|
Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi: 09 Temmuz 2007 (23:55), Konuya Son Cevap : 11 Ekim 2023 (17:58). Konuya 304 Mesaj yazıldı |
| LinkBack | Seçenekler | Değerlendirme |
14 Eylül 2012, 15:26 | Mesaj No:171 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (2)
Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azab çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar.. kat'î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Said Nursi
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
26 Eylül 2012, 19:59 | Mesaj No:172 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (3)
DOĞRULUK Zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Hazretlerini yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi Hazretlerinin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla: - Ha... san Basri’yi(Rahmetullahi aleyh) gördün mü? Diye sordular. O gayet sakin : -Evet, dedi -Nerede? -İşte şu kulübemde… Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Hazretlerini bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip: -Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? Dediler. -Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremedinizse benim suçum ne? Tekrar girdi, aradı, fakat bulamadılar. Onlar gidince, Hasan Basri Hazretleri: -Ey Habib! Biliyorum ki Rabbim senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? Dedi. Hazreti Habib mahcup bir şekilde: -Ey üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, doğruların yardımcısı Allah’tır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi, dedi.
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
17 Ekim 2012, 19:39 | Mesaj No:173 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (3)
Nasrettin Hoca'ya Sormuşlar: -Kimsin -''Hiç'' demiş hoca, ''Hiç Kimseyim'' dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa Hoca sormuş: -Sen kimsin? ''Mutasarrıf'' demiş adam kabara kabara. ''Sonra ne olacaksın?'' diye sormuş gene Nasrettin Hoca. -Herhalde vali olurum -Daha sonra? ... -Vezir -Daha daha sonra ne olacaksın? -Bir ihtimal sadrazam olabilirim. -Peki, ondan sonra? Artık makam kalmadığı için boynunu büküp son makamını söylemiş: ''Hiç'' -Daha niye kabarıyorsun ve adam! Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: ''Hiçlik makamında''
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
27 Ekim 2012, 01:33 | Mesaj No:174 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
[IMG][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...][/IMG]
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
28 Ekim 2012, 19:03 | Mesaj No:175 |
Durumu: Medine No : 7328 Üyelik T.:
23 Şubat 2009 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) MOLLA KASIM Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir Seğirdüben sesine varıp yetesim gelir Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir Varıp anın üstüne evler yapasım gelir Altında gayya vardır içi nar ile pürdür Varuben ol gölgede biraz yatasım gelir Oda gölgedir deyu ta’n eylemen hocalar Hatırınız hoş olsun biraz yanasım gelir Ben günahımca yanam rahmet suyunda yunam İki kanat takınam biraz uçasım gelir Andan Cennete varam Cennette huriler görem Huri ile gılmanı bir bir koşasım gelir Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir Yunus Emre ölümünden yıllar yıllar sonra Molla Kasım adında bir kimsenin eline Yunus Emre’nin şiirleri geçer… (Yunus Emre Hazretlerinin,Yukarıdaki şiiri , Molla Kasım doğmadan 100 sene önce önce yazdığı rivayetler arasındadır.) Eline geçen kitap Yunus Emre’nin üç bin sayfalık bütün şiirlerini kapsayan bir kitaptır ve dahası bu kitaptan başka bir tane daha yoktur… Molla Kasım oturur dere kenarına, yok bu şiir dine aykırı, bu şeriate aykırı, bu haram, bunu beğenmedim diyerek bir kısmını dereye atar. Üçbin sayfalık kitaptan geriye bin kadar sayfa kalmıştır ki Molla Kasım şu beyit ile kaşılaşır: Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir Sigaya çekmek;sorgulamak hesaba çekmek anlamındadır… Molla Kasım anlar ki Yunus Emre bir Allah dostudur… Bu kadar zaman öncesinden Yunus’un eylediği bu keramete şaşışır ve telaşla dereye atlayıp sayfaları toplamaya çalışır… Pişmanlık, üzerinde mürekkebin inci gibi durduğu sayfaları geri getirmeyecektir elbette… yakmadığı suya atmadığı şiirleri de bir hazine gibi saklar.karışık durumlarda bir işi düzelteceğim diye iyice sarpa sardıran kişilere molla kasım dendiği de olurmuş buradan.
