|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi: 28 Ekim 2013 (23:42), Konuya Son Cevap : 28 Ekim 2013 (23:44). Konuya 5 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
28 Ekim 2013, 23:42 | Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din DİN BİLİMLERİ 1 ÜNİTE 5: EĞİTİM VE DİN Eğitim Nedir? Eğitim kavramını tanımlama çabaları incelendiği zaman dört ayrı madde içinde farklı sekiz eğitim yaklaşımı karşımıza çıkar: 1. Süreç anlam/ürün anlam: Eğitim kavramına ilişkin yapılan tanımların bir çoğunda “süreç” boyutu öne çıkarılır. Bu yaklaşıma dayalı tanımlama çabalarında “kültürü aktarma”, “yönetim”, “şekillenme” ve “davranış kazandırma”gibi süreçlerden söz edilir. Tanımlardan bir kısmında ise bu süreçler sonucunda ortaya çıkan ürün öne çıkarılır. 2. Desk riptif anlam/programsal anlam: Desk riptif tanımlar eğitimi, bireylerin kişiliğini destekleyen bir “davranış” olarak betimler. Programsal nitelikli tanımlarda ise elde edilecek ürüne ulaşmak için eğitimin nasıl düzenleneceğine ilişkin bir boyut içerirler. 3. Niyet anlam/etki anlam: Niyet anlam boyutundan eğitim kavramına yaklaşım, eğitimin içerdiği amaçlılığa, belirli bir görevi yerine getirme bilinçliliğine vurgu yapar. Bu tür tanımların içinde bireylerin kişiliklerini bir açıdan düzeltmeyi hedefleyen bir boyut bulunur. Eğitim; “iyi vatandaş yetiştirmektir” veya “inançlı insanlar yetiştirmektir” şeklinde yapılan tanımlar buna bir örnektir. Etik anlamını merkeze alan tanımlar ise istenilen davranış değişikliğinin gerçekleşme zorunluluğunu tanımların içine yerleştirirler. 4.Davranış anlam/olay anlam: Eğitim kavramının en eski ve gündelik dilde sık kullanılan anlamı hedef kitleyi her hangi bir açıdan daha iyi daha becerikli ve daha mükemmel yapmayı amaç edinen davranışların kastedildiği anlamdır. Eğitimin olay anlam boyutunu merkeze alan tanımlama çabalarında ise eğitilenlerin kişiliklerinde bir şekillenmeye sebep olan olay ve olgular öne çıkar. Eğitimin Oluştuğu Yer İlk devirlerde gerçekleşen bu düşünce ve tavsiye aktarımları, eğitim biliminde bilim öncesi eğitim etkinlikleri olarak adlandırılır. Bilim öncesi eğitimden devralınan mirasın, çeşitli teorik ve pratik düşüncelerin, geçerli bilimsel metotlar ve yeni görüşlerle süzgeçten geçirilmesinden ve sistemleştirilmesinden sonra bilimsel eğitim kurulmuştur. Bilimsel eğitimin gelişmesine, eğitim ve öğretimle ilgili prensiplerin, yöntemlerin geliştirilmiş olmasına rağmen, toplumların göz ardı edilmeyecek derecede büyük bölümleri yine de çocuklarını kontrolsüz deneylere ve kişisel eğilimlere göre yetiştirmeye devam edebilmekte veya onların böyle yetişmelerine ilgisiz kalabilmektedirler. Bu türlü eğitime de bilim dışı eğitim denilmektedir. Eğitimi, plânlı ve kontrollü bilimsel faaliyetlerden ibaret sayamayız. Bilim dışı eğitimin kontrolü de bir dereceye kadar mümkün olmaktadır. Bu sebeple eğitimin genelde gerçek hayatta iki yolunu gözlemleyebiliriz: 1. Formal Eğitim, 2. İnformal Eğitim. |
Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir | |||||
Konu | Forum | Son Mesaj Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj Tarihi |
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... | İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar | nurşen35 | 87 | 33472 | 23 Mayıs 2015 21:53 |
