırmaya kabiliyeti ve istidadı bulunan bu ibadetleri de, “uygulayabileceğimiz bir plânlama” ile yerine getirmeye bir an önce başlamalıyız Hemen belirtelim: Kaza namazı kılamayacağımız hiçbir zaman dilimi yoktur Vitirden önce de, sonra da kaza namazı kılınır Önce, Bismillah diyelim ve her gün sâdık kalabileceğimiz, uygulanır bir program yapalım Sonra da, bu programı günlük uygulamaya başlayalım Bir süre sonra kendimizin, “günlük farz” ve “kazâ farz” olmak üzere “top yekun farzlarımızı” yerine getirmeye–inşaAllah—uyum sağlamış olduğumuzu göreceğiz Geçirdiğimiz bir namazın yalnız farzının ve vâcibinin kazâsı kılınır Bunlar, sabah namazında iki rek’at farz, öğle namazında dört rek’at farz, ikindi namazında dört rek’at farz, akşam namazında üç rek’at farz, yatsı namazında dört rek’at farz ve üç rek’at vitir vâcip olmak üzere her gün için toplam 20 rek’at namazdan ibârettir Hepsini her gün bir arada kıldığımızda bile günlük sadece 20 dakikamızı alır Düşünelim bir kere: Her gün yirmi dakika nerelere vermiyoruz ki? Yapacağımız tek şey; farz için kamet etmek, “Niyet ettim Allah rızâsı için vaktinde kılamadığım en son (meselâ) sabah namazının farzını kazâ etmeye” diye niyet etmek ve sabah namazının farzını nasıl kılıyorsak kazayı da aynı şekilde kılmaktır Bu şekilde günlük beş vakit namazın kazasını; ya her vaktin arkasından birer vakit de kaza kılmak sûretiyle; ya da—buna vaktimiz müsait olmadığında—yatsı namazının ardından bir günlük de kaza namazı kılmak sûretiyle yapmaya niyet ettiğimizi düşünelim (Şartlarımıza uygun başka çözümler bulmak da mümkün) Bu niyetimize sadık kalarak ibadetlerimize başladığımızda, belli bir süre sonra, kaza borçlarımızı–inşaAllah—kolayca ödemiş oluruz Oruç borçlarımızdan da aynı yol ile kurtulmamız mümkün Cenab-ı Hak, “Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim”2 buyuruyor Allah Resûlü (asm) ise bir hadislerinde, “Ameller ancak niyetlere göredir”3; bir diğer hadislerinde de Cenab-ı Hakk’ın meleklerine “Kulum bir iyilik yapmaya niyet eder, fakat yapmaya muktedir olamaz ise, ona bu güzel niyetine mükâfat olarak, tam bir iyilik yapmışçasına sevap yazın”4 diye emrettiğini beyan buyurmaktadır Binaenaleyh, böyle ciddi bir planlamayla başladığımız kaza namazlarımızı tamamen kılmaya,—ölüm gibi zorunlu bir sebeple—muktedir olamadığımızda, Cenab-ı Hakk’ın, bunu yapmış gibi kabul buyurması, merhametinin ve mağfiretinin şe’nidir Cenab-ı Hakk’ı böyle bir merhametle bilmek de, bizim kulluğumuzun şe’nidir Ancak bizim niyetimizde sadakatimiz ve kararlılığımız, Allah’ın merhametine ve mağfiretine mazhar olmamız için önemli bir faktördür Biz başlayalım İnşaAllah Cenâb-ı Hak bize imkân lütfeder Haşiye: 1- R Sâlihîn, 95 2- Buhârî, Tevhid, 15 (Bedîüzzaman’ın tercümesiyle-Sözler, s 39) 3- Buhârî, 1/1 4- Buhârî, 12/2184 |
09 Nisan 2009, 22:49 | Mesaj No:10 |
Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 | Vakit Namazından Önce Kaza Namazı Kılınır Mı?
Kaza namazlarını mümkün mertebe geciktirmemek, her ne sûretle ve sebeple olursa olsun, vaktinde kılınmayan bir namazı ilk fırsatta kaza etmek farzdır Kaza namazı borcunun çok olması, yeni kazaları da meçhulde bırakmayı gerektirmez Kaza namazı kılmanın hiçbir şekilde belirli bir vakti, saati ve şekli yoktur Üç kerahet vaktinin dışında her vakitte, her şartta, her durumda, her vaktin kaza namazı kılınabilir Hatta Şafiîlere göre kerahet vakitlerinde de kaza namazı kılınabilir Yani kişi müsait olunca her vakit, her türlü kaza namazı kılmak için en eşref ve en mümtaz vakittir Vakit namazından önce dilediği vaktin kazası kılınabileceği gibi; vakit namazı kılındıktan sonra da dilediği vaktin kazası kılınabilir Bir defada bir günlük veya birkaç günlük namazın kazası da kılınabilir alıntı |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Orucun Kazası, Kaza Orucu, Kaza Oruçları, Kaza Orucu Nasıl Tutulur/Muhsin İyi | muhsin iyi | Makale ve Köşe Yazıları | 0 | 26 Temmuz 2012 11:05 |
Orucu Bozmanın Cezası: Kaza Ve Kefaret / Kazâ ve Keffâret Nedir? | MERVE DEMİR | Oruç-Ramazan | 2 | 10 Nisan 2009 15:33 |
Hamilelik döneminde tutulmayan oruçlar kaza edilir mi Ödediğim fidyeler kaza yerine g | İmamHüseyin | Oruç-Ramazan | 0 | 10 Nisan 2009 15:23 |
Şafii mezhebindeSefer Namazı (yolculuk namazı) | KuM TaNeSi | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 0 | 09 Nisan 2009 22:11 |
Kaç çeşit kaza vardır? Kaza-i muallak-mutlak gibi kavramlar neyi ifade ediyor? | Belgin | Soru Cevap Arşivi | 0 | 09 Nisan 2009 10:19 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|