__________________ |
30 Ekim 2012, 02:04 | Mesaj No:176 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) BİR ANNEDEN ÖĞÜTLER.... Bundan 20 yıl sonra, yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet. Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap. Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur. Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır. Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir. Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı, mutlaka değişecektir. "Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm. Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla. Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim. Kimi zaman içindeki o sessiz sese uzmanlardan daha fazla güven. Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki, uçuyor. Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar, sonunda, en çok istediklerinin satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar. Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme! Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir. Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın. İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder. İnsanin tum evrende kesin olarak duzeltebilecegi tek bir sey vardir: kendisi. alıntı.
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
02 Kasım 2012, 01:24 | Mesaj No:177 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: - Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Doktor: - Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız? Adam: - Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük. - Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker. "Gerçek Akıl, Sadece Bize Sunulan Çözümleri Seçmek Değil, En Uygun Çözümü Bulabilmektir."
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
08 Kasım 2012, 20:01 | Mesaj No:178 |
Durumu: Medine No : 15266 Üyelik T.:
14 Aralık 2011 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Basamaklarda Unutulan Vefa...:((( “Beni de götürsen İstanbul’a, senden başka dayanağım yok.” diyerek tuttu titreyen elleriyle oğlunun bileğinden. “Ne olur!” dedi, “Ne olur, beni de götür oğul; tek başıma yapamıyorum bur... alarda.” Anadolu’nun tozlu, topraklı köylerinin kavak yeli kokan diliyle serzenişte bulundu evlâdına. Yalnız kalmak artık tak demişti canına. Oğlundan gelen cevap, yaşlı gözlerini donuklaştırıverdi: “Olmaz ana; biliyorsun, götüremem seni!” Damarları çıkmış, derisi büzüşmüş cefakâr elleriyle yazmasını düzeltti: “Yakınında bir yere oturtsan beni oğlum; tövbe, girmem evine; düzeninize karışmam! Arada bir torunlarımı severim. Yok, onu da istemezsen, dışarı bile çıkmam. Yeter ki, yakınında olayım evlâdım!” Sesinde acı bir feryat gizliydi aslında. Birkaç kez yutkundu. Biricik evlâdından gelen cevap olumsuzdu. Zeynep Nine bakakaldı oğlunun arkasından. Yaşlıydı, hastaydı. Gözlerinde kalın çerçeveli bir gözlük vardı. Yazmasını başından çenesinin altına dolandırıp bağlardı. Bir ucu yanıktı yazmasının, gönlünün bir yanının hep yanık olduğu gibi. Yalnızlık, belini biraz daha bükmüştü. Gözlerinden süzülen birkaç damla yaş, sanki daha da artırmıştı yorgun yılların remzi olan göz kenarlarındaki çizgileri. Garip kalmıştı yine Zeynep Nine. Oğluna bir yuva kurmuştu mutlu olsun diye; ama o yuvada şimdi yeri yoktu. Gelini kesin kararını vermiş; “Ya o, ya ben!” diyerek Zeynep Nine’ye evinin ve gönlünün kapılarını tamamen kapatmıştı. Hâlbuki bir huysuzluğu da yoktu Zeynep Nine’nin; sessiz ve sakindi, ne etliye ne sütlüye karışırdı. Ama gel gör ki, yaşın getirmiş olduğu istenmeyen sakarlıklar ve bitmeyen hastalıklar Zeynep Nine’yle gelini arasına soğuk bir duvar gibi girmişti. Hâl böyle olunca torunları da oğluyla beraber hasret defterine eklenmişti yaşlı kadıncağızın. Gitmişti biricik evlâdı. Anacığını bir sürü dertle bırakıp gitmişti. Evinin duvarına yaslandı önce, sonra