Gülmek isteyenler tıklasın :))) | Videolar/Slaytlar | Kara Kartal | 3 | 4075 | 10 Mayıs 2015 16:16 |
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar | İslami Haberler | Medineweb | 0 | 2730 | 10 Mayıs 2015 16:13 |
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' | Ayın Üyesi | 9Esra | 13 | 8956 | 30 Nisan 2015 14:29 |
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor | Tefsir Çalışmaları | Medineweb | 0 | 3329 | 19 Nisan 2015 15:45 |
28 Ekim 2013, 23:43 | Mesaj No:2 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din Eğitimin İslam Dini’ndeki Temelleri Tarihsel süreç içinde dinlerin tebliğlerini yapmaya başladığı ilk dönemler incelenip karşılaştırıldığında, yeni gelen dinlerin genelde hayatı alışılmışın tam tersi bir yönde etkilediği ve inananların hayatında yepyeni bir devir başlattığı gözlenir. Yeni dinin, onun getirdiği inanç ve ahlâkın, başlangıçta kişileri sarsması, onların bir kısmınca kabul görürken, bir kısmınca direnişle karşılanması bu yeni devrin başlamasının işaretidir. Zaten dinin varoluş sebebi de insanların içinde yaşadıkları toplamların geleneksel yapısında sarsıntılar meydana getirmesidir. İslâm dini de her yeni din gibi ona inananların yaşayışında yepyeni bir dönem başlatmış ve bu yeni dönem dalga dalga tüm dünyayı etkilemiştir. Dinin yaptığı devrim insanların içlerinde, ruhlarında olmakta, iman ruhlara yön vermektedir. İnsanlar içlerinden değişmekte, dinin getirdiği yeni anlayış yönünde düşünmeye, duymaya, hareket etmeye başlamaktadırlar. Başka bir ifade ile, onlardan beklenen budur. İnsanları bu yeni düşünce ve davranış biçimine alıştırmak nasıl olacaktır? İslâm dininin çok önemli bir prensibi dinde zorlamanın olmamasıdır (2. Bakara, 256). İlgili ayette Allah’ın dileği çerçevesinde bütün insanların bir örnek yaratabilme imkanına dikkat çekilmektedir. Allah insanlara akıl ve sorumluluk vermiştir. Onları kendi yollarını seçmekte hür bırakmıştır. Yapılacak şey, insana iyiyi, kötüyü, doğruyu-yanlısı, güzeli-çirkini ayırt edebileceği bilgiyi vermek, imkânları sağlamaktır. Bu sebeple İslâm dininin tarihinde din, başlangıçtan itibaren bir eğitim meselesi, -bir eğitim görevi olmuştur. İslâm dini geldiği sırada, insanların içinde bulundukları durum Kur'an-ı Kerim'de "cahillik" (5. Maide, 50) olarak nitelendirilmiştir. Cahillik, yani bilgisizlik adı verilen bir dönemi değiştirerek, insanlara doğru bilgiyi vermek ve böylece onlara mutluluk getirecek bir dönemi başlatmak için, cahilliğe karşı savaş açmak gerekmiştir. |
28 Ekim 2013, 23:43 | Mesaj No:3 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din Eğitimin Hedefleri ve Din Eğitimin amaçları bölümündeki bilgilerimizi hatırladığımızda eğitimin üstlenmiş olduğu fonksiyonların toplumun beklentileri ile önemli oranda örtüştüğünü fark ederiz. Bu anlamda günümüz toplumları, farklı amaçları bir arada gerçekleştirmeyi ön planda tutmaktadır. Amaçlara ulaşmak için belirlenen tasarımlar ve yapılan hazırlıklar, sürekli geliştirilmesi gereken, geleceğe açık bir tutum içinde bulunmak durumundadırlar. Çünkü öğrenilmesi gereken şeyler sürekli değişmekte ve yenilenmektedir. Artık öğretim önemli oranda, öğrenmeyi öğrenmeye dönüşmüştür. Yani hedef, sürekli öğrenmek, hayat boyu hazır olmaktır. Bu durum insanların davranışlarını da etkilemektedir. Fakat öğretim olgusuna da, öğrenmeyi öğrenmeye de yön veren ön fikirler, hedef tasarılar yine de vardır. Çünkü bu ön fikirler, hedef tasarılar, idealler olmaksızın terbiye ve eğitim-öğretim söz konusu olamaz. Bugün eğitimden beklenen çift yönlü bir görev vardır: a. Toplumun mevcut değer ölçülerini ve hukuk düzenini yetişmekte olan nesle tanıtıp benimsetmek, b. Onları bu düzene itaatle birlikte yeni değerler yaratmaya, benlik geliştirmeye ve topluma yeni seviyeler kazandırmak için çalışmaya yöneltmek.Bu şekilde eğitim etkinlikleri bir yandan itaat unsurunu bünyesinde taşırken öte yandan özgürlük unsurunu da içinde taşımaktadır. Bu çelişkili gibi görünen durum, eğitim-öğretim faaliyetlerini, ayrı ayrı gurupların hedef tasarılarından birine bağlı olmayarak hepsi için geçerli olacak ölçülere dayandırmaya zorlamaktadır. Bir insanın eğitimi için, gerçekten gerekli olanın ne olduğunun belirlenmesi zorunlu görülmektedir. Öğretimin hedef tasarıları, tek başına felsefe, din veya eğitim biliminin önerilerinden çıkarılamamaktadır. Aynı şekilde bunlar tek başına deneysel bilimlerin sonuçlarından da çıkarılamamaktadır. Fakat hedef tasarılar herhangi bir yolla mutlaka hazırlanmış olmak durumundadırlar. Eğitim-Öğretim ve Özgürlük Özgürlük günümüzde eğitim felsefelerinin belirlenmesinde ve eğitim öğretim etkinliklerinin planlanmasında, gözden uzak tutulmaması gereken çok önemli bir kavramdır. Küreselleşen dünyada artık insanlar birbirlerinden habersizmiş gibi davranamamakta, dünyanın en ücra bir köşesindeki özgürlük kısıtlama çabaları tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla insan şahsiyetine zedeleyen tüm davranışlar yine tüm dünya ulusları tarafından kınanmaktadır. Çağımıza uygun düşen eğitici davranış, özgürlük hatırına geleneklerden veya geleneklere bağlılık hatırına bilimsel gelişmelerden uzak durmak değil, insana ait olan her iki tezahürü de devamlı göz önünde tutarak, geçmiş ile hâli birbirini tamamlayacak biçimde bir araya getirmektir. |
28 Ekim 2013, 23:43 | Mesaj No:4 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din Eğitim-Öğretim ve İnanç İnanç ve eğitim kavramları ilk bakışta tarihsel süreç içinde yaşanan çatışmaların yaptığı çağrışımlarla ilişkisiz kavramlar gibi algılanır. Ancak, eğitim etkinliklerinin kurumlaşmasından inanma eğilimi belki de en önemli faktör olarak karşımızda durmaktadır. Gerek İslam Dünyasında gerekse Avrupa’da önemli eğitim kurumlarının ilk teşekkülünde doğrudan dini kurumların etkisi bulunmaktadır. Dinin, toplumsal hayatta sınırlarının daralması eğitimin de bağımsız disiplin haline gelmesini sağlamıştır. Ancak, eğitimin bağımsız disiplin olması dinle ilişkisi olmadığı anlamına da gelmemektedir. Çünkü bu iki olgu, toplumların insanca birlikte yaşama içinde birbiriyle sıkı sıkıya bağlı ve içice geçmiş kavramlardır. İnançlar arasındaki ayrılıklar, davranış biçimlerinde değişiklikler meydana getirdiği gibi, eğitim etkinliklerinde de değişiklikler meydana getirebilmektedirler. Eğitimin hedefi, hareket noktası, yürütme biçimi inançlardan belirli