dut ağacın gölgesinin düştüğü yere oturdu. Uzayıp giden tozlu yolların kıvrımlarına dalıp gitti. Şalvarına yapışan çamurların kuruyanlarını temizledi. Kuru bir yaprak düştü kucağına. Alıp ezdi avuçlarında. Gözleri yaşla doldu yine. Yalnızlık çok zordu. Oğlunun gidişinden çok, vefasızlığı hırpalamıştı ruhunu. Eşini kaybettiğinde bile bu kadar üzülmemişti. Bir an dalıp gitti mazi yamaçlarına. Oğlunun okula başladığı gün geldi aklına. Dut ağacının altında taramıştı saçlarını biricik evlâdının. Bazlama yapmıştı Zeynep Kadın o gün evlâdı için. Yanına da sıcacık tarhana çorbası. Tarladan da kıpkırmızı domates getirmişti. Zeynep Nine birden çocuklar gibi masumlaştı, nemlenen gözlerini avuç içleriyle sildi. Oturduğu dut ağacının gölgesinden kalktı. Gün, akşama dönüyordu. Zeynep Nine ömrünün akşamında hüzünle arkadaştı artık. Zaman, Zeynep Nine’nin yaşlılığını git gide artırıyordu. O yılın kasım ayı sonlarına doğru kalın çerçeveli, kocaman gözlüğünü taktığı gözleri görmez oldu. Zaten güç belâ yaptığı işleri daha da zorlaşmıştı. Allah’tan, komşuları hâl ve hatırını soruyor, ihtiyaçlarını görmeye geliyordu. Oğlu, çok sonraları öğrenecekti annesinin gözlerinin âmâ kaldığını. Zeynep Nine’de yeni bir ümit peyda olmuştu. “Acaba” diyordu, “Acaba ömrümün görmeyen gözle geçecek bu son demlerini, onların yanında geçirebilir miyim?” Yalnızlık iyice koyulaşmıştı ufkunda ihtiyar kadının. Bir de evinin kapısına çıkan o koca tümsek… Merdiven yoktu kapısının önünde, toprak bir tümsek üzerinden geçip öyle varabiliyordu kapısına. Gözleri görürken bile zor çıktığı bu tümseği şimdi nasıl çıkacaktı? Ama evlâdı onu bu hâlde bırakmazdı, evine koymasa da yakınlarında bir yerde ev tutup onu da götürürdü İstanbullara… Bekliyordu, oğlundan bir soluk bekliyordu… Nihayet bir gün muhtar, oğlundan haber getirdi Zeynep Nine’ye. Anasının gözlerinin görmediğini öğrenen oğul, ömrünün son demlerinde rahat etsin diye, evinin önüne merdiven yaptıracaktı yaşlı kadının. “Oğlun, kapının önüne basamak yaptıracak Zeynep Ana, sen inip çıkarken zorlanma diye…” Muhtarın bu cümlesi zavallı kadının son ümitlerini de boşa çıkarmıştı. “Tamam” dedi, yaşlı ve yaslı gönlünü avutmaya çalışarak. “Allah razı olsun.” diye ekledi. Öyle ya, bunu da yapmayabilirdi. Muhtar, evin önüne basamaklar yapılıncaya kadar Zeynep Nine’yi evinde misafir edecekti. Basmakların tamamlandığı günün sabahında, oğlu geldi Zeynep Nine’nin. Evlerinin önünde durdu, basamaklar tam Zeynep Nine’ye göre yapılmıştı. Fazla yüksek olmayan, yan tarafında demir parmaklığı olan… Saydı: Bir, iki, üç… Tam yedi basamak vardı. Evin boyası eskimiş kapısına baktı. Dudakları titredi, gözleri doldu. Dut ağacın gölgesi düşmüştü yine duvar kenarına. Biraz ilerde anacığının kendisine mis gibi tarhanalar pişirdiği ocağı gördü. İçi burkuldu, küt diye bir şey düştü sanki gönlünün vefasız yanına. Bu sırada bir el dokundu omzuna: “Başın sağ olsun Bilâl!” Başı öne düştü “Dostlar sağ olsun.” derken. Yukarı mahalleden eski bir arkadaşıydı gelen. “Çok iyi insandı Zeynep Teyze. Az ekmeğini yemedim Bilâl, inşaAllah mekânı Cennet olur…” diye ekledi eski dost. Sustu vefasız oğul. Yutkundu. Islanan yanaklarını silerken şunları söyleyebildi: “Bu basamakları onun için yaptırmıştım. Kolay inip çıksın diye…” Arkadaşı kafasını salladı, yüzü hüzne döndü: “Keşke buraya basamak yaptırana kadar, kendi ellerinle anacığının gönlüne basamaklar yapsaydın. Olmadı be arkadaş, sana yakıştıramadık duyduklarımızı, gördüklerimizi. Çok yalnız bıraktın Zeynep Teyze’yi. Hiç olmazsa arada bir gelip hatırını sorsaydın, gönlünü alsaydın. Neyse, tekrar başın sağ olsun… Ne doğru konuşmuştu eski dost. Yüreği ezildi Bilâl’in, gözleri doldu: “Bir kez bile çıkamadın bu basamaklardan. Keşke hayırlı bir evlât olup ben senin gönlüne çıkabilseydim basamak basamak. Anacığım, hakkını helâl et bu vefasız oğluna. Ne olur, hakkını helâl et!”