oranda etkilenmektedir. Bu demek değildir ki, inançlar eğitimi her zaman için apayrı yönlere ve biçimlere götürür. Aksine eğitim sistemleri arasında her zaman, her yerde, şaşılacak derecede benzerlikler vardır. İnsan her yerde insandır ve insan davranışlarının etkilenmesi benzer özellikler gösterir. Fakat meselâ Müslüman bir çevre ile Müslüman olmayan bir çevrede veya ideolojik olarak farklı iddialara sahip bir çevrede eğitim, ayırt edilebilir özellikler gösterebilmektedir. İnancın eğitici davranışı etkilemesi ve değişikliğe yol açması tabii bir olaydır. Mekke Döneminde Eğitim Peygamberler, peygamberi oldukları dinin ilk öğretmenleri olmuşlardır. Bu durum beraberinde ilk kurulan öğretim kurumlarının dinlerle sıkı ilişki içinde gelişmelerini de beraberinde getirmiştir. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) de İslâm dininin ilk öğretmenidir. Müslümanlar vahyin ilk dönemlerinde öğrenirken aynı zamanda öğretmek durumundadır. Öğretimin konusu ise, Kur'an ayetlerinin ezberlenmesi, anlaşılması, hedeflerinin ve uygulanışının gösterilmesidir. Bu öğretim, ibadetlerle birlikte aynı mekanda yapılmıştır. İslâm peygamberi Müslümanlara, ibadet için özel bir yer şartı koşmamıştır. Allah katında her yer bir kabul edilmiş, namazın her yerde kılınabileceği önerilmiştir. Mekke döneminde ilk Müslüman cemaatinin özel bir ibadet yeri olmamıştır. Hz. Peygamber, tek başına veya birkaç Müslüman’la birlikte, herhangi müsait yerde namaz kılabilmektedir. Ancak müminler kalabalıklaşıp cemaat halinde namaz kılmak söz konusu olduğunda, evlerde toplanmışlardır. Hz. Peygamberin kendi evi, Erkam'ın evi ve Hz. Ebubekir'in evinin avlusunda özel olarak yaptığı mescit bunlardandır. Öğretim buralarda sohbetler ve vaazlar şeklinde gerçekleştirilmiştir. İlk öğretmen gönderme faaliyeti de Mekke döneminde başlamıştır. Hicretten iki yıl önce Medine'den gelen bir topluluk İslâm dinini kabul edince, İslâm Peygamberi onlara Kur'an ayetlerini ve Müslümanlığın prensiplerini öğretmek üzere Mus’ab b. Umeyr’i öğretmen olarak görevlendirmişti. Bu yöntem Medine döneminde Mu’az b. Cebel’in Yemen’e göndirilmesi ile devam ettirilmiş ve takiben bir çok ünlü sahabe Hz. Peygamber’in sağlığında öğretim görevi üstlenerek Arabistan’ın çeşitli yörelerinde görev yapmıştır. Medine Döneminde Eğitim Hz. Muhammed (A.S.) Medine'ye göç edince, ilk iş olarak bir mescit yapılmasını istemiştir. Bu mescit yapılıncaya kadar namazları Medineli Ebu Umame Es'ad'ın özel mescidinde kıldığı anlatılır. Hz. Peygamber Medine'ye gelmeden önce Müslümanlar burada toplanır, Hz. Peygamberin gönderdiği öğretmenin vaazlarını dinler ve birlikte namaz kılarlardı. Hicret sırasında Medine yakınlarındaki Kuba mevkiinde inşa edilen mescit İslam’da ilk kabul edilir. Hicretten sonra Mescid-i Nebevi inşa edilmiştir. Medine'de Hz. Peygamber'in emriyle yapılan mescit üç kısımlıydı. Birinci kısım namaz ve diğer toplantılar için geniş bir mekân, ikinci kısım eğitim için Suffa adı verilen bir salon, üçüncü kısım ise Hz. Peygamberin ailesine ait olup kapıları mescidin avlusuna ayrı ayrı açılan küçük evlerdir. İslam Eğitim Tarihinde Cami Merkezli Eğitim Hz. Peygamber’in vefatından sonra da İslam âleminde öğretim yeri olarak medrese ve mektepler yapılıncaya kadar cami ve mescitler öğretim yeri olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Başlangıçta bilimler Kur'an, Hadis ve Fıkıh'tan ibaret olduğu için bunların camilerde öğretilmesinde bir sakınca görülmemiştir. Bununla birlikte camiler sadece sadece dini bilgilerin öğretimine de tahsis edilmemiştir. Dil ve edebiyat, fıkıh ve felsefe dersleri için de, camiler bünyesinde uzmanların çevresinde öğretim halkaları oluşturulmuştur. Öğretim halkaları, öğretim elemanlarının imkânlarına göre sabah, öğle veya ikindi namazlarının sonunda veya önünde kurulurdu. Anlatma metoduna dayanan bu sistem öğreticinin (müderris) bilgisine, görgüsüne ve sanatına, ölçme ve değerlendirme de doğrudan doğruya müderrisin kanaatine bağlı idi |
28 Ekim 2013, 23:43 | Mesaj No:5 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din İslam Eğitim Geleneğinde Medreselerin Ortaya Çıkışı Çok erken bir dönemde İslâm dünyasının politik bakımdan iki büyük kampa ayrılması ve her iki kampın kendi öğretisini doğru sayıp karşı tarafı küfürle, dinsizlikle itham edecek kadar taassup göstermesi, propagandayı gerektiren bir ortamı oluşturmuştu. İlk olarak Şii öğretisi, cami halkalarındakilerden daha ileri geçerek özel yöntem ve modellerle öğretim yapan kurumları (Daru’l-İlm) meydana getirmiş ve, bunun karşısında Sünni öğretisi camilerdeki serbest ve sistemsiz öğretim şeklinin yetersizliğini görünce, karşı kuruluş olarak Medreseyi meydana getirmiştir. Şii kuruluş Dârül-İlm, temelde araştırma kurumu idi. Medreseler ise daha ileri seviyede, bilgilerin sistematik bir şekilde öğretildiği öğretim kurumları olmuştur. Darü’l-İlm Mısır'da egemenliğini kaybedince Medrese, Bağdat, İstanbul ve Kahire'deki kuruluşları ile en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Devletin Gözetiminde Eğitim Herkesin öğrenim görmesinin farz oluşu, öğrenimin dini bir sorumluluk olmasını, her seviyedeki öğretimin din öğretimi ile bütünleşmesini ve öğretim kurumlarının bir halk teşkilâtı olarak gelişmesini sağlamıştı. Devletin her yönden güçlü, halkın gelir düzeyinin yeterli olduğu dönemde bir güçlük çıkmamıştı. Cami-mektep-medrese paralelliği sürdürülebilmişti. Fakat devletin zayıfladığı ve özellikle halkın ekonomik yönden ihtiyaç içinde bulunduğu dönemde bu paralellik bozulmuştur. 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan yenilikler döneminde yeni mektepler açılmış, bu mekteplerle ilköğretime bir dizi yeni bilgiler eklenmiş, din öğretimi de bu dersler arasında bir ders olmuştur. Cami hocalarının dersleri de camilerde yaz kursları şekline dönüşmüştür. Bugün halen bu durum böyledir. İslam Eğitimcileri ve Din Eğitime İlişkin Başlıca Görüşleri İslam eğitim tarihinde, eğitim-öğretim etkinliklerinin kurumsallaşma süreci ile birlikte bu etkinliklerin üzerine kurulması gereken temeller ve yapılandırma üzerine de düşünülmeye başlanmıştır. Eğitici olarak görev yapanların bir bölümü eğitim öğretim etkinliklerinin yöntemi üzerine risaleler yazmışlardır. Bu risalelerin ana ekseni öğretmen-öğrenci ilişkisi üzerine kurulu olmakla birlikte eğitimi genel amaçları, okutulması gereken dersler ve kitaplar ile öğrenme ürünleri ve yetiştirilmek istenen insan tipini