__________________ ''onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. halbuki,biz sussak, tarih susmayacak.. tarih sussa, hakikat susmayacak........'' |
19 Kasım 2012, 03:08 | Mesaj No:179 |
Durumu: Medine No : 13046 Üyelik T.:
16 Aralık 2010 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1) Tedirgin baba birlikte köprüden geçmekte olan kızına; - “Tatlım, elimi tut ki nehre düşmeyesin..” dedi. Küçük kızın karşılığı şaşırtıcıydı. - “Hayır baba, sen benim elimi tut.” Şaşkın baba sordu: - “Farkı ne kızım?” - “Çok fark var!” diye yanıtladı küçük kız. ”Eğer ben senin elini tutarsam ve bana bir şey olursa senin elini bırakabilirim. Ama sen benim elimi tutarsan biliyorum ki ne olursa olsun asla bırakmazsın..”
__________________ Sustum..! Birikti yanaklarimda alfabe..Ya RAB..! Sukütu'mu en güzel duam eyle.. |
04 Aralık 2012, 17:30 | Mesaj No:180 |
Durumu: Medine No : 4458 Üyelik T.:
19 Ekim 2008 | Cevap: medineweb kıssadan hisseler arşivi (1)
Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal traşı olmak için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete başladılar.Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı… Berber: ” Bak adamım, ben seni n söylediğin gibi Allah’ ın varlığına inanmıyorum.” Adam: ” Peki neden böyle diyorsun?” Berber: ” Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, birbirini üzmezdi.Allah olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum…” Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü.Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı uzun süre geçmişti. Adam berberin dükkanına geri döndü. Adam: ” Biliyor musun ne var, bence berber diye bir şey yok” Berber: ” Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim.” Adam: ” Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.” Berber: ” Hımmm… Berber diye bir şey var ama o insanlar bana gelmiyorsa, ben ne yapabilirim ki?” Adam: ” Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var, ve insanlar ona gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar çok acı ve keder olmasının nedeni!” ALINTI
__________________ Birbirimize Fikirlerimiz uyuşmasa bile İNSAN olduğumuz için SAYGI duymamız lazım... Ne MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE.... |
Konuyu Toplam 10 Kişi okuyor. (0 Üye ve 10 Misafir) | |
Benzer Konular | ||||
Konu Başlıkları | Konuyu Başlatan | Medineweb Ana Kategoriler | Cevaplar | Son Mesajlar |
Medineweb Görsel ve Slayt arşivi( kaybolmaması adına toparlandı) | Medine-web | Medineweb.net Videolar | 5 | 04 Aralık 2024 04:42 |
Medineweb ''Adem Güneş'ten çocuk terbiyesi ile ilgili sözler'' arşivi | EyMeN&TaLhA | Çocuk Ve Gençlik Eğitimi | 112 | 21 Ocak 2022 20:18 |
Medineweb DİĞER paygamberler geniş arşivi | Medine-web | Peygamberler(a.s) | 1 | 12 Kasım 2018 15:29 |
medineweb islami imzalar arşivi | Medineweb | Resim/Karikatür | 5 | 29 Nisan 2016 17:42 |
MedineWeb Namaz Arşivi | paylaşımcı | Namaz-Abdest-Teyemmüm | 10 | 04 Eylül 2008 21:58 |
.::.Bir Ayet-Kerime .::. | .::.Bir Hadis-i Şerif .::. | .::.Bir Vecize .::. |
|