tanımlama çabalarını da gözlemlemek mümkündür. İlk İslam eğitim kuramcılarından olan İbn Sahnun Tunus’ludur. Daha çok öğretim adabı üzerine fikirlerini yoğun olarak ortaya koyduğu eserinin adı “Adab el- Muallimin”dir. El-Cahiz, İbn Sahnun’un çağdaşıdır ve Irak’ta yaşamıştır. Eserinin adı “Risale el-Muallimin” dir. Ayrıca “el-Beyan ve et-Tebyin” isimli eserinin bir bölümünü öğretmenler ve öğretim olgusu üzerine ayırmıştır. İslam eğitim tarihinde H. IV/M. IX. Yüzyılda ürün veren İhvan es-Safa isimli bir topluluk ve bunların ortaya koydukları risalelerin de önemli bir yeri bulunmaktadır. İhvan es-Safa’nın risaleleri ansiklopedik mahiyette 52 risalelik bir külliyattan oluşmaktadır. Ebu Nasr Muhammed el-Farabi (tak.H.339/M.950), Maveraünnehir’de bulunan Farab kentinde doğmuştur. İlk öğrenimlerini kendi şehrinde, yüksek öğrenimini ise Bağdat’ta tamamlamıştır. Doğrudan doğruya eğitimle ilgili bir çalışması olmamasına rağmen, eserlerinde bilgi felsefesi başta olmak üzere eğitimin her boyutuna ilişkin görüşlerini belirtmiştir. El-Kabisi ( öl. H.403/ M.1014), İbn Sahnun’dan bir asır sonra yine Endülüs’te Kayrevan şehrinde doğup yetişmiştir. Yetişmesine Hicaz ve Mısırda bulunduğu yılların da katkısı vardır. |
28 Ekim 2013, 23:44 | Mesaj No:6 |
Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 | Cevap: Din Bilimleri-Ünite5: Eğitim ve Din Çağdaş bilim otoriteleri tarafından ünlü bir hadisçi ve fıkıhçı olarak kabul edilmekle birlikte “Er-Risalatü’l-Mufassala li Ahvali’l-Müteallimin ve Ahkami’l-Muallimin ve’l-Müta’allimin” isimli eseriyle İslam eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir. Büyük İslam düşünürü Ebu Hamid el-Gazali (H. 450-505/M.1055- 1111) Horasan’ın Tus şehrinde doğmuş ve Kudüs’te vefat etmiştir. “Eyyühe’l-Veled” (Ey Oğul) adlı eserinde terbiye ile ilgili görüşlerine yer verir. Hicri 7. ve 8. asırlarda Kahire’de yaşamış bir İslam düşünürü olan İbn Cemaa (H.639-733/ M.1241-1333), Kur’an’ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okumanın önemini ve Kur’an’ı öğrendikten sonra unutmamak için tekrar etmenin gerekli olduğunu belirtir. Tunus’ta doğup yetişen büyük bir İslam düşünürü olan İbn Haldun (H.732-808/M. 1332-1406) eseri Mukaddime ile düşünce tarihimize büyük bir iz bırakmıştır. Daha ziyade tarihçi kimliğiyle ve toplumsal hayata dair özel kuramlarıyla ön plana çıkan İbn Haldun eserinin muhtelif yerlerinde eğitime dair görüşlerine yer vermiştir. H. 6. M. 12.asırda yaşamış Hanefi mezhebine mensup Arap menşeli bir alim olan Burhan ed-Din ez- Zernuci (öl;H.593), “Ta’lim el-Müte’alim” isimli içeriği tamamen eğitime hasredilmiş eserin yazarıdır. |
Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Din bilimleri ünite 3 | Medineweb | Din Bilimleri I | 0 | 28 Ekim 2013 23:54 |
Din Bilimleri-Ünite1: Din Psikolojisi Bili | Medineweb | Din Bilimleri I | 3 | 28 Ekim 2013 23:53 |
Din Bilimleri-Ünite7: Örgün Din Öğretimi | Medineweb | Din Bilimleri I | 1 | 28 Ekim 2013 23:49 |
Din Bilimleri-Ünite6: Din Eğitimi Bilimi | Medineweb | Din Bilimleri I | 3 | 28 Ekim 2013 23:48 |
Din Bilimleri-Ünite4: Suçluluk Psi. Tövbe | Medineweb | Din Bilimleri I | 3 | 28 Ekim 2013 23